5 Gerçekler

2055 Words
Sabah erkenden uyandım. Zaten hep erken kalkardım, gerçi bu sefer pek uyuyamamıştım. Yatakta oturdum, yine elim çekmecedeki fulara gitti. Afra’nın fularına. Aynı evin içinde nasıl uzak kalacaktım ondan? Ama kalmam gerektiğini biliyordum. Bizden olmazdı. Onun yaraları derindi; sararken daha da incitebilirdim. Benim de yaralarım vardı, güvenemiyordum kimseye. Ve yine onu incitirdim, biliyordum. Aşağı indim. Kahve demledim, çayda yaptım. Kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Çok geçmeden Seda ve Can geldi. Seda’nın gözleri biraz şişti, sanırım gece yine ağlamıştı. Hemen ardından Afra da geldi. — Günaydın, — dedi her zamanki gibi duygularını belli etmeden. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. — Günaydın, — dedim. — Afra, bizde yardım edelim, — dedi. Hafif tebessüm ederek. — Domatesler orada, — dedim. Hemen doğramaya başladı. Hep beraber kahvaltı hazırladık, sofrayı kurup oturduk. Herkes suskundu. Afra’nın gözleri, bir benim elimdeki yaraya, bir de Can’ın koluna gidip geliyordu. O bakışların derininde, hâlâ silinmemiş bir suçluluk vardı; sanki orada sabitlenmiş, kök salmış gibiydi. — Nasıl oldun Can? İyi misin? — diye sordu, sesi hafif titreyerek. — İyiyim, iyiyim… Bana bir şey olmaz, — dedi Can, durumu hafifletmeye çalışıp işi şakaya vurdu. Afra bakışlarını kaçırmadan devam etti: — Dün teşekkür edemedim. İkinize de… Çok teşekkür ederim. Bunu yapmak zorunda değildiniz. — Hiç önemli değil, — dedi Can, gülümseyerek. Ben de lafa girdim: — Afra, artık biz o kafede karşılaştığın yabancılar değiliz. Biz senin yakın arkadaşlarınız. Sen de olsan aynı şeyi yapardın. Artık böyle şeyler için teşekkür etme… Hele kendini asla suçlu hissetme. Afra küçücük bir tebessüm etti, başını usulca salladı. Seda onun elini tuttu, gözleriyle “buradayım” der gibi baktı. Ama ben… İçimden “Arkadaş mı dedim az önce?” diye sordum kendime. Arkadaş olmak istiyor muydum ki? Kafam iyice allak bullak olmuştu. Kahvaltı faslından sonra çıkmamız gerekti canla. Seda ve Afra işten birkaç gün izin almışlardı. Onları evde bırakıp çıktık. Tüm gün aklım Afra’daydı… Tabi bir de Toprak’ta. Güvendiğim birkaç adamımı aradım, Toprak hakkında araştırma yapmalarını istedim. Neydi arkasındaki güç? Gerçekten ne kadar tehlikeliydi? Akşam olmak üzereydi ki Can, arkamdan seslendi: — Çıkalım mı artık? Yüzüne baktım, heyecanlıydı. Bence bu Seda’yı göreceği içindi. — Gel, biraz konuşalım, — dedim. Karşıma oturdu. — Can, bana da mı söylemeyeceksin? Ne oluyor sana? Dünkü hâlin… Seda için endişen… Kurşunun önüne atladın resmen. Sen… seviyorsun bu kadını, değil mi? Can bir süre düşündü, yüzündeki ifade değişti. — Bilmiyorum Yiğit… Değer veriyorum, evet. Onunla birlikteyken iyi hissediyorum ama beni biliyorsun, bir kadınla olamam ben. Eğer işi sevgililiğe götürürsem… başkaları yine olur. Bu defa arkadaş olarak da kaybederim Seda’yı. Bunu tahmin etmiştim ama yine de emin olmak istedim: — Ama emin misin? Farkında değil misin… Seda hayatına girince başka hiçbir kadın olmadı. Neden? Durdu, düşündü. Belli ki beklemiyordu böyle bir şey duymayı. Kendisi de fark etmemiş gibiydi. — Bilmem… Öyle denk gelmiştir, Yiğit. Hayır, olmaz bizden. Kapatalım konuyu. Üstüne gitmek istemedim. Tabi Can, konuyu bana çevirmekte gecikmedi: — Peki ya sen? Afra’yı seviyorsun… Anlamıyor muyum sandın? Ona bakarken bile incitmekten korkuyorsun. Bekliyordum bu cümleyi. — Sevsem de bir şey değişmez Can. Ona değer veriyorum, ama o kadar. Benim yaşadıklarımı en iyi sen biliyorsun. Melis’i ne kadar çok sevmiştim… Sonra olanları… Bir daha güvenemem kimseye. Can’ın sesi yumuşadı: — Yiğit… Afra, Melis değil. Bir kişi yüzünden aşka küsme. — Can… Kapatalım konuyu, — dedim, oturduğum yerden kalkarak. — Hadi gidelim. Eve döndük. Canın söyledikleri hala kafamın içinde dönüyordu. Afra yalın Son iki yıldır yaşadıklarımın hiçbiri normal değildi. O gün, o kafede Toprak’la tanıştığımdan beri… Hayatım sanki raydan çıkmıştı. Ah… En başta nasıl da âşıktım ona. Karşı konulamaz bir karizması vardı; uzun boyu, keskin yüz hatları, yakışıklı gülüşü… O zamanlar, kötülüğün bu kadar yakışıklı olabileceğini bilmiyordum. Sonra her şey cehenneme döndü. Ben kaçtım, o kovaladı. Ben kaçtım, o yine buldu. Bu kabusun bir sonu gelmeyecek miydi? Yiğit’le tanışmam da yine bir kafede oldu. O anki korkum, tedirginliğim… Ama onların verdiği güven… Toprak’tan sonra ilk kez birilerine güvenmiştim. İki yıldır ilk kez. Her koşulda yanımızda oldular. Ama son olan olay… Kendimi suçlu hissetmemek elde değildi. Her ne kadar “önemli değil” deseler de, benim için önemliydi işte. Yiğit, “Size güvenilir bir ev bulacağız” dediğinde başımı salladım ama bekleyecek vaktim yoktu. Yüzlerine bile bakamıyordum artık. Hem Yiğit yanımdayken düzgün düşünemiyorum. Kalbim hızlı hızlı atıyor, başım dönüyor… Ondan uzak durmak en iyisi. Toprak’tan sonra yeniden aşka düşemem. Seda mutfakta yemek yapıyordu. Evi hemen benimsemişti bile. Zaten ona “can” olsun yeter; aşık olmuş, hem de sırılsıklam. İlk başta kabul etmedi ama dün gece bana itiraf etti. Umarım mutlu olabilir… Can’ın ne kadar çapkın olduğu uzaktan bile belli oluyordu. Bilgisayarımı açıp ev aramaya başladım. Umarım çabuk bulurdum sedayla iş yerlerimiz yakindi evde oraya yakın olmaliydi seda cok guzel bi otelde müsteri temsilciydi.Ben ise 2 sokak arkada “Büyük bir mücevher firmasının tasarım bölümünde çalışıyorum. Yeni takılar çiziyor, taşlarını seçiyor, nasıl üretileceğini planlıyorum. Işığın altındaki parıltılarını görmek beni çok mutlu ediyor. İşimi gerçekten çok seviyorum.” yiğit demir Eve girdiğimizde Afra, salondaki koltukta oturmuş, bilgisayarına dalmıştı. Seda ortalıkta yoktu. Başını hafifçe kaldırıp, — Hoş geldiniz, dedi. — Hoş bulduk, diye karşılık verdik. Can etrafa bakınıp, — Seda nerede? diye sordu. Afra, gözlerini ekrandan ayırmadan, — Mutfakta… yemekle uğraşıyor, dedi. Can hemen mutfağa yöneldi. Seda’nın evi bu kadar çabuk benimsemesi hoşuma gitmişti. Umarım Afra da bir gün bu evi böyle benimseyebilirdi. Onun yanına oturdum. — Ne yapıyorsun? diye sordum. — Ev bakıyorum, dedi sakin bir sesle. Kaşlarım istemsizce çatıldı. — Neden? Ben halledeceğim.demiştim. Afra, bilgisayardan gözlerini kaldırmadan, — Evet ama ben de bulabilirim. Hem senin işlerin vardır, ben hallederim, dedi. İçimde tuhaf bir öfke kıpırdandı. Sesim farkında olmadan yükseldi. — Bak, ben güvenli bir yer bulacağım. Biraz bekle! Afra, kaşlarını çatıp bilgisayarın kapağını kapattı. — Gerek yok, hallediyorum, dedi. İlk kez kavga ediyorduk. Aslında suçluluk duygusuyla susmasından iyiydi ama… ona güvenilir bir yer bulmadan gitmesine izin veremezdim. — Konuyu kapat. Burada kalacaksınız, kısa bir süre. Söz veriyorum, en güvenli yeri en kısa zamanda bulacağım, dedim. Tam itiraz edecek gibiydi, ama sözünü kestim. — Lütfen… konuyu kapattık. Gözlerinde öfke parladı, sonra aniden yerinden kalkıp yukarı çıktı. Kapıdan çıkarken tek kelime etmedi. Ne olmuştu böyle? Az önce sakin duran kız birden vahşi bir kelebeğe dönüşmüştü. Seda ve Can, sesimizin yükseldiğini duymuş olmalı ki telaşla salona girdiler. Tam o an yukarıdan Afra’nın odasının kapısının sertçe kapanma sesi duyuldu. Hepimiz bir an irkildik. — Ne oldu Yiğit, Afra niye böyle sinirlendi? — diye sordu Seda. Olanları baştan sona anlattım. Seda sessizce yanıma yaklaştı, sesi yumuşaktı: — Yiğit, Afra’nın burada kalmak istememesini anlıyorum. Onu tanıyorum. Can’a ve bize yaşananlardan dolayı kendini suçlu hissediyor. Tekrar olur diye korkuyor, yük olmak istemiyor. Onu da anla. — Anlıyorum, dedim, ama siz de beni anlayın. Ya tekrar bulaşırsa? O gece biz gelmeseydik ne olacaktı? Güvenli bir yer bulunca göndereceğim zaten. Seda başını salladı. — Anlıyorum, inan. Ama Afra’yı böyle ikna edemezsin. O zaten bir yıldan fazla… Cümlesi yarıda kaldı. — Ne, bir yıldan fazla ne? — dedim. Kaşlarını çattı, yüzü iyice düştü. — İstemediği bir yerde zorla tutuldu. O an ne hissettiğimi kelimelere dökmek zordu. İçimde bir öfke, merak ve acı aynı anda kabardı. — Nasıl yani? Ne yaşadı bu adamla? — Boşver… Ama burada kalacaksın diye zorlarsan daha kötü olur. Seda, konuyu kapatmak ister gibi, “Hadi git, Afra’yı yemeğe çağır,” dedi. Kapısına kadar gittim. Kaç kere elimi kaldırdım, indirdim… Sonunda vurdum “Gel,” dedi. İçeri girdiğimde yatakta oturuyordu. — Ne oldu? — dedi, yüzünde hâlâ öfke vardı. Yanına oturdum. — Afra, bak. Ben seni zorlamak istemiyorum ama beni anla. Lütfen, güvende olduğunu bilmeye ihtiyacım var. Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Sanki bir şey söyleyecekti, vazgeçti. — Kısa zamanda halledeceğim, dedim. Yüzü biraz yumuşar gibi oldu. — Üç hafta. Eğer üç haftada bulamazsan gideriz. — Tamam, dedim. Üç haftam var. Aşağı indik. Seda hemen sordu: — Ne oldu, Afra? Ne karar verdiniz? Bu ev konusunda benim fikrimi hic sormuyorsun dedi hafif bir sitemle. Afra başını kaldırıp sakin bir ses tonuyla konuştu. — Yiğit ev işini üç haftada çözecek. Olmazsa ben halledeceğim. Tabii senin fikrin önemli ama sen de misafirliği uzatmak istemezsin diye düşünüyorum. Yinede burada kalmak istersen… Anlarım. Ben tek başıma taşınırım. Seda gülümsedi. — Yok, gelirim tabii. Şaka yapıyorum. Afra, sen nereye ben oraya.Hem neden kalmak isteyeyim ki burada. Afra kısa bir tebessüm etti. Yemekten sonra koltukta oturup sohbet ediyorduk. Afra’ya ara ara mesajlar geliyordu. Her okuduğunda kaşları çatılıyordu. Bir süre böyle devam etti. Dayanamadım, yanına oturdum. — Bir sorun mu var? — Yoo, ne sorunu olacak ki? — Kim o? — Sana ne. Bu sözü canımı acıttı. — Bakmak istiyorum, — dedim. — Ne münasebet? Tekrar istedim, vermedi. Elinden telefonu almaya çalıştım, kaçırdı. Can ve Seda bize şaşkınlıkla bakıyordu. Sonunda zorla aldım. Afra almaya çalıştı ama boyu yetmedi tabi. Uzanıp elimden almaya calışıyor ben ise daha yükseye kaldiriyordum. Hala şifre koymamıştı telefonuna bugünden sonra kesin koyardı. Mesajlara baktim. Toprak’tan gelmişti hepsi. Tehditler, aşk cümleleri, ölüm mesajları… Adamın dengesi yoktu. Son mesajda ise: “Nerede olduğunu biliyorum. Onun seni koruyacağını mı sanıyorsun?” Bu bariz bir blöftü. Bilseydi çoktan harekete geçerdi. Afra öfkeyle bana baktı. — Öğrendin, rahatladın mı? Ne hakla telefonumu alırsın? — Çünkü hiçbir şey paylaşmıyorsun bizimle! Hepimiz iyiliğini istiyoruz ama yardım istemeyi de öğren artık! Bu mesajlara rağmen hâlâ gitmek mi istiyorsun!? Sesim istemsizce yüksek çıkıyordu. Hiçbir şey demedi. Kollarını göğsünde birleştirip öfkeyle oturdu. Seda endişeyle: — Ne olmuş? — Toprak tehdit mesajları atmış. Seda omuz silkti. — İyi de o hep atar. Bu duruma bile alışmış olmaları ofkemi katlıyordu. Telefonu Afra’ya verdim, öfkeyle bahçeye çıktım. Adamlarımı aradım. Aslında blöf yaptığını biliyordum ama işi şansa bırakmak istemedim. Evin önündeki adamların sayısını arttırdım. Toprak’tan hâlâ haber yoktu. Onu izleyenleri de aradım. — Elinizi çabuk tutun! — diye bağırdım.odama çıktım. Yatağa yeni uzanmıştım. Günün yorgunluğu omuzlarıma ağır bir yük gibi çökmüştü. Tam gözlerimi kapatmak üzereydim ki telefonum titredi. Ekranda en guvendigim adamım salih’in ismi yazıyordu. “Yiğit bey, Toprak’la ilgili bilgilere ulaştık. Dosya elimde.” Sesindeki kararlılık, uykunun benden tamamen kaçmasına yetti. Bahçeye çıktığımda hava serindi, gece sessizdi. Sadece ay ışığı çimenlerin üzerine ince bir gümüş örtü seriyordu. Salih, siyah bir dosyayı bana uzattı. Alıp kapağını açtım, sayfaları çevirdikçe satırların ağırlığı ellerime geçti. Beklediğimden çok daha karanlık…” dedim kendi kendime. Dosyada Toprak’ın fotoğrafları, uluslararası uyuşturucu kaçakçılığına dair belgeler, yasa dışı silah ticaretine dair yazışmalar vardı. Üstelik kara para aklama işlerinde kullanılan gece kulüpleri ve otellerin isimleri sıralanmıştı. Bir sayfada, yeraltı dövüş organizasyonlarıyla ilgili kayıtlar dikkatimi çekti. Kan ve kumarın buluştuğu o karanlık arenalar, Toprak’ın gücünü ve acımasızlığını gözler önüne seriyordu. Diğer sayfalarda ise polis ve yerel yönetimlerden rüşvet alan isimler, Toprak’ın nüfuz ağını anlatıyordu. Borcunu ödemeyenlerin “kaybolması”na dair raporlar, korkunç gerçekliğiyle ürkütücüydü. Afra, nasıl kurtulmuştu bu adamdan? Yada nasıl bulaşmıştı. Dosyayı kapatırken içimde keskin bir his yükseldi: “Şimdi onları daha iyi korumalıyım.” Odama doğru yürürken içimdeki öfkeye engel olamıyordum; ne yapacağımı, nasıl davranacağımı tam olarak bilemiyordum. Tam kapıyı açmak üzereyken Afra’nın odasından gelen sesler duydum. Ağlıyor muydu? Onu hiç ağlarken görmemiştim. Kapıya hafifçe vurdum, ama cevap yoktu. Tereddüt ederek kapıyı araladım, içeri sessizce süzüldüm. Gözleri kapalıydı, yüzü terden sırılsıklamdı. Ellerini yumruk yapmış, kabusun içinde kıvranıyordu. Aklıma Seda’nın dediği sözler geldi: “1 yıldan fazla… Kim bilir neler yaşadı.” Sesini duyunca kalbim parçalandı. Kısık, boğuk bir şekilde sayıklıyordu: — Bırak beni… git… istemiyorum… Yanına yavaşça yaklaştım, terden yapışmış saçlarını nazikçe düzelttim. — Afra, uyan… dediğimde, o an Seda sessizce odaya girdi. Gözleri uykuluydu, ama tedirgindi. Başucuna oturup ellerini tuttu, yüzünde tarifsiz bir hüzün vardı. Seda’nın yüzüne baktım, sanki ondan bir açıklama bekliyordum. Hafifçe başını salladı, anladı beni. — Afra kolay şeyler yaşamadı, genelde geceleri hep böyle olur, dedi. — Hadi sen git, ben ilgilenirim, diye fısıldadı Seda. — Ama nasıl gideyim? dedim, sesi titriyordu. — Git, ben yanındayım, dedi, bana güven vermeye çalışıyordu. Başımı sallayıp odadan çıktım. Kapıyı kapattım ama kalbim orada kalmış gibiydi. Kapının önünde oturdum, Afra’nın hıçkırıkları hala duyuluyordu. Seda, onun sakinleşmesi için sessizce uğraşıyordu. Bir damla yaş yanağımdan süzüldü, engel olamadım. O an kalbimde kocaman bir yara açıldı; onu koruyamadığım, acılarını dindiremediğim için kahroldum. İçimde taşıdığım öfkeyle, o yaraları yok etmek istiyordum… belki de kendimce yapabileceğim tek şeydi bu. Ama şimdi anlıyorum ki, ona karşı hissettiğim şey çok daha derindi: Aşktı bu. Kalbim ilk defa böyle çaresizdi. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bir yol bulmalıydım. Başka bir ev olmazdı. Toprak ölene kadar. Burda benimle kalmak zorundalar bugün öğrendiklerimden sonra onları asla yollamam. Afra ve Sedayı, Toprak’tan benden başkası koruyamazdı. Bir yandan çaresizlik, bir yandan da koruma içgüdüsü… İçimde fırtınalar kopuyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD