4. BİR ÇAY İÇİMLİK SOHBET

1990 Words
Bugün Arzu’nun izin günüydü. Kardeşi okula, babası işe gittiğinde evde annesi ve kurabiye babaannesiyle yalnız kalmıştı. Babaannesinin hastane kontrolleri vardı birazdan annesiyle beraber hastaneye gideceklerdi. Ben götürürüm demişti ama kabul etmemişlerdi. Kalabalık ortamlarda ne olacağı belli olmadığı için riske atmak istemiyorlardı. Seslerin tadı artarsa strese girip krize girebilirdi ve hafıza kaybı durumunda babaannesi tek başına ilgilenemezdi. Hastanede kulak tıkacı da takamazdı. Sinestezi tek başına zorlayıcı değildi en kötü anında kulak tıkacını takıyordu bitiyordu ama bu hafıza kaybı olayı her yönden kısıtlıyordu. Eğer çocukken gittiğikleri düğünde anne ve babasının yanından ayrılmasaydı kaybolmazdı. Kaybolmayınca korkmazdı ve bu durumu yaşamazdı ama çocuk aklıyla kendi kendine yapmıştı yapacağını. Anne ve babası bu durum için kendilerini suçluyorlar, ‘Seni gözümüzün önünden hiç ayırmamalıydık.’ diyorlardı. Suçlamak isteyene bahane bulmak kolaydı ama değiştirmesi imkansız geçmiş için bunu yapmaya gerek yoktu. ‘’Arzu, biz gidiyoruz kızım!’’ Meryem Hanım’ın sesiyle Arzu odasından çıktı. ‘’Babaannem dönüşte gelecek mi?’’ diye sordu genç kız. Kendi evinde yaşıyordu. Özkan Bey bizimle yaşa demişti ama istememişti. ‘Elden ayaktan düşmedim beni evimden edip rahatımı bozmayın’ diyordu. ‘’İşlerimiz erken biterse evine gidecek işler uzarsa buraya gelir.’’ dedi annesi. Arzu, babaannesinin yanına gidip yanaklarını öptü. ‘’Hep hastane için değil arada da öylesine gel kurabiyem.’’ diyerek gülümsedi. Annesi ve babaannesiyle aynı anda konuşmayı çok seviyordu. Birinden ballı süt tadı alıyordu diğerinden kurabiye, hangi çocuk ballı süt içip kurabiye yemeyi sevmezdi ki? Arzu çok severdi! ‘’Ben yaşlı kadınım izin günlerinde sen geleceksin yanıma.’’ diyen babaannesi de gülüyordu. ‘’Görende gelmiyorum sanır.’’ Her hafta imkanı olmuyordu ama fırsat buldukça yanına gider evini temizler, yemeğini yapar karşılıklı bir çay içer sohbet ederlerdi. Meryem Hanım, ‘’Kızım evi…’’ dediğinde Arzu yanağından makas aldı. ‘’Merak etme ballı sütüm ben hallederim.’’ Annesi ve babaannesi gittiğinde üzerindeki kıyafetleri, eskimiş ev kıyafetleriyle değiştirdi ve birbirinden bağımsız hareket eden kıvırcık saçlarını güç bela toplayıp tokanın içine hapsetti. Temizlik malzemelerini hazırladığında kablosuz kulaklığını takıp müziği son ses açarak temizliği yapmaya başladı. Dinlediği müziğe eşlik ederken salonu süpürüyordu. Koltuğu ittiğinde altından kardeşinin çorabı çıkınca gözlerini devirerek alıp salonun kapısının dışına attı. Kirli sepetine kendi kendine gitmesini yeğlerdi ama tabi ki yine elleriyle götürecekti. Temizlik yaparken oda oda ilerlemeyi tercih ediyordu. Salonun tozunu alıp, camlarını silip, yerleri süpürüp paspasladıktan sonra yatak odasına geçti. Babaannesi geldiğinde salonda kalırdı. Yatması için kullanılan yastığını, çarşafını, pikesini annesi kendi yataklarının üzerine koymuştu. Normalde makineye atar yıkatırdı ama geri gelip gelmeyeceği belli değildi o yüzden şimdilik bırakacaktı. Yatak odasını da aynı şekilde silip, süpürüp, paspasladı ve kendi odasına geçti. Biraz dağıtmıştı. Yerde kirli sepetine gidecek kıyafetlerini salondan koridora attığı çorabın yanına fırlattı. Yatağını toplayıp, kitaplığında dağılmış kitapları düzenledi ve çalışma masasının üzerini silip eşyaları yerleştirdi. Silme, süpürme işi de bitince kardeşinin odasına geçti. Burasını da hallettikten sonra en son koridoru yapacaktı sonra da tuvalet banyoyu temizleyip, duş alıp bir keyif kahvesi içecekti. Kardeşinin odasına girince iç çekti. Tek başına yaşamamış bir orduyla savaşa girmiş gibiydi. Yastığı, pikesi bile yerdeydi. Çarşaf yatağın üzerindeydi ama olmasa da olurdu. Her bir tarafı ayrı bir yerdeydi. Çarşafa uzandığında üzerindeki cips kırıntılarını gördü. Yine yatağın içinde oyun oynayıp cips yemişti. Havalansın diye pencereyi açıp çarşafı dertop ederek yastığın kılıfıyla beraber pikesini de alıp salondaki diğer yığının üzerine gönderdi. Temiz pike takımını çıkarıp yatağın üzerine güzelce serdi. Çalışma masasının üzerindeki dağılmış kitaplarını, kalemlerini topladı. Islak bezle silmeden önce silgi tozlarını temizledi. Elbise dolabının kapısını silmek için elini attığı anda kapı kendiliğinden geri açıldı ve içindeki kıyafetler yere devrildi. Tembel kardeşi dolaba koydum demek için tepip bırakmıştı ama onu bile yapmayı becerememişti. İşinin uzamasından dolayı iç çekip dökülen kıyafetleri tek tek katlayıp, yerleştirdi. Sonunda toplamayı bitirmişti. Yerleri süpürüp, silip çıkabilirdi. Süpürgeyi yatağın altına ittiğinde gariplik hissedince çalışmasını durdurup yere çöküp eğilerek baktı. Karanlıkta kitabı görünce uzanıp dışarı çekti ama yanılmıştı kitap değil dergiydi. Duraksadı. Nasıl bir dergiydi? Neden yatağın altındaydı? İçinde nasıl resimler vardı? Kendiside ergenlikten geçmişti ama böyle şeyler hiç yapmamıştı kardeşi yapar mıydı? Erkekti sonuçta ne yapacağı belli olmazdı ama henüz on beş yaşındaydı bunlar için yaşı küçük değil miydi? Dergiye bakacakken bir kez daha başını çevirdi. Ya uygunsuz resimler vardıysa? Görmezden gelse nasıl olurdu? Görürse kızması gerekir miydi yoksa babasına ya da annesine söylemeli miydi? Aklına gelenle gözleri büyüdü. Kendisine aldığı paralarla gerçekten oyun oynamaya mı gidiyordu? O parayla başka yerlere gidiyor olabilir miydi? On sekiz yaşın altındakileri öyle yerlere almazlardı değil mi? Bir cesaret tek gözünü kapatıp derginin ilk sayfasını açtı. Gördüğü resimle kapalı gözü de açıldı. Sayfada üzerinde sadece külot olan kaslı erkek vardı. Fark ettiğiyle ‘’Hayır!’’ derken çığlık atmamak için eliyle ağzını kapattı. Kardeşinin farklı eğilimleri mi vardı? Ama davranışlarından hiç belli olmuyordu? Öyleyse ne olacaktı? ‘’Yok değildir.’’ diyerek bir sayfa daha çevirdi. Burada da aynı tür resim vardı. Gözü resmin altında yazanlara kaydığında olduğu yere iyice yayılarak oturdu. ‘’Aptal Arzu!’’ dedi kendine gülerek. Boksörlerin posterlerinin olduğu dergiyi ne sanmıştı! Kardeşi çevrimiçi dövüş oyunlarını çok oynardı ama hiç böyle dergilerini aldığını görmemişti. Gelen rahatlıkla silkelenip temizliğe geri döndü. En son tuvaleti banyoyu yıkadığında bütün çamaşırları makineye atıp çalıştırarak kendide duş aldı. Kahve yapacakken vazgeçip önce ocağa pişmesi için yemeği koydu. Kahvesini aldığında balkona çıkıp sandalyeye yayılarak oturdu. Sıcak sıcak yudumlarken telefonundan kendi gazetesinin haberlerine bakıyordu. Çektiği fotoğraflardan o askerin fotoğrafını kullanmışlardı. Yere iniş yaptığında paraşütün altında kalmadan hemen öncesinde çekmişti. Yüksekten iniş yapan birine göre yüzü fazla ciddiydi. Sanki düz yolda yürüyordu. Hissettiği tadı hatırladı. Aklına gelen hiçbir yiyecekle bütünleşmiyordu. Bir insan yediği yiyeceğin tadını unutur muydu ya da hiç tatmadığı bir tadı hissedebilir miydi? ~~~~ Meryem Hanım, Raziye Hanım için randevu aldıkları doktorda muayene olup istenilen tahlilleri vermişlerdi. Tahliller çıkana kadar zamanı kantinde geçireceklerdi. ‘’Böyle size de yük oluyorum kızım.’’ dedi Raziye Hanım mahçup bir sesle. ‘’Olur mu hiç teyze!’’ dedi Meryem Hanım. Eşinin teyzesi olsa da kendisi de öz teyzesi gibi benimsemişti. ‘’Sana kaç kez dedik bizimle kal evde tek başına zorlanıyorsun diye ama kabul etmiyorsun.’’ ‘’Çok şükür elim ayağım tutuyor kendi evimde rahat rahat kalayım.’’ Gereken vakti geçirdiklerinde bir kez daha doktorun odasına gittiler. Çıkan tahlil sonuçlarıyla beraber kullandığı ilaçların raporunu yeniletip hastaneden ayrıldılar. Zaman erkendi bu yüzden Meryem Hanım, Raziye Hanım’ı evine götürecekti. Dolmuşta zorlanmasın diye taksiye binip Serince mahallesinin adresini verdi. Eve geldiklerinde Meryem Hanım gitmeden yemeğini yapmak için mutfağa girdi. Doğradığı sebzeleri pişmesi için ocağa bırakmıştı ki kapının zil sesi duyuldu. Açtığında Saadet Hanım karşısında duruyordu. ‘’Buyurun.’’ dedi. Bu mahalledekileri kocası kadar iyi tanımıyordu. Özkan Bey üniversite okurken de teyzesinin yanında kaldığı için mahalledeki bir çok erkekle arkadaştı arada bir çaylarını içmek için gelirdi bu yüzden eşlerini, çocuklarını da bilirdi. Saadet Hanım karşısında duran kendi yaşlarındaki kadına baktı. ‘’Raziye teyzeye bakmıştım.’’ ‘’İçeride buyurun.’’ Meryem Hanım kapıyı tamamen açıp içeriye davet etti. Saadet Hanım salona girdiğinde Raziye Hanım’ın elini öpüp karşısına oturdu. ‘’Nasılsın Raziye teyze?’’ dedi. ‘’İyiyim çok şükür, sen nasılsın?’’ dedi Raziye Hanım. ‘’Bende iyiyim hamdolsun. Raziye teyze senin bir torunun vardı arada buraya gelen.’’ ‘’Bir sıkıntı varsa annesi burada.’’ dedi Raziye Hanım misafire kahve getiren Meryem Hanım’ı işaret ederek. Meryem Hanım biraz gerilmişti. Kızı buraya geldiğinde hafıza kaybıyla ilgili sorun mu yaşamıştı? Birine olmayacak bir şey mi söylemişti? ‘’Arzu’dan mı bahsediyorsunuz? Bir şey mi oldu?’’ diye sordu. Saadet Hanım tesadüfü olumlu karşılamıştı. ‘’Arzu mu ismi? Kendisini buraya gelip gittiğinde görüyordum da hiç konuşup tanışmadım.’’ Meryem Hanım olanı anlamaya çalışırken Saadet Hanım devam etti. ‘’Ben aslında hayırlı bir iş için gelmiştim. Otuz yaşında bir oğlum var Arzu kızınızın da parmağında yüzük görmedim. Dedim Raziye teyzeyle konuşayım sizlere haber göndereyim eğer kabul ederlerse gençler bir kez görüşüp konuşsunlar.’’ Meryem Hanım beklemediği konuşma karşısında suskunlaştı. Hiç tanımadığı bir kadın, tanımadığı oğlu için kızını istiyordu. Saadet Hanım tepkiyi fark etmişti. ‘’Hemen geri çevirmeyin kocanıza Halil derseniz kocamı bilir, tanır. Kızınız da belki geri çevirmez olur der oğlumla bir çay içmeyi kabul eder. Ne olacağı belli mi olur nasip bu işler. Siz bana ulaşmak istediğinizde Raziye teyzeye söyleyin o beni bulur.’’ dedikten sonra hayır cevabını duymamak için evden kaçarcasına gitmişti. Meryem Hanım, ‘’Teyze bu kadın kim, oğlu kim?’’ diye sordu Raziye Hanım’a. ‘’Kocası bu mahalledeki çay bahçesinin sahibi arada düğünlere geliyorsunuz görsen hatırlarsın yüzünü, oğlu da asker evde olduğu günler azdır. Görev diye gider bir ay bazen iki ay gelmediği olur. Annesine sorunca başka ildeki askeriyeye göndermişler der ama iyi çocuktur, efendi çocuktur. Bugüne kadar kimseye bir kötü söz söylediğini yan gözle baktığını görmedim. İki tane de kız kardeşi var küçüğü Ozan’ın yaşındadır. Eve gidince kendine saklama Özkan ile Arzu ile konuş. Kaç yaşına geldi artık talipleri görmeden geri çevirmek olmaz.’’ Meryem Hanım cevap vermedi. Zamansız gelen teklif karşısında şaşkındı. Kızı gözünde hâlâ küçük bir çocuktu birinin oğlumla evlensin demesi yüreğini sızlatmıştı. Raziye Hanım’ın yemeklerini pişirdikten sonra eve döndü. Kocası kendisinden önce gelmişti. ‘’Halledebildiniz mi hastane işlerini?’’ diye sordu. ‘’Hallettik.’’ dedi Meryem Hanım. Akşam yemeğini yerken sessizdi. Yemekten sonra kahve yapıp kocasının yanına oturdu. Arzu ile Ozan kendi odasındaydı. ‘’Bugün teyzenin evindeyken bir kadın geldi.’’ dedi konuya girmek için. ‘’Kim, tanıdık mı?’’ ‘’Kocası Halil diye biriymiş sen tanırmışsın.’’ ‘’Bildim.’’ dedi Özkan Bey. ‘’İşte o kadın dedi ki; Oğlum ile kızını tanıştıralım yani kabul ederlerse…’’ Özkan Bey kahvesinden bir yudum içti. Karısının söylediklerini düşünüyordu. ‘’Oğlunu iki kez gördüm saygılı çocuktu ne diyeyim bilemedim ki! Arzu da geldi yirmi sekiz yaşına kendi yuvasını kursun isterim ama sağlık durumu ortada çocuk bu halde ister mi?’’ Meryem Hanım’ın kendisine bile dile getiremediği düşünceleri kocası sesli söylemişti. Hafıza kaybı atakları olan biriyle hangi erkek evlenmek isterdi? Doktorun söylediklerini hatırlıyordu. Atakların ortaya çıkabileceği anları anlatırken o anki duygulardan dolayı cinsellik esnasında da olabilir demişti. Evlenirse aynı odanın içinde olmayacak anda bu durumu yaşarsa sonra evlendiği adam böyle bir eş istemiyorum derse ne olurdu? ‘’Arzu’ya söyleyeyim mi yoksa hiç dile getirmeden olmaz diye cevap mı göndereyim?’’ Özkan Bey kahvesinin son yudumunu içti. ‘’Söyle nasibinde varsa engel olan biz olmayalım ama görüşmeyi kabul ederse sağlık durumunu söylesin, saklamasın.’’ Meryem Hanım biraz oyalandıktan sonra kızının odasına gitti. Bilgisayardan film izliyordu. ‘’Arzu’m kızım biraz konuşalım mı?’’ ‘’Konuşalım ballı sütüm.’’ Arzu yattığı yerden kalkarak oturdu. Annesi yanına oturduğunda, ‘’Güzel kızım.’’ dedi. Sesi gergindi. ‘’Bugün babaanneni evine götürdüğümde oraya bir kadın geldi.’’ ‘’Ee?’’ dedi Arzu. ‘’Seni görmüş, beğenmiş oğlumla bir çay içip tanışır mı, dedi.’’ Arzu duraksadı. Ne evlilik düşünmüştü, ne de birinden böyle bir teklif gelmesini beklemişti. ‘’Tanımadığım adamla neden çay içeyim?’’ diyerek tepkili bir cevap verdi. ‘’Hem babam bana kıyamaz.’’ ‘’Baban kararı sana bıraktı ama tanışma işine sıcak bakıyor.’’ Arzu, babasına tutunmuştu ama o da dalını kesmişti. ‘’Benden bu kadar mı bıktınız? Evlenip evden gideyim mi istiyorsunuz?’’ ‘’Neden bıkalım kızım sadece kendi yuvanı kur istiyoruz. Kaç yaşına geldin bugüne kadar ağzımızdan hiç evlen lafı çıkmadı ama çocuk için babaannen iyi dedi baban görmüş o da efendi çocuk dedi. Bir çay içince evlenmiş olmayacaksınız ya beğenmezsen bir daha görüşmezsin.’’ ‘’Sen ne düşünüyorsun?’’ diye Arzu, annesine sordu. ‘’Yerimde olsan sen ne yapardın?’’ Meryem Hanım, kızının saçını okşadı. ‘’Tanışalım dediğinde babanı geri çevirseydim bugün siz olmazdınız.’’ ‘’Git o çayı iç diyorsun yani?’’ Genç kız iç çekti. Tanımadığı bir adamla oturup ne konuşabilirdi ki? ‘’Bir çay içimlik sohbet etmeyi deneyebilirsin diyorum.’’ Annesi ve babası bu duruma olumlu bakarken kestirip atmak istemiyordu. En kötü beğenmedim der bir daha görüşmezdi belki de şu an hissettiklerinin aksine beğeneceği biriydi ve iyi anlaşacaklardı. ‘’Tamam bir çay içebilirim.’’ dedi sessiz geçen birkaç saniyenin sonunda. ‘’Anlaşabileceğin biriyse durumunu gizleme kızım olur mu en başında söyle. Seni biliyorum normal olmak istiyorsun bu yüzden zorunlu kalmadıkça arkadaşlarına bile anlatmıyorsun.’’ ‘’Tamam anne söylerim arkadaşlarım ile bu bir mi? Anlaşırsak evleniriz diyeceğim bir adamdan gizli tutamam ya!’’ Arzu, annesini odadan gönderdiğinde yatağa geri uzandı. Film izleyecek ruh hali kaybolmuştu. Bilgisayarın kapağını kapattı. Acaba nasıl biriydi? Tadı var mıydı? En son üç yıl önce hayatına birini almıştı onun tadı yoktu zaten yaşadığı ilk hafıza kaybı atağında da terk etmişti. Ondan sonrada başka biriyle konuşup, sevgili olmaya cesaret edememişti. Kalbi kırılmıştı ama terk edildiği için değil terk edilme sebebi için… Tekrar aynı acıyı yaşamak istemiyordu!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD