Nisan ve Dağhan salonda yalnız kaldığında odada gergin bir hava vardı. Dağhan zaten şirkette yaşadığı birkaç sorun yüzünden son zamanlarda oldukça yorgun ve stresliyken hayatlarının birden bu kadar hareketlenmesine karşı nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilemiyordu. Bu yetmezmiş gibi Nisan’ın bir süredir gözüne batan kibirli tavırları ve evin çalışanlarına karşı tutumu onu yoruyor, kadınla ilişkisini sorgulamasına sebep oluyordu. Üstelik Erna ve Doğuhan yalnızca bir gün birlikte vakit geçirmiş olmasına rağmen şimdiden gereksiz sayılabilecek kadar yakınlaşmış gibiydiler. Tüm bunları düşünürken gözlerini kapatıp başını koltuğa yaslamaktan başka elinden bir şey gelmiyordu.
“Hayatım…”
Nisan’ın nazik sesi kulağına ulaşırken sesli bir şekilde nefeslendi.
Dağhan bir hukuk şirketini yönetiyor olmasına rağmen Nisan ile tartışmaktan ve anlaşmazlıklarını konuşarak çözmeye çalışmaktan nefret etmesi normal miydi?
Bu sorunun cevabını bilmiyordu ama şu bir gerçekti ki o böyle davrandığı zamanlarda mümkünse onu görmemek ve sesini olabildiğince uzun süre duymadan biraz kendi kendine kalmak istiyordu.
Nisan belli ki bu durumun farkında değildi yahut umursamıyordu.
Birden kadının dudakları, onunkilerin hemen yanına yerleşerek dikkatini dağıttı.
Henüz gözlerini açmamış olmasına rağmen Nisan’ın tanıdık yakınlığı ve kokusu gerginliğini hafifletmeye başlamıştı. Eğer her zaman sakin ve normal olsaydı, büyük ihtimalle şimdiye dek evlenmiş olurlardı. Dağhan’ın ondan çok fazla bir beklentisi yoktu. Yalnızca öfkesi ve hayatındaki diğer insanlara karşı tavrı iticiydi. Başlangıçta bu kadar kötü değildi ama zamanla, özellikle de nişandan sonra Nisan kıskançlık krizlerine başlamıştı. Nişandan sonra bunları azaltması gerekmez miydi? Sonuçta Dağhan onu seçmişti bile, diğer kadınları kıskanmasının sebebi tam olarak neydi?
“Dağhan…”
Yüzüne nazikçe değen dudaklar, onunkileri bulduğunda gözlerini yavaşça açtı. Nisan hemen yanındaydı, üzerine doğru eğiliyordu ve tek bir olumlu hareketi şu an kucağına oturarak dikkatini dağıtmaya çalışmasına yeterdi. Bunun farkında olduğu için kaşlarını hafifçe çatmadan edemedi. Sorun elbette nişanlısıyla yakınlaşmak değildi. Kadının bunu öfkesine karşı bir silaha dönüştürmesi sinirlerini bozuyordu. Ne zaman canını sıkacak bir şey yapsa onu fiziksel yakınlığıyla manipüle etmeye çalışır olmuştu. Bunun yerine kendini dizginleyebilseydi onu görünce bu kadar gerilmezdi herhâlde.
“Seni yine sinirlendirdim, değil mi?”
“Evet,” dedi düz bir sesle. Sesi sakin olsa da gözleri nişanlısınınkileri delip geçiyordu.
“O kız ve Doğu’nun birbirlerine nasıl baktığının farkında mısın hayatım?”
“Öyle bile olsa…” Dağhan onun ne ima ettiğini gayet iyi biliyordu. “Bu senin kaba ve kibirli davranmanı gerektirmiyor.”
“Evet, haklısın bebeğim ama-”
“İnsanları kendinden aşağı görüyorsun Nisan.”
Nisan iç çekerek dudaklarını ısırdı. Bir şey söylememiş olmasına rağmen Dağhan onun “Çünkü öyleler,” dememek için kendini zor tuttuğunu görebiliyordu. İşte tam olarak bu gerçeklik ona ilişkilerini sorgulatıyordu.
“Erna’nın yaşı genç ve hasta olduğu için bugün birkaç hata yapmış olabilir ama kızın paraya, benim de bir yardımcıya ihtiyacım var.” Sesi bir çocuğa derdini anlatır gibi tane tane çıkarken Nisan sessizce yüzüne bakıyordu. “Evin düzenli ve temiz olmasından hoşlandığımı biliyorsun. Ofisten geldiğimde kendi evimin sakinliğinde dinlenmek, temiz bir banyoda duş almak, içi dolu buzdolabımdan bir şeyler atıştırmak ve günün sonunda tertemiz kokan yorganıma sarılıp uyumak istiyorum. Uyandığım zaman kahvaltımın hazır olmasını ve kıyafetlerimin temiz, ütülü bir şekilde dolabın içinde olduğunu bilmek istiyorum.”
Bu kadar uzun konuşmak istememişti ama Dağhan için evlerinde bir yardımcı olması bu anlama geliyordu. Adam bazı günler evine bile gelemeyecek kadar yoğun çalışıyor, sık sık iş yüzünden seyahat ediyor, tüm bunlar yetmezmiş gibi ikizi de sadece bir günde evin altını üstüne getirip hayatını daha da zorlaştırıyordu. Hâl böyleyken nişanlısının onu düşünmesi ve iyiliği için uğraşmasını beklemesi anormal miydi? Yalnızca onların ev işlerine burnunu sokmasaydı bile daha sağlıklı bir ilişkileri olacağından emindi.
“Biliyorum,” diye mırıldandı kadın süklüm püklüm.
“Bunu yapacak vaktim olmadığını ikimiz de çok iyi biliyoruz.”
“Evet,” dedi Nisan başını sallayarak.
“Bildiğim kadarıyla senin de tüm bu işleri yapmak gibi bir niyetin yok?”
Nisan bu kez düşüncelerini gizleme ihtiyacı görmeden yüzünü buruşturdu. “Yok.”
“Doğuhan’ın ne kadar dağınık ve pasaklı olduğunu bildiğinden de eminim.”
“Hı hı…”
Dağhan boynunu sağa sola hareket ettirdikten sonra Nisan’ın çenesini tek eliyle nazikçe tuttu, bakışlarını buluşturdu ve “Öyleyse benden ne istiyorsun Nisan?” diye sakince sordu.
Her zaman böyle değillerdi, bunu biliyordu. Nisan değişmişti, Dağhan da öyle… Kendisinin çok iyi bir partner olmadığının farkındaydı. İşkolikti, tahammülsüzdü, onu çok fazla ihmal ediyordu ama birlikte oldukları zamandan beri en ufak bir sadakatsizlik yapmamıştı. Dağhan öyle biri değildi. Eğer aklında başka biri olsaydı Nisan’a bunu söyler ve kadını terk ederdi.
Öyleyse niye hayatını daha da zorlaştırıp duruyordu?
İşte adamın anlamadığı şey buydu.
Ne istiyordu? Neden onu bu denli yoruyordu?
“Dağhan…”
Nisan aniden dolan gözleri eşliğinde ona sarıldı.
Şimdi tamamen kucağındaydı ama bu kez samimi olduğunu biliyordu. Tek kolunu kadının beline yerleştirse de konuşmasını bekliyordu.
“Özür dilerim,” diye fısıldadığını duydu. “Haklı olduğunu biliyorum ama kızdan hiç hoşlanmadım. Lütfen bana öyle bakma.”
“Daha öncekilerden de hiç hoşlanmamıştın.”
“Evet, kıskançlık ettiğimi biliyorum. Elimde değil, bazen kendimi kaybediyorum galiba!”
En azından bu doğruydu.
“Özür dilerim, daha sakin olmaya çalışacağım.”
“Emin misin?”
“Evet. Yorgun olduğunu biliyorum, seni daha fazla üzmek istemiyorum. Beni görünce mutlu olmanı istiyorum.”
“Eh, en azından ikimiz de aynı şeyleri istiyormuşuz?”
Hafifçe gülümseyerek kadının belini okşadı. Sesi şimdi yumuşamıştı.
“Evet, hayatım.”
“Lütfen öfkeni kontrol etmenin bir yolunu bul Nisan, ben bu konuşmaları sürekli tekrarlamaktan yorulmaya başladım.”
Dağhan ona kızmıyor, onu azarlamıyordu. Gerçekten böyle şeylerden hoşlanmazdı ama bıkkınlık hissi ona nişanlısını uyarması gerektiğini hatırlatıyordu. Uzun bir süre boyunca bu şekilde tartışıp barışmayı sürdürebilecek kadar sabırlı bir insan değildi. Nisan bunu birkaç kez daha yaparsa büyük ihtimalle Dağhan’ın sabrı taşacaktı.
“Elimden geleni yaparım.”
“Ben ciddiyim Nisan,” derken iyice arkasına yaslanmıştı.
“Biliyorum.”
Birkaç dakika öylece birbirlerine sarılarak beklediler. Dağhan sorunu çözdükleri için rahatlamıştı. Birazdan ikiziyle de konuşması gerekecekti ama onunla konuşmak daha kolaydı. Sonuçta Doğuhan parayı severdi ve bu her zaman Dağhan’ın en büyük kozdu olmuştu.
Saniyeler sonra Nisan “Seni çok seviyorum,” diyerek geri çekildi. Dağhan’ın gözlerine sevgiyle bakıyordu. “Gerçekten çok seviyorum Dağhan.”
Gözleri hafifçe kızarmış, makyajı akmış olmasına rağmen aynanın başına koşmadığına göre ağlayışı bu kez samimi olmalıydı.
Dağhan alışkanlıkla ona cevap vermeyi düşünürken şu an esas samimiyetsizliğin kendisinde olduğunu hissederek bir an duraksadı. Nisan’ın bunu anlamasını ve daha büyük bir tartışma çıkarmasını istemeyerek kadını öpmek için eğildi. Bu tuhaftı ama ona “Ben de seni seviyorum,” demek içinden gelmemişti.
Öfkelendiği için olmalıydı, değil mi?
Nisan onu son zamanlarda sürekli kızdırıyor, sinirlendiriyor ve sonra böyle ağlayarak kendini affettirse de Dağhan belli ki bunlara alışamıyordu.
İçinde tuhaf bir huzursuzluk hissiyle kadının yanaklarındaki gözyaşlarını nazikçe silip onu daha derin bir şekilde öptü. Doğuhan buradayken normalde böyle davranmazdı ama söyleyemediği cümle yüzünden içinde biriken suçluluk hissinden kurtulmak istemişti. Tam da sorunu çözdüklerini düşünürken Nisan’ı yeniden ağlatmak ve ne anlama geldiğini bilmediği bir huzursuzluk hissi yüzünden tartışmak istemiyordu.
Neyse ki Nisan onun cevap vermediği fark etmemiş gibiydi.
Kollarını boynuna dolarken dudakları bir tebessümle kıvrılıp onunkilerle buluştu.