ALTAY'IN AĞZINDAN...
Elimde sigara, kapının önünde oturuyordum. Bugün sevdiğim kadının kına gecesi vardı. Koçyiğit ailesi telaşlı koşuşturmalar içerisinde son hazırlıkları yapıyorlardı.
Dudaklarımdaki sigara gibi biten Altay'dım ben. Gözlerimdeki yaşlar bile kurumuş, akmaktan geri çekilir olmuştu.
Ölüyorum lan ben! Katır inatlı bir keçinin ayakları altında ezilerek ölüyorum.
"Yeter artık!" dedi Ömer, sigara paketini önümden çekip alırken.
"Hani kapatmıştın konuyu lan?"
Baktım. Sadece baktım. Öyle kolay mıydı bir kalemde çizip atmak, kalbinden söküp çıkarmak? Kolay mıydı oğlum!
Ben çok mu memnunum sanki? Düşmanın kızına aşık olan kalbimden çok mu memnunum?
"Ver şu paketi!" dedim sadece.
Sandalyesini yanıma çekerek sol eliyle boynumdan kavradı. Kafalarımızı birbirine yaslayarak "2 gün önce Zeliha'ya söz verdiğini biliyorsun dimi?" dedi.
Annemle konuşmuş, babasından istemiştik Zeliha'yı. Parmağında yüzüğüm vardı, parmağımda yüzüğü...
"Yazık lan o kıza! Unut artık Umay'ı, Altay! Kız yarın evleniyor, başka adamın koynuna..."
"SUS!" diye bağırdım. Söylemeyin şunu abi. Zaten yanmakta olan ciğerimin üstüne benzin dökmeyin.
"Kafanı patlatıcam Ömer sus!"
Bedenini geriye iterek benden uzaklaştırdım. Bir yaş düştü gözümden aşağıya. Son ana kadar vazgeçerler diye düşünmüştüm fakat Umay'la İso'nun dün akşam İmam nikahı kıyılmıştı. Nefes alamıyordum. Biri her iki eliyle boğazıma yapışmış, ölmem için nefesimi kesiyordu.
Yüzümü kapattım. Hayatım boyunca ilk kez sessizce değil de bağıra bağıra ağladım.
"DAYANAMIYORUM ÖMER!" dedim.
Yumruklarım göğüs kafesime inerken hayatın en acımasız duruşuyla baş başa kalmıştım.
Olmayacağını bile bile ateşin içine düşmüştüm. Beni sevmeyeceğini bile bile hep bir umutla karşısına dikilmiştim. Severken ölmüş, severken toprağa girmiştim ben.
"ŞU KALBİM YANIYOR LAN!"
"KİM ÖLMÜŞ AŞKINDAN, SEN ÖLECEKSİN? TOPLA KENDİNİ ALTAY! KÖYLÜ ANLAYACAK BAK, TOPLA KENDİNİ!"
"ANLARSA ANLASIN! UMURUMDA MI SANIYORSUN?"
Avuçlarımı gösterdim.
"Şunların arasından kayıp gitti de tutamadım onu..."
"O hiç avuçlarının arasına girmedi! Kendini kandırma Altay!"
Doğru. O kimsenin avuçları arasında yaşayacak, kafesin içine hapsolacak bir kız değildi. Özgür ruhlu, başına buyruk bir keçiydi.
Ayağa kalkıp sandalyeyi yere devirdim.
İşaret parmağımı Ömer'e doğrultup "Bundan sonra benden korksun o Koçyiğit ailesi! Ellerindeki tüm toprakları alacağım!" dedim.
"Bu öfken niye Altay? Seni mi aldattı, ihanet mi etti, bu öfken ne? Kızın, aşkından dahi haberi yokken bu hırsına anlam veremiyorum. Tamam, üzülürsün, ağlarsın, ölmek istersin ama intikam almaya da kalkmazsın!"
Yanına gidip yakasına yapıştım.
"Eğer onların saçma sapan davaları olmasaydı çıkardım Umay'ın karşısına, adam gibi seviyorum derdim! Şimdi burda malak gibi oturuyorsam ara daha fazla kızışmasın diye. Yoksa bende biliyorum düğünden kaçırmayı dimi?" dedim.
Gözlerini açtı Ömer. Kaçırma kelimesini duyunca ruhu bedenden çekilir gibi oldu. Gözüm dönerse yapardım. Heleki Umay'ın o şerefsize aşık olmadığını bildiğim için kesinlikle yapardım.
"Saçmalaysın!"
"Saçmalayrım! Yapacağımı benden daha iyi biliyorsun."
Lafımın üstüne konuşmadı. O sustu, ben de sandalyemi düzeltip geri oturdum.
Köyler arasındaki mesafe kısa olduğundan Koçyiğit ailesinin kına gecesi sesleri kulağıma kadar geliyordu.
"Şehre inelim Altay. Yeter bu kadar eziyet!" dedi Ömer.
"İstemiyorum." dedim bir dal sigara daha yakarak.
"Ya yeter diyorum yeter!"
Aldı elimdeki sigarayı, bahçenin köşesine fırlattı. Neyseki bugün bizden kimse evde yoktu da, rahat rahat yas tutabiliyordum.
"KARIŞMA BANA!"
"KARIŞMAYAYIM DA BURADA DÜŞMAN KIZIN AŞKINDAN GEBER DİMİ!"
"LAN SANA NE, SANA NE!"
İkimiz de ayağa kalktığımız an kapıya tıklatılma sesiyle birbirimize baktık.
"Al!" dedi Ömer, kafasıyla kapıyı göstererek.
"Beğendin mi yaptığını? İnsanlar sesini duydular, rahatsız oldular!"
"Kes sesini!"
İstiyorlarsa her şeyi anlasınlar. Hiçbir şey ama hiçbir şey benim acımdan daha önemli bir konumda vaziyet alamazdı.
Büyük adımlarla kapıya gidip öfkeyle açtım.
"NE!" demiştim ki karşımda gördüğüm kişiyle gardımı düşürdüm.
Zeliha gelmişti...
"Merhaba..." dedi el sallayarak.
"Ha, sen miydin Zeliha?"
"Şey... Geçiyordum da, bi uğrayayım dedim."
"İyi yapmışsın. Nasılsın, iyi misin?"
Zeliha'nın o kadar naif bir kalbi vardı ki, benim hovardalığım yanında harcanırdı bu kız.
"İyiyim, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Ömer burda, oturuyorduk öyle."
Hafiften kenara kayarak içerideki kişinin gerçekten de Ömer olduğunu gösterdim. Çünkü merak içerisinde tek miyim diye içeriyi gözetlemeye çalışıyordu.
Neyse ki Ömer'i gören gözleri beynindeki kötü düşünceleri bertaraf edince, yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirdi.
"Selam Ömer abi!" dedi.
Hayat çok tuhaf değil mi? Ömer'le aynı yaşta olduğum halde ona abi diyordu, bana koca diyecek...
"Aleyküm selam Zeliha." dedi Ömer'de.
Umay haricinde kimseye yenge demiyordu. 'Dilim varmıyor demeye lan! Umay yengeyi ne kadar sevdiğini bilmesem hiç düşünmez, söylerdim ama yapamıyorum Altay!' demişti.
"Anamlar yok evde. Tek Ömer'le ben varım. Malûm, alamam içeri Zeliha." dedim.
Köylünün ağzına dedikodu vermektense açık konuşmayı tercih ederdim.
"Ha... Sıkıntı yok. Zaten ben sadece seni görmek için gelmiştim."
"İyi iyi! Anana selamlarımı söylersin."
Yüzü düştü.
"O da seni özlemişti Zeliha!" dedi ardımdaki Ömer.
Niye böyle bir yalan söyleyerek beni iyice sinirlendiriyordu ki?
Bedenimi ona döndürerek 'Ne saçmalıyorsun?' dercesine açtım gözlerimi.
"Gerçekten mi?" dedi Zeliha.
"Gerçek, gerçek! Sen şimdi git, sözlünü evine bırak Altay. Kız başına bu saatte o kadar yolu tek gitmesin."
"Olur!" dedi Zeliha.
Zaten tek göndermezdim de, yaptığına ayar olmuştum.
"Arabanın kapıları açıktı. Sen geç, ben de geliyorum." dedim Zeliha'ya.
"Tamam."
Zeliha gidince tüm hırsımla Ömer'in karşısına dikildim.
"Niye boş boş konuşuyorsun lan sen! Yok özlemişim falan! Niye umut veriyorsun kıza?"
"Sen salak mısın kardeşim? Parmağında yüzük var, hem de o kızın yüzüğü. Hâlâ ne umudundan bahsediyorsun?"
Sustum, çünkü haklıydı.
"Bunun hesabını sana sonra sorucam Ömer!"
Masanın üstündeki anahtarları alarak şoför koltuğuna oturdum.
"Gecenin bu saati ne işin var tek başına Zeliha?"
"Ee sen gelirsin diye bekledim ama gelmedin Altay. Özledim." dedi.
Hay senin ben Altay! Öfkeyle kalkarsan böyle zararla oturursun!
"Zeliha... Bak ben mantık evliliği yapıyorum. Yani öyle benden aşk dolu sözcükler, cümleler falan bekleme tamam mı?" dedim.
Doğrudan konuşmak, sonrasında kırılmasından çok daha iyiydi.
Belki yüzü düştü, gözleri doldu fakat baştan ayar çekersem benden fazla bir şey beklemezdi.
"Özür dilerim ama ben de böyle birisiyim."
"Sorun yok." dedi kemerini bağlarken.
Üstüne gitmedim. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladım.
Öyle bir şanstır ki bendeki, kızın evine varmak için Umaylar'ın oradan geçmem lazımdı. Sanki hepsi anlaşma yapmış, kanayan yarama tuz basıyordu.
Artan müzik sesiyle aynı oranda ilerleyen kalbimin ritmini susturamıyordum. Boğuluyor hissettim kendimi. Sevdiğim kadının kına gecesi oluyordu. Yarın düğünü, sonra da hamilelik haberi gelirdi. Ben bu acıyla nasıl yaşayacaktım? Nasıl başa çıkacaktım?
Tekerlek her döndüğünde bir metre daha yaklaşıyorduk.
Ve az ileride bulunan kalabalık, yanan ışıklar... Yutkundum...
Çekinerek sürmeye devam ettim.
"Senun yüreğun kanar
Benum içimde yaram..."
Çalan şarkı edilen ilk dansın habercisiydi. Yüreği kanayan onlar değildi, bendim. Yüreği kanayanda, içinde yaralar tutan da bendim.
Neden yaptım bilmiyorum ama oradan geçerken biraz yavaşladım. Gözlerim istemsizce içeriye kaydığında kırmızı bindallının kızıl saçlarıyla uyum sağladığı küçük kızı gördüm... İso'yla birlikte dans ediyorlardı.
Kalbime saplanan hançerler sırtımdan çıkıyordu. Kimse mi acımaz lan bana? Kimse mi düşünmez derdimi?
Pınarlarımdan aşağıya süzülmeye hazırlanan yaşımı son bir hamleyle geri çevirdim.
Haramsın bana düşmanın kızı... İlk günden beri, haramsın...
Zor da olsa bakışlarımı çekip direksiyonu kavramıştım ki "Ona aşıksın dimi?" cümlesiyle dondum kaldım.
Bakışlarımı cümlenin sahibine, Zeliha'ya çevirdim. "Ne?" dedim.
"Umay'a aşıksın, biliyorum Altay."
Konuşurken boğuklaşan sesiyle mahvoldum. Nasıl anlamıştı bunu?
"Yok öyle bir şey!" dedim.
"Var, biliyorumki ben."
Ağlamaya başlayınca iyice kötü hissettim kendimi.
"Of!" dedim saçlarımı çekiştirerek.
"Ağlama Zeliha. Bak... İster inan, ister inanma. Kınası yakılan bir kızı sevmez bu gönül." dedim.
Üstü kapalı şekilde aşkımı kalbime gömdüm demek istedim. Umarım anlamışsındır Zeliha, umarım...
Bedenini kendime çekerek kollarımın arasına aldım ve sakinleşene kadar bekledim.
Yol nereye gidiyor bilmiyorum ama çukurun en dibindeyim...