UMAY'IN AĞZINDAN...
Uzun zamandır uyuduğum, gecenin karanlığından belli oluyordu. Gözlerim tekrardan aralandığında vücudumdaki ağrının iyice yerini aldığını hissediyordum.
Kolumu kaldıracak dermanım yoktu.
"Kimse yok mu?" dememle "Burdayım!" sesiyle korku içinde irkildim.
Altay başımdaki koltukta, tek başına oturuyordu.
"Korkuttum mu?" dedi ışığı yakarak.
Doğrulmaya çalışıyordum fakat gücüm yerinde değildi.
"Dur, dur yardım edeyim sana."
Yanıma gelip kolumdan destek verdi. Yoğun sızılar içerisinde yattığım yere oturdum.
"Sağol!" diyip başımı çevirdiğim yer beni çarpmıştı.
Altay'la göz göze, dip dibeydik. Yeşillerini öyle bir kenetlemişti ki üzerime, bozabilene aşk olsun...
"Rahat ettin mi?" dedi bakışlarını aniden yere indirerek.
"E-Evet!" dedim ardıma koyduğu yastığa yaslanarak.
"Gonca!" diye seslendi içeriye.
Nasıl? Kız kardeşi de mi buradaydı?
Gonca içeriden elleri köpüklü vaziyette geldi. Bana baktı derin derin. Sanki acıyordu durumuma.
Başımı yere indirdim.
"Efendim abi?" dedi.
"Hazır mı sofra?"
"Hazır abi. Ufak tefek bulaşık çıktı, Umay uyanana kadar halledeyim dedim."
"Tamam!" dedi Altay ayaklanarak.
"Buraya taşıyalım sofrayı."
"Buraya mı?"
"Evet. Kızın kalkacak hâli mi var? Hadi ikimiz beraber hemen yaparız."
"Hayatta yapmam! Bi de ayağına kadar hizmet mi edeceğim düşmanın?"
Çenem titredi. Ellerine düştüğüm insanlar bizim baş düşmanımızdı. Çaresizlik içinde çırpınıp durmasaydım tek saniye kalmazdım burda ama başka kapım yoktu. Adım atacak dermanı bulamıyordum ayaklarımda. Fakat gururum buna izin vermiyordu. Gitmem lazımdı...
"Ben... Gitsem iyi olacak." dedim ayaklarımı aşağı sarkıtarak.
"Zahmet olacak size de!" dedi Gonca.
Kalbim kırılmıştı. Halimi görmesine rağmen acımasızlık yapıyordu.
"Kapa çeneni Gonca! Sen de otur yerine!" dedi Altay.
"Yok. Kimseye yük olmak istemiyorum."
"İsabet olur Umay hanım! Zaten canımızı yeterince yaktın, bir de varlığını ekleme üstüne!"
"GONCA!"
Ne yapmıştım ki ben? Canlarını yakacak ne yapmış olabilirdim? Abisini vurmamdan mı bahsediyordu acaba? İyide onu kimseye dememişti Altay. Yoksa kız kardeşine söylemiş miydi?
"Gideyim!" diyip ayağa kalktığım an vücuduma ağrı saplandı ve iki büklüm oldum. Acıdan yüzüm buruştu, koltuğun kenarına tutundum.
"İyi misin?" dedi Altay. Tam yanımda, belime hafifçe dokunuyordu.
"Sırtım çok acıyor!" dedim ağlayarak.
"Umay... Gonca seni bi duşa soksun he! Rahatlarsın."
"Yok! Ben gideyim."
"Söz dinle Umay!"
"Gitmem lazım."
"Gonca, suyu hazırla! Ben göndereceğim şimdi Umay'ı."
Bu köyde benden inat birisi varsa o da Altay'dı. İki inatçı keçiydik biz.
Zorla, sürükleye sürükleye yukarı kata çıkarttı beni. Aslında rahatlayacağımı bende biliyordum.
"Üstünü çıkart istiyorsan Umay!"
"Bak!" dedim Gonca'ya diklenerek.
"Yapmak zorunda değilsin, biliyorum ama yardım edeceksen lütfen ağzını burnunu eğme!"
"Tamam gel Umay! İstemesem yapmam. İçlik bırak tek içinde. Güzelce ovayım seni."
Ne olur, ne olmaz diye kapıyı kilitledim.
"Abim ırz düşmanı değildir!"
Sustum. Gonca banyoya geçerken ben de zorla da olsa üstümü çıkarıp banyoya girdim. Odanın aksine sımsıcak olmuştu.
"Geldin mi?" dedi Umay.
Gururumu ayaklar altına alarak bana ayırdığı küçük taburenin üstüne oturdum.
"Umay..." dedi şaşkınlıkla.
İzleri görmüştü kesin.
"Aman Allah'ım! Bunlar ne Umay?"
Bir feryat ki koptu dudaklarımdan. Daha fazla güçlü kalmaya dayanamıyordu yüreğim. Dağılmış ruhumun dışarı akan çığlıklarıyla banyoda bağıra bağıra ağlıyordum. Ben bu hallere düşecek kız mıydım?
Sonunda Gonca'yı da kendi gözyaşlarımın içine katmıştım. Öyle dikkatli bir şekilde kese atıyordu ki vücuduma, incitecek diye ödü kopuyordu.
İşimiz bitince omuzlarıma havlu sardı ve saçlarımdan öptü.
"Aşağıda dediklerim için özür dilerim Umay..." dedi.
Banyodan çıktığında bana verdiği kıyafetleri geçirdim üstüme. Üstümde koskoca duran t-shirtün Altay'a ait olduğu bariz belliydi. Yapacak bir şey yoktu.
Üstümü komple giyince odaya geri döndüm.
Gonca'da beni bekliyordu.
"Bitti mi işin?" dedi gözlerindeki yaşları silerken.
"Bitti. Çok iyi geldi, teşekkür ederim Gonca."
"Sen... Sen çok güçlüsün Umay. Ben olsaydım dayanamazdım bunca acıya."
"Benim dayandığımı kim söyledi?" dedim titreyen sesimle.
En cesuruydum köyün dimi? Sırf bu yüzden düşmek yasaktı bana. Düştüğüm an tüm gözler üzerime çevriliyordu. Umay düşemez, Umay tökezleyemez bile! Niye? Çünkü Umay güçlü kız!
Güçlü kızların ağladığı nerde görülmüş? Ağlamanın bile yasak olduğu bir hayat yaşıyordum ben...
"Yemekler soğudu! Hadi yav!"
Kapıya vurulan güçlü darbelerle irkildim.
"Öküz!" dedi Gonca.
"Şey... Abilerin hepsi aynı sanırım." diyince içim burkuldu. Kimden bahsettiğini çok iyi biliyordum.
"İyiliğini unutmayacağım Gonca." dedim dolu gözlerle.
Gözleri ışıldadı. Ezelden beri Toprak abime aşıktı biliyorum. İçine gömdüğü aşkını görmemek mümkün mü? İki aile ne zaman karşı karşıya gelse bakışlarıyla belli ediyordu. İçi gidiyordu, kalbi kayıyordu.
"Keşke düşman çocukları olmasaydık. Belki de çok iyi arkadaş olacaktık." dedi.
"Kader..." dedim.
Tam yanımdan geçerken tuttum kolundan.
"Yanlış kişiye duyulan sevda insanı yer, bitirir Gonca. Kalp bu, kimse kefil olamıyor." dedim.
Bu kadar nasihat yeterliydi. Elimi kapının anahtarına atmıştım ki "Umay!" dedi telaşla.
Döndüm, yüzüne baktım.
"Sen... Sen biliyorsun... Umay... Kimseye..."
"Lafını bile etme Gonca! Düşmanız, kalleş değiliz!" dedim.
İso gibi karaktersiz birisini seveceğine düşman da olsa abim gibi adam gibi adam birini sevmesi daha iyiydi.
Abimin kalbinde şimdilik yer sahibi değildi fakat neden olmasın?
Doğru, bendeki de soru dimi? Düşmandık biz. Nerde görülmüş düşmanların dünür olduğu, birbirine kız alıp, oğlan verdiği?
•••
Sobanın ısıttığı salona girdiğimiz an bedenime bi gevşeme geldi.
"Hadi, daha fazla soğumasınlar!" dedi Altay.
Hayat ne kadar tuhaftı. Haftalar öncesinde gördüğüm yerde öfkeden kudurduğum adamın sofrasında aş yiyordum.
"Ellerine sağlık Gonca!" dedi Altay. Ne kadar da iştahlıydı. Bıraksak tüm sofrayı yiyebilecek kapasiteye sahip midesi vardı.
"Abi yavaş ye istiyorsun! Rezil ettin bizi Koçyiğit kızına!"
Gonca'nın sitemkâr ses tonuyla beraber Altay kaşık ağzının önünde, bana bakakaldı. Hafif kumral tenine yakışan yeşil gözlerine ilk defa böyle uzun uzun baktım. Ne diyorum ben ya?
"Bilama daha bakmaya devam edersan yersun habu çatali gözune!" dedim.
Gonca kahkaha attı, Altay ise gerginleşti. Eliyle t-shirtünün yakasını çekiştirerek "Kendine gelmişsin Koçyiğit kızı, belli oluyor!" dedi.
Gözlerimi bir yere sabitledim. Ben kendime gelince öyle şeyler yapacaktım ki...
"Geldim geldim! Hem de eskisinden daha iyi geldim!" dedim.
"Kim yaptı bunu sana?" dedi Altay.
Bunu söyleyemezdim. Altay ne kadar düşman tohumu olsa da vicdanlı ve adaletli birisiydi biliyordum. Kadına kalkan eli de kırmadan yerine oturmazdı. Şimdi İso'nun ismini versem, düşman falan umursamaz, doğrudan gidip Toprak abime söylerdi.
Bütün planım altüst olurdu ve bunu asla istemiyordum.
"İso..." dedi Altay. Ne? Öğrenmiş miydi yoksa? Ama nasıl?
Telaş taşıyan siyah gözlerimi üzerine diktim.
"Siz banyodayken haber uçtu kulağıma. İso her yerde seni arıyormuş."
"Gebersun kopek!" dedim.
"AL!" dedi sofradan büyük bir öfkeyle kalkan Altay.
"BEN BİLİYORDUM! O İT OLDUĞUNU BİLİYORDUM!"
Hayır! Anlamaman lazım! Anlarsan olmaz!
"Yok!" dedim.
"Ne yok Umay? İnsan hiç koca-..." gözlerini sımsıkı yumdu. Yumruğu çekti dikkatimi. Kelime ağzından çıkarken ciğerini deliyor gibiydi.
Bir mühlet öyle durduktan sonra gözlerini tekrar açarak "O ite neden gebersun diyesin? He Umay?"
İnce noktasından yakalanmıştım. Yeni evlenen, çiçeği burnunda gelinler kocalarından övgüler eşliğinde bahsederken ben gebermesini istiyordum çünkü bana bu dünyanın en büyük kazığını ve acısını yaşatmıştı. Bende açtığı yara ruhuma kadar işlemişti...
"Oturur musun?" dedim Altay'a.
"Ne oturmasından bahsediyorsun sen?"
"Bu benim meselem!"
"Lan!" dedi saçlarını çekiştirerek. "İt oğlu it seni tanınmayacak hâle getirmişti. Ne meselesinden bahsediyorsun sen?"
"Karışmayacaksın, kimseye de tek kelime etmeyeceksin!"
"Susacak mısın? Yoksa kocamdır, döver de söver de diyip tıpış tıpış yine koynuna girmeye mi gideceksin?"
Çok ağrıma gitti cümlesi. Benim böyle bir şey yapacağıma nasıl kanaat getirirdi?
Biraz zor oldu ama ayağa kalktım ve yanına gidip sol tarafına tokat attım.
"Hakettin!" dedi Gonca abisine.
"O şerefsizin yanında 4 gün boyunca neler yaşadığımı ben bilirim! Aileme desem ne olacak, gebertirler! O iti de adam yerine koyup abimleri hapse atarlar! Kolay mı sanıyorsun? Öyle vurmakla bitseydi ben onu oracıkta vururdum zaten!"
Tokat attığım yerden kaldırdı yüzünü. Hem kırgınlık hem de kızgınlıkla "Beni vurdun ama!" dedi.
"Ölümüne mi vurdum seni Yıldırım? Ayağını sıyırdı kurşun, o kadar. Eğer ölmeni isteseydim direk kalbinden vururdum!"
"Belki de vurmuşsundur!" dedi ve çıktı gitti evden.
O ne demek oluyordu? Acaba kalbinden vurduğum zamanda mı olmuştu? Geçici bir hafıza kaybı mı yaşıyordum ki ben?
"Sinirlenince saçmalar biraz!" dedi Gonca.
Ben de fazla durmadım üstünde. Altay dışarıdayken ben de evden çıkmaya hazırlanıyordum.
"Nereye Umay? Abim hayatta izin vermez!"
"Pekiyi ben abini dinler miyim?"
"Bence dinlersin!" dedi dalga geçerek.
"Onun inadıyla boy ölçüşemezsin sen!"
"Bana karışamaz! Gidicem dediysem giderim ben!"
•••
Koltuğun üstünde kollarım önümde bağlı vaziyette duruyordum. Gıcık şey, ölüsünü çiğnettirirmişte izin vermezmişmiş!
"Bakma bana öyle ters ters!" dedi.
"Gidicem Yıldırım!"
"Az önceki gibi mi?" dedi.
"Oo! Siz yine kediyle köpeğe dönmüşsünüz!" dedi Gonca.
"Gitmeme izin vermiyor!"
"Ben sana dedim göndermez diye."
"Göndermem tabii! Düşmanız diye kalleş mi olalım? O it her yerde seni arıyor! Ne bilelim yarım bıraktığı işi tamamlamak için olmadığını?"
"Kendisi bıraktı! Köyün girişine fırlattı beni! Ben de biraz toparlandıktan sonra boşanma davası için kanıt toplayacaktım!" dedim.
Altay'ın öfkeli yüzü gevşedi. Sallanan ayağını sabitleştirerek "Boşanacak mısın?" diye sordu bana.
"Koynuna gireceğim!" dedim laf çarptırak.
"Düzgün konuş!" Ufak bir süre bedenini terk eden siniri daha kapıdan çıkmadan tekrar içeri girdi.
"Ona öyle şeyler yapacağım ki, bana zorla dokunmanın hesabını verecek!"
O gerçekle göğüs kafesim daraldı. Sanki ana geri döndüm.
Zorla açtığım gözlerimin ardında gördüğüm ilk kişi İso'ydu. Üstü çıplak, altında kısa bir şort vardı. Benim üstümde ise atletim ve diz üstüme uzanan taytım.
"Karım..." dedi pantolonunu giyerken. Her yerim ağrıyordu. Muhtemelen saçlarımdan aşağı asılırken canımın acısından bayılmıştım.
"Bakma bana öyle! Biz artık gerçek karı kocayız!"
İşte tam o cümleyle delirmiştim. Anlayamıyordum çünkü her yerim öyle şiddetli ağrıyordu ki acaba yaptı mı, anlayamıyordum.
Çıldırmıştım. Tüm gücümü toplayarak ayağa kalktım ve yan tarafta bulunan cam vazoyu kafasında patlattım. Bunu nasıl yapardı? Benim iznim olmadan, müsaade almadan bana nasıl dokunurdu?
Kafasında açılan yaraya bile aldırış etmedi.
O iğrenç parmaklarını tekrardan saçlarıma doladı. Ama bu sefer farklıydı.
Çekmek yerine okşuyordu.
"Köye girdiğim an şu kızıllıkların parıltısıyla seni buluyordum. Öyle güzeller ki, hayran olmamak mümkün değil."
Burnunu gezdirdi üstünde. Parmakları ise hâlâ şefkatle okşuyordu. Adı şefkat, aslı mide bulandırıcı dokunuşlar...
"Dokunma bana!" dedim ağlayarak.
Elimi elinin üstüne atıp çekmeye çalışsam da her bir uzvu geziniyordu sanki saçlarımda.
Öptü, kokladı, göğsüne koydu başımı. Hasta ruhlu! Artık ona karşı gelemiyordum. Öylesine güçlüydü ki, pes ettim ve kendimi serbest bıraktım.
Ne zamanki direnmekten vazgeçtim, o zaman bıraktı beni. Arabaya bindirip köyün girişinde beni direk aşağı itti. İnanmak istemiyordum! Bana dokunmuş olamazdı. Dokunsaydı yatakta leke olurdu ama yoktu! Belki de beni kandırarak iyice deli etmek istemişti. Ama bir ihtimaldi yine de içimde...
"Ne yaptı anlamadım?" dedi Altay.
Yutkundum. Bazı şeyleri sesli düşünmemeyi bellemem lazımdı.
"H-Hiçbir şey!"
"Sana ne yaptı dedim Umay?"
Yanıma geldi, tam önümde durdu.
Geriye gitmeye çalışsam da fırsat vermedi.
"T-Tam emin değilim. Öyle söyledi a-ama inanmıyorum yaptığına!" dedim. İlk kez... İlk kez Orhan abim dışında birisinden daha korkmuştum.
Belki birbirine düşmandı bu iki aile ama hiçbir zaman diliminde birbirlerinin namusuna yan gözle dahi bakmadılar. Aksine, ters bir durum olduğunda düşmanlığı kenara koyarak önce namus adı altında adım attılar.
O yüzden Altay'ın neden bu kadar fazla korumacı olduğunu anlayabiliyordum. Bundan tam 3 sene önce de onun kız kardeşi Gonca'ya köye gelen bir misafir sarkıntılık yaptığında, abim Toprak olaya denk geldiği için güzel bir karşılama yapmıştı o şerefsize.
"Sen..." dedi kısık sesle.
"Sen hiç birlikte..."
Ne demek istediğini anladım, anladığım an yerine dibine girdim. Başımı yere indirerek "Hayır!" dedim keskin cevabımla.
"Çok güzel!" dedi sevinç dolu sesle.
Kafamı yukarı kaldırıp yüzüne baktım. Neyi güzeldi bunun?
"Yani şey... Eğer birliktelik yoksa daha kolay olur boşanman."
"Bence yok. Ben... Bayıldığım zaman..."
Konuşamıyordum.
"Tamam, getirme devamını! Eğer kendinden eminsen öyledir tamam mı?" dedi.
Koltuğa oturup beni çağırdı.
"Gel!" dedi.
Duygularının böyle hızlı değişmesine yetişemiyordum.
"Bakma öyle gel! Plan kurmamız lazım!"
"A-..."
Alyans yüzüğe takıldı gözüm. Adam sözlüydü. Zeliha'yla evlenecekti. Ben ise burda durmuş, hem düşmanın, hem de kızın sözlüsüyle dip dibe duruyordum.
"Olmaz Altay..." dedim.
"Niye?" dedi kaşlarını çatarak.
Yüzüğüne baktım. Hemen sakladı elini.
"Konumuz bu mu cidden? Sana gel benimle nikahlan demiyorum Umay. Madem ailene bir şey demeyeceksin, bırak da ben yardımcı olayım. Bak... Güçlüsün biliyorum ama bazı şeyler erkeksiz olmaz. İzin ver Umay. Söz veriyorum iş bittikten sonra kimseye ağzımı açıp tek kelam etmem. Ama yemin olsun, bak yemin olsun izin vermezsen gider Toprak'a her şeyi anlatırım!"