21. ABİ UYARISI...

2070 Words
ALTAY'IN AĞZINDAN... Şu köyde yaşayalı, kendimi Altay olarak bildim bileli Umay'ın ilk kez bana bakarken utandığını gördüm. Her göz göze gelişimizde hafif pembeleşen yanaklarına kaşlarım çatık bakıyordum. Normalde kafamda taş kıran kız, bugün gizliden beni izliyordu. Değişiminin nedenine anlam veremiyordum. Acaba vuruldum diye mi üzülüyordu bana? "Yarın başka yerlere bakacağız." dedi Toprak. Gözlerimi Umay'dan zorla alıp Toprak'a baktım. Hepimiz arabadan inmiş, sigara molası vermiştik. Gerçi Umay'ın içmesine Toprak izin vermemişti ama yine de yanımızdaydı. "Bakarız." dedim sigaramdan duman çekerek. Hep hayalimdi içerken Umay'a bakmak. Fırsatını bulmuşken değerlendirdim, güzel yüzüne baktım gözlerim kısık vaziyette. Bembeyaz yüzünde simsiyah gözleriyle beni adeta büyülüyordu. İkimizde hiçbir kaçamaklık göstermeden doğrudan gözlerimizin içine bakıyorduk. İçime çektiğim dumanı dışarı vererek ufaktan göz kırptım. Sinir etmeye bayılıyordum katır inatlıyı çünkü kızınca daha da çekici ve güzel oluyordu. "Lan!" dedi sessizce. Anında sıktığı yumruğa baktım ve alayla karışık kıs kıs güldüm. "Hava da çok güzel bugün!" dedim. Günlerdir kaçık olan keyfimi bi çift göz yerine getirmişti. "Neyi güzel oğlum? Herkes yazı yaşarken biz hâlâ yağmurun altında ıslanıyoruz." Bu salak hâlâ salaktı! Kalp kimseyi sevmeyince böyle mala bağlıyor, olaylara düz bakıyordu işte. "Aynen aynen!" dedim. Ardından biten sigaramı yere atarak ayağımla ezdim. "Hayde size rast gelsin!" Toprak'ın omzuna elimle vurarak veda dokunuşu yaptım. Sana da sarılmak çok isterdim ama yapamıyorum be katır inatlı keçi... "Mümkünse intikam bitince daha görüşmeyelim düşman tohumu!" dedi Toprak. Aynı cümleyi Umay'dan beklerken ondan duymak tuhafıma gitti. Tanıdığım Umay değildi karşımdaki. Daha sakin, daha kabuğuna sinik, daha sessizdi. Ben eski sevdiğimi geri istiyordum. Bunu hiç beğenmemiştim. "Bakarız kardeşim..." dedim. Toprak benim için kardeşti evet. Araya giren mesafeler zamanında yaşadığımız dostluğun üstünü çizmiyordu. "Ne kardeşi ya? Onun kardeşi benim tamam mı? Abilerimi elimden alamazsınız!" Eyvah! Yine kabardı bunun kıskançlık damarları. Abilerini kimseyle paylaşamıyordu. Acaba evlenseydik bana da aynılarını yapıp Gonca'dan kıskanır mıydı? Aptal! Olmayacak hayallere dalıp da sonra yastığında dertli dertli ağlayan sen oluyorsun, Umay değil! Onlar orada tartışmaya devam ederken ben köyün yoluna giriş yaptım. Yürümek bana da iyi geliyordu. Dikişlerimi zorluyordum ama kapalı alanlarda kalmak iyice bunalıma sokuyordu beni. Zeliha olayı da aldı başını gidiyor. 2 ay sonra evlenince ne yapacaktım ben? Böyle şansın içine edim! Umay boşanıyor, ben evleniyorum! Ya Zeliha onunla birlik olmam için beni zorlarsa? Seviyordu, aşıktı da bana. Of abi of! Şeytan diyor kaçır Umay'ı, İso'dan boşandığı gün karın yap! Yapsa mıydım? He Altay he! Umay'da senin onu kaçırmanı bekliyordu. İstanbul güzeli olacaktı kendileri. Niye köylü adama kalsın ki? Oraya giderse zaten illa taliplisi çıkardı. Kocaman şehir, kalabalıkta. Gören beğenir zaten çünkü çok güzel! Ben