24. SÜRPRİZ GELİŞME!

1590 Words
ALTAY'IN AĞZINDAN... Ne kadar uzağa gidersen git kalbin hep sevdiğinle beraber atıyor olur. 2 haftadır Arsin'deki evimde kalıyordum. Sözde Umay'dan uzak bir hayat sürmeyi planlarken asıl sorunun onun da benimle birlikte gittiğim her yere gelişinde saklıydı. Ne yaparsam yapayım söküp atamıyordum onun sevdasını kalbimin derinliklerinden. 2 hafta yüzünü görmemiştim değil mi! Hah! Döndüğüm ilk gün bembeyaz yüzünü süsleyen kızıllarıylan karşılaştım. Yaman yanındaydı, fazla bakamadım ama yine de yetmişti küle döndüğünü sandığım aşkımın tekrardan alevlenmesine... Sonunda aldırmış arabasını. O kadar çok ısrar ediyor, o kadar çok istiyordu ki demek ki artık dayanamamışlar, almışlar. Seni katır inatlı keçi seni! Yaman gözlerini benden ayırmadan arabanın gölgesi dahi kaybolana dek hareketlerimi izledi. Umay'a nefes aldırmıyordu. Neyseki çoğu zaman İstanbul'da oluyordu da, sevdiğime doya doya bakıyordum. Sanki sevda mı kaldı ortada Altay? İkinizde sonbaharda savrulan yaprak misali uçup gittiniz. Kavuşmak nasip olur muydu bilmiyorum ama bir daha yan yana gelmemiz haramdı bize. Öyle kolay bitmiştik, aslında hiç başlayamadan... "Altay!" Geldi yine gereksiz şahıs! Artık Zeliha'nın saçma sapan bunaltmalarından sıkılmıştım. Değişik değişik isteklerde bulunuyordu. Yok Arsin'de değil de burada yaşayacakmışız, yok İstanbul'da dairemiz olacakmış, yok Koçyiğitler'e bile davetiye verecekmişim! Saydı da saydı! Artık o kadar çok bunalmıştım ki yeter diye çığlık attım. Biraz daha üstüme gelseydi yüzüğü de atacaktım. "Ne var Zeliha?" dedim. "Gelmişsin sonunda!" Gelmez olaydım! Habu ağzım seninle evlenmeyi kabul etmez olaydı! "Hıı, geldim!" dedim bavulumu eve doğru götürürken. "Bizim evimizde kalıyormuşsun!" Of of of of of! "He Zeliha, he bizim evimiz!" dedim. "Eşyaları hor kullanmıyorsun değil mi Altay?" Yetti artık canıma gayrı! Bavulu bahçe kapısından içeri fırlattığım gibi yakamı çekiştirdim. "Bunaltma beni Zeliha!" dedim. Bir insan iki haftanın her günü mü kapıma gelip beni rahatsız ederdi? Uygun olmadığını belirtmeme rağmen bedenini zorla içeri sokup bana yaklaşmaya çalışıyordu. Resmen kendimi kirlenmiş hissediyordum. Abi bu ilişkinin neden kız gibi takılanı bendim? Acaba sorun bende miydi? "Sıkıldım artık yeter!" dedim. Hele bir de ona kızdığımda duygu sömürüsü yapması yok mu? İyice deliriyorum! "Ben... Sadece seni özlemiştim." "Özleme! Bak beni biraz daha bunaltmaya devam edersen yemin olsun düğün müğün dinlemeyeceğim nişanı atacağım Zeliha!" dedim. Anında ağlamaya başladı. Acaba Zeliha gerçekten çok kırılgan mıydı yoksa Gonca'nın dediği gibi sinsi bir varlık mıydı? Çözemiyorum abi bu kızı! "Hâlâ Umay'a aşıksın değil mi Altay?" "EVET ZELİHA! SEN İSTER KABUL ET İSTER ETME! BEN ÖLENE KADAR, SON NEFESİMİ VERENE KADAR UMAY'I SEVECEĞİM!" Yüzsüzlüğü canıma tak etmişti. Tamam, başta hatayı ben yapmış, Zeliha ile olan evlilik durumuna evet demiştim. Ama aklım başına geldiği ilk an açıklamamı yaparak ayrılmak istemiştim fakat kendisi diretmişti. "Beni de seversin bir gün!" "Ya Sabır Allah'ım, YA SABIR!" Nasıl bir deliyi yakama taktım ben böyle? Yok! Mümkün değil bununla ömür geçmezdi. Parmağımdaki yüzüğü çıkarttığım gibi bunun avucunun içine koydum. "Sen sağ ben selamet Zeliha!" dedim. Sabır da bir yere kadar daa! Bezdim, canımdan bezdim! "Altay!" Arkamdan ne kadar bağırırsa bağırsın umurumda bile değildi. İstemediğim bir evlilik yapmayacaktım. Hele ki Zeliha bir anda böyle değişirken asla yapamazdım. Durup durup saçma sapan kuruntulara giriyordu. Neymiş, Umay bizim aramızı bozmak için elinden gelen bütün çabayı gösteriyormuş! Lan manyak kadın! 3 abisi kıza soluk vermiyor, ne çabasından bahsediyorsun sen? Ellerinde olsa hepsi yanında gezecek, Umay'a erkek sinek bile yaklaştırmayacak. Üstelik kız bir yıkımı daha yeni yemiş. Sen neyden bahsediyorsun? "Ne oliy Altay?" dedi annem telaşla yanıma gelerek. Ellerindeki köpükleri üstündeki önlüğe siliyordu. Yeşilleri korkuyla açılmıştı. "Bitti ana!" dedim. "Nedu biten?" "Attım nişanı! Düğün yok, iptal!" dedim iki elimi de birbirine vurarak. "Uuu!" dedi ağzını kapatıp. "Sen ne dersun? Her şey alunmuş, ev dizilmuş, duğun günü hazur! Altay kendune gel!" Kapıyı açan anam Zeliha'yı eve çağırarak ikimizi de karşısına aldı, güzelce konuştu. Ben ısrarla hayır diyordum, Zeliha aksime ağlayarak sevdiğini söylüyordu. Sevmek bu değildi anasını satim! Bizde sevdik, aynı yollardan geçtik. Umay'ın kılına zarar gelmesin diye canımı bile ortaya koymuştum ben. Pekiyi Zeliha ne yapıyor? Varsa yoksa Altay'ın ağzına etmek için uğraşıyordu. Yüzük tekrar parmağıma girmişti. Elbet yine çıkacaktı ama neyse... ••• "ASLA EVLENMEM!" Aha evde bir evlenmek istemeyen daha mı varmış? İyide Gonca'nın sesiydi bu. "EVLENMEM BABA!" "EVLENECEKSUN GONCA!" "ÖLÜRÜM DE EVLENMEM!" Ne oluyor lan? Bacım kimle evleniyordu? Hızla ayağa dikildim. Baba kız karşılıklı restleşiyordu. "EVLENECEKSUN! UŞAK SENİ İSTEY!" "HOP HOP!" dedim ikisinin arasına girerek. Bacımı kim istiyordu lan? "Ne oluyor baba?" "Bacın evleniy!" "Kimle evleniy!" dedim. "Şirket ortağumin oğli Fati'len!" Yumruğumu sıktım. Büyüklerin anlaşmaya vardığı masada harcanan kız kardeşim mi olacaktı? Sırf işler biraz tökezledi diye bacımı mı gözden çıkartmıştı? Lan benim bacım senin neyin oluyor hayvan herif! Kızın o senin, kızın! Cesedimi çiğneseler izin vermezdim! "Yok öyle dünya Vedat bey!" dedim karşısına dikilerek. "Habunda da bi boy var, gerisi yok!" dedi. Baba, baba değil düşmandı. Evin huzurunu kaçırmaktan başka hiçbir b.ka yaramıyordu. "Sen da o da yok!" dedim. "Bana bak Vedat Yıldırım! Kız kardeşime istemediği bir şeyi diretemezsin!" "Eehh! Kes lan!" Yüzüme attığı ağır tokatla öfkem alevlendi. Çenem kasıldı, dizlerimin bağı çözülür gibi oldu sinirden. Düşünsenize! Babanız bir gün karşınıza çıkıyor ve bununla evleneceksin diyor. Yok öyle dünya Vedat Yıldırım! Kendi pisliklerine benim bacımı alet edemeyeceksin! Düştüğün b** çukurundan kendin kurtulacaksın, ya da orada geberip gideceksin! Annem ağlıyor, Gonca babama bağırıyor, Zeliha ise ben nereye düştüm diye etrafa bakınıyordu. Gözlerim dolmuştu sinirden. "Anam avradım olsun!" dedim başımı dikleştirerek. "BACIM HAKKINDA KARARLAR VERİRSEN..." Ellerim titriyordu. "ANAM AVRADIM OLSUN BU KONAĞI SENİN BAŞINA YIKARIM!" "Geç kaldun! Sözler veruldi, yüzükler takuldi! Yarun gidup yıldurum nikahuyla evlenecekler!" Ne diyor lan bu döl israfı? Babam diye gösterdiğim saygı artık yerini şiddete bırakacaktı. Nasıl beslemişler, nasıl bir terbiye vermişler bilmiyorum ama dedem yaşıyor olsaydı yüzüne karşı iki çift edecek lafım vardı. Hiç mi kimse dur dememiş bu şerefsize? Anamın hayatını karartırken bile hiç mi kimse uyarmamış, kulağını çekmemiş? Çöp mü lan benim bacım? Dul muydu ki böyle apar topar, hiçbir şeyi yapılmadan evlendirilecekti? Yumruğumu masanın üstüne vurarak olağan gücümle bağırdım. Babam kahpeliğini kanıtlamış, bize verdiği değeri göstermişti. Gerçi verdiği değerin eksilerde olduğunu zaten başından beri biliyorduk da şimdi kanıtlanmış oldu. Ama unuttuğu bir şey var ki Altay o dün ki küçük çocuk değildi. Cesedimi çiğnemeden asla müsade vermezdim! Ortalığı birbirine katmamış gibi konaktan s... olup gidince herkes ayrı köşeye yığıldı. Gonca kaderini kabullenerek için için ağlıyor, annem neden zamanında ayrılmadı diye dizlerini dövüyordu. Zeliha ise usulca terk etmişti mekanı. Gonca'nın yanına gittim, yanına oturdum. "Ben burda bostan korkuluğu muyum kızım?" dedim sarılarak. "Abi... Babamı biliyorsun, dediğini yapar." "Eskidendi Gonca! Artık yapamaz!" "Yapar abi. Baksana... Ben... Onun kızıyım ya! Niye böyle yapıyor? Neden bizi sevmiyor?" "Çünkü şerefsizin teki! Kalk!" dedim direkt. Bir saniye daha burada kalamazdı. Kalkacak, Trabzon'u terk edecekti. Ağlamasını durdurdu, şaşkınca yüzüme baktı. "Kalk dedim Gonca! Derhal gidiyorsun!" "Abi..." dedi. "Nereye gideceğim?" "Bilmiyorum! Hazırlan, gerisini de o zaman düşünürüz!" "Olmaz oğlum!" dedi annem lafa atlayarak. "Buban bulur elbat! O zaman yaşatmaz Gonca'mi!" "Ne yapayım ana? Razı mı geleyim?" "Bu sefer ben da razi gelmeyeceğum! Git hazurlan Gonca!" dedi anam gözyaşını silip dimdik durarak. Bu kadının çektiklerini habu dağlar, taşlar çekmemiştir... "Bubanun tek karşi çikamaduğu, sözünu geçiremeduğu Koçyiğitler'e gideceksun! Toprak Koçyiğit'e kaçacaksun!" Dünyanın kötü yanı yüzüme kapı gibi çarptı. Cımbızla yerinden çekilip alınan kalbim, bir atın ayakları altında hezimete uğruyordu adeta. "Ne diyorsun ana!" dedim. Sesim dehşete düşmüş gibi çıktı dudaklarımdan. "Duydunuz! Fadime sağa sahuplik edar, Salim'de Umay'dan ayirmaz! Varsun git Gonca'm!" "Ana saçmalama! Bacım kendini mi yamayacak Koçyiğitler'e? Nerde kaldı senin gururun?" "Ben ne ettuğumi iyi bilirum! Ortaluk sakinleşunce geri alacağum kızumi!" Karşı çıktım, ortalığı dağıttım, olmaz dedim ama annem asla ikna olmuyordu. İlle de tutturdu, Gonca bu akşam kaçacaktı. Nerde görülmüş lan düşmanın oğluna kaçmak? Bu kadın bizi köye rezil mi etmek istiyordu? En ilginci de ne biliyor musunuz? Gonca hiç karşı çıkmadı, paşa paşa kabul etti. Hatta öyle bir kabul ki hazırlıklarını yarım saat içinde tamamlamış, beni bekliyordu. Ha bir de ben bırakacaktım! Kız kardeşimi istenmediği yere bırakacaktım. Ulan ben böyle çaresizliğin... Boşuna dememişler düşmanında merti iyidir diye. Babamın bahsettiği çocuğu çok yakın tanıyordum. Bir sürü kızla ilişki yaşamış, ailesi tarafından evlenince karısı düzeltir şahıslarındandı. Benim bacım hayvan terbiyecisi mi aptallar! Böyle düşününce sahiden Toprak daha iyi bir seçenek geliyor. Hele Salim amca öğrendiği zaman keyiften dört köşe olurdu. Düşmanın kızı benim oğluma geldi, soyundan vazgeçti diye. Pekiyi Toprak ne yapardı? O dangalak sevmeyi bilmiyordu ki kardeşimi sevsin, sahiplensin! Gerçi prosedür olarak evli gözükeceklerdi fakat babam yenilgiyi kabul ettiği gün geri alacaktım canımın cananını. Resmen öz kardeşimi kendi ellerimle düşmanın inine bırakacaktım. İyi bir aile olduklarını hepsinden daha iyi bilirdim fakat bu düşmanımız oldukları gerçeğini değiştirmiyordu. Gururumu ayaklar altına almak çok zordu. Hayata bak lan! Umay'ı almaya yetmeyen gücüm bacımı vermeye mecburdu... *** UMAY'IN AĞZINDAN... Evdeki herkes Orhan abime çaya gitmişti, bir tek Toprak abimle ben kalmıştık. Bahçede oturmuş çay içiyor, sohbet ediyorduk. Ne duygusuz abim vardı benim ya! Ne aşktan, ne aşık olanın dilinden anlıyordu. Dümdüz hayat yaşıyordu. Aşk ona göre değilmiş, aşık olamazmış, istemiyormuş! Bi gün öyle biri çıkar gelir ki, dan diye aşık olursun da haberin olmaz Toprak bey! "Bu sefer de sen doldur çayı!" dedim gözlerimi devirerek. Sürekli beni kandırıyor, mutfağa yolluyordu gıcık şey! "Küçük olan sensin Umay hanım! Hadi, hadi doldur!" "Of ya!" dedim ayağa kalkarak. Kimse yok tabii, fırsatı değerlendiriyor. Tam ayaklanmıştım ki kapı çalındı. İkimiz de aynı anda birbirimize baktık. "Hayrolsun?" dedi Toprak abim ayaklanarak. Beni geride tuttu fakat tam ardındaydım. "Saklan arkama!" dedi. Bizimkiler olsa sesleri köyü tutardı. Üstelik bu gece orda kalacaklardı ve saat 11'e geliyordu. Kim gelmişti ki acaba? "Aç hadi!" dedim sabırsızca. Abim dikkatli hareketlerle kapıyı açtığında gözümün gördüğüyle olduğum yerde sendeledim. Elinde bavul, kedi yavrusu gibi başı yerde, Yıldırımlar'ın kızı, Altay'ın biricik kardeşi Gonca Yıldırım! "Evleri mi şaşırdın Yıldırım kızı?" dedi abim. Gonca kafasını yerden kaldırmadan "Sana kaçtım Toprak!" dedi. Varsın yıkılsın habu asırlık konak! Düşmanlığı canlandıracak hareketlenme yaşanıyordu şu an burada. Gonca, benim abime mi kaçmıştı? İyide neden?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD