Bölüm 2

2583 Words
Şevki kocaman evde tek başına kalmanın burukluğunu yaşıyordu. Eskiden çocukları sayesinde evin içinde ses hiç eksik olmazdı. Koşuşan çocuklarının yerini büyüdükçe boğuşmaları almıştı. Özellikle Levent ve Kutay düzenli olarak birbirlerini kovalar sonunda yerde yuvarlanan köpek yavrularına dönerlerdi. Kızı, mini tavşanı Arsun ise iki abisini dize getiren tek güçtü. Çocuklarının komik halleri gözünün önünden geçince gülümsedi. Şimdi üçü de büyüyüp evlenmiş, kendi evlerinin kral ve kraliçeleri olmuşlardı. Artık duvarlarında onların sesi yankılanmıyordu. Bir tanecik torunu Melek geldiği zaman sadece evi huzur doluyordu. Bir an önce bir sürü torunu olmasını diledi. O zaman kimseyi dinlemeyecek torunlarını himayesine alıp keyif yapacaktı. Onların enerjisine ihtiyacı var gibi hissediyordu. Elli beş yaşında, görmüş geçirmiş bir adamdı. Hala taşı sıksa suyunu çıkarabilirdi. Büyük oğlu Levent'in evliliğinden sonra karısı Semiha, İngiltere'ye gitmek istemiş ve kızının evlilik haberine kadar dönmemişti. Onu da evlendirip tekrar gitmişti. Semiha ile evlilikleri Şevki için sürpriz olmuştu. O günleri her daim içinde taşıdığı üzüntü ile andı. Bir gün babası onu karşısına alıp "Artık evlilik zamanın geldi. Sana uygun bulduğumuz kız ile evleneceksin" dediğinde yaşadığı yıkımı hala taze olarak hissediyordu. Baba son sözü söylerdi, karşı gelinmezdi. "Baba, benim sevdiğim var" diyememişti. O zaman toydu, gençti, hayata karşı durmayı bilmiyordu. Aklından geçen cümleyi dile dökemeyerek hayatının en büyük hatasını yapmıştı. Günlerce odasında gözyaşı döktü. Sevdasına bu haberi nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Nasıl diyecekti 'Beni evlendiriyorlar' diye ama dedi. Kızın karşısında yaprak gibi titreyişini gördü, gözünden süzülen yaşları acıyla izledi. Konuştu, anlatmaya çalıştı fakat ne derse desin sonuç aynıydı. Genç yaşında ayrılık acısı yüreğini dağladı. Hiç geçmeyecek izler bıraktı. Semiha çok güzel bir kız değildi ama alımlıydı. Oturmasını kalkmasını bilen, asla saygıda kusur etmeyen bir kızdı. Zaten bu özellikleri Şevki'nin ailesini etkilemişti. Semiha'nın babası demir tüccarıydı, ortak iş yapıyorlardı. İki güçlü aileyi birleştirmenin en mantıklı yolu, çocuklarının evliliği idi... Semiha özel okullarda okutulmuş, gelenek görenekleri bilen iyi yetiştirilmiş genç bir kızdı. Şevki de yakışıklı, çalışkan, aklı ile gelecek vadeden genç bir adamdı. Aileleri onların adına karar vermişti. Semiha hiçbir zaman ne evliliğinden nede Şevki'den şikâyet etmemişti. Kocasına saygısızlık etmemiş, iş dışındaki hayatını kolaylaştırmayı bilmişti. Üç çocuk verdi, iki oğlan bir kız. Uzlaşamadıkları en büyük konu çocukların yetiştirilme şekliydi. Şevki çocuklarının manen kuvvetli, merhametli ve yardımsever olmaları için uğraştı. Maddi güçlerinin olması onları diğer insanlardan farklı ya da üstün olmalarını değil aksine hak edene hakkını vererek paylaşımcı olmalarını öğütlemişti. İstediği de oldu. Üç evladı da çalışkan ve merhametli oldular. Semiha'nın en büyük kusuru çevresindeki insanların sözlerine önem vermesiydi. Onun hayatı çevresindekilerin gözünde en yüksekte olmaktı. Çocukları her zaman en iyi olmalı, en şık olmalı, en başarılı olmalı. Yıllarca baskı yaptı onlara. Yaşları büyüdüğünde de kendi seçtiği insanlarla evlendirecekti çünkü o öyle yapmıştı. Ailesi Şevki'yi seçmiş o da evlenmişti ve hiç pişmanlık duymamıştı. Şevki, Semiha ile evlendiği gün kendine söz verdi 'Eğer çocuklarım olursa onlara yol gösterici olacağım, onlar adına karar veren değil...' diye. İmzayı attığı anda sevdası bir daha hiç geri gelmeyecek şekilde gitmişti. Günlerce konuşmadı, doğru düzgün yemedi, içmedi. Sadece çalıştı, çok çalıştı. Tüm hırsını işine verdi ve hızla büyüdü. İçi paramparça olsa da bunu dışarıya asla göstermedi. Tüm öfkesini karşısına çıkan engellere yansıttı. Yasa dışı işlere bulaşmadı fakat tavrı dolayısıyla çevresi her zaman ondan çekindi. Dostu kadar düşmanı oldu. Korkmadı, korkuttu. Her evladı küçük kömür taneleriydi onun için. Özenle işleyip pırlanta yaptı elleriyle. Gurur duyuyordu onlarla. Kimse bilmiyordu ama çocukları hayata tutunmak için tek nedendi. Özel günlerini asla kaçırmadı, her acılarında destek oldu. Yaramazlıklarını görmezden geldi, abarttıkları zaman bir bakışı yetti. Anlardı onlar babalarının bakışlarından ne dediğini, usulca kaçarlardı. Şevki ise onlar görmeden arkalarından bolca gülerdi. Yüzlerindeki çocuksu pişmanlık, mahzun bakışlar komiğine giderdi hep. Tamer uzun süre arkasında Şevki'yi izledi. Uzaklara dalıp gittiğini yandan gördüğü yüzünde farkında olmadan beliren mimiklerden anlamıştı. Şevki maziden çıkıp günümüze geldiğinde arkasını döndü ve Tamer ile göz göze geldi. "Sen ne zamandır buradasın?" "Baya oldu" "Oğlum geldim desene" "Çok derinlere dalmıştın, rahatsız etmek istemedim" Şevki gülümseyerek sırtını sıvazladı genç adamın. Çocuklarının içinde belki de duygularını en iyi anlayan oydu. Elinde kalan tek evladı, manevi oğlu... Her daim yanında olan, gözü kara, tutuğunu koparan çocuğunu ayrı seviyordu. Öz çocuklarının bilmediği birçok şeyi Tamer biliyordu. Tamer, Şevki'yi çok iyi tanıyordu. Hangi bakışı ne der, hangi hareketin sonucu ne olur adı gibi bilirdi. Onun kanatlarının altına girdiğinde daha altı yaşındaydı. Babasını kaybetmiş bir annesi ile kalakalmıştı. Hayal meyal hatırladığı babasının yerine Şevki'yi koymuştu. Tamer'in Şevki'ye olan düşkünlüğü başkaydı. Her daim hayran olmuştu bu koca güçlü adama. Daha küçücükten anlattıklarını dikkatle dinler, ağzından çıkan her kelimeyi zihnine kaydederdi. Bugün başarılı bir iş adamı olmasının en önemli nedeni Şevki oldu. Liseyi bitirdiği zaman kendi işini kurma hayali vardı. Bir an önce para kazanıp kendi ayakları üzerinde durmak istiyordu fakat Şevki "Hayır" demişti. "Önce üniversiteye gideceksin. Orada sadece bilgi kazanmayacaksın, değişik kültürlerden insanlarla tanışacak farklı ortamlara gireceksin. Hayat tecrübesi için bu önemli" demişti. Tamer genç aklı ve aceleci akan kanı nedeniyle itiraz etmek istemiş ama yapamamıştı. Üniversiteden mezun olduktan sonra kendi güvenlik şirketini kurdu. Zamanla işlerini büyüttü ve en güvenilenler listesinde yerini aldı. Disiplinliydi bunun yanında otoriter tavrı, ciddiyeti ile işine sıkıca sarıldı. Yanında çalışan birçok elemanı oldu. Onların eğitimlerini düzenli olarak yapıyor, beslenmelerinden yaptıkları spora kadar kontrol ettiriyordu. Denetimleri ise kimseye bırakmadan kendisi yapıyordu. Her işini yoluna sokmasına rağmen asla vazgeçemediği, baba yerine koyduğu Şevki oldu. Onu korumayı kimseye bırakmadı. Güvenlik şirketi sahibi olmasına rağmen Şevki'nin güvenliği ona aitti. Bazen Şevki "Düş yakamdan" dese de aldırmazdı, şaka olduğunu bilirdi. "Ee Tamer, dün bir yok oldun pir yok oldun. Şu önemli işini halledebildin mi?" "Evet, eğer yapmasaydım için rahat etmezdi." "Tüm gün mü sürdü?" "Yok, günün sonunda güzel bir yemek ödülü aldım." Tamer sırıtarak bakarken Şevki konunun içinde kadın olduğunu anlamıştı. Tamer daldan dala konan bir adam değildi fakat gelen fırsatları da geri çevirmezdi. Şevki imayla "Sadece yemek mi?" dedi. "Neyin peşinde olduğunu biliyorum ama sadece yemekti, daha ilerisi olacak biri değildi. Bir dost yardımı yaptım sadece" "Amaann Tamer, bende heyecanlı bir şeyler anlatacaksın diye bekliyorum" "Heyecanlı bir şeyler yaşamış olsaydım bile ayrıntı vermeyeceğime emin olabilirsin" Tamer kiminle ne yaparsa yapsın asla ulu orta konuşmazdı. Tek gecelik bile olsa yaşadıklarına saygı gösterip kendi içinde saklardı. "Tamer çok sıkıldım. Okula gidelim, çocukları görelim" "Çocukları mı göreceksin Cahide Hanımı mı?" "Kadının tatlı bir sohbeti var o kadar. Ne dilinize doladınız bunu. Unutma ki evli bir adamım" "Karısı aylardır yanında olmayan evli bir adam. Semiha Hanım gelmeyecek mi?" "Galiba gelmeyecek Tamer. Otuz sene önce biz çok yanlış bir evlilik yaptık. Ben ilk günden beri biliyordum fakat Semiha sanırım daha yeni anladı." "Semiha Hanımın bana hiç aksi bir davranışı olmadı ama sana ve çocuklara yaptıklarını biliyorum. Belki de böylesi daha iyidir." "Geride kalan otuz yılda tek kazanımım çocuklarım Tamer, başka hiçbir şey yok." Şevki'nin yüzü gölgelenince Tamer çok üzüldü. Keşke konuyu açmasaydım dedi içinden. Evden ayrılıp kendi kurdukları vakıf okuluna doğru yol aldılar. Şevki çocukları çok seven bir adamdı. Onları gelecek olarak görürdü. Çocukların enerjisi, onların gözünde gördüğü ışık ve meraklı hallerine hayrandı. Aile durumu iyi olmayan, okumak için çaba harcayan çocukları bulur, okulunda eğitimlerini tamamlamalarını sağlardı. Vakfın geliri düzenli bağışçılar ve arada düzenlenen bağış geceleri ile sağlanıyordu. Tüm bu organizasyonların yönetimi gitmeden önce Semiha'daydı. Semiha İngiltere'ye gittikten sonra kısa bir süre okul müdürü Cahide Hanım ilgilenmiş fakat aynı anda okul müdürlüğü ile vakfı yönetmeye yetişemeyince Arsun yönetimi devralmıştı. Şevki ve Tamer okulun bahçesine girdikleri anda gelen çocuk çığlıkları ile önce şaşırdılar. Normalde bu kadar gürültü yapmayan çocukların değişik bir aktivite içinde olduğunu düşünerek müdürün odasına gittiler. "İyi günler Cahide Hanım. Dışarıda ne oluyor?" "Ah ne olsun Şevki Bey? Arsun ablaları geldi. Arsun Hanım ne zaman gelse böyle deliriyorlar." Tamer kahkaha atarken Şevki gülümseyerek başını iki yana salladı. Arsun'un enerjisi çocuklardan farklı değildi, hiç durduramadıkları kız tam kendine göre bir yer bulmuştu. Okulun ihtiyaç ve eksik listelerini gözden geçirdikten sonra Şevki kızının ve çocukların eğlencesine ortak olup enerji depolamak için yanlarına gitti. Sevgi dolu saatlerden sonra ruhu doymuş olarak evine döndü. ** Tamer şirket çalışanları için açtığı spor salonunda hırsla kum torbasını yumrukluyordu. Haftada birkaç gün salona gelip sporunu yapmayı ihmal etmiyordu. Yanında çalışan güvenlik elemanlarının sağlıklı ve zinde olmaları için açılan salonda sadece erkekler vardı. Dışarıdan kimse kabul edilmiyordu. Çalışanların kendilerine özel spor programları ve diyet listeleri vardı. Tamer için bu önemli bir ayrıntıydı. Başkalarının güvenliğini sağlayabilmek için önce zinde sağlam vücutlu olmaları şarttı. Şişman, göbekli bir güvenlik asla kabul edilemezdi. Tamer kum torbasını yumruklarken yanına gelen adam kapıyı işaret etti. Banu kollarını göğsünde birleştirmiş dikkatle salonu inceliyordu. Tamer yanda duran havlusunu alıp hızlı adımlarla kapıya yürüdü. Sadece erkeklerin olduğu salonda bakımlı bir kadın kapıda durunca merak uyandırmış ve sporu bırakan gözler bu kadına dönmüştü. Tamer, Banu'nun kolundan tuttuğu gibi pek de kibar olmayan bir tutumla dışarı çıkardı. "Banu ne işin var burada?" "İçerisi biraz havasız mıydı?" "Yirmi tane adam spor yaptığı için olabilir mi?" "Burnundan ter damlıyor" "Kıçımdan da damlıyor Banu. Konuya gel, ne işin var burada?" "Bana dövüşmeyi öğretmen gerekiyor Tamer" Tamer derin bir nefes alıp hızla verdi. Bu isteğin altındaki nedeni merak etse de önce üzerini değiştirmesi gerekiyordu. Banu'yu ofisine götürüp salonu gören camın jaluzilerini kapattı. Banu'nun üzerine diktiği bakışlara aldırmayıp karşısına geçti. "Şimdi burada uslu otur ve beni bekle. Üzerimi değiştirip geliyorum" "Duş almayı unutma" "Peki anne" Banu arkasından kıkırdarken "Ya sabır" diyerek duşlara gitti. Hızlı bir duştan sonra üzerini giyinip odasına döndüğünde Banu masasına oturmuş evrakları kurcalıyordu. "Banu sana uslu dur dedim ama evraklarımı karıştırıyorsun" "Canım sıkıldı, merak ettim. Jaluzileri de kapattın aşağıyı göremiyorum" "Levent haklı, senin içinde tam bir hıyar var" "Ben o cümlenin sadece baş kısmını duyuyorum ama" "Neymiş o?" "Dışın kadın gibi kadın ama... Diye başlıyor, gerisi senin söylediğin" Tamer baştan ayağa kadını süzüp sırıttı. Yalan değildi, Banu'nun dışarıya buram buram ben kadınım diyen bir havası vardı. Her daim giydiği ince topuklu yüksek ayakkabıları bu görüntüsünü destekliyordu. Tamer masaya oturup ellerini önünde bağladı "Ee söyle bakalım, neden dövüşmeyi öğrenmek istiyorsun?" dedi. Banu gözle görülür bir halde sinirlendi. "Buraya gelmeden önce saatlerdir karakoldaydım. Neden biliyor musun? Çünkü kapkaççının biri kırmızı ışıkta beklerken arka kapının camını kırdı ve çantamı çaldı. Yaşadığım şaşkınlık ve korkuyu anlatamam. Hemen polisi aradım, karakolda ifade verdim, tüm banka kartlarımı iptal ettirdim, kimliğimin çalındığını kaydettirdim. Evimin güvenliğini arayıp kilidi değiştirmelerini söyledim ayrıca aynı işlemi sekreterimi arayarak ofisime yaptırdım. Tüm bu işkenceyi çekerken o kapkaççı zibidiyi bulacaklarını hiç düşünmüyorum. Bu nedenle bana dövüşmeyi öğretmen gerekiyor" Tamer korkunun yanında Banu'nun çok sinirlendiğini görebiliyordu. Konuşması bitip tüm sinirini boşaltana kadar sessizce dinledi. "Banucum, yaşadıklarından dolayı hissettiklerini anlıyorum ancak dövüşmeyi bilsen bile bu başına geleni engelleyemezdin. Ha başka durumlar için dövüşmeyi değil de kendini