Barda konuştuğum yeşil saçlı çocuk tam iki haftadır aklımdan çıkmıyordu.
Onu rüyalarımda bile görüyordum, ki bu benim için biraz imkansız bir şeydi çünkü ben çok nadir rüya görürdüm.
O gün ona ismini sormadığım için kendimi biraz kötü hissediyordum, ismini sorsaydım sosyal medya hesabını bulabilirdim. Bulsaydım ne söylerdim? Biraz ilgimi çektin, tanışmaya ne dersin? Cidden saçmalıyordum, ben erkeklerden neredeyse nefret ederdim. Birinin şuan acilen bana bir tokat atması gerekiyordu, böylece kendime gelebilirdim belki.
Saçma düşüncelerimi kafamdan atmak için yataktan kalktım.
Saate baktıktan sonra neden alarm kurmadığımı sorguladım.
Bir saat sonra yetişmem gereken bir dersim vardı ve ben neredeyse geç kalmak üzereydim.
Kahvemi okulda içmeye karar verip giyeceğim kıyafetleri yatağımın üzerine bıraktım.
Saçlarımı düzgün bir şekile soktum, kot pantolonumun üzerine siyah bir sweatshirt giydikten sonra hazırdım.
Otoparkta duran arabamı çalıştırıp çok trafik olmaması için dua ettim.
Şansıma çok da fazla trafik yoktu.
Dersimin başlamasına yarım saat kala okula vardığım için kendimle gurur duyuyordum. Ödül olarak bir kahve içmeliydim.
Arabımı park edebileceğim güzel bir yer bulmam bugün şanslı olduğumu gösteriyordu.
Seoulhyun'un kafeteryada beni beklediğine dair attığı mesajı görünce kafeteryaya doğru yürümeye başladım.
İçeri girdiğimde Seoulhyun el sallayıp onu görmemi sağlamıştı.
Yanına gidip oturunca kocaman gülümsedi.
Her gülümsediğinde yanaklarını sıkmak istiyordum.
"dün o kadar içtikten sonra gün boyunca uyursun sanıyordum."
"abartma Seoulhyun."
"kızım o kadar sarhoştun ki tanımadığın bir adama dövme yaptırdın, üstelik uyuyakaldığın için adam seni aşağıya kadar kucağında taşıdı."
"ne yani sen gördün mü onu?"
"hayır göremedim ama barmen söyledi."
"her neyse, kalk geç kalacağız sonra konuşuruz."
"kaç tabii, kaç," diye mırıldanırken onu duymadığımı sanıyordu sanırım.
"Haftaya Avrupa Birliği Hukuku hakkında konuşacağız, derse girmeden önce mutlaka bu konu hakkındaki makalelerimi okuyun. Dersi bitiriyorum, çıkabilirsiniz."
Aslında bir buçuk saat süren ders bana bir yıl geçmiş gibi hissettiriyordu.
Annemin zoruyla da olsa hukuk okumayı seviyordum ancak bir süredir derslere odaklanamamak gibi bir sorunum vardı.
Neyseki profesörün her söylediğini not eden inek bir arkadaşım vardı.
Gerçekten Seoulhyun herkesin sahip olması gereken bir arkadaştı.
Ona minnettardım.
"Ya, Jaerin-ah pizza yemeye gidelim mi? Ben çok acıktım. "
"Doyeong'u getirmezsen gelebilirim."
"getirmeyeceğim söz, hadi lütfen gidelim."
"iyi peki, hadi o zaman."
Amfiden çıkıp okul koridorunda yürürken gördüğüm yeşil saçlı çocuk durmama neden oldu.
Seoulhyun "hey, ne oldu?" derken Doyeong yanımıza gelmişti.
Ben onlara bakmak yerine sadece yeşil saçlı çocuğa odaklanmıştım. Sanki onca kalabalığın arasında bir tek o varmış gibiydi, Seoulhyun'un ve diğer hiçbir şeyin sesini tam olarak algılayamıyordum.
"siz bir yere mi gidiyorsunuz?"
"evet Jaerin ile pizza yemeye gidiyoruz."
"Ya! Bensiz nasıl gidebilirsin, Seoulhyun ben senin sevgilinim beni de çağırmalıydınz."
"Doyeong bizimle gelse olur mu Jaerin?"
Elimle onlara doğru 'git git' işareti yaparken "siz baş başa gidin, benim başka bir işim var" diyiverdim.
Doyeong "hoşçakal Jaerin-ah, teşekkürler," dedikten sonra Seoulhyun'un elini tutup yanımdan ayrıldı.
Bense hala ona bakıyordum.
Arkadaşlarıyla konuştuğu için beni görmediğini sanıyordum ancak o da bana bakıyordu. Gözleri gözlerimle buluşunca başımı yan tarafa çevirdim.
Tanrı aşkına neden liseli aşık kızlar gibi hareketler yapıyordum?
Artık gerçekten iyi bir tokada ihtiyacım olduğuna emindim.
Aynı üniversitede olmamıza çok şaşırmıştım, onu daha önce neden görmemiştim ki?
Saçlarından ötürü oldukça dikkat çekiciydi, ayrıca yakışıklıydı da. Onu fark etmemem biraz tuhaftı.
Hala bana bakıyor mu diye bakmak için gözlerimi tekrar ona çevirdim.
Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi gözleri tekrar bana dönünce adımlarımı hızlandırarak yanından geçip gittim.
Onunla burada buluşmayı hiç beklemiyordum doğrusu.
Tekrar o bara gidip konuşuruz zannediyordum. Hatta sırf onu tekrar görebilmek için o bara tekrar gidebilirdim.
Aynı okulda olmamız hiç de iyi değildi.
Onu sürekli görürsem ondan hoşlanmaya falan başlayabilirdim -ki bu olasıydı çünkü oldukça hoşlanmaya müsait bir görünüme sahipti- ve bu hiç de iyi olmazdı.
Yarın onu Seoulhyun'a gösterip adını öğrenebilirdim, ne de olsa Seoulhyun buradaki herkesi tanırdı. İnek olduğu kadar popülerdi de.
Boşuna dememiştim herkesin Seoulhyun gibi bir arkadaşa ihtiyacı var diye.
Kafeteryadan bir kahve alıp okulun bahçesinde oturacak bir yer arıyordum.
Etrafa bakınırken yine onu gördüm.
Bankta otururken biriyle konuşuyordu.
Gördüğüm kadarıyla pek hoş bir konuşma değildi, ikisi de sinirli gözüküyordu.
Konuştuğu kişi gittikten sonra onun yanına gitmeye karar verdim.
Yanındaki kişiyi o an net göremiyordum ama başını benim olduğum tarafa çevirince Namjoon olduğunu gördüm.
Namjoon ile kütüphanede tanışmıştık. O gün bana bir araştırma konusunda yardım etmişti. O günden sonra pek konuşmamıştık, o da benim gibi çok konuşmayan tiplerdendi.
Zeki, başarılı ve yakışıklı olduğu için oldukça popülerdi de. Ama sürekli bir iletişimimizin olduğu söylenemezdi.
Namjoon'un bana baktığını gördüğünde o da bana bakmaya başladı.
Zaten rahatsız hissediyordum, tanrı aşkına neden ikisi birden beni yiyecekmiş gibi bakıyorlardı?
Namjoon gülerek bir şeyler söyledikten sonra banktan kaktı.
Bana doğru gelmediğini gördükten sonra derin bir nefes aldım.
Ama yeşil saçlı çocuk hala bana bakıyordu.
Ne yapmamı bekliyordu, neden hala bakıyordu?
Ben neden hala ona bakıyordum?
Ah cidden ergenlere döndüğüm için kendime tokat atmak istiyordum ama sanırım bunun için iyi bir yerde değildim.
Sonunda bana bakmayı bırakıp cebindeki sigara paketinden bir sigara çıkarıp dudağına yerleştirdi.
Bir şey arıyordu ama bulamıyor gibi gözüküyordu, ne aradığını anlamıştım.
Çakmak arıyordu ve bende vardı, konuşmak için iyi bir zamanlama olduğunu düşünüp yanına adımladım.
Yanına oturduktan sonra avucumun içinde duran çakmağı ona doğru uzattım.
Bir süre yüzüme baktıktan sonra avucumda duran çakmağı eline alıp sigarasını yaktı.
Dışarıya doğru bir nefes verdikten sonra başını tekrar bana doğru çevirdi.
"içmek ister misin?"
"sigara pek hoşuma gitmiyor."
"o zaman neden çakmak taşıyorsun?"
Omuzlarımı silktim, "bazen işe yarıyor."
"kötü hissettiğinde içiyorsun?"
"hayır, sigara içmenin saçma bir şey olduğunu düşünüyorum. İnsanlar bunun onları öldüreceğinden bir haber gibiler."
"belki de gerçekten ölmek istedikleri için içiyorlardır?"
"Bu çok daha saçma, ne istediklerini bilmedikleri için içiyorlar bence. Ölmek istiyorlar ama yavaş yavaş ölmek istiyorlar,gerçekten bunu istiyorlar mı bunu düşünmek için kendilerine süre veriyorlarken kendilerini yavaş yavaş zehirliyorlar. Eğer gerçekten ölmek isteseler bunu saniyeler içinde yapabilirler, ama yapmıyorlar. "
"Belki de yavaş yavaş kendilerini zehirlerlerken bu boktan hayatta yaşamak istemelerini sağlayacak bir umut arıyorlardır."
"bu boktan hayatta küçücük bile olsa umut her zaman ve her yerde vardır, onlar bunu bir nedene bağlamak istedikleri ve kendilerini bu günahtan kurtarmak istedikleri için bir umut arıyor gibi yapıyorlar."
"yani korkak olduklarını söylüyorsun?"
"hayır öyle söylemiyorum, yaşamaktan yoruldukları için umut arıyor gibi yaparken umudun onları bulmalarını istiyorlar, bunun için hiç uğraşmıyorlar."
"umut onları bulamaz mı?"
"pek sanmıyorum, bu o kadar kolay değil."
"ne yapmaları gerekiyor,"
öyle masumca sormuştu ki neredeyse kendisi için soruyor sanmıştım.
"umudun onları bulması için?"
kendisi için sormuyordu değil mi?
"bunu bilseydim, o umut çoktan beni bulmuştu."
"Bulmadığından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Bulsa hayatım çok daha iyi olabilirdi."
"onu bulduktan sonra hayatın daha da kötü olacaksa eğer?"
Kollarımı iki yana açıp "daha ne kadar kötü olabilir ki ?" dedikten sonra ayağa kalktım.
"her şey zamanını bekler, belki biraz daha beklemelisin?"
"ben beklerim de senin zamanın azalıyor gibi?"
Söylediğime gülüp paketten bir sigara daha çıkardıktan sonra "benimki elini çabuk tutmalı."
Sigarayı dudaklarına yerleşitirip çakmağımı eline aldı.
Tam yakacakken çakmağımı elinden aldım.
"günde kaç tane içiyorsun sen?"
"bazen hiç bazen paketlerce."
"bugün sadece bir tane iç o zaman," diyip yanından ayrıldım.
Sanki uzun zamandır arkadaşmışız gibi konuşmuştuk ve bu nedense hoşuma gitmişti.
Ama neden onun umudu olmak istiyormuş gibi hissediyordum?