de buralarda Zeliha'yla köşe kapmaca oynardım. Kadın olsam dinlenme günü falan diye bahane uydururdum da lan ben erkek halimle nasıl kaçacaktım kızdan? Daha dün akşam öpmeye kalkmıştı. Nasıl bir döngünün içindeyim ben? Bunları yapan olmam gerekiyorken, kaçan oluyordum. Deliricem, kafayı yicem! Yaklaşık yarım saatin ardından Toprak arabayla yanımdan geçti. Gözüm doğrudan Umay'ı buldu. Sağ kolunu camdan dışarı çıkartmış, eski kininin yerini sorgulayan duruşuna bırakmıştı. Bana düşman gözüyle değilde kimsin der gibi bakıyordu. "Görüşürüz ortak!" dedim elimi kaldırarak. Toprak küçük bir korna dokunuşuyla karşılık verdi. Şimdilik üçümüzün arasında sırdı ortaklığımız. Ailelerden biri duyacak olursa eğer pimimizi çekerlerdi. Araba ilerlerken Umay kafasını dışarı çıkarıp bana bakarak "Fazla yürüme düşman tohumi! Tekrardan ziyaretine gelemem!" dedi. Sen geleceksen, bana yeniden öyle sarılacaksan her gün vurulayım güzelim. Yeterki yüzüne gizliden bakmak yerine açıktan bakayım da, varsın vursunlar beni... Elimi kaldırarak gülümsedim. "Sok kız kafanı içeri!" dedi Toprak. Uzaklaşan tekerlek sesleriyle yerimde durdum. Toprak biliyormuş bacısına olan aşkımı. Sakin kalmasına şaşıyordum çünkü aynısını benim bacıma yapsa ölmekten beter hâle sokardım onu. Neden hâlâ sakindi bilmiyorum. Umarım çıkacak kasırganın ayak sesleri değildi bu dinginlik... Onlar çoktan evlerine varmışlardır. Bende yaklaşık yarım saat daha yürüdükten sonra evin başını görmüştüm. Annem şimdiye ortalığı ayağa kaldırmıştır. "Oğlum nerde?" diye her köşeye bakıyor, evin ahalisini mahvediyordur. "ALTAY! ALTAY NEREYESUN!" Aha başlamış bile. En iyisi kadını fazla telaşa sokmadan varlığımı göstermemdi. Açık bahçe kapısından içeri girip "Ne oldi kraliçem?" dedim. "Oy!" dedi doğrudan bana bakarak. "Sen nereya kayboldun! Sabahtur seni arayrim Altay!" Aile insanın her şeyiydi fakat dünya bir yana, annem bir yanaydı bende. Babamla pek yakın sayılmazdık. Bazı yaptıklarından ötürü sürekli kavga eder, zamanında annemi aldattığından hep uzak dururdum. "Gel! Gel sofra hazir seni bekleyduk bizde." Herkes üstüme titreyecekse ben sürekli vurulmaya razıydım. Hele Umay'ım beni kollarının arasında teselli edecekse kendimi kurşunun önüne bile atardım... *** UMAY'IN AĞZINDAN... "Altay'dan uzak duracaksın Umay!" Verilen uyarı kafamda soru işaretleri bıraktı. Altay'a yakın mıydım ki uzak duracaktım? Zaten çocukla plan kurma haricinde yüz yüze bile gelmiyorduk. Neyin uzaklığı bu acaba? "Sebep?" dedim. "Sebep yok! Ben ne diyorsam sen onu yap!" "Sebep dedim abi!" "Bilmem! Onu da sana soralım. Madem ısrar ediyorsun, sebebini öğrenmek istiyorsun, o zaman sen anlat Umay hanım! Mesela neden şu siyah gözlerini bugün Altay'ın üzerinden alamadın?" Vay arkadaş! Bu nasıl keskinliktir? Ben bile baktığımı anlamazken abim fark bile etmiş. "Saçmalama!" dedim inkâr ederek. "Bence de saçmalık! Adam evlenecek, sen hâlâ evlisin ve biz düşmanız!" "Tamam kes! İyice saçmaladın! Kardeşinim ben senin ya! Neyle itham ettiğinin farkında mısın?" "Keseceğim ama kimi keseceğim belli!" Beni eve bıraktı fakat kendisi içeri gelmedi. Kimi kesecekti ki? Altay'la mı konuşacaktı? Şimdi gidip de kardeşimin aklını bulandırma derse kesin rezil olurdum, kesin! Kapıdan içeri girince "Hoşgeldiniz Umay hanım!" sesiyle irkildim. "Ayy!" dedim sıçrayarak. Orhan abimin bu saatte burada ne işi vardı? Üstelik daha dün akşam gelmişti. Elimi kalbimin üzerine yerleştirdim. "Korkuttun abi!" dedim. "Çetenin diğer üyesi nerde?" dedi. Sağ bacağını solunun üstüne atmış, tesbihini parmaklarının arasında hızlıca çeviriyordu. Bu öfkelendiğinin görselli kanıtıydı. "Hoşgeldin." dedim. "Toprak nerde dedim Umay?" "O... Şey... İşi vardı, oraya gitti." "Ne işi?" "Bilmiyorum abi! Ayrıca sen daha dün gelmedin mi?" Konunun açısını değiştirmem lazımdı. "Kıvırma Umay! Ne b.klar karıştırdığınızı biliyorum! O çok sevgili abine söyle ki, İso'yu bulamazmış tamam mı? Daha b.ku dereye inmemiş, benimle aşık atmaya çalışıyor. Donuna s.çtığı günleri hatırlıyorum lan onun!" Bu adamın her şeyden anında nasıl haberi oluyordu? "Sonra konuşalım!" dedim. Madem yakaladın, madem peşinde olduğumuzu biliyorsun, o zaman uğraştırmadan adresi ver dimi? Adım adım evin kapısına kadar geldim. "Şimdi konuşacağız!" dedi fakat durmadım, ilerlemeye devam ettim. "UMAY KİME DİYORUM!" Ayağa kalkmış, yanıma gelmişti. Kolumdan tutarak beni kendine çevirdi. "Konuşurken yüzüme bak!" "BIRAK!" dedim öfkeyle bağırarak. Kolumu dokunuşlarından kurtararak tüm hıncımla yüzüne baktım. Yetti artık deli tavırları. Yumruklarımla göğsüne vurdum. "HİÇ GELİP BANA SORDUN MU ABİ!" dedim. "SORDUN MU NE YAŞADIN, NELER HİSSEDİYORSUN? BENİMLE DERTLEŞTİN Mİ, SIKINTIMI ÖĞRENMEYE ÇALIŞTIN MI!" Bir yumruk daha attım ama bu seferki diğerinden daha sertti. "YARGILAMAKTAN BAŞKA NE YAPTIN HE!" İmkanı yok ki tutayım kendimi, engel olayım öfkeme. O sinirle üstümdeki gömleği çıkarıp sadece altımdaki t-shirtle kaldım. Ellerim titriyordu fakat yine de geri adım atmadım. Ucundan kaldırdığım t-shirtün altında beliren izleri gösterdim. Öyle çoktu ki izler, vücudumun her yerini sarmıştı. "BAK!" dedim arkamı dönerek. "BAK ABİ! BEN BUNLARI YAŞADIM, BUNLARI TAŞIDIM!" Sırtımı kapatarak bacağımın paçasını kaldırdım yukarı. "BURAYA DA BAK!" dedim. "GÖRÜYOR MUSUN ABİ! SIRTIM YATAĞA HER DEĞDİĞİNDE HÂLÂ SIZLIYORLAR!" "Umay bunlar ne..." Sesi titredi. Ağlayacağının belirtileri şimdiden çıkmaya başlamıştı. İki, üç tokat yedim, olaydan sıyrıldım sanıyordu. "ŞİDDETİN İZLERİ!" diye bağırdım. "Abim... Abim bunlar... Bunlar..." Konuşmaya dili varmayan adamın dizleri çöker, olduğu yere çömelirmiş. Tıpkı abim gibi... Oysa ben o yerden kalkalı, yaşadığım tüm zorluklara tek başıma göğüs gereli çok zaman olmuştu. Saçlarımı bile kesmiş, kendimi avutmuştum fakat atlattığımı sandığım bütün acılarım en ufak pürüzde yeniden ortaya çıkıyordu. "Umay..." dedi ayaklarıma kapanarak. "Umay yemin olsun bilmiyordum Umay! Yüzünün o hâli bile bana yıkım yaşatırken... Bunlara nasıl dayansın kalbim? Umay affet beni Umay..." Kendimi geri çektim. Ben artık kimi affedeceğimi şaşırmıştım. Önceden yüzümden eksik olmayan gülüşüm şimdi ise dudaklarımda yarım yamalak beliriyordu. Kurban olmaktan sıkılmıştım, yorulmuştum. Eskiye geri dönmek, ailemle huzur içinde günlerimi geçirmek tek dileğimdi. Oysa 1 ay öncesine kadar daha büyük hayallerim vardı. Bi araba, kendime ait iş yerim, kitabımın basım tarihleri... İnsanın hayatı bu kadar basitti işte. Kul plan yaparken, kader gülermiş... "Benim hakkım!" dedim çatallaşan sesimi tok tutmaya çalışarak. "Benim hakkım... Beni dinlemeden yargılayan, derdimi anlamadan ayakları altına almaya çalışan hiç kimseye helal değil!" Abim çöktüğü yerde kalırken koşa koşa odama çıktım, kapımı kilitledim. Öyle ağırdı ki imtihanım, omuzlarımda dağ taşıyordum sanki. Nefessiz kalmak ne demektir bilir misiniz? Hele köyün açık havasında, şehrin tüm pisliğinden uzakta nefes alamamak nedir, bilir misiniz? Keşke İso kafama sıksaydı da bitseydi hepsi. Zaten onun istediği de buydu ya... Yaşarken ölmeyi, nefes alırken toprağa girmeyi dilememdi. Öyle sesli ağlıyordum ki herkes kapımdaydı. Kilidi açmam için dil döküyorlar, yalvarıyorlardı fakat benim kimseyle konuşacak dermanım yoktu. Güçlü gözükmekten öyle yorulmuştum ki... Meğer insanın zayıf yönlerini de göstermesi gerekirmiş. "Umay... Bak sadece ben geleceğim abim. Aç kapıyı..." Toprak abimin sesiydi. Daha yeni gelmiş olmalıydı. Ağlamam durdu, dediklerini dinledim. "Söz veriyorum sadece ben..." dedi. Söz müydü? Beni anlayan tek kişiydi Toprak abim. Daha da kimse dilimden anlamıyordu. Hepsinin yaşının büyük oluşu benden uzağa taşımıştı kalplerini. Şımarıktım, her dediği olan kızdım onların gözünde. Öyleydim de zaten ama insan sevdiğine şımarmayacaksa kime şımaracaktı? "Sadece... Sadece sen..." dedim hıçkırıklarım eşliğinde. "Söz... Söz sadece ben." Düştüğüm yerden zorla ayağa dikildim. Oysa bu ayağa kalkmak değil, bitişin başlangıcıydı. Kilidi açtım ve kapıyı hafiften araladım. Doğrudan Toprak abim vardı karşımda. "Sadece ben..." dedi. Biraz daha araladım, abim içeri girdi. Tam karşıdaki duvarın dibine çökmüş, benden daha perişan vaziyette olan Orhan abimi görünce içim parçalandı. İlk kez böyle çaresizceydi duruşu. Biliyorum, çok seviyordu, çok değer veriyordu bana. Zaten bu yüzden sürekli hata yapıyordu. Fakat hata kaldıracak kota kalmamıştı bende. Ağlamaktan denizin mavisine dönen gözlerini bana çevirdi. Ağzını açıp tek kelam edemedi çünkü haksızlığını biliyordu... Annem de içeri girmek istedi, kabul etmedim. Kapıyı tekrar kilitleyerek Toprak abime döndüm. Başım yerdeydi. Yanıma geldi, çenemden tutarak yüzümü yerden kaldırdı. "Hep dik duracaksın Umay!" dedi. "Duramıyorum." dedim. "Duracaksın Umay! Başını eğecek hiçbir şey yapmadın sen! Günahlarının bedelini ödemedin ki utanıyorsun! Sen bu hikâyenin en masumusun! Ben... Asıl ben suçluyum! Eğer o salak Gaye'nin amacını bilseydim hiç durmaz, direkt kafasına sıkardım!" Korkuyla baktım abimin gözlerine. "Abi!" dedim ellerinden tutarak. "Sakın abi! Sen bu değilsin! Bizde kadına el bile kalkmaz abi!" "Eğer o manyak karının kafasında kurmaları olmasaydı şimdi ne İso vardı ne de yaraların!" Ağlamak insanın içini dökerdi ama abimin içi kıyılıyordu. Gözden yaş akmasına öyle uzaktı ki nasıl ağlayacağını bile bilmiyordu. "Yemin olsun ki sülalesinden kimse sağ kalmayacak!" "Sakın!" dedim yüzünü avuçlarımın arasına alarak. "Bana bak abi!" "Bakamıyorum! Her şeyi benim yüzümden yaşadın Umay!" "Hayır! Senin suçun yok! Nerden bilesin olayların bu derece büyüyeceğini? Bak... Bak eğer o kıza gerçekten umut verseydin affetmediğim abim sen olurdun!" Ağlamasını kesti. "Vermedim! Umay yemin ediyorum sana umudun u'sunu vermedim o kıza! Hatta yolda görsem kafamı çevirdim, yolumu değiştirdim, umut vermedim!" "Biliyorum abi! Seni kesseler yalan söylemezsin, biliyorum!" "Beni de silmeyeceksin dimi? Orhan abim... İki saattir dışarıda beni sildi diye ağlıyor." "Onu da silmedim ama biraz burnu sürtsün dimi?" dedim gülerek. Benim güldüğümü görünce o da güldü. Öyle kolay mıydı abiyi hayattan silmek? Hele en sevdiğimken, hiç olur muydu? "Sürtsün..." dedi alınlarımızı birbirine yaslayarak. Yatağın üstüne oturduk, derdimi son demine kadar dinledi. Yaralarımın derinliğini bildiğinden merhem olmayı beceriyordu. Arada ağladık, arada kahkaha atarak güldük, arada sustuk... Akşam olmuş, ay kendini belli etmişti. Toprak abimle aşağı inmek için harekete geçmiştik. "Acıktım valla!" dedim kilidi çevirirken. "Ben de acıktım kız! Anam ne ettu acaba?" "Bilmem. İnşallah güzel-..." Kapıyı açtığımda hâlâ olduğu yerde, bıraktığım vaziyette duran Orhan abimi görünce afalladım. Meğer hiç gitmemiş, hep yanımdaymış. "Abi..." dedi Toprak abim. "Yerde niye oturuyorsun? Kalk, hadi aşağı inelim beraber." Onun gözleri benden başkasına bakmıyordu. Suçunu bildiğinden kolay kolayına affedilmeyeceğini biliyordu. "Siz inin." dedi. Tam yanından geçerken durdum. Yapamıyorum! Abim öyle bitik durumdayken aşağı inip yemeğimi yiyemezdim, boğazımdan geçmezdi ki! "Hadi sen de gel!" dedim elimi uzatarak. Gözlerinde beliren umut parıltıları anında söndü. "Yok!" dedi başını öte tarafa çevirerek. "Hadi abi!" dedim. "Siz gidin, ben buradayım." dedi. Beden dilimle Toprak abimi aşağı gönderdim. Orhan abimin yanına oturup başımı omzuna koydum. "Hatırlıyor musun beni bu oturduğumuz yerde bayılana kadar güldürmüştün." "Hatırlıyorum." dedi küçük tebessümle. "Sen, beni hep çok sevdin ama sevgini ölçülü tutamadın abi. Kalbini biliyorum, yüreğinin temizliğine vakıfım." "Umay ben sana karşı nasıl davranacağımı hiçbir zaman tam anlamıyla bilemedim. Öyle değerlisin ki, ayağına taş değse benim ciğerlerim yanıyor. Dengem şaşıyor, hareketlerime yön veremiyorum. Herkese netken sana bulanığım. Biliyorum, bu kaçıncı özrüm ama özür dilerim abim..." "Abi..." dedim sarılarak. Derdini anlatırsan dinlerim, dinlersen anlatırım... Birlikte odama geri girerek benden her şeyi baştan sona anlatmamı istedi. Onunla dertleşince daha ferah oluyordum. Çünkü hep olgun düşünür, rayından çıkan hayatımı yerine koyardı. ••• "Abim... Biliyorum zamanı değil ama Altay'dan uzak dur tamam mı?" dedi. "Biz zaten uzağız abi." dedim. Neden bu uyarıyı sık alır olmuştum? "Bedenler uzak..." dedi. Ardından elini tam kalbimin üzerine koyarak "Şuralar uzak mı ama?" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD