13. BENİM MÜCADELEM!

968 Words
UMAY'IN AĞZINDAN... Arabanın önünde durduğu yer gelin gittiğim yer değildi. Dilim benim evim demeye varmıyordu çünkü orası hiçbir zaman için benim evim olmamıştı. Ev; insana yurt olur, sığınacağı liman olur, huzurlu bir mekan olur. Oysa ben o eve adım attığım ilk andan itibaren yalnızca acıyı tatmıştım. "Sürprizim buydu karıcığım. Eski evimizde pek güzel anılar biriktirmediğimiz için yenisini tutmaya karar verdim. Nasıl, güzel fikirmiş dimi?" Olamaz! Öteki evde beni bulmaları çok kolay olurdu ama bunda asla! Kaderime terk edilmiştim. Ben ne yapacaktım? "Hadi aşkım, aşağı insene!" "Seni öldürecekler İso!" dedim. "Neden? Biz gayet mutlu bir çiftiz. Niye öleyim ki?" Aklımı yitirecektim. Ellerimle yüzümü yolmak, çığlık çığlığa bağırmak istiyordum. Gerçekten ölümle yaşam arası ince bir çizginin arasında gidip geliyordum. "Hadi ama, evimize geçelim!" Zorla, sürükleye sürükleye evden içeri soktu beni. Artık ağlamak istemesem de gözyaşlarım kendiliğinden aşağı doğru akıyordu. Çok yorulmuştum. Hem beynim, hem bedenim, hem de ruhum kaldığı çukurun içinde kendini kaybetmek üzereydi. İso beni bir çöp gibi içeri fırlatıp, kapıyı kapatınca her şeyin bittiğini anladım. "Niye zorluk çıkartıyorsun güzelim? Zaten saçlarını da kesmişsin, sana çok sinirliyim!" dedi. Artık tamamen emindim ki İso hastaydı. Ruhu hastaydı onun. Bahanesi kız kardeşiydi fakat derdi sadece bendim ya da başkası... İçimde kıyametler kopuyordu. Çıkış yolu arayan ruhum demir parmaklıkların ardında sıkışıp kalmıştı. İso kapının anahtarını cebine attığında gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. "Nerde kalmıştık? Biz sanırım seninle karı kocaydık dimi?" dedi. Hayır! Hayır bunu bana yapamazsın hayır! Yemin ediyorum ölürüm! Ölürüm ben, yaşayamam! Bana dokunursa yaşayamazdım, mahvolurdum! "Hayır!" dedim yerde sürüklenerek geri geri çıkıp. "Hayır! Hayır asla!" "Şşhh! Düşün ki biz seninle o geceyi hiç yaşamadık, ben seninle hiç öyle konuşmadım. Pişmanım karıcığım. Şimdi şöyle düşünelim, düğünümüz yeni bitmiş, biz eve gelmişiz. Karı koca ilk gece ne yapar Umay?" Ölürüm! Yaşayamam ki ben. Pes etmek yok Umay! Sen güçlüsün, güçlü yanını göster, sakın pes etme! İso kollarını çözmeye devam ederken gözlerimle etrafa bakınıyordum. Tam sağımda, yaklaşık 2 metre uzağımda bulunan cam vazoya takılı kaldı bakışlarım. "Şu güzelliğin bana intikamımı bile unutturdu Koçyiğit kızı. Şimdi söyle bana nasıl aldın aklımı başımdan?" Hızlı hareket edersem eğer yaklaşık 3 saniye içerisinde istediğim eşyanın bulunduğu yere gidebilirdim. Sadece zamanlamayı çok iyi ayarlamam lazımdı. Gömleğin yere düşüş sesiyle ürperdim. Zamanı gelmişti. Ayağa kalktım, almak istediğimin yanına geçtim. Haram olan hayatımın en büyük hatasıyla karşı karşıyaydık. Ben zorla nefes alırken, o keyiften dört köşeydi. "Kaçma benden!" Üstü çıplak, altındaki kemeri çözmeye niyetleniyordu. Dönüm noktasındaydım. Az sonra bu dört duvar arasında olacak olaylar bana ya yeni hayatımı verecek ya da kefenle çıkaracaktı. İşte azim, mücadele ve yaşama olan sevdamın ortaya çıkma zamanıydı. "Bak! Bana dokunursan yemin olsunki öldürürüm kendimi!" "Korkma Umay..." dedi. Hırs büyüyen gözleri merhametle yoğrulduğunda iyice korku sardı bedenimi. "Beni sevdiğini biliyorum. Özür dilerim, yapmamam gereken bir şey yaptım ama söz veriyorum sana bir daha asla elim kalkmayacak!" Geriye alınır mıydı zaman tek özürle? Heleki hata affedilemeyecek kadar büyükse. Nasıl affedeyim, nasıl unutayım İso? Evet seviyordum, aşık değildim ama seviyordum. Pekiyi sevgi yetiyor muymuş, hayır! Sevginin çizgisinde