korumayı öğrenebilirsin" "Tamam, onu öğret o zaman" "Bu konuda Enes ya da Çınar sana daha yardımcı olur, onlar profesyonel. İstersen birinin programında sana yer açabilirim." "Onlar Levent ve Kutay'ın yanında hep ayrıca okulda da ders veriyorlar. Bu yoğunluklarının içine ben dâhil olamam. Sen yardımcı olsan..." "Karşıdan çok boş zamanım varmış gibi mi duruyorum?" "Onu demek istemedim Tamer, alınganlık yapma lütfen. Hem sen demedin mi 'istediğin zaman benden yardım alabilirsin' diye" "İnkâr etme hakkım var mı?" "Yok" Tamer gülümseyip "İyi ayarlarım bir ara" dediğinde Banu'nun itirazı gecikmedi. "Bir ara olmaz, hemen" "Tamam kızım ya... Ne meraklıymışsın Jackie Chan olmaya" Banu istediğini almanın mutluluğu ile oturduğu koltuğa kuruldu. Göz alıcı gülümsemesi ile yakışıklı adama bakıyordu. Tamer ise bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyordu. Daha önce hiçbir kadınla çalışmamıştı. Bu kadın Banu olunca biraz daha zordu. Banu'nun kendine güveni sayesinde kazandığı rahatlık, karşısında olan kişiyi oldukça zorluyordu. Sözlerini ve davranışlarını asla kısıtlamayan, dilediği gibi yaşayan bir kadındı. Bazen asilzade bazen çılgın bir kadına dönüşebiliyordu. Genellikle erkeklerin tercih etmediği bir tipti. Birçok erkek onun yanında kendini yetersiz hissettiği için uzak duruyordu. Banu'nun güçlü görüntüsünün altında her kadında olduğu gibi naif bir kadın da gizliydi. Bu kadını sadece yakınları bilirdi. "Araban nerede?" "Kapıda" "İyi, hadi gel seni evine bırakayım. Arabanı merak etme, servise gönderirim, iki güne sende olur." Banu, Tamer'in arabasına oturduğunda dışarıda telefon ile konuşan adamı izledi. Tamer konuşması bitince yerine geçti. "Önce benim eve uğrasak sorun olur mu? Anneme bırakmam gereken bir şey var." "Olmaz tabii... Annen ile yaşadığını bilmiyordum" "İkimizde yalnızız, neden bırakayım?" "Nedenini sorgulamadım, güzel bir durum. Anneni yalnız bırakmaman ince bir davranış" "Bak yine konuyu romantikliğe bağlama Banu" Banu minik bir kahkaha atıp "Odun olmaya ne meraklısın" dedi. Tamer "Yorum yapmayacağım sana" diyerek yola çıktı. Eve geldiklerinde Neriman Hanım kapıyı açtı. Tamer "Sultanım" diyerek annesini öptü. Banu'nun gözleri kocaman açıldı. Karşısında bu kadar genç ve bakımlı bir kadın beklemiyordu. Tamer ablası olarak tanıştırsa inanırdı. Duygularını dile getirmekte hiçbir sakınca görmeden "İnanamıyorum, ne kadar güzel bir kadınsınız. Tamer'in ablası gibi duruyorsunuz" dedi. Tamer homurdanmaya başladı. Hep bu oluyordu, annesini her gören aynı tepkiyi veriyordu ve o sinirleniyordu. "Annem o benim Banu. Ablam falan değil" "Tamer bununla gurur duyman lazımken sen homurdanıyorsun" Neriman gülerek karşısında dalaşan gençlere baktı. "Gelin kavganıza içeride devam edin" "Merhaba, ben Banu... Bu suratsız huysuzun arkadaşıyım" "Hoş geldin Banucum, bende Neriman. Bu suratsız huysuzun annesiyim" Tamer karşılıklı keyifle gülen iki kadına tek kaşını kaldırıp tehlikeli bir bakış atarak içeri girdi. Neriman'ın sıcakkanlı tavrı Banu'nun rahat etmesini sağlamıştı. Onlar salona geçerken Tamer "Birazdan size katılırım" diyerek yanlarından ayrıldı. İki kadın tanışıp sohbet etmeye başladılar. Banu'nun konuşkan, sohbet etmeyi seven yapısından hoşlanan kadın dikkatle onu dinliyor, sorular soruyordu. Banu gün içinde yaşadığı kap kaç olayını anlatmış Neriman hem üzülmüş hem de onun adına endişelenmişti. Bir kadın olarak ayakta kalabilmenin ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyordu. Banu'ya tecrübeleri doğrultusunda tavsiyeler verdi. Banu hayat tecrübesi olan insanları dinlemeyi çok severdi ve Neriman'ı can kulağı ile dinledi. Koyu sohbete dalmış iki kadının kendisini fark etmediğini anlayınca varlığını belli etmek için öksürdü. "Banu çıkalım mı?" "Aa ne güzel sohbet ediyorduk" "Eğer bir planınız yoksa yemeğe kalın" "Tamer beni evime bırakacaktı, malum arabamın durumunu anlattım. Benim bir planım yok ama Tamer'i bilmiyorum, engel olmak istemem" Gözlerin kendisine döndüğünü gören adam bir cevap vermesi gerektiğini anladı. Annesinin hoş sohbet ettiği birini bulduğunu görünce bozmak istemedi ve "Tamam" dedi. Neriman gerçekten mutlu oldu. Banu'yu sevmişti, bunun yanı sıra ilk defa oğlunun kız arkadaşı ile tanışıyordu. Her ne kadar sevgilisi olmasa da tatlı bir kızdı. Neriman ayaklanıp mutfağın yolunu tuttu. Hünerlerini sergileme fırsatı bulmuştu ve bunu sonuna kadar değerlendirecekti. Kurulan güzel sofrada Tamer sessizce yemeğini yerken annesi ve Banu yemekten çok konuşuyorlardı. Annesinin gülümseyen yüzüne hayranlıkla baktı, hayatındaki en önemli kadındı. Eşini kaybettikten sonra varını yoğunu oğlunu yetiştirmeye adamıştı. Tek isteği oğlunun ayakları yere basan, kendine yeten bir adam olmasıydı ki Tamer bunu en iyi şekilde başarmıştı. Aranılan güvenlik şirketleri arasında yerini almış ve iyi kazanıyordu. Annesini bırakmayı hiçbir zaman düşünmemişti. Oturdukları bahçeli evi aldığında annesinin elini tutup getirmiş "Sultanım burası yeni evimiz" demişti. İki kişi için oldukça büyük bir evdi fakat annesinin enerjisinin bu evi dolduracağından emindi. O gün annesinin gözlerinde gördüğü gurur pırıltıları yeterdi. Neriman elli yaşında olmasına rağmen yaşını göstermeyen şanslı kadınlardandı. Hayatın zorluklarını, tokatlarını genç yaşta tatmış olmasına rağmen oğlu için ayakta durmuştu. İnce fiziği ve bakımlı görüntüsü nedeniyle peşinden koşanlar çok oldu ancak her birini kibarca reddetti. Hayatta tek bir defa âşık olmuştu ve onun üzerine çıkacak bir aşk daha çıkmamıştı ya da izin vermemişti. Geç saatlere kadar sohbet ettiler. Banu, Tamer'in saatine baktığını fark edince gitme zamanının geldiğini anladı. Bunca saat sabırla bekleyen adamı daha fazla bekletmek istemedi. "Neriman teyze harika bir sohbetiniz var, doymak imkânsız ama saat geç olmuş, ben artık gideyim." "Nasıl istersen kızım. Kapım her zaman açık, yine gel." "Geleceğimden emin olabilirsiniz. Tamer, ben taksi ile gideyim" "Saçmalanma Banu, ben bırakacağım" "'Olur mu Banucum, ben seni bırakırım' desen ölür müsün?" "Banu... Yürü" "Neriman teyze bunun yontulma ihtimali var mı?" "Yok gibi duruyor ama kısmet..." Tamer yüzündeki zoraki gülümseme ile kızı kapıya itekledi. Halinden memnundu, yontulmak gibi bir isteği yoktu. Apartmanın önüne geldiklerinde Banu güvenlikten yeni anahtarını alıp gülümseyerek Tamer'e el salladı ve içeri girdi. Tamer evine girdiğinden emin olduktan sonra ayrıldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD