Gecehan

1196 Words
Pekala en iyi ihtimali düşünecek olsaydık eğer bunun bir rüya olduğunu söylerdim. Ama konu ben olunca... ve eğer ben şanssız bir kızsam? Yani böyle bir ihtimalin olma olasılığı 1000'de -100 diyebilirim. Gözlerini dikmiş bana bakarken sarhoş adamın ona doğru geldiğini gördüm, gözlerim irileşti. Onu uyaracaktım ki; adama arkasını dönmeden , deyim yerindeyse istifini bile bozmadan, dirseğini geçirdi. Adamın kesinlikle burnu kırılmış olmalı diye düşünmeye başlarken, hala bana bakmakta ısrarcı davranıyordu. "Adamın burnu falan kırıldı herhalde." dedim seslice. Kaşlarını iyice çattı. Lanet olası. Gülümsemiyordu. "Bence daha önemli problemlerin olmalı." Üzerimdekileri gösterdi. Hay, lanet olası! Üzerim sırf içkiydi. Ceketimi alıp üzerime geçirdim. Gürültülü müziğe rağmen onu net duyabiliyordum. Suratında tek bir kas oynamıyorken, sanki mümkünmüş gibi kaşlarını biraz daha çattı. Bir şey söylememi bekliyordu sanırım ama ben gözlerine bakmayı sürdürürken gözlerini devirdi ve bana yaklaştı. "Seni böyle yerlere gelmemen konusunda uyardığımı sanıyordum?" dediğinde gözlerini devirme sırası bana gelmişti. "Bende sana cevap vermeyerek seni takmadığımı göstermiş olduğumu düşünmüştüm." İşte bu sözlerim yüzünün birazda olsa değişmesini sağladı: Şaşkınlık. Ama sonra tekrar eski haline döndü. Her zaman ki haliydi canım : Öfkeli. Beni kolumdan tutup arkadaki duvara yapıştırdı. Omzuma bastırdı."Uh, bu acıttı." Sözlerim dalga geçiyormuş gibi çıkmış olmalı ki iki elini birden omzuma bastırdığında daha çok canım yandı. Bunu dalga geçmek için söylememiştim oysaki. "Bunu oyun mu sanıyorsun, ufaklık?" dediğinde burnumdan soludum. Normalde neremden soluyorsam artık. "Ben.." diye cümleye başlasam da devamını getiremedim. Tüm ışıklar biranda söndüğünde nefes alamadığımı hissederken, kalbim sıkışmaya başladığı anda aynı zamanda terlemeye de başladım. Ellerim çocuğun elini kavradığında çekmeye çalıştığını hatırlıyorum."Dur. Gitme. Sakın, sakın beni bırakma. Şuanda olmaz." Gözlerimi sımsıkı kapadım. Yere yığılmamı engelleyen tek şey omuzlarımı tutan elleriydi. Sık nefes alışlarım arasında çocuğun elleri saçlarımı kavradı. "Hey, iyi misin?" sesi sakinleşmemi sağlıyordu. Ama çok konuşmuyordu ne yazık ki. "Akluofobi." dediğimde dudaklarını kulaklarıma yaklaştırdı. "O da ne?" Sesi sanki beni korkumdan uzaklaştırmak için yaratılmış gibiydi. Benim Metaforum. Bacaklarım titremeye başladığında soğuk bedenimi sarmıştı. Titrememi hissetmişti. Elleri omzumdan düşse de ellerini bırakmadım. "Lütfen.. Şimdi gitme. Bekle." "Sakin ol Esmer. Buradayım. Ne olduğunu söyle?" Elleriyle ellerimi sardı. Çenem birbirine çarparken "Ka-karanlık kork..usu." diyebilmeyi başardığım. Bedeni kaskatı oldu. Belimi elleriyle sarıp beni kendisine çekti. Hala titriyordum ve en fenası nefesim kesilmeye başlamıştı. Bayılacaktım. Bu çok ender oluyordu ama sonunda eğer ışık olmazsa bayılıyordum. Kendimi kontrol edemiyordum. "Esmer beni dinle." Titremekle meşgulken ve aynı zamanda bayılmamaya çalışırken onu dinlememi nasıl bekliyorsa artık. "Sakin ol!" İşte tamda bu durumla ilgili bilgisi olmayan birinin yapacağı şeyi yapıyordu. Gülümsememin ardından ışıklar yandı. Gözlerim ışığa alışmaya çalışırken çocuğu gördüm; yüzünde ter damlacıkları belirmiş, kaşları yine çatıktı.Gözleri endişeli bakıyordu. Gözlerim karanlığı bulurken belime sarılmış elleri beni kendisine bastırdı. Bayılmıştım. Kirpiklerimin arasından yüzüme vuran güneş ışıkları tenimi ısıtıyordu. Arabanın camına yaslanmış başım... Araba?! Ne oluyor be? Üzerimdeki erkek ceketi o kadar güzel kokuyordu ki biraz daha yakınıma çekesim geldi. Ki bu cekette nesi? Şoför koltuğuna baktım. Ah, tabii ya! Benim salak fobim! Bayılmış olmalıyım. Ve beni o taşımış olmalı. Arabasına kadar. Şuan şansımın içine tükürmek istiyorum. O beni taşımıştı ve ben bu anı kaçırmış mıydım?! O güzel kirpikleri gözlerini örtmüştü. Camın üzerinden kirpiklerine yansıyan güneş, kirpiklerini koyu gölgeler halinde yüzüne düşürmüştü. Uyuyordu. Ama nasıl uyumak? Sanki şoför koltuğunda uyumuyordu da, dünyanın en rahat yerinde uyuyor gibiydi. Kollarını birbirine sarmış, başı araba koltuğunun başına yaslanmıştı. Saçları darmadağındı. Umursamaz. Altındaki siyah tişörtünden belli eden kasları, üşümemiş gibiydi. Benim aksime. Benim üzerime kendi ceketini atmıştı. Ben üşümeyeyim diye. Şuan sadece bedenim değil, benim tüm dünyam ısındı. "İki oldu." dudakları kıpırdadığında yakalandığımı anladım. Ona rağmen "Ne 2 oldu?" diye sordum.S anki bilmiyordum. Cevap vermedi ve gözlerini de açmadı. "Şey.. ben teşekkür ederim." Gözlerini açıp gözlerimle buluşturdu. "Esmer gelişme gösteriyorsun. Teşekkür etmeyi de öğrenmişsin." Kızardım. Bana Esmer demesine alışmış olmalıyım. Ağzından dökülen diğer kelimeler gibi bana hitap edişi de kalbimi eritiyordu. Daha önce hiç kalbimi eritmeyi denemedim ama hoş deneyim olmasa gerek. Neyse deyim olarak kullandım zaten. Kafamı çevirip camdan dışarıyı izlemeye başladım. "Aç mısın?" dediğinde midem çığlık atarak "EVET!!!" dedi ama gururum "HAYIR!!!" dedi. "Hayır. Bak her şey için çok teşekkür ederim. Gerçekten." diye saçma bir cümle kurmam üzerine sıkıntılı bakışlarını denize çevirdi. Evet beraber aynı arabanın içinde sahile karşı uyumuştum!!!! Bu kadar yakışıklı biriyle burada olmak benim için çok romantik olabilirdi. Aynı filmlerdeki gibi...Ama ben kimim? İç sesim "Sehrin." dedi. Yani ben aşka inanmıyorum, yakışıklı olabilir, kibar olabilir, korumacı olabilir, iyiliğimi düşünüyor olabilir... Hay lanet! "O zaman arabadan in." Az önce 'Kibar olabilir?' mi demiştim. Onun üstünü çizin. Ona ağzım beş karış açık bir şekilde baktım. Nedense sonra kendimi toplama ihtiyacı hissederek cekete çocuğa uzattım. "Şey, her şey için teşekkür ederim." Bir elimdeki cekete bir bana baktı. "Sende kalsın. Dışarıda ayaz var." "Kibar" sıfatının üstünü çizdiyseniz tekrar yazın! "Tüm ter kokun ceketin üzerine sinmiştir şimdi." Ah, şey üstünü tekrar karalayın. Kızgınlıkla ceketi elinden aldım ve arabadan dışarı çıktım. Taksi durağı birkaç metre ötedeydi sanırım. Ben yürümeye başlamışken o gaza basıp gitmişti bile. Hödük ne olacak. Ama dediği gibi cidden ayaz vardı ve ben donuyordum. Ceketi alıp üzerime geçirdim, kokusu üzerine sinmişti ve onun aksine ben hiçte ter koktuğunu sanmıyordum. Ceketimin cebinde telefonum ve yanıma aldığım nakit para vardı. Bana öyle bakmayın ceketin üstüne ceket giymiş olabilirim, ama bu o çocuğun ceketiydi. Siz olsanız sizde giymez miydiniz? Bu arada adını bile sormadığım aklıma gelince siz en iyisi mi iki ceket üst üste giyen bir kızdan bir şey beklemeyin. Aradan tam iki hafta geçmiş ve okullar açılmıştı. Ve ben tam iki hafta boyunca onu görmemiştim. Görmek istediğimden değil ya, neyse. Taa ki bu güne kadar. Gerçekten burada mıydı yani? Üzerindeki kıyafetlerle tezat içinde olan yüzü, sanki meydan okuyordu herkese. Simsiyah kıyafetleri içinde, sert duruşunu bozmadan sırasına oturdu. Sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi görünen gözleri sırasına sabitlenmiş, kaşları çatılmıştı. En arkada benim solumda olan sırası cam kenarındaydı. Elleri ceplerinde, ayakları sırasına sığmamıştı. Önündeki kişinin rahatsız olup olmamasını önemsemeden yayvan bir şekilde uzatmıştı ayaklarını. Tüm sınıf yaygara içerisinde kulakları sağır edercesine bağırışırken ben onu izlemekle yetiniyordum. Sınıfa hocanın girmesiyle bütün sınıf sessizliğe bürünerek ayağa kalkmışken, o sadece sırasına bakıyor ve sıkılıyormuş gibi bir yüz ifadesi yansıtıyordu. Sınıfa "Oturun." emrini veren hocamız, öğretmen masasına geçerken sınıf yine bağrışmaya başlamıştı bile. "Gecehan." Hoca adını söylediği anda tüm sınıf sus pus olmuştu. Bende o sus pus olanların içindeydim tabii. İsmi ona o kadar çok uyuyordu ki acaba ailesine dava açıp ismini mi değiştirdi, diye düşünmeme sebep oluyordu. Gözlerini çok ilginç bir şey olduğunu düşünmeme neden olan sıradan kaldırdı ve alttan alttan hocamıza bakmaya başladı. Herkes bir Gecehan'a bir hocaya bakarken, hoca konuştu; "Müdür seni odasına çağırdı." Hocamın gözleri sınıfta dolanıp beni bulduğunda "Sende." dedi. Sınıfın kapısından çıkmış olan Gecehan'ın peşinden bende sorgulamadan çıktım. Kapıyı kapadığım ana eş bir zaman diliminde Gecehan beni kapı ve kendi bedeni arasına hapsetti. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kulağıma eğildi; "Neden?" Dediğini duyar gibi olduğumda kokusu başımı döndürmüştü. Parfümünün yanı sıra ayrıca kendi kokusu da eklenince nefesim kesildi, ki; hala kulağımın dibindeydi. "Hı?" dedim tam bir geri zekalı gibi, ama o aldırmadı ve kafasını yüzüme çevirdi. "Neden bizi çağırıyor Esmer?" Bana Esmer demişti. Yine. "Bi-bilmiyorum." diye kekelediğimde geri çekildi. Bana yandan bakarak tekrar yüzüme eğildi. "Adın?" Nefesi yüzüme gıdıklarken yana kaymayı başararak cevap verdim. "Sehrin. " Gözleri kıstı. "Şehrin mi?" Başımı hayır anlamında salladım. "Adım Sehrin." Yan bir gülümsemeyle bana baktı. "Annen ve baban seni pek sevmiyor Esmer. Demedi deme."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD