Hello????
Bölüm şarkımız CEM ADRİAN - BEN SENİ ÇOK SEVDİM ❤❤❤ hikaye ismiyle uyumu harika?? bu arada Cem Adrian'ı, Cem Edriyın diye okuyan tek kişi ben miyim????
Keyifli okumalar.
"Acılar gibi, ani sevinçler de önce sarsar insanı,*" demiş Robinson Crusoe. Sevmek, hatırlamak, esasen hiç unutmadığın bir anı gözlerinde tekrar yaşamak. Kalbe bastıran ani bir sevinçten ötesi değil. Anıları gün yüzüne çıkartan kutlu bir bakıştan başkası değil. Onu gördüm. Anılarımdan bir kupleyi. Mazimin nakaratını...
Ani bastıran bir sevinç dalgası kalbimi güm güm attırdı. Kulaklarım yanıyordu ve ellerim soğumuştu. Heyecan, sevinç ve merak sarmıştı etrafımı. Görünmez bir sis tabakası gibi tüm hücrelerime işlemişti.
Görmeyi hiç tahmin etmeyeceğim adam buradaydı. Ben bir asker hayranıyım. Dedem, dayım, kuzenim kısacası ailedeki asker olan her bireye hayranım. Hayran olduğum ve aileden olmayan birisi daha vardı. Esasen tanışmamız öyle güzel olmadı ama aklımda kaldı. Duraksadı. O da beni tanıdı.
"Sen ne arıyorsun burada?" Elindeki dosya ile yaklaştı.
"Sana da merhaba yüzbaşım."
Yüzümde zoraki bir gülümseme bıraktım. İfadesiz bakışlarına rağmen gözlerini gözlerimden ayırmadı. Karşı taraftaki sandalyeyi tek eliyle çekerek oturdu. Sandalyeden çıkan tok ses hakim tokmağını anımsamıştı. Beden dili ortama hakim olduğunu ve iplerin onun elinde olduğunu gösteriyordu.
"Akel! Bu konuyla bir alakan var mı?"
"Tabi ki yok. Dağhan ben katil değilim. Yıllardır tanıdığım, abi dediğim biri öldü. Ve ben burada sorguya çekiliyorum."
"Daha çekilmedin. Bu konu önemli. Fetö var işin içinde ve bir hayli baskı altındayız. Seni tanıyorum diye müsama göstermem. Ben de rapor veriyorum. Sorularımı yalın bir dille eksiksiz yanıtlarsan sevinirim."
İç çektim. Masumdum. Ona yardımcı olurdum elbette.
"Tamam. Başla istersen."
"Aykut Keskin'i en son sen görmüşsün.
Cuma gecesi on sekiz sıfır sıfır ve yirmi üç elli dokuz arası neredeydin?"
"Akşam altıda Aykut abiyle birlikteydim. Önceki gece de tesisteydik ve elektirik mühendisi bir kişi de bizimle birlikteydi. Makinenin beynini gövdeye montajladık. Bu sırada sistem hata verdi ve biz ertesi güne kadar uğraştık. Saat altı buçukta dağılalım artık dedi. Tarama yapmak istedim ama o git dedi. Ben de yorgun olduğum için itiraz etmedim."
"Pekala. Aranızda herhangi bir sürtüşme, atışma, laf dalaşı geçti mi?"
"Aykut abi içe kapanık biriydi. Yani ailesi ile sorunları olduğunda bile yansıtmazdı. Ben çoğu zaman Melekber abladan öğrenirdim."
"Aile ile samimiydiniz. Onlarla bir sorunun ya da herhangi bir şey oldu mu?" Her söylemim ona ipucu veriyordu. O da bu ipuçlarını ustalıkla yakalıyordu.
"Tabi ki hayır. Karısı da kızı da çok iyi insanlardı. İlk defasında bir programla ilgili gitmiştim evlerine. Sonrasında da kendileri davet ettiler."
"İşte nasıldınız? Sonuçta o senden daha kıdemli ama geçmişe baktığımızda kariyet planlamanı sağlam yapmışsın. Yıldız Teknik'ten derece ile mezun olmuş, ODTÜ'de yüksek lisans yapmışsın. Ales puanın da fazlasıyla yüksek ve ilk seferde Aselsan'a alınmışsın. Yani hırslısın. Birinci olman için önündeki en büyük engel de Aykut."
Yok artık! Öyle bir bakıyordu ki sanki katil benmişim de o benim bir açığımı yakalamıştı. Katil olduğuma inanmak üzereydim.
"Başarı ne zamandan beri bir cinayet delili yüzbaşım. Ne yani zeki ve çalışkan bir öğrenciydim diye katil gözüyle mi bakılacağım?"
Ardına yaslandı. Bir elini yanındaki masaya yerleştirdi ve diğerini dizleri üzerinde bıraktı. Parmakları ritmik halde masaya vuruyor bakışlarımı çekmeme mani oluyordu. Elleri büyük ve parmakları uzundu. Tırnakları her zamanki gibi kesilmişti ve parmaklarında hiç kıl yoktu. Bileği kalındı ve kolları da yapılıydı. Bedeni zayıftı ama kasları belirgindi.
Simsiyah gözlerine döndü gözlerim. Birer kara delik gibi içine çekmek istiyor, bir an bile bağlantıyı kesmiyordu. Sanki fazlasıyla uzun süre odaklanırsa zihnime sızabilecekti. Hakimiyet ondaydı, rahat davranışları psikolojik bir sorguya çektiğini gösteriyordu.
"Tabi ki değil. Ben sadece fikir yürütüyorum."
"Yürütmeyin! Ben yapmadım. Nasıl öldüğünü bile bilmiyorum. Buraya getirdiniz ve hiçbir bilgi vermediniz."
"Pekala. Aykut Keskin dün gece on sekiz ve yirmi sularında öldürüldü. Aynı gece yirmi üç-sıfır sıfır sularında otopark katında asasansör önünde binanın güvenlik görevlisi tarafından bulunmuş."
İkimizde sustuk. Benim duyduklarımı sindirmeye ihtiyacım vardı. Öyle kolay ağlayabilen bir insan değildim ve beynimin savunma sistemi böyle anlarda beni farklı düşüncelere iterdi. Yani istesem de ağlayamazdım. Ama şuan beynim de görevini yerine getiremiyordu. Yaşlar gözlerimden süzülürken tek düşündüğüm Aykut abiydi. Daha dün birlikteydik. En çok da bunu sindiremiyordum. Çenem titremeye başladığında kollarımı bedenime sardım. Melek babasız kalmıştı. Babasız... hayatındaki en önemli konumlardan birindeki kişi ölmüştü ve diğeri de ona körkütük aşıktı. Melekber abla yıkılmış olmalıydı.
Önüme bıraktığı beyaz bez mendili sessizce aldım. Göz yaşlarımı temizledim ve akan burnumu sildim. Bir süre odada sadece benim seslerim duyuldu. O ise dudaklarını sıkarak beni izledi.
"İyi misin? Su getirteyim," kalktı ve kapıdan üst bedenini uzatarak biriyle konuştu. Onları duyamayacak kadar kendimle doluydum. Ölüm. Sözlerin bittiği noktaydı.
Pet şişede getirilmiş suyu pet bardağa doldurdu ve bana uzattı. Ellerim titrerken bardağı tutmak kolay değildi. Aykut abinin ölümünü duyduğumda bir şok yaşamış ve kabullenmemiştim ama burada üzerine konuşmak, beni olayı düşünmeye ve idrak etmeye itmişti.
"Teşekkürler," diyerek boğazımı temizledim. Sesim fazlasıyla boğuk çıkmıştı.
"Toparlandıysan devam edelim mi?"
Biran önce bitsin istiyordum. O da bunu istiyor olacak ki bana yardımcı oluyordu. Başımı sallayarak onayladım. Buradan çıkınca ilk işim Melekber ablanın yanına gitmek olacaktı.
"Akel, zanlı olarak görülmesen bile Aykut'u en çok gören kişi sensin. Son anları hakkında bildiğin her şeyi bana anlatmalısın. Biz onun katilini bulmak istiyoruz ve mevzu derin."
"Bildiğim bir şey yok ki. Ayrılırken gayet iyiydi. Zaten binada bizden başka kimse de yoktu." Duraksadım ve düşündüm. Yanlışlıkla çarptığım temizlik görevlisi geldi aklıma.
"Bir de yerleri paspaslayan kadın vardı. Giyinme odasından çıktı ve ben önüme bakmıyordum. Çarptı gitti. "
"Giyinme odasına herkes girebiliyor mu?"
"Evet. Tesisteki her alana herkes giremiyor. Yaka kartlarımızla yapıyoruz bu işlemi. Herkesin kartı her kapıyı açmıyor. Ama zaten giyinme odalarımızdaki dolaplarımız kilitli ve bizim mesai bittikten sonra temizleniyor oralar."
Temizlik için orada bulunması olağandı. Kadın ve erkek kısımları ayrıydı. Ben içeride ne yaptı görmemiştim ama halinde de bir gariplik yoktu. Sadece hızlı hareket etmeye çalışıyor gibiydi. Biran önce işini bitirip gitmek isteyen birisi için normaldi.
"Halinde bir gariplik vesayire yoktu değil mi?"
"Hayır. Zaten çok da tanımıyorum. Daha bir aydan az olmuştu bizim orda çalışmaya başlayalı. Eski görevli emekliye ayrılınca."
Yine bir bakışma faslı yaşandı. Sanki düşünüyor gibiydi. Akıl terazisinde sözlerimi tartıyordu.
"Son zamanlarda hayatına giren ve seni rahatsız eden birileri oldu mu?"
"Son zamanlarda hayatıma kimse girmedi. Ben asosyal bir insanım. Bilgisayarımla haşırneşir olmayı seviyorum."
"Peki ya seni rahatsız eden herhangi bir mail ya da mesaj geldi mi?"
"Hayır. Neden soruyorsun?"
"Hiç. Öylesine," diyerek başını salladı. Gözleri kısılmıştı ve her bir mimiğimi izlemek için dikkat kesilmişti.
"Bir süre şehir dışıma çıkma lütfen. Ulaşılabilir ol ve herhangi bir şey dikkatini çekerse beni ara."
"Tamam." Bu kadar mıydı? "Ama bende numaran yok." İlk defa gülümsedi.
"Numaran kayıtlarda var ben mesaj atacağım sana."
"Gidebilir miyim?"
Başıyla onayladı. Bardakta kalan son suyumu içerek ayaklandım. O da kalktı ve kapıya kadar eşlik etti.
"Tolga, Akel hanımın çıkış işlemlerini hallet. Hakkındaki suçlamalar düşmese de gözaltında tutmamıza gerek yok. Bir süre iletişimde kalacağız."
"Tamam komutanım. Buyurun Akel hanım."
Buyurdum. Birlikte giriş kaydımı yapan jandarmanın masasına gittik ve ben rehin bıraktığım eşyalarımı aldım. Çıkış işlemlerim yapıldı.
"Ablam nerede? Haberi var değil mi çıktığımdan."
"Merak etme. Kendisi şuan komutanımızla konuşuyor. Birazdan burada olur. Bekleyelim biz." Bir süre diyecek bir şeyleri varmış da diyemiyormuş gibi etrafa bakındı.
"Katil olmadığınıza sevindim." Yüzünde flörtöz bir gülümseme vardı. Elini sırtıma koyarak beni yönlendirdi. Bir köşeye doğru ilerledik.
"Teşekkürler. Katil çıkmadığım için ben de sevindim."
Güldü ve eşlik ettim. Esasen şuan içimden gülmek gelmiyordu ama bu adamda şeytan tüyü vardı sanki.
"Sigaran var mı?" Kendimi çok kötü hissediyordum. Bağımlı değildim ama şuan gerçekten nikotin ihtiyacım vardı.
"Var var. Kapı önüne çıkalım, ceza yemeyelim," gülümsüyordu. Espiri yapmıştı ama bulunduğumuz ortamın gerçekliği ve sebebi içimdeki mutluluğu öldürmüştü.
Merdivenlerden aşağı inerek kenara koyulmuş sigara çöpünün yanına ilerledik. Paketi uzattı ve bir dal da kendisi aldı. Maskelerimizi çenemizin altına indirdiğimiz için uzaklaştım. Sosyal mesafe önemliydi. İkimizinkini de yaktıktan sonra paket ile çakmağı cebine koydu.
Derin bir soluk çektim. Duman dudaklarımın arasından süzülürken konuşmaya başladı. Tatlı çocuktu ama benden genç duruyordu. Acaba olgun kadınlardan mı hoşlanıyor?
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Tabi," diyerek bana döndü. Yol ortasında durmamak için kenara çekildim.
"Bu işe neden jitem müdahil oldu? Yani terörle alakalı bir sorun onu anladım tabi de."
Etrafta göz gezdirdi ve ses tonunu kısarak cevapladı.
"Yaptığınız iş basit bir iş değil. Siz savunma sanayiinde çalışıyorsunuz ve ürettiğiniz araçlar diğer ülkelere karşı kullanılıyor. Son tasarımınız olan radar sistemi de bir hayli ses getirdi. Yani çoğu kişinin tavuğuna kışt diyoruz."
"O halde ben de risk altındayım. Aykut abi ne biliyorsa aynını biliyorum. Her şeyini ikimiz yaptık ve sistemin bir kısmını ben yazdım. Şimdi geliştirirken de bir sürü eklemeler yaptık ve ben biliyorum."
Yüz ifadesi gerildi. Çok doğru bir noktaya parmak basmıştım. Biranda zanlı listesinden risk altındaki kişi konumuna çıkmıştım. Derin bir nefes daha çektim sigaramdan.
"Haklısın. Bunu komutanımla görüşeceğim ama bunu muhtemelen o da düşünmüştür. Sen lütfen iletişim dahilinde kal. Sen diyorum ama." Düşünmüştü. Bana hayatıma giren yeni birileri olup olmadığını ya da mail ve mesajı sorması bu yüzdendi.
"Sorun yok. Ben bilgi verdiğin için teşekkür ederim. Her hangi şüphelendiğim bir şey olursa arayacağım."
"Ne demek? Numarımı vereyim sende ver ve iletişim halinde kalalım."
Sırt çantama uzandım ve telefonumu çıkarttım. Devlet dairelerini oldum olası sevmemiştim. Bana annem ve babamın çekişmeli boşanma davasını ve yıllarca süren velayet davalarımızı hatırlatıyordu. Sanki şuradan bir memur çıkacak ve adımızı seslenecekti. Sonra ablamla ben içeri girecek annem ve babam arasında bir tercih yapmak için zorlanacaktık. İnsan anne ya da babasını nasıl seçebilirdi ki? İki elinden birini keseceğiz seç birini demek gibi bir şeydi. Üstelik bunu bir çocuktan istiyorlardı.
"Akel!" Bakışlarımı daldığım kapıdan çektim ve başımı Tolga'ya çevirdim. Asker zaafım yine sahalardaydı. Bu yersiz samimiyetimde oradan geliyordu.
"Kusura bakma. Sen numaramı yaz beni çaldır." Numaramı söyledim ve açılan telefonuma baktım. Bir sürü mesaj, cevapsız çağrı düştü. Dünden beri kapalıydı ve gece yoğun geçmişti. Son kayda girdim ve Tolga'yı kaydettim. Telefonun ekranını kilitleyerek arka cebime sıkıştırdım.
Aktif bir telefon kullanıcısı değildim. Telefon konuşmayı sevmediğim gibi mesajlaşacak kimsem de olmadığı için sıksık şarja takmayı unutuyordum. Sosyal medya hesaplarım elbet vardı ama içi boştu. Fotoğraf paylaşmayı sevmiyordum.
"Tamamdır. Hah! Komutanım da geliyor."
Başımı kaldırdığımda ablamı ve Dağhan'ı gördüm. Gülümseyerek birbirine bir şeyler anlatıyorlardı. Zoraki gülümsedim. Samimiyetleri nereden geliyordu?
"Ablacığım," diyerek dikkatleri üzerime çektim. Ablam gülümseyerek bana döndü ve yaklaşarak sarıldı.
"Nasılsın tatlım. Yüzün bitkin duruyor."
"Melekber ablayı merak ediyorum. Yanlarına gitmek istiyorum ve Aykut abinin yasını tutmaya ihtiyacım var. Sanki burada sizinle hiçbir şey yokmuş gibi konuşurken ona saygısızlık ediyormuş gibiyim."
"Pekala. Beraber gidelim. Burada işimiz bitti zaten. Değil mi Dağhan?"
İkimizin de bakışları ona döndü. O da Tolgay'la bir şeyler konuşuyordu. Ablamın hitabıyla bize döndü.
"Evet öyle Ecrin. Sadece ufak bir sorun var. Akel'in güvenliği. Tolga da sizinle gelsin. Bir süre Akel'e eşlik etse iyi olacak."
"Neden?" Ablam da endişelenmişti. Son nefesimi çektiğim sigaramı sigara çöpünde söndürdüm ve içine attım.
"Aykut ve Akel birlikte çalışıyordu. Yani ölümü tahmin ettiğimiz gibi işle alakalıysa Akel'e de bulaşmak isteyebilirler."
Ablam başıyla onayladı. Dağhan ile vedalaştık ve çıkışa yöneldik. Savcı hanım arabasıyla gelmişti.
"Siz aracınıza yönelin. Ben sizi başka araçla takip edeceğim."
Tolgayı onaylayarak ablamın arabasına bindik. Şöför arabayı çalıştırdığında biz de yerleşmiştik.
"Annemlerde gelmek istedi ama ben gerek olmadığına ikna ettim. Bir ara istersen."
Başımla onaylayarak annemi aradım. Fazlasıyla merak etmişti. Konuşma dedem ve anneannemle de konuşarak devam etti ve iyi olmamın verdiği rehavetle kapandı.
"Abla ne biliyorsun?" Merak ediyordum. Her şeyi hem de. Gerçekten işle ilgiliyse bilmem benim de yararıma olacaktı.
"Öldürülen Aselsan mühendisleri olayını biliyorsun değil mi?"
Tabi ki biliyordum. Fetö tarafından öldürülmüşlerdi. Örgüt sadece askeriyenin içine sızmamıştı ve savunma sanayii de onlardan nasibini almıştı. İntihar eden bir mühendisin ölümü şüpheli görülmüştü ve inceleme başlatılmıştı. Görevlendirilen üç dedektif son on beş yıllık mühendis ölümlerini araştırmıştı ve altından fetö çıkmıştı.
"Ne yani Aykut abiyi de mi Fetö öldürdü?"
"Bilmiyorlar Akel. Ve emin ol bilmemek de onların sevdiği bir durum değil. Bu yüzden her şeyi didik didik edecekler. Geçmişte yaşanan ne varsa ortaya dökecekler ve hiçbir şekilde taviz vermeyecekler. Sen de risk altında olduğun için yumuşak davrandılar ama unutma en ufak bir şüphe duyarlarsa acımazlar. Canlarını sıkma, işine bak ve her şeye burnunu sokma."
"Aman ablaa. Ne yapabilirim ki? Katilin peşine düşecek değilim ya."
O an olayları ciddiye almasam da içten içe başımın derde girebileceğini biliyordum. Bir insan ölmüştü. Bir can gitmişti ve bunu yapan her kimse belli ki acıması yoktu. Zalimdi. Korkuyor muydum? Evet. Ama yaşanacakların önüne geçemezdik. Daha dün bu saatlerde hayatta olan Aykut abi hiçbir şeye mani olamamıştı.
Tıpkı zeminde hızla ilerleyen araç gibi, zaman da ilerliyordu ve hiçbir şey, hiç kimse geri gelmiyordu. Galiba sevdiklerimizin kıymetini yaşarken bilmek gerekliydi. Dayım ve karısını kaybettiğimizde yaşamıştım bu hissi. Dayım askerdi ve ailesi ile az görüştüğü için imkan buldukça sevgisini gösterirdi. O öldükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ne dedemler ne annemler ne de Aras.
İç çekerek gözlerimi kapadım. Melekber ablanın yanına gidene kadar biraz gözlerimi dinlendirsem iyi olacaktı.
Bölüm sonu❤
Kaynakça
*Daniel Dofoe, Robınson Cruose, 49