⚕️
Everybody wants to rule the world
(Herkes dünyayı yönetmek ister)
Lorde – Everybody Wants To Rule The World
}•{
◾9.BÖLÜM: Kaybolan Umutlar◾
Gökyüzüne bak Kara Melek, kafanı kaldır ve gökyüzüne bak. Seni nelerin beklediğine bak. Aradığın kanadının nerede olduğuna bak.
Senden o kadar çok uzakta ki...
Karanlıktan gelen adama baktı.
Kara Melek, o kadar çok karanlıktaydı ki göremiyordu. Kimden saklanıyordu? bilmiyordu. Ama karanlıktan gelen adamı dinledi.
Karanlıktan gelen adam ise kendisinden saklanıyordu. Kimsenin görmesini istemiyordu kendisini. Bu da onun cezasıydı. Tanrının ona bahşettiği cezasıydı. Karanlıkta kan rengi kanatlarını saklıyordu. O kanatlara, Kara Meleğin kanı değmişti.
Kara Melekten, kanadını koparmıştı. Şimdi ise onu bekliyordu. Yuvasını yıkması için ininde bekliyordu...
}•{
Asansörün kapısının kapanmasının üzerinden, bir kaç dakika geçmişti. Asansörde on sekiz kişiydik. Bazı kişiler, hızlı hızlı nefes alıyordu. Ben ise asansörde kamera arıyordum.
Kamera yok gibi gözüküyordu ama vardı, emindim. Gözlerimi tavandan, kızlara çevirdim. Cansu korkak, korkak etrafındaki kızlara bakıyordu. Özlemin, kafası yerde ayaklarına bakıyordu. Melodi ise asansörün kapısına bakıyordu.
İki dakika geçmişti ve asansör durmuştu. Kızların bazılarından korku nidaları yükselmişti. Arkada kaldığım için, pek bir şey göremiyordum. Kızlar sırayla çıkmaya başlamışlardı.
Dört guruptuk ve ortada biz vardık. İlk iki gurup çıktığında, asansörün kapısında bekleyen dört siyah giyimli ve siyah saçlı kadın gördüm. Neden siyah, giydiklerini bilmiyordum ama bunu da çözecektim.
Her şey çok garipti ve ablam buraya geldiğinde, daha garipti kesin. Canım ablam, bunlara alışmak zorunda kalmıştı ve Rusya'ya satılmıştı.
Benim ablamı bir mal gibi satmışlardı. Güzel yüzlü ablamı satmışlardı. Tek ablamı satmamışlardı, onun hayallerini ve umutlarını da satmışlardı.
Benim ablamın, umutlarını satmışlardı. Tek benim ablamınkini değil, bütün genç kızların hayallerini ve umutlarını satmışlardı. Buraya düşen, bütün çocukların ve kızların ailelerine cehennem hayatı yaşatmışlardı.
Bunları, bize yapanları af etmeyecektim ve hepsini kendi ellerimle öldürecektim.
Baştaki kişiyi, önümde diz çöktürüp bana yalvarmasını sağlayacaktım. Önümde diz çöktüğü an ise kafasına silahı dayayarak af diletecektim.
Annemden ve babamdan küçük Asrınlarını çaldıkları için.
Çocukluğumu karanlık zindanlara atıkları için yalvarmasını sağlayacaktım.
Ben Mina Güngöz, gün görmeyen gözlerim ve bütün kadın ve kız çocuklarının hayallerini, umutlarını satanları kendi ellerimle öldüreceğime yemin ederim.
Ben, bu yemini içimden etmiştim ama her yeminimi tutardım.
Benim her göz yaşımın hesabını soracaktım. Annemin kaybettiği iki çocuğunun hesabını soracaktım. Bu saltanatı başlarına yıkacaktım.
Örgüt, benim onlara sadece bilgileri toplayacağımı biliyordu ama benim planlarım çok farklıydı.
Ben her kâbus gördüğümde yemin ederek uyanıyordum. Buraya bilgi toplamak için gelmemiştim.
Ben burayı, onların başına yıkmaya gelmiştim.
Birisinin, bana seslendiğini duymuştum. Önümde ki siyahlar içinde olan kadına baktım. Bana asansörden dışarı çıkmamı söylüyordu. Ayağımdaki beyaz terliklerle adım attım ve en son sıraya girdim.
Kızlar ve ben her yere şaşkın şaşkın bakıyorduk. Bu nasıl olurdu? Bu sistem nasıl çalışıyordu bilmiyordum ama her yerde bizim gibi kızlar vardı.
Her yer o kadar çok sistemliydi ki inanamıyordum. Nasıl olabilirdi? Aklım yetmiyordu. Asansörden adımımı atar atmaz kafam yerdeydi. Şimdi ise her yeri incelemeye çalışıyordum.
Yemekhane o kadar büyük bir yerdi ki aklım yetmiyordu. Burada en az 2 bin kız vardı. Ağzım açık kalmıştı. Her ırktan kız vardı. Bir çok asansörün önünde dörder gurup kızlar sırayla duruyordu. Tek bir şey anlamıştım.
Biz şuan yerin altındaydık.
Her şeyi anlıyordum. Her ne yapıyorlarsa yerin altında yapıyorlardı. Kimsenin bulamaması bu yüzdendi. Bizim örgütün yeri de yer altındaydı ve kimse bulamıyordu. Sistemler birbirine benziyordu ama burada daha farklı yöntemler uygulanıyordu.
Burayı planlamak bile yılar almış olmalıydı. Her gurubun önünde siyah giyimli kadınlar vardı. Kız guruplarını yöneten kadınlar, onları düzen içerisinde yürütüyordu. Bir kımıldama bile yoktu.
Bütün kızlar bir yere doğru ilerliyordu. Önümü dönerek nereye gittiğimize baktım. Önümüzde bir çok uzun masalar ve tek kişilik sandalyeler bulunuyordu. Kafamı kaldırarak yukarıya baktım.
Yukarıda balkon gibi bir yer bulunuyordu. Balkonda bir hareketlilik oldu ve bir kaç siyah giyimli koruma balkona çıktı ve etrafı kolaçan etmeye başladı.
Herkes oraya odaklanmıştı ve ne olacağını bekliyordu. Bütün kızlar nefesini tutmuş oraya gözlerini açmışlardı. Yukarıda, bir topuklu sesi yükselmeye başladı.
Ne olduğunu bilmiyordum ama bizi bir şeyler bekliyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Siyah giyimli kadınlar saygıyla yerlerinden düzgün bir şekilde saygıyla yere iki ayaklarının üzerine oturdular. Sonra ise ellerini baldırlarına koydular.
Kafalarını yere eğerek beyaz fayanslara bakıyordular. Diğer kızlar gibi ben de şaşkına dönmüştüm. Burada neler oluyordu? Bu-bu akla sığacak şeyler değildi.
Buradaki insanlar, burada ne yapıyordular? Diz çökmüşlerdi topuklu sesine. Aklım almıyordu. Topuklu sesleri giderek yaklaşıyordu. Korumaların gözleri bizlerin üzerlerindeydi.
Sanki birisi çıkıp topuklu sesinin sahibine silah çekip vuracak gibi bizleri izliyordular. Kimse yapamaya bilirdi ama ben yapardım. Sadece bir silaha ihtiyacım vardı. Sadece bir silah ve küçük bir mermiye.
Bana lazım olanlar sadece onlardı. Bir insanın canını alabileceğim bir silaha ve bir mermiye. Bir canı almak bu kadar kolaydı. Burada onları elde etmemde çok zor olurdu.
Sadece biraz insanları incelemem gerekiyordu. Burada küçük çaplı bir isyan çıkarabilirdim. Bunu ise insanları gözlemlemekle yapabilirdim.
Hiçbir kız burada kalmak istemezdi. Zaten kim, ailesinden kardeşlerinden ayrılmak isterdi ki. Sadece çalışanları detaylıca gözlemlemem gerekiyordu. Buna ise zaman gerekiyordu.
Bana 2 hafta yeterdi. Kendi yanıma çekebilirsem eğer çalışanlardan birkaç tanesini örgütle iletişime geçebilirdim. Sadece biraz zaman gerekiyordu.
Topuklu sesleri giderek yaklaşıyordu. Balkonda bir gölge belirdi. Bu bir kadın gölgesiydi. Yüzünde beyaz bir tiyatro maskesi vardı.
Kafam karışmıştı. Burada neler döndüğünü anlayabilmeye çalışıyordum. Bu lanet yerde neler dönüyordu. Kadın balkona yaklaştığında baştaki sıradakilerde, hemen siyah giyimli kadınlar gibi yere çökerek ellerini baldırlarına koyarak beyaz fayanslara bakmaya başladılar.
Bizim gurup gibi bir kaç gurupta ayakta durarak balkona bakıyordular. Kadını süzdüğümde, siyah saçları çok fazla göze batıyordu. Sanki katran karasına boyanmış gibiydi. Üzerinde beyaz kalem etek ve beyaz bir gömlek vardı.
Beyaz, her şey o kadar çok beyazdı ki. Sanki hiç kirlenmeyecek gibi. Hiç toprak lekesi değmeyecek gibi. Ya da hiç kan lekesi değmeyecek gibi her şey beyazdı.
En çabuk kirlenen renkti beyaz rengi. Masumluğu temsil eden beyazın burada ne işi vardı. Binanın dışının siyah olduğunu biliyordum. Neden içi beyazdı?
Bu beyazlık nereden geliyordu? Ya da bu masum renk neden buradaydı? En çabuk kirlenen renk neden buradaydı?
Kafamda trilyonlarca sorular vardı ve hepsi benden bir cevap istiyordu. Hiçbirine verebileceğim bir cevabım yoktu ve kafamı dikleştirerek kadına bakmaya başladım.
Sanki ona baktığımı anlamış gibi kafasını benden tarafa çevirmişti. Önümüzde diz çökmüş siyah giyimli kadınlar arkalarını dönerek bize korkuyla bakmaya başlamışlardı.
Biz onlar için bir tehditmişiz gibi bakıyorlardı. Sanki onların ölüm sebepleri bizlermişiz gibi bakışları bizlerin üzerlerindeydi.
Beyaz maskeli kadın kafasını bizden tarafa salladığında boşluklardan ellerinde siyah demir bir sopayla bir çok adam girmeye başladı. Her birinin yüzleri kapalıydı. Sadece elleri gözüküyordu.
Bizden iki gurup önde olan dörtlü kızların önünde durdu birinci adam. İlk önce kafasıyla kıza diz çökmesini emir etti. Hiç konuşmamıştı bile. Ama insan anlayabiliyordu.
Ama kız korkusundan dolayı bir şey anlamayarak diz çökmediğinde, siyah demir sopayla kızın ilk bacaklarına sertçe vurdu. Kız acının nereden geldiğini anlamayarak yere çökmüştü. Gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.
Hâlâ doğru pozisyonda olmadığı için adam başında bekliyordu. Kız ağlamalarından ve girdiği şoktan dolayı hiçbir şey anlamıyordu.
Adam yere eğilerek kızın iki elini havaya kaldırdı, siyah demir sopayla çok fazla sert olacak şekilde ellerine vurduğunda kızın ağlamaları daha fazla artmaya başlamıştı ama şokun etkisinden çıkmıştı.
Yanlarındaki diğer guruptakiler gibi aynı pozisyonu aldı. Arkasındaki diğer kızlarda ona uyarak yere çökerek ellerini baldırlarına koydular. Yere çökmeyen herkes yere çökmüşlerdi ve ellerini de baldırlarına koyarak beyaz fayansa bakmaya başlamışlardı.
Bizim guruba baktığımda hepsi yere çökmüşlerdi. Tek ben ayaktaydım ve asi bakışlarımla beyaz maskeli kadına bakıyordum. Kadın başını sola kırdığında aynı hareketi bende yaptığımda herkes bize bakmaya başlamıştı.
Siyah maskeli adamın teki önümde durduğunda hâlâ bakışlarımı kadından çekmemiştim. Adam demir sopayla ayaklarıma vurduğunda ne yere çökmüştüm ne de ağlamıştım.
Bu ağrı çektiğim acıların yanında hiçbir şey kalıyordu. Adam bir şey olmadığını anladığında üst üste yeniden sertçe vurmaya başlamıştı. İnadım tutmuştu ve yere çökmeyecektim.
Kimsenin önünde diz çökemezdim. Adam durduğunda bana şaşkın şaşkın baktığından emindim. Tek o değil herkesin öyle baktığına emindim. Ben o ayaklarla bir kez yere düşmüştüm. Onda da annem beni ayağa kaldırmıştı.
Şimdi annemde olmadığına göre beni kimse önünde diz çöktüremezdi.
İblis zamanın geldiğine artık o kadar çok emindi ki. Kara Melek, ondan kopardığı kanadını almaya gelmişti. İblis artık emindi, Kara Melek ellerini kana bulamıştı.
Şimdi ise daha çok bulayacaktı...
}•{