dans ederken kendimi çizginin ötesindeki ateş çukurunun içinde buldum. "Olmaz bizden daha! Bak..." dedim gözlerimi yumarak. Nefes almak hiç böylesine zor ve acılı olmamıştı benim için. "Bak eğer anlaşırsak sana söz veriyorum kimseye tek kelam etmem, sessizce boşanırız." "Nçnçnç!" Kafasını sağa sola salladı. "Sen intikamını almadan beni asla bırakmazsın. Ama eğer... Eğer sahiden karı koca olursak bana şans verirsin, vermezsen bile boşandıktan sonra başkasıyla evlenemezsin. Koçyiğitler'in en cesur, en asi kızı İso'dan başkasına yâr olmaz. Ölene kadar kendi yalnızlığında boğulursun. İşte sırf bu yüzden bile karım olman lazım!" Soğuk terler boşaltıyordu vücudum. Her biri kurşun yarasının ilk acısı gibi yakıyordu. Öyle iyi tanıyordu ki beni, yakmak için yanmam gerektiğini biliyordu. Yanarsam yakardım ama kül olursam daha da doğrulamazdım. Gücüm, azmim, mücadelem de bir yere kadardı. "Geri dönülmeyecek hatalar yapma!" Kemerin yere düşme sesi kulaklarımda çığ etkisi oluşturdu. Bedenim zangır zangır titriyordu. Büyük adımlarla yanıma gelip tam önümde durduğunda ölümü ilk kez kendime bu derece yakın hissettim. "Hata sensen eğer, buna değer..." dedi saçlarıma dokunarak. Bulantıyla çalkalandı midem. Yardımıma gelecek kimsem yoktu. Tek başıma mücadele verecektim. Öyle bir mücadeleki bunun sonunda ya İso ölecekti ya da ben... Gözlerimi sımsıkı yumdum. Sağ elimi geriye atarak vazoyu kavradım parmaklarımla. "Kız kardeşim ne yaşadıysa aynısını yaşayacaksın Umay! Her gün nefes almaya devam edeceksin ama öldüğünü hissedeceksin! O dar ağacına gideceksin, ben alacağım seni! Sana ölüm bile yok bu adamın yanında!" "Ben istersem kimse engel olamaz!" dedim gözlerimi açmadan. "Aç şu siyahlarını da göreyim he Umay... Sana yemin olsun ki şu gönül seni sevmeseydi çoktan hayatını zindana çevirmiştim." Açtım, tam gözlerinin içine baktım. "Bu etmemiş halin mi?" dedim. "Çok güzelsin..." dedi sadece. "Sendeki bu güzellik beş para etmez, bendeki bu sevda olmasa..." diye de ekledi. Sevdayı kirleten süslü cümleleri acımı derinleştiriyordu. "Ah Umay... Direnme, teslim ol bana. Belki bizim için yeni başlangıç olur he? Belki bir çocuğumuz olur, bizi bu pislik hayatın içinden çeker alır." "Sen pisliğin ta kendisisin!" dedim yüzüne tiksintiyle bakarak. Elini belime koyduğunda ağlamamak için kendimi sıktım. Ağlamayacaktım, eline koz vermeyecektim. Bedenimi bedenine yapıştırdı. "Direnince daha güzel oluyorsun." Burnunu boynuma yaklaştırdığı an vazoyu olduğu yerden kaldırıp tam kafasının arkasına vurdum. Eli gevşedi, benden uzaklaştı. Nefes nefeseydim. Ya o vazo orada olmasaydı, ya istediği amaca ulaşsaydı? Başının arkasına dokundu, eline kan bulaştı. "Ne yaptın lan sen manyak?" dedi. Ben ise pantolonun cebine sakladığı anahtarı almaya çaba sarf ediyordum. "NERDE ANAHTAR!" diye çığlık attım. Yere oturdu, ayaklarını ileriye uzattı. Sol cebine uzandım. Anahtarı bulunca kaybettiğim hayatımı bulmuş gibi sevindim. "İşte bu kadar!" dedim İso'ya bakarak. Titreyen ellerimle anahtarı kapıya soktum. İçimdeki kahkaha dışa taştı, gülmeye başladım. "Kurtuldum..." dedim. "Benden kurtulamazsın Umay..." Sesi bile zor çıkan şerefsiz, tehditlerinden vazgeçmiyordu. Ölmezdi ama ayağa kalkacak hâl bırakmamıştım. İsterse de ölsün, umurumda bile değildi. Kapı açıldı. Mutluluk vurdu yüzüme rüzgar niyetine. Ben başarmıştım. Kendi hayatımı, kendi ellerimle kurtarmıştım. Adım attıkça ayaklarım titriyor, korkuyla ardıma bakıp bakıp duruyordum. Burada bitmemişti biliyorum ama şu can bedenimi terk etmeden pes etmek yoktu!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD