Bölüm 6

2241 Words
Tamer annesini uyandırmamak için sessizce eve girip odasına çıktı. Üzerindeki kıyafetleri koltuğun üzerine bırakıp yattı. En rahat pozisyonu bulabilmek için birkaç acı verici denemeden sonra tuttuğu nefesi vererek başını yastığa yasladı. Sabah ortalıkta görünmediği için merak edip arayacaklarını bildiğinden bir iki mesaj ile bu işi çözmesi gerektiğini düşündü. Bin bir zorlukla yatmayı başardığı yataktan söylenerek tekrar kalktı. "Ulan Banu intikamın kralını aldın da haberin yok. Kuş gibi hatun pertimi çıkarttı". Gerekli kişilere mesaj gönderdikten sonra aynı hareketler ile yatmayı başarıp gözlerini kapattı. Saniyeler içinde uykuya dalmıştı. Neriman saat dokuz olmuş olmasına rağmen oğlunun hala kalkmamış olmasına hayret ederek uyandırmaya karar verdi. Gece gelişini duymamıştı, belli ki çok geç gelmiş ve uyuya kalmıştı. Dikkatle kapıyı açıp içeri girdiğinde önce gözüne koltuğa gelişi güzel atılmış kıyafetler çarptı, ardından büyük yatağın ortasında vücudu bandajlı olarak yatan oğlunu görünce korku ve telaşla yanına gidip yatağın yanına oturdu. Tamer derin bir uyku içinde olduğundan odadaki hareketliliği fark etmemişti. Neriman elini oğlunun sargılı göğsünde gezdirdi sonra şiş dudağına baktı. Canının parçası evladının bu hali gözlerinin dolmasına neden oldu. Sesini çok yükseltmeden yumuşak bir tonla "Tamer, oğlum" diye seslendi. Bir yandan da saçlarını okşuyordu. Tamer kırpıştırarak zorla gözlerini açtığında annesini görüp gülümsedi. "Sultanım..." "Tamer bu halin ne? Ne oldu sana?" "Ufak bir kaza sultanım, göründüğü gibi endişe duyulacak bir şey yok" "Kavga mı ettin?" "Hayır anne, dedim ya kaza" "Canın acıyor mu?" "Eh biraz sırtım acıyor. Doğan abiye gittim, ağrı kesici verdi. İki güne geçermiş, tamam mı?" "Tamam değil Tamer" Annesinin bir anda yükselen ve sertleşen sesi karşısında gözlerini kocaman açıp gülümsedi. Sağlam bir fırça geliyordu. Yaş kaç olursa olsun anneden azar işitilirdi. Çocuklarını bir türlü gözünde büyütemeyen her an içleri titreyerek baktıkları evlatlarını koruma içgüdüsü nedeniyle sert ve yüksek tonlu seslerini kullanabiliyorlardı. Endişe ile beraber sinirleri tepesine çıkmış kadın, karşısında kendisine sırıtan oğluna bakınca ne dese fayda etmeyeceğini anladı. "Yok, bu defa bir şey söylemeyeceğim sana" "Hadi ama sultanım, hazırladım kendimi, at fırçanı" "Utanmadan birde dalga geçiyorsun Tamer" "Tamam, kızma hadi bir öpücük ver." "Cık" Tamer kendisine surat yapan annesini öpmek için uzanınca acıyla inledi. Neriman telaşla "Ah dur... Tamam, öpeceğim" diyerek oğlunun yanaklarını tekrar tekrar öptü. "Dur kız, suyunu çıkardın yine" "Oh! Hep kızlar mı öpecek, birazda ben öpeyim" "Annecim kızlar yanaklarımdan öpmüyor beni" "Öylemiiii... Nerelerinden öpüyormuş o kızlar?" "Anne ben seni utandırmak için söyledim, sen beni utandırdın ya..." "Sen giderken ben dönüyordum canım. Şimdi dinlen, sana kahvaltı getireceğim" Annesinin ardından hayranlıkla baktı. İnsanlar onu ablası zannetmekte haklılardı. Yaşından çok küçük göstermesinin yanında bazı çılgın halleri, yaşından beklenmeyen cevapları vardı. Bu yönlerini bir Tamer bilirdi. Yaptığı yorumlar, söylediği sözler ile her daim Tamer'i şaşırtıp mat ederdi. İnce narin fiziği, her daim bakımlı görüntüsü, yıllara inat sadece göz çevresinde ince çizgiler olan bir kadındı. Tamer kahvaltısını yaptıktan sonra biraz daha uyumak istediğini söyleyince Neriman onu alnından öpüp yalnız bıraktı. Tableti elinde oyalanırken kapı çaldı. Çocuklardan birinin Tamer'i merak edip gelmiş olacağını düşünerek kapıyı açtığında Şevki ile göz göze geldi. Yaşadığı şaşkınlık yüzünden belli oluyordu. Şevki ile ilgili haberleri oğlundan almasına rağmen hatırlayamayacağı kadar uzun bir süre önce görmüştü onu. Kalbinin hızla çarpmasına engel olamadı. "Şevki?" "Merhaba Neriman. Tamer'in hasta olduğunu öğrendim, merak ettim." "Iıı... Şey... Odasında yatıyor." "Görebilir miyim yoksa burada bekletecek misin?" "Ta-tabii kusura bakma seni bir anda karşımda görünce hey... Şey yani şaşırdım." Şevki hafif bir tebessüm ederek içeri girdi. "Demek hala heyecanlandırabiliyorum" "Saçmalama Şevki sadece dilim sürçtü" "Öyle olsun" Şevki gözleri ışıldayarak bakıyordu. Neriman eliyle yol gösterip arkasından yürürken kendine kızıp ağzına iki tokat attı. Şevki, Tamer'in odasına girince görmeyi hiç beklemediği görüntü karşısında gözleri kocaman açıldı. Hasta olduğunu söylediklerinde grip gibi basit bir hastalık sanmıştı. "Ne oldu bu oğlana?" "Küçük bir kaza dedi. Doğan'a gitmiş, ilaç almış, iki güne geçecekmiş" "Kavga etmiş olmasın?" "Şevki bildiklerimi anlattım, dahasını öğrenmek istiyorsan kendin sor" Derin bir nefes alıp oğlu bildiği genç adamın yanına gitti. Alnında biriken terleri komodinin üzerinde duran peçete ile sildi. Arabasında kaza belirtisi yoktu, başına ne gelmiş olabileceğini merak etti. Annesini üzmemek için küçük bir kaza dediğini düşünüyordu. Tamer fevri bir adamdı ve kavgaya girmekten hiç çekinmezdi. En tehlikeli zamanlarda Şevki'nin yanında olup olaya ilk atlayan olmuştu. Her ne olduysa şu an öğrenemeyeceği için onu uyandırmadan odasından çıktılar. Salonda yan yana oturdular. Aralarındaki sessizlik uzarken Neriman kucağında birleştirdiği elleri ile oynuyordu. "Nasılsın?" "İyiyim, sen? Hayatında köklü değişiklikler yapmışsın" "Çok önceden olması gerekiyordu." Neriman umursamazca sırıttı. Şevki yanında tedirgince oturan kadının elini avuçları arasına aldı. "Neriman, ben hayatımın en büyük yanlışını sana yaptım" "Bunları konuşmak için çok geç Şevki, ayrıca anlamsız" "Belki geç ama anlamsız değil. Hayatın anlamı..." Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile Neriman hızla elini çekip ayağa kalktı. Salona giren oğluna gülümseyerek baktı. "Günaydın oğlum" "Günaydın anne. Şevki Bey?" Şevki ayağa kalkıp ellerini cebine sokarak dikkatle baktı. Tamer'in her mimiğini tanıyordu, yalan söylediği anda anlardı. Tamer üzerindeki sorgulayıcı bakışlara gülümseyerek yanıt verdi. "Vallahi kaza, hiçbir olaya bulaşmadım" "Nasıl bir kazaymış bu?" "Gökten üzerime huri düştü" Şevki kocaman gülümsemesi ile "eşek herif" dedi. Büyük bir sorun olsaydı anlardı fakat Tamer'e inandı. İşi şakaya vurduğunu görünce rahatladı. Bir süre daha üçü oturduktan sonra Şevki, oğluna iyice dinlenmesini öğütleyip ayrıldı. ** Tamer gün boyu evin içinde olmaktan bunalmış halde oflayıp pufluyordu. Bilgisayar ile işlerin takibini tamamladıktan sonra televizyonun kumandasını alıp kanalları gezmeye başladı. Kanallar arası hızla geçerken kendini oyalayacak programı bulamadı. Annesinin uyarıcı bakışları ile kumandayı yanına attı. "Yok, ben iki gün böyle oturamam. Duvarlar üzerime geliyor." "Daha yarım gündür evdesin, kurtlu musun oğlum?" "Duş almaya