Bölüm 2

1840 Words
Saruhan beyin arabasında, yan koltuğunda oturuyordum. Yola çıkalı yarım saat civarı olmuştu. Gergindim çünkü adamı tanımıyordum. Ama eniştem tanıyordu, güvenliğimle alakalı endişem yoktu. Benim endişem rezil bir hareket yapıp ablamla alakalı kötü bir intiba bırakmaktandı. Ben bir daha görmeyecektim ama ablamın hayatında olacaktı. “Eee Umay hanım,” dedi bana yandan bir bakış atarak. “Çok sessizsiniz.” “Ne anlatayım Saruhan Bey? Tanımıyoruz birbirimizi.” “Bilmem, hoş sohbet biri misinizdir mesela?” Valla hiç de değilimdir, mendeburun tekiyimdir. “Bilmem, bunu eşrafımdan sormanız lazım. Küçükçekmece’ye gideceğiz bu arada.” “Biliyorum, Aras adres verdi.” “Eniştemle nereden tanışıyorsunuz siz?” diye sordum merakla. Daha önce hiç görmemiştim adamı eniştemin etrafında. “Komşuyuz. Aslında ailelerimiz komşu. Florya’da duvar duvara evlerimiz. Tüm çocukluğumuz, orta okul, lise birlikte geçti. Sonra üniversiteye gidince yollarımız ayrıldı.” Hımm, tam ayrılmış. Nişanda falan da yoktunuz Saruhan bey. “Anladım. Eski dost.” “Eskimeyen dost,” diye düzeltti beni. Benim de var mahallede öyle bir kankim. O kuaför oldu ben beyaz yaka. Gerçi Saruhan ne iş yapıyor bilmiyorum ama eniştem beyaz yaka kısmını karşılıyor. “En güzelidir biliyor musunuz? Benim de var eskimeyen bir dostum. Ne zaman dara düşsem yanımdadır, yanındayımdır. İyi günlerimiz hep birliktedir.” Bugün düğüne gelememişti çünkü abisi askere gidiyordu, gece otobüse binecekti. Bedelli de değil, uzun dönem. Acaba yanına mı bıraktırsaydım? Evin ordan yürümek daha zor olur. Abisiyle arası iyiydi Seher’in, üzülecekti. Ama Seher’le Kartal’ın evi yakın, oraya gidersem kesin görür. Neyse dur düşüncem. “Ne güzel, düğüne denk gelmesi kötü olmuş.” Evet olmuştu ama ikisi de değişememişti tarihlerin. “Öyle maalesef. Yanında olmayı isterdim arkadaşımın.” “Oraya mı bırakayım sizi?” “Zahmet olacak,” dedim ama çok da güzel olacaktı. Adresi verdim hemen, tabi bir yan sokağı. Zaten onların ev kalabalıktır şimdi, tenhalar sıkıntı olmaz. Hem de bizim evden geliyormuş gibi olurum. “Siz de ablanız gibi mühendis misiniz?” “Yok, ben Boğaziçi, işletme mezunuyum.” “Anladım, cımbızla laf alacağım ağzından.” “Ne alakası var? Tanımıyorum sizi o yüzden de konuşacak bir şey bulamıyorum.” Maslak’tan çıkıp Cebeci’ye girmiştik. Güvendeyim diyorum ama gözüm de yolda bir yandan. “Tanımak da istemiyorsunuz sanırım?” Yüzü güleç ama alttan alta ağzımı arıyor gibi hissettim nedense. “Bir daha görmeyeceğiz birbirimizi, neden tanışalım ki?” Biraz kaba mı oldu acaba? Adamı şoförüm yaptım bir de kaba davrandım. “Ben buna katılmıyorum, Aras’ın ailesi, Metin amcalar toplu etkinliklere bayılır, e ben de Türkiye’deyim artık. Sık sık karşılaşırız bence.” Bak bu doğruydu. Ablam nişanlandık tan sonra et yeme oranımızda yüzde seksenlik bir artış olmuştu Metin amcanın barbekü partileri sayesinde. “Bilemiyorum Altan, bilemiyorum.” dedim ekran süremi açık ederek. “Altan kim?” “Film repliği, sevdiğim bir filmden.” Her Şey Çok Güzel Olacak filminde Mazhar Alanson’un repliğiydi. “Adı ne filmin?” “Her Şey Çok Güzel Olacak. Cem Yılmaz, Mazhar Alanson falan oynuyor. Eski bir film ama güzeldir, ben seviyorum, tavsiye ederim.” “İzleyeceğim, istediğinde ne güzel anlatıyorsun.” Öf keşke otobüsle gitseydim eve. Bu ne zorbalık kardeşim. “İnsanları anlattıklarıyla tanıyamazsın sadece, ortak bir sessizliği de paylaşmalısın.” Bunun üzerine Saruhan sustu. Yol boyunca iletişime dair bir talebi olmadı. Haklıymış, sessizlik çok sıkıcıydı. Telefonumu çıkartıp i********:’a girdim. Reels kaydırırken zaman geçivermiş. Tanıdıklarımdan düğün paylaşımları yapanlar ve Seher’in asker uğurlamasından paylaştıklarını izledim. Okuldan, eski işimden, mahalleden derken hikayeler dolmuş taşmış. “Geldik Umay hanım,” dedi Saruhan bey mesafeli bir sesle. Sanırım kırdım az önce adamı. O eniştemin arkadaşıydı ve burdan bir muhabbet kurmak istemiş olabilirdi, ben yabaniliğimi göstermiştim. “Teşekkür ederim Saruhan bey. Zahmet verdim size, yetmedi bir de kaba davrandım.” “Estağfurullah, ben çevremdeki insanlara kıyas gidip biraz ısrarcı olmuş olabilirim. Girişken biri olmak zorunda değilsiniz.” Özür diliyorum, teşekkür ediyorum ama o laf sokuyor. “Haklısınız, iyi günler.” dedim ve ardıma bakmadan yürümeye başladım. Seher’lerin mahallesine döndüğüm sıra arabasının motor sesini duydum. Ardıma baktığımda gitmişti. Seher’in evinin kapısına vardığımda erkekler kapıda sigara içiyordu, of bir tanede ben çaksam. Yüzlerine bakmadan apartmana girdim ve Seher’lerin katına kadar çıktım. Kapıyı çaldığımda Seher’in ablası Nehir açtı. “Merhaba abla, Allah kavuştursun.” dedim, sarıldık. Nehir iki sene önce evlendi, geçen sene de bir kızı oldu. Bizden üç yaş büyük. Kocası ablamla. İçeri geçtim, Seher’in ailesiyle selamlaştım. Sonunda Seher’in kollarına attım kendimi. Koynumda ağlamaya başladı kuşum. Ah ne zor şeymiş teselli edememek. Ne diyeceğim ki? Geçecek denmez, abisi askere gitti. Abisi dediğimde bizden bir yaş büyük he. Üniversiteyi bitirince gitti askere. Neyse işte ben sarılarak teselli ettim Seher’işkomu. Gece yarısını geçeli çok olmuştu zaten, kalktım bir saat sonra. Eve gitsem iyi olacak, yıkanmam, düğün makyajından falan arınmam lazım. Sokaklar tenhaydı ama evlerimiz yakın. Bizim apartmanın bahçesinden girip kapıyı açtım ve eve girdim sonra. Oh be! Evim evim güzel evim. Bir de babam olmasa içinde. Gerçi yok gibi. Koridoru aşarak sondaki kapıya kadar vardım ve kafamı uzatıp kontrol ettim, yatakta yok. Salonda falan da yoktu. Neyse gelmemesi daha iyi. Banyoda sıcak suyu açtım, o ısınırken gideyim de makyajımı temizleyeyim. Elbisemi çıkartıp tekrar kılıfına koydum, bir daha giyemeyeceğim bir elbise için çok para vermiştim, satayım ben bunu. Pencere ağzında bir sigara tüttürüp banyoya geçtim. Bizim bina çok eski bir bina değil, annem yaşarken de birkaç yeri yaptırmıştı. Gerçi o öldükten sonra babam bir bardak bile almadı eve ama idare ediliyor. Ablam da severdi eve bakım yapmayı, ben boşa para harcamak olarak görüyordum. Babama kalacaktı nihayetinde. Banyodan çıkınca kurulandım, kremlendim ve saçlarımı tarayıp ördüm. Yatağa girdiğim gibi dalmışım. Beş dakika sonra telefon sesine uyandım. Kim bu densiz arıyor gecenin bir körü? Babam evde yok, o olmasın? Ekrana baktığımda ablam arıyordu. Siktir. Bir şey mi oldu acaba? Hemen açtım panikle. “Alo abla!” “Günaydın kuşum,” dedi cıvıl cıvıl. Gün aydı mı? Telefonun ekranına baktığımda ona yaklaştığını gördüm. Oha! “Kalkmamıştım daha. Hayırdır?” “Uçağa bineceğiz birazdan, haber vermek için aradım. Telefonu kapatacağım da.” “Ha!” dedim mal gibi. Uyanamamıştım ki hala. “İyi yolculuklar.” “Dikkat et kendine,” dedi ve kapattık. Ablam bir ay yoktu, balayını bir ay olarak hayal eden eniştem bir aylık bir tatil ayarlamış Bali’de. Ben tekrar yatağa devrildim ama uyanmıştım bir kere. Beynime hücum etti bir sürü düşünceler. Telefonumdan sosyal medyaya girdim yine. Bir yarım saat kaydırdıktan sonra çişim gelince tuvalete gittim. Bir kahve yapıp sigara tüttürdüm mutfak balkonunda. Mahalle güne başlamıştı çoktan. Butik Derya kapı önüne bir masa atmış kahvaltı ediyordu. Çocuklar top oynuyordu ve berber Recep abinin çırağı Hamdi yıkadığı havluları seriyordu tel sergiye. Acıktım. Kahvaltılık var mı acaba? Dolabı açtım ve bir sürprizle karşılaştım. Oha! Yemekler nerede? Dün düğünde gelebilecek misafirler için tavuk pilav falan yapılmıştı. Babam eve bile gelmedi, e kim aldı o zaman? Telefona sarılıp halamı aradım hemen. Biliyorsa o biliyordur. “Alo hala,” dedim, hırıltılı geliyordu sesi. “Ne var kız?” “Bizim dolapta dünden kalan yemekler vardı, ne oldu onlar?” “Ha, ben onları bize getirdim sizin evde ziyan olmasın diye.” “Niye ziyan olsun? Biz yerdik babamla. Bize de bırakır insan biraz.” “Pişirme ücretine say o zaman. Ben hazırladım o yemekleri siz kuaförlerde fink atarken.” Allah seni bildiği gibi yapsın. “Haram zıkkım olsun ya. Tad alarak yiyemeyin inşallah!” Çat diye kapattım telefonu. Bir şey demesine fırsat vermedim. Abimin evi deyip deyip kendine yontuyor sürekli, bıktım şu kadından. Kahvaltılık da yok. Bime gideyim de üç beş bir şey alayım bari. Önce hesabıma baktım. Ablam benim mali durumları bildiğinden bir beş bin atmıştı. İyi duruyor yerinde. Bazen şak diye unuttuğum bir aboneliğe kesiliyor, deliriyorum. Bir eşofman altıyla tişört giydim, saçlarımı çözüp tekrar ördüm ve cüzdanımı aldım çıktım. Bir de simit alayım bari. Markete girdikten sonra koluma bir sepet taktım ve en küçük boylarından yumurta, süzme peynir, yeşil zeytin, teremyağ, fındık ezmesi ve yarımşar kilo da domates, salatalık, biber aldım. Sosis ve krem peynir de aldım ve kasaya vardım. Nuga çikolatalar indirime girmiş, bir tane ondan bir de kahveyle yemek için Buono çikolatalardan aldım. Her şeyden parayı kesiyorum da abur cuburdan kesemiyorum. Öyle de malım. Ödeyip çıktığımda mahalleden Sevil abla belirdi karşımda. Elinde cüzdanı alışverişe gelmiş. “Kız makarna kesme aleti gelmiş, kalmış mı?” Bakmadım ki. “Bilmem, o kısma gitmedim ben.” Geçen sene en son bir leğen seti almıştım, kapaklı, kırmızı çiçekleri olan. Biri kare biri yuvarlak. Bir de ablam English Home’un çay bardaklarından almıştı, ucuz diye, kışın. “Aman sen de! Ablan evlendi, önün açıldı. Çeyize başla artık. Kaptıracaksın senin perukçuyu.” Kartal perukçu değil, saç ekim kliniğinde çalışıyor. Aman siktir et. “Haklısın abla, önce bir iş bulayım da.” “Bizim Selime’nin kaynı arıyormuş birilerini. Yazıhaneye sekreter lazımmış. Bir baksana.” Oldu, gözlerim doldu. “Ben gidiyim,” dedim ve muhabbeti keserek sokağa çıktım. Bizim eve kadar yürüdüm. Eve varınca ilk işim çayı demlemek oldu. O demini alırken de şöyle bir etrafı topladım, evi havalandırdım. Simi almayı unutmuşum Sevil abla yüzünden. Yumurta kızartayım bari. Sosisleri çizdim, suya koydum. Döküm kaplama tavayı ısınsın diye ocağa bıraktım ve domates, salatalığı hazırlamaya başladım. Acıktım ya hazır ol artık. Tavaya gocunmadan ayçiçek yağı döktüm ve iki yumurta kırdım. Diğer yarısına da sosisleri silip attım. Onlar pişerken de masamı kurdum. Bilgisayarımı açtım. Dizi izleyeceğim yanında. Bugün ne izlesem? Friends’ten gına geldi artık. Güzelleştiğim o yaz, gençlik dizisi. Hım açalım bakalım. Dizi oynamaya başladığında ben de yumurtaları ve sosisleri çevirdim. Dilimlediğim domates, salatalık, gibi şeyleri masaya koyarken yumurtaları aldığım tavaya biberleri attım. Çiğ biber asla yemem. Ya turşu olacak ya da pişmiş. Peynir, zeytin derken masayı donattım. Babam gelip de keyfimi kaşırmaz inşallah. Ben kahvaltı ederken ilk bölüm bitmiş bile. Çayımı içerken kenarda çalmaya devam etti ve ben telefonuma bakmaya başlamıştım. Kartal ne günaydın yazdı, ne başka bir şey. Ben günaydın mesajı attım ve kahvaltı masasını toplamak için kalktım. Ev temizlenecek ama hiç halim yok. Mutfağı topladım, yazlık bir elbise giydim ve ördüğüm saçlarımı açtım. Gündelik bir makyaj yapıp çıktım evden. Yanıma aldığım bez çantanın içine telefonumu atmıştım, cüzdanımı attım mı acaba? Kontrol ederken çantanın içinde kayboldu kafam ve birine çarptım. “Günaydın Umay hanım,” dedi erkek sesi. Kartal. Niye hanım olduk acaba? “Aşkım. Günaydın.” Cıvıl cıvıl sesim gülen gözlerim bile beton gibi suratına etki etmedi. “Dün kim bıraktı seni mahalleye? Bizim çocuklar görmüş.” “Eniştemin bir arkadaşı. Taksiyle dönmeyim-” “Beni neden aramadın? Yenge yeni sulara yelken açtı diyorlar.” Onların ne dediği kimin umurunda? Sen beni bilmiyor musun? “Saçmalıyorsun şu an. Sen beni bilmiyor musun? Ne zamandır milletin lafıyla iş yapıyorsun?” “Bana bak, sen benimsin. Başka su, yelken falan yok. O yelken direğini o adamın götüne sokarım.” Kıskanç köpek. “Ya adam falan yok salak salak konuşma. Eniştem rica etti takside falan başıma bir iş gelmesin diye. O da Florya’da oturuyormuş, kabul etti.” “Ben onu bunu bilmem. Bize yakışmaz böyle hareketler. Kendine gel, toparlan.” Sinirlerim bozuldu yemin ederim. Ağlamak istiyorum ama istemiyorum da aynı zamanda. Çenem titremesin diye dudaklarımı büzdüm. Ağlamayacağım, hayır! Kartal uzandı ve büzdüğüm dudaklarımı öptü. Ben karşılık vermeyince alt dudağımı ısrarla emdi. Kokusu, teni, belimi kavrayan elleri... Ona yenilmemek mümkün değildi. Çekildi ve geri geri yürüyerek uzaklaşmaya başladı. Deli ediyor beni.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD