Buğlem Yaren Kara ' dan
Cuma günü.
Kızlar , dün akşamdan beri bendeydiler . Sabah birlikte hazırlanıp okula gidecektik . Beş yıldır ayak basmadığım , hatta yolunu bile değiştirdiğim o okul . . . şimdi yeniden oraya gidiyor olmak midemde kocaman bir düğüm oluşturuyordu . Gergindim . Üstelik bu gerginlik sadece mekâna değil , geçmişin yankılarına da aitti .
Düşünsenize . . . aradan yıllar geçmiş , hayat herkesin üzerine bambaşka katmanlar eklemiş ama o okul hâlâ ‘ bizi ’ konuşuyordu . Hâlâ benim adımı , onun adıyla aynı cümleye sığdırıyorlardı .
Asıl sorulması gereken şey belki de buydu : Neden hâlâ biz ? Neden hâlâ ondan ve benden bahsediliyordu ?
Bir an içimden geçirdim : Belki de bazı hikâyeler hiç tam olarak bitmezdi . İnsanlar da bu yüzden onları dillerinden düşürmezdi . . .
Gergindim . Çok fazla hem de . Yatağımda sırt üstü uzanmış , tavanla sessiz bir bakışma halindeydim . Düşüncelerim okula gitme fikrinin etrafında dolanıyor , her biri midemde ayrı bir düğüm oluşturuyordu . Henüz gün doğmamıştı ama içimde güneşin yakıcılığı değil, geçmişin soğukluğu vard ı.
Kapımın çalınmasıyla irkildim . Kısa süre sonra odanın kapısı açıldı ve üç kişilik neşeli bir baskın ekibi içeri doldu : Didem, Selen ve Alin . Üçü de alışkın halleriyle yanıma geldiler .
Göz göze bile gelmeden yorganı başıma çektim . “Gitmeyeceğim ,” der gibi . . . ama hiçbir şey demeden .
Tabii ki anlamadılar , ya da anlamazdan geldiler . Selen ve Didem bir olup yorganı üstümden çekip attılar .
“Haydi Buğlem! Büyük gün !” dedi Selen neşeyle .
Didem ise “Saklanamazsın , yıllar geçse de bu hesaplaşmadan kaçış yok ,” diyerek göz kırptı .
Alin ise kapının kenarında bana gülümseyerek baktı . Onun sessizliği , beni daha da gergin yaptı . Sakin bütün bunları başıma saran o değilmiş gibi .
Bugün başka bir gündü , evet . Ama aynı zamanda geçmişin ayak seslerini taşıyan , fazlasıyla kalabalık bir gündü . . .
Yorgan üstümden çekildiğinde soğuk sadece tenime değil , içime de değdi . Birkaç saniye öylece kaldım . Sonra istemeyerek doğruldum . Didem ve Selen odanın bir köşesine geçmiş , sabırsızca beni izliyordu . Alin hâlâ sessiz , ama gözleri her zamanki gibi her detayı kaydediyor gibiydi .
Dolabın kapağını açarken elim neye gitse kararsız kaldım . Ama sonra gözüm, yıllardır giymediğim ama hep bir ‘ kendime dönüş ’ günü için sakladığım takıma takıldı .
Lacivert , kumaş pantolon . Yanına krem rengi , zarif bir saten gömlek . Ve üzerine lacivert. , dokuma blazer ceket .
Onlara uzandım . Kumaşın dokusu , geçmişe dair her şeye inat , dimdik durmam gerektiğini hatırlattı bana . Bu bir kıyafet değil , bir duruştu . Aynada kendime baktım . Saçlarımı hafif dalgalı bıraktım . Makyajıma sade ama belirgin dokunuşlar ekledim .
İçimde fırtına vardı ama yüzümde sakin bir gökyüzü taşıyacaktım .
Giyindim , aynada kendime bir kez daha baktım . Derin bir nefes aldım . Bugün sadece bir seminer günü değil , aynı zamanda bir geçmişin de yüzüme bakacağı gündü .
Kızlar yataktan bana bakıyorlardı . Gözlerim ayndan onlarla buluştu , ardından onlara ‘ okey ’ işareti yaparak kafamı salladım .
Gülümsedim ve “ savaşa hazırım” dedim içimdeki
gerginliği biraz olsun hafifletmeye çalışarak
sabahtan beri konuşmayan
Aline dönüp “okuldaki dedikoduları umarım halletmişsindir “ dedim .
Alin “bir kısmını “ dedikten sonra göz devirdim derin bir “off” çektikten sonra kızlara “De haydi “ dedim bir diziden öğrendiğim repliği tekrar ederek .
Bazen dizilerden gelen bu küçük replikler bir anı değiştirebiliyorlardı . . .
Kızlar kahkahalarla aşağıya inmişlerdi bende kedimin mamasını ve sunu tazeleyip kızlarla birlikte evden çıktım .
Her zamanki gibi , merdivenleri hızlıca indim, dışarıda soğuk havayı içime çekerken arabama doğru ilerledim . Aracı çalıştırırken , motorun titremesiyle birlikte , içimdeki gerginlik biraz daha arttı. Birkaç saniye bekledim , sonra kızlar geldi .
Selen oturduğum şöför kapısını açarak
“Gerginsin ben sürsem daha iyi “ dediğinde aşağıya indim .
Gergindim heyecanlıdaydım . Yıllar sonra ilk kez okula dönüyor hatta seminer verecektim .
Araçtan dinip sağ koltuğa geçtim Didem ve Ali arka koltuğa geçerken , Selen biraz daha yaklaşarak bana gülümsedi . O anda , yıllardır birbirimizi tanıyor olmamızın rahatlığıyla , hiçbir şeyin garip gelmemesi oldukça doğal bir şekildeydi .
"Gerginsin hala ," dedi Selen , başını hafifçe eğerek .
"Evet , biraz ," dedim , bir yandan da eski
arkadaşlarımla birlikte olmanın verdiği huzuru içimde hissetmeye çalışarak .
"Okula gitmek bayağı değişik bir duygu ."
Selen , gülümseyerek , "Senin için her şey şuna garip ," dedi .
"Okul hep aynı , hep aynı insanlar , aynı ortam ."
Didem , "Bir de senden dinleyelim," diye araya girdi,
"Hepimiz aynı okulu bitirdik ama sen hala buraya gelince garip hissediyorsun ."
Dedi kaşlarını yukarı kaldırarak kimi ve neyi kastettiği ortadaydı . O kişi tabiki Yamam Arastı
Alin , "kızım ben yıllardır ders veriyorum değişen bir şey yok öğrencimiyim öğretmenmiyim belli değil ” dedi .
Selen , "O zaman neden bu kadar gergin ?" dedi , bu kez daha ciddi bir şekilde .
"İçimde bir şeyler var, bugüne dair garip bir his " dedim , gerçeği söylemekten çekinmeden
"Bunu hep söylüyorsun ," dedi Selen, gülümseyerek.
Ali başını sallayarak , seleni onayladı
Didem de , "sen o sesi unut , sen bugün o öğrenciler için bir sunum yapacaksın , okuldayken hep yaptığın gibi " diye ekledi .
Bu sözleri duyduğumda bir an içimdeki gerilim tamamen kayboldu . Bütün bu yıllar boyunca yanımda olan , beni her şekilde tanıyan bu insanlar , gerçekten en güvenebileceğim kişilerdi .
"Teşekkür ederim ," dedim, içimden gelen minnettarlıkla ;
"Sizinle olmak her zaman rahatlatıcı ."
Selen , "Buna alışman lazım ," dedi.
"Hep böyle olacağız , bu kadar basit ."
Yol boyu konuşmuş ve gerginliğimi atmıştım . Evet ben bugün o öğrenciler için oradaydım .
Okula vardığımızda Selen arabayı park etmiş , alışkanlıkla çantasını alıp araçtan ilk o inmişti .
Ben hâlâ kemerimi çözerken , göz ucuyla okulun bahçesine baktım . Değişmemişti . Ağaçlar aynı yerdeydi , rüzgâr yine aynı sessizlikle uğuldayarak esiyordu .
Arabanın kapısını açıp indiğimde , dikkatleri üzerimize çektiğimizi fark ettim . Bazı meraklı bakışlar çoktan bize dönmüş , fısıltılar havada dolanmaya başlamıştı . Dudaklar kıpırdıyor ama sesler ulaşmıyordu . Tuhaf bir şekilde , bu tanıdık sessizlik daha da baskılayıcıydı .
Didem yanıma gelip koluma girdi .
"Sakin ol ," dedi gözleriyle .
Alin de gülümsedi , "Senin dönüşün olay oldu galiba ."
"Olay olacak bir şey yok ," dedim
dudaklarımı sıkarak .
"Yıllar sonra okula döndüm , hepsi bu ."
Ama kendime söylediğim bu cümle , onlara değil , içimdeki o çarpıntıya bir telkin gibiydi .
Selen başını bana çevirip alaycı bir gülümsemeyle ,
"Sen her zaman sessiz olayların kahramanısın Buğlem ," dedi.
"Sadece yürümemiz bile insanlara malzeme veriyor ." Dedi .
Bir yandan yürüyor , bir yandan da üzerimize çevrilmiş bakışların ağırlığını omuzlarımda hissediyordum .
Her adımda biraz daha büyüyordu sessizlik; fısıltılar içten içe yankılanıyor , ama kimse doğrudan konuşmaya cesaret edemiyordu .
Sanki her hareketim takip halindeydi . Gömleğimin yakasını düzelttiğimde bile bir anlam yüklemeye çalışıyorlardı belki de .
“Belki de bu mu , o efsane kadın ?” diye
düşündüklerini duyar gibiydim . İçimden sadece gülümsedim . Efsaneler anlatıldığı gibi olmuyordu, bunu en iyi ben bilirdim .
Didem hafifçe eğilip kulağıma ,
"Onların hepsi seni bekliyordu zaten ," dedi .
Alin de göz devirdi , "Sadece dönüşünü değil , hikâyeni de merak ediyorlar ."
Selen ise kollarını kavuşturdu ,
"Ama sen sadece yürüyorsun ve bu bile yetiyor Buğlem ."
İçimde hafif bir titreme vardı ama belli etmiyordum . Her ne kadar kontrol bende görünse de , bu dönüş fazlasıyla anlamlıydı . Her şey yeniden başlıyordu. Ve ben, bu defa kendim için buradaydım . Geride kalmıştı bunuda bugün aşmıştım zor bir adımdı ama atmıştım Alin sayesinde .
Tam binaya yönelmişken , kulağıma bir cümle ilişti . Kalabalığın içinden biri , sesi çok duyulmayacak şekilde ama merakla fısıldıyordu :
"Buğra Deniz Soysal da bugün buraya geliyormuş . . . "
Adının geçmesiyle içimde bir şeyin yerinden oynadığını hissettim . Kalbim bir an durup tekrar çarpmaya başladı , sanki bedenim o ismi çok önceden tanıyordu da şimdi hatırlamış gibiydi . Başımı çevirip kim söyledi diye bakacaktım ki ,
Alin’in sesiyle irkildim .
“Ne oldu ? Yoksa vaz mı geçtin çıkmaktan ?” diye sordu gözlerime bakarak .
Kafamı hemen ona çevirip belli etmeden gülümsedim .
“Hayır, sadece . . . bir an dalmışım .”
Ama içim dalmamıştı . İçim, duyduğu o isme takılmış , geçmişin incecik bir ipliği gibi boğazıma dolanmıştı . O an oradaki konuşmanın devamını duyamadım . Belki de duymak istemedim . Çünkü bir isim , bir geçmişi olduğu gibi bugüne de taşıyabilirdi . Ve ben hazır mıydım bilmiyordum .
Kapının hemen önünde tanıdık bir kahkaha duydum . Döndüğümde Ayça Hoca ’ yı gördüm . Her zamanki gibi zarif ama enerjikti . Yanında Figen Hoca , Hasan Hoca ve Ahmet Hoca da vardı . O an yıllar önceki halim gözümün önüne geldi—sınıfın ön sırasında not tutan , heyecanla sorular soran o halim .
“Buğlem ! Neredeyse seni tanıyamayacaktım ,” dedi
Ayça Hoca , gözlüğünün üzerinden beni süzerek .
“Yıllar seni daha da güçlendirmiş ,” diye ekledi Figen Hoca , sıcacık gülümseyerek .
“Aramızdan biri bugün sahnede olacak ha biz ikna edemedik ama seni Alin senin hakından geldi ?”
dedi Hasan Hoca , biraz gurur , biraz da takılma dolu sesiyle .
Ahmet Hoca ise sustu önce , sonra başını eğdi .
“Zaman çabuk geçiyor Buğlem . Ama bazı öğrenciler insanın aklında iz bırakıyor . Sen onlardandın .”
Ne diyeceğimi bilemeden gülümsedim .
“Sizin gibi hocalarım olduğu için o iz sizden bana geçti belki de ,” dedim . İçten ama hafif boğazım düğümlenerek .
Ayça Hoca koluma hafifçe dokundu .
“Bugün seni dinlemek hepimiz için çok kıymetli olacak . Sen artık sadece öğrencimiz değil , meslektaşımızsın .”
Birlikte birkaç adım yürüdük . Kapı önüne geldiklerinde içeri geçtiler ama Figen Hoca son bir kez dönüp
“Her zamanki gibi kalbinden konuş Buğlem ,” dedi.
Salona giriş anı yaklaşıyordu . Kalbim gergin ama bir o kadar da hazırdı . Onlar beni bekliyordu . Belki de ben de kendimi yeniden bulacaktım .