gidiyorum" "Yardım edeyim mi?" "Hayır anne. Bu yaşta karşında çıplak durmam." "Ay sanki hiç görmedim... Kıçını pudralayan da bendim, pişik kremini sürende." "O zaman bamyam vardı" "Boyut önemli değil çocuğum" "Terbiyesiz kadın" diyerek neredeyse koşarak odayı terk ettiğinde annesi arkasından kahkaha atıyordu. Oğluyla uğraşmayı kendine eğlence edinmiş kadının aklına onun çocukken yaptığı haylazlıklar gelince uzaklara dalıp tatlı anılarının keyfini çıkarttı. Uzun zamandır beraber vakit geçiremedikleri için bu durumdan memnundu. Kapı sesi ile düşüncelerinden çıkıp "Yine kim geldi?" diyerek açtı. Banu gülümseyen yüzü ile bakıyordu. "Merhaba Neriman teyzecim" "Hoş geldin Banu, gel içeri" "Tamer'in evde olduğunu öğrendim." "Ya sorma, kaza geçirmiş. Ahlaya ıhlaya dolanıyor." "Haa öyle mi dedi? Çok mu kötü?" "Git kendin gör, odasında. Duş alacağını söylemişti ama çıkmıştır." Banu "Tamam" diyerek odanın yerini öğrendikten sonra üst kata çıkıp sağdaki kapıyı çaldı. Ses gelmeyince başını uzattı. Oda boş olunca içeri girdi. Yatağın üzerindeki bandajı görüp ilacı eline aldığında durumu kavramıştı. Kendini suçlu hissedip üzülürken Tamer iç çamaşırı ile banyodan çıktı. Karşılıklı dona kaldılar. Tamer'in şekilli vücudu karşısında yutkunan Banu, içine düştüğü şoktan kurtulup eliyle gözlerini kapattı. "Tamer neden donla dolaşıyorsun?" "Banyodan çıktım Banu. Dua et donum var, olmaya bilirdi. Giyerken ne kadar zorlandığımdan haberin yok tabii. Hem senin ne işin var odamda?" "Seni merak ettim, annende duştan çıkmıştır diyerek beni buraya yolladı." "Arkanı dön, eşofmanımı giyeyim" Banu söz dinleyip döndü. Tamer eğilirken çektiği acılara dayanıp giyinmeye çalıştı. Arada sıktığı dişlerinin arasından iniltiler çıkıyordu. "Yardıma ihtiyacın var mı?" "Yok, dönebilirsin." Tamer elindeki pomadı ve bandajı uzatıp "Şimdi var" dedi. Banu ilacı alıp arkasına geçti. Yumuşak dokunuşlarla ilacı sürerken belirgin sırt kaslarının üzerinde bulunan hafif morlukları görünce bir kez daha suçlandı. "Çok acıyor mu?" "Hayır, daha kötüsü de olmuştu." İlacı sürmeyi bitirdikten sonra bandajı alıp önüne geçti. Tamer rahat sarabilmesi için kollarını hafifçe yanlara açtı. Ustalıkla bandajı bedenine sararken arada yakınlaşıp kollarıyla sarıyor, arkasından bandajı geçiriyordu. Oldukça yakın oldukları bu durum Tamer'in yutkunmasına neden oldu. Banu yaklaştıkça saçları tenine değiyor, nefesini göğsünde hissediyordu. Vücudu ürpermeye başlayınca daha fazla etkilenmemek adına gözlerini sıkıp tekrar açmak zorunda kaldı. "Duş jelinin kokusu çok güzelmiş" Gözlerini aşağıya indirip gülümsedi "Nee?" "Hep böyle açık sözlü olmak zorunda mısın?" "E güzel kokuyorsun, söylemeyeyim mi?" "Hadi Banu, bitir şu işi" "Bitti" Tam bu gerginlikten kurtulduğu için sevinmeye başlıyordu ki Banu'nun ellerini göğsünde hissetti. Banu sardığı bandajı düzeltmek için parmak uçları ile boylu boyunca göğsünde gezindi. Hissettiği yumuşak dokunuşlar ile iyice gerilen bedeni yüzünden içinden 'Allah'ım sabır ver' dedi ve Banu'nun yaptığı işkenceye son vermek için ellerini tuttu, gülümsedi. "Teşekkür ederim, gayet iyi oldu." "Esas teşekkürü hak eden sensin Tamer. Beni o korkunç insanlardan, korkudan kurtardın ve bu halde olmana sebep benim. Kuru bir teşekkür yaptıklarına karşılık vermiyor." "Yine olsa yine yaparım Banu. Ufak tefek ezikleri dert etme, önemsiz ayrıntılar ama bak dudağımı dert edebilirsin, su içerken bile acıyor." "Oyy kıyamam, öpeyim de geçsin" "Tamam" "Hadi oradan be! Şaka yaptım" Yatağın yanında duran atleti eline alan Banu onu da giydirerek işini tamamladı. Tamer ilk defa annesi dışında bir kadın tarafından ilgi ve şefkat görüyordu. Her ne kadar Banu'nun dokunuşlarına vücudu tepki verse de yakınlığı ve nazik hareketleri hoşuna gitti. Bu kadının içinde taşıdığı anaç yanını kendisine sunması özel hissettirdi. Banu işini yaparken gözünü ayırmadan mimiklerini incelemişti. Bu ifadeler tanıdık geldi. Küçükken annesi de kendisiyle ilgilenirken benzer mimikler yapardı. İçindeki çocuk mutlu oldu. "Olduu..." "Güzel bir kahveyi hak ettik. Ne dersin? Neriman sultan yapar mı?" "Bence yapar" "Hadi gidip kandıralım" "Hadi..." Gülüşerek odadan çıktılar. Onlar plan yaparken Neriman çoktan kahveleri hazır etmişti. Kokuyu alan ikili doğru mutfağa yönelip kadının iki yanağından aynı anda öptüler. Karşılık olarak şen bir kahkaha aldılar. ** Burak laboratuvardan çıkarken Ceren ile karşılaştı. Ceren mahcup suratı ile bakıyordu. Her ayrılıklarının ardından barışma isteği ile gelen kız aynı taktik ile Burak'ı kandırmayı başarıyordu. Bir kez daha kendi kendine kanmayacağına dair yeminler etmiş adamın omuzları düştü. İki yıldır Ceren ile bir küs bir barışık giden bir ilişkisi vardı. Orta halin biraz üstünde ailesi olan kızın maymun iştahlı yapısı, elde ettiği her şeyin bir fazlasını isteme hırsı ve bunu almak adına yaptığı her eylem için Burak'ı kırmaktan geri kalmıyordu. Son tartışmaları tatil için yurtdışına gitmek isteyen Ceren'e Burak'ın hayır demesiydi. İş yoğunluğu nedeniyle bu tatile çıkmasının mümkün olamayacağını anlatmasına rağmen Ceren'in anlayışsız tavrı ile "canın nasıl isterse, bende kendim giderim" diyerek kapıyı vurması ile sonuçlanmıştı. Gidip gezsin ne yapayım diye düşündüğü sırada onun bu tatile üç çift olarak çıktıklarını öğrenmişti. Ceren tatil partneri olarak okul arkadaşlarından birini seçmiş, umursamadan doyasıya Yunan adalarının keyfini çıkartmıştı. Burak kavgacı bir adam değildi, sevmezdi. Bu haber ile çok sinirlenmiş olsa da çözümü daha sonraya bırakıp sessiz kalmayı tercih etmişti. Fakat Ceren bu... Rahat durmamış keyfini gözüne sokmak istercesine çektirdiği fotoğraflardan göndermeye başlamıştı. Burak sabrının son demlerini de tükettikten sonra telefonda bağırış çağırış büyük bir kavgaya tutulmuşlardı. Kavgadan sonra bir aydır ayrı oldukları ilişkiyi tamamen kafasında bitirdiği anda Ceren yine karşısındaydı. "Ceren?" "Şey... Merhaba Burak, biraz konuşabilir miyiz?" "Gördüğün gibi çalışıyorum, sana ayıracak vaktim yok" "Bak bana kırgın olduğunu biliyorum ama sandığın gibi değil" "Ceren, iki yıllık beraberliğimizde belki on defa ayrıldık ve hep benim sandığım gibi değil, senin dediğin gibi oldu. Ben artık bunaldım, tamam mı? Bir aydır kiminle berabersen ona git." "Kimseyle değildim, seni çok özledim. Burak, ben sensiz yapamıyorum" "Neden canım? Tatil arkadaşın terk mi etti seni?" "O çok sıkıcı biri" "Hadi canım! Benden daha sıkıcı olamaz. Sen her zaman bana dünyada tanıdığım en sıkıcı adamsın demez misin?" "Burak lütfen" Ceren alt dudağını sarkıtıp kaşlarını düşürünce Burak derin bir of çekti. Konuşmadan yakasından düşmeyeceği belliydi. Öğlen olduğu için restoranda yemek yerken konuşabileceklerini düşünen adam, Ceren'in yalnız kalalım, kimse bizi dinlemesin ısrarlarına boyun eğmek zorunda kaldı. Konuşmanın gidişatı kavga ile sonuçlanacağı muhtemel olduğu için rezil olmamak adına kabul etti. Ceren yalnız kaldıklarında Burak'ı tekrar başlamaya ikna edeceğine emindi. Onu iyi tanıyordu, sevdiği, hoşuna gidecek birkaç oyunu abartarak kaldıkları yerden devam edebilirlerdi. Burak biraz düşününce aklına ablasının evi geldi. Çok uzak değildi, yedek anahtarı vardı. Bu saatte ablası işte olacağından rahatça konuşup son noktayı koyabilecek sonrasında işine geri dönecekti. Odasından arabasının anahtarını alıp sekreterine bir saate döneceği bilgisini verip Ceren ile şirketten ayrıldılar. Kısa bir zaman sonra Banu'nun evinde baş başalardı. Burak koltuğa oturup "Seni dinliyorum" demesi ile Ceren hemen yanına oturup ahtapot gibi kol ve bacakları ile onu sardı. "Ceren ne yapıyorsun?" "Burak seni çok özledim" Genç adam gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Uzun zamandır ilişkiye girmemişti ancak şu anda bunu yapmamalıydı. "Ceren... Bu ilişki beni yordu. Bir küs bir barışık, dengesiz, düzensiz bir ilişki istemiyorum. Sorumluluklarım var ve her an senin saçma isteklerini yerine getiremem. Ben kahvaltı Paris, öğle yemeği Roma yaşayacak bir insan değilim, bunu anla artık." "Gözlüklerini çıkartınca daha çekici olmuşsun. Bu halinle kızlar peşini bırakmaz." "Sen beni dinliyor musun?" Burak'ın dudaklarından dökülen cümlelerin hiçbir anlamı yoktu. Ceren şu an tamamen onun erkeklik güdülerine odaklanmış olarak hareket ediyordu. Usulca kucağına oturup öpmeye başladı. Burak onu omuzlarından tutup kendinden uzaklaştırdı "Ceren yapma" dese de kafasına koyduğunu yapmaya karalı kız onu dinlemeden tekrar öpmeye başladı. Aynı zamanda vücudunu hareketlendirip Burak'ı etkilemeye çalışıyordu. Burak ne kadar dirense de uzun zamandır aç olan bedenine karşı gelemeyerek karşılık vermeye başladı. Artık zaman hızlı bir film şeridi gibi geçmeye başladı. Kızı kucakladığı gibi yatak odasına götürdü. Birbirlerinin kıyafetlerini parçalar gibi çıkartmaya başladılar. Altında yatan kadının arzularına karşılık verirken birden yataktan fırlayıp cüzdanından kondom çıkarttı. İşveyle "Ona gerek yok" diyen kadına "Yemezler canım" diyerek işine kaldığı yerden devam etti. Ceren kafasındaki planları bir sonraki birleşmelerine erteleyip şu an için ilişkilerini yoluna koyma adına tüm kadınlığını kullanarak Burak'a teslim etti kendini. Nar şaraplarının veliahdı böyle kolayca kurtulamazdı. Kalp atımlarının normal seviyeye inmesini beklerken yan yana yattılar. Burak içinden kendine küfürler ederken Ceren kazanmışlığın mutlu ifadesini yüzünde taşıyordu. Burak önce banyoya gittikten sonra altına kot pantolonunu geçirip salona gitti. Kafasında bitirdiği ilişkiyi bir anlık cinsel zaafı yüzünden yeniden başlatmak istemiyordu. Ceren'in yalnız kalmak isteme amacını geçte olsa anlamıştı. Saflığına lanet edip oturduğu koltukta ellerini başının arasına aldı. Ceren'i tanımıyor olsa bu davranışı hata olarak görmeyebilirdi ancak iki senede onu iyi çözümlemişti. Buna rağmen yaptığı hatanın çok üzerinde tamamen aptallıktı. Zaaflarına yenik düşen zavallı biri gibi hissetti kendini. Tam ayrılmayı başarmışken her şeye sil baştan başlamak hem zor hem de yıldırıcı olacaktı. Lafa söze gelmeyen Ceren'i uzaklaştırmanın yollarını deneyecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD