7.BİR GÜZELİN MERAKI

2036 Words
Selim evin önünde arabasını durdurduğu anda annesi evden çıkmış koşar adım yanına gelmişti. “Tanıştınız mı oğlum? Nasıl geçti? Anlaştınız mı? Olur mu bu iş?” “Eve girene kadar bekleseydin keşke.” Selim gülerek konuşmuştu. “Merakta bırakma da söyle oğlum!” diye sitem etti Saadet Hanım. Selim gülmeye devam ediyordu. “Sonra bir çay daha içeriz diye numarasını aldım. Senin için de uygun mudur Saadet Sultan?” “Uygun tabi oh çok şükür.” Saadet Hanım amin der gibi ellerini yüzüne sürdü. “Babanın dediği neymiş peki öğrenebildin mi?” “Önemli bir hastalığı yok anne. Beyninde nadir görülen bir farklılık varmış duyduğu seslerle ağzında yiyeceklerin tadını hissediyormuş. Sağlığını etkileyen bir durum değil rahat ol.” “Aa o neymiş öyle ses duyunca hiç tat hissedilir mi?” “Oluyormuş işte Saadet Sultan o da onun hayatının bir parçası.” “Rabbim başka dert vermesin.” diyen Saadet Hanım, oğlunun Arzu’yu beğenmesinden memnun evde yarım kalan işlerine geri döndü. Selim odasına girdiğinde telefonu çalmaya başladı. Ekibindekilerden Dursun arıyordu ama günlük hayatta kullandığı telefondan aramıştı. “Alo!” dediğinde sesi anında görev başındaki sertliğe bürünmüştü. “Komutanım nasılsınız, iyi misiniz? Tatilde misiniz? Müsait misiniz? Şehirde misiniz?” Dursun üst üste soruları sıralarken Selim konuşmasını durdurdu. “Kıvranmada isteyeceğin şeyi söyle!” Dursun’un bu hayatta sadece yaşlı bir annesi vardı. Ekibine katıldıktan bir ay sonra Selim’e benim babam sizsiniz demeye başlamıştı. “Komutanım, hayırlı bir iş var da biliyorsunuz işte yanımda annemden başka kimsem yok dedim komutanım beni kırmaz yanımda gelir bir babalık yapar.” Selim’in yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. “Ne zaman?” “Babası yarın akşam için haber gönderdi ama siz olmaz derseniz…” “Olur, olur gideriz.” “Sağolun komutanım.” Dursun rahatlamış halde telefonu kapattı. Selim vakit geçirmek için babasının çay bahçesine doğru yola koyuldu. Evin sıcağından kaçmak isteyenler akşam olduğunda çay bahçesine geliyordu. Yeşil çimlerin kaplı olduğu alana girdiğinde, “Ağabey!” diye seslenen gençlere baktı. Eliyle selam verdiğinde gençlerden biri devam etti. “Ağabey dördüncü eksik gelsene.” Selim daveti geri çevirmedi. Mahallenin üç gencinin masasındaki boş yere oturup okey ıstakasını önüne aldı. Taşlar dağıtılırken, “Okul nasıl gidiyor?” diye sordu. “Gidemiyor.” dedi Kuzey. “İtiyoruz da pek ilerlemeye niyeti yok.” Salih sıra kendisine gelince elini oynadı. “Bizim notlardan adam olmaz ağabey yanına al da işsiz kalmayalım.” Selim gülerek cevap verdi. “İş olsun diye asker mi olunur oğlum! Düşman karşına geçip silahını doğrulttuğunda da dur daha mesaim başlamadı dersin.” Gençler gülerken Selim çıkardığı sigarasını yakıp derin bir nefesi içine çekti. Sıra tekrar kendine geldiğinde okey ile elini açtı. Erdinç bir kez daha dizilen taşları dağıtmaya başladı. “Ağabey sen niye asker olarak kaldın? Bordo bereliler gibi bir rütbeye ulaşsaydın var ya ne kız tavlardın!” “Kaç tane bordo bereli tanıdın da kız tavladıklarını gördün?” diye sordu Selim. “Televizyondaki dizilerde görüyoruz işte.” diyen Kuzey’di. “Yani ben öyle olsam üniformamı üzerimden çıkarmadan dolaşırdım ortalıkta takardım kızları koluma.” Selim, gençlerin hayal olarak kalkacak hayalleriyle oldukça eğleniyordu. “Önce gidin normal askerliğinizi yapın sonrasını o zaman düşünürsünüz.” Birkaç el daha oynadıktan sonra masadan kalkıp babasının yanına gitti. Yıkanmış çay bardaklarını su lekesi kalmasın diye siliyordu. Bezi babasının elinden alıp bardakları silmeye devam etti. “Nasıl geçti konuşmanız?” diye sordu babası bardaklara çay doldururken. “İyiydi.” dedi Selim çok uzatmadan zaten babasının da soracağı tek soru buydu. Annesi gibi soru yağmuruna tutup detay öğrenmeye çalışmazdı. ~~~~ Arzu eve girdiğinde annesini kendisini telaşla karışık bir merakla beklerken buldu. ‘’Kızım, nasıldı anneciğim? Stres yapmadın değil mi?’’ ‘’Anne sen benden daha streslisin.’’ dedi Arzu gülerek. Annesinin yanına oturduğunda, ‘’Güzel geçti.’’ dedi. ‘’Eve de o bıraktı gitmeden numaramı istedi bende verdim.’’ ‘’Tekrar görüşmeyi kabul ettin o zaman?’’ ‘’Evet.’’ diyerek cevapladı annesini. Meryem Hanım, kızının kıvırcık saçını okşadı. ‘’Söyledin mi kızım?’’ Arzu soruyla duraksadı sonra bozuntuya vermeden, ‘’Söyledim.’’ dedi. ‘’Olumsuz bir tepki vermedi, anlayışla karşıladı.’’ Konuşmaya devam etmemek için, ‘’Dinleneceğim.’’ diyerek odasına kaçtı. Yatağa sırt üstü kendini bıraktı. ‘’Sen ne yapıyorsun Arzu?’’ dedi ama bu sorusuna verebileceği mantıklı bir cevabı yoktu. Sadece iki bardak çay içimlik, bir fincan kahve yudumlayıp kırk yıl hatırını edineceklik, bir sufle yemelik süre boyunca sohbet ettiği adama aşıkmış gibi davranıp kendisinden kaçmasın diye akıntıya karşı çırpınıyordu. Yattığı yerde yan dönüp kolunu başının altına yastık olarak kullandı. ‘’Görüşmeye devam edeceksen söylemelisin. Belki istemeyecek! İstemek zorunda değil! Buna üzülemezsin. Sevgilin bile bunun için terk etmişken sadece tanışmaya çalıştığın bir adam gider diye korkamazsın.’’ Gözünde beliren yaşı sildi. Girdiği stres söylediğinde gireceği stresten daha fazlaydı. Yaptığı vicdanına ağır bir yük oluşturmuştu. Annesi akşam yemeğine çağırdığında karnım tok diyerek yemek yemedi. Sürekli yaptığını düşünüyordu. Telefon elinde belki Selim mesaj atar ya da arar diye beklemişti. Numarası olsa hemen gerçeği söyleyecekti. Saat gece yarısına yaklaşırken beklediği mesaj geldi. ‘Selam ben paraşütçü asker.’ Mesajı okuduğunda yüzünde gülümsemesi belirdi. Stresi bir anda uçup gitmişti. Gerçeği söyleme isteği de aynı şekilde yok olmuştu. ‘Selam ben de meraklı gazeteci.’ diye karşılık verdi. ‘Numaranı kaydettim yakın zamanda paraşütle atlarsam alo derim.’ ‘Beni habersiz bırakma işimden olurum.’ dedi Arzu. ‘Haklısın ses karın doyurmuyor.’ Mesajı okuyan Arzu kahkaha atmıştı. ‘Neyse ki doyurmuyor da çalışmak zorundayım yoksa bir paraşütün altında kalacak kadar şanslı olamazdım.’ ‘Keşke doyursaydı da bir güzeli sadece merakından dolayı öldürmeye bu kadar yakınlaşmasaydım!’ Arzu’nun gözü mesajda yazan güzel kelimesinde takılı kalmıştı. Tebessümü gözlerinin yeşiline uzanıyordu. Yanıtla kısmına girdiğinde hareketsiz kaldı. Ne yazacaktı? İltifatına karşılık vermesi gerekir miydi? Cevap vermese ayıp olur muydu? Dakikalar uzarken en sonunda ne yazacağına karar veremeyip, ‘İyi geceler.’ yazdı. Selim tekrar cevap yazmamıştı. Kendisi de uyumak için pijamalarını giyip yatağa uzandı. Konuşmaları bitince vicdanı sakladığı gerçekle tekrar sızlamaya başlamıştı. Yatağın içinde bir sağa bir sola dönüp duruyordu ama olmuyordu uyuyamıyordu. Girdiği vicdan azabı kalbini yavaş yavaş kemiriyor, vicdanını kavuruyordu. Nefes alamadığını hissettiğinde yatağından kalktı. Hava sıcak olduğu için penceresi açıktı. Temiz hava için yaklaşırken adımları durdu, gözlerinin parlak yeşili donuk bir hal aldı. Etrafına bakınırken zihni boştu. ‘’Ben neredeyim?’’ dediğinde yıllardır içinde yaşadığı eşyaları beyni biliyorsun diyordu ama yine de tam olarak ayırt edemiyordu. ‘’Ben neredeyim?’’ derken korkulu bakışları etrafına çevrildi. Bilinçsizce hareket edip odadan çıktı. Dış kapıyı gördüğünde açtı. Dudaklarından ara ara ‘’Ben neredeyim?’’ sorusu çıkıyordu. Hatırlayamadığı yaşanmışlıklar küçük bir çocuk gibi korunmasız kılıyordu. Yalın ayak dışarı çıktığında merdivenleri inmeye başladı. ‘’Ben neredeyim?’’ İndiği katların otomatik ışığı yanana kadar karanlıkta kalıyordu bu da korkusunu artırıyor, zihnini daha çok zorluyordu. ‘’Ben neredeyim?’’ derken sönen ışıkla bir kez daha karanlıkta kalınca ağlamaya başladı. ‘’Korkuyorum.’’ dedi olduğu yere çökerek. Karanlıktan kaçınmak için eliyle gözlerini kapattı. ‘’Çok korkuyorum?’’ Saatin gece yarısını geçmesini umursamayan Ozan odasında çevrimiçi oyun oynuyordu. Dış kapının sesini duyduğunda bu saatte evden kimin gittiğini merak edip odasından çıktı. Kimse yoktu ama kapı sonuna kadar açıktı. ‘’Kimse var mı?’’ diyerek kapıya yaklaşırken ablasının odasının kapısının açık olduğunu gördü. İçeriye baktığında yoktu. ‘’Abla!’’ diyerek dış kapının yanındaki ayakkabılığa baktı. Ayakkabılar yerli yerindeydi. Bu defa ‘’Abla!’’ deyişi telaşlıydı. Ayağına annesinin kapı önündeki terliklerini geçirip asansöre baktı. Kendi oldukları kattaydı. Bunu görünce merdivenlere yöneldi. ‘’Abla!’’ diyerek inerken iki kat inmişti ki önce ağlama sesini duydu sonra yanan ışıkla yere çökerek dizleri üzerine oturmuş ablasını gördü. Yanına gittiğinde omzuna dokununca Arzu korkuyla başını kaldırıp geri kaçmaya çalışınca poposunun üzerine düştü. ‘’Ben neredeyim? Sen kimsin?’’ dedi. Ozan alışkın olduğu kriz karşısında ses tonunu yumuşak tutarak cevap verdi. ‘’Ben kardeşinim yüzüme dikkatli bak. Konuştuğumda sesimden ekşi sakız tadı alıyorsun. Sana sürekli uzaylı ablam diyorum. Anılarını düşün.’’ Arzu için tamamen yok olan son bir yılıydı öncesi vardı ama hatırlaması için sislenen zihnini zorlaması gerekiyordu. Ozan’ın yüzüne dikkatle baktığında, ‘’Seni tanıyorum.’’ dedi. ‘’Evet tanıyorsun.’’ Ozan elini yere düşen ablasına uzattı. ‘’Evimize gidelim mi?’’ Arzu uzanan ele bakarken oldukları yerin ışığı bir kez daha sönünce korku dolu çığlık duyuldu. Ozan gelecek tepkiyi umursamadan ablasına yaklaşıp sarıldı. ‘’Ben yanındayım korkma.’’ ‘’Karanlıkta canavarlar var mı?’’ dedi Arzu çocuklaşan tavırlarıyla. ‘’Bizi yiyecek mi?’’ ‘’Hayır canavar yok ama gelirlerse hepsini öldürürüm.’’ Ozan elini sallayarak sönen ışığın tekrar yanmasını sağladı. ‘’Gözlerini aç karanlık gitti.’’ Arzu söylenenle gözlerini açıp aydınlanan boş koridora baktı. ‘’Ben neredeyim?’’ dedi tekrar bulanıklaşan zihniyle. ‘’Kardeşinin yanındasın ve beraber eve gideceğiz.’’ diyerek cevap verdi Ozan sabırla. Ablasını yerden kaldırıp merdivenlere yöneldi. Bir kat çıktıklarında Arzu yaşlı gözleriyle etrafına bakınmaya devam ediyordu. ‘’Ben neredeyim?’’ ‘’Kardeşinin yanındasın beraber eve gidiyoruz.’’ dedi Ozan tekrar. Bir kat daha çıktıklarında Arzu yine sis örtülen zihniyle, ‘’Ben neredeyim?’’ diye sordu. Ozan anlayışla ve bıkmadan, ’’Kardeşinin yanındasın ve eve geldik.’’ diyerek ablasını açık kapıdan içeri soktu. Kapıyı kapatıp odasına yönlendirdi. Yatağının kenarına oturttuğunda Arzu yine, ‘’Ben neredeyim?’’ diye sordu. ‘’Kardeşinle beraber odandasın.’’ dedi Ozan. Ablasının çekmecesinden çok sevdiği böğürtlenli mini şekeri çıkarıp paketinden açarak dudaklarına uzattı. ‘’En sevdiğin şeker ister misin?’’ Arzu şekeri parmakları arasına alıp baktı. ‘’Şeker!’’ derken çocuk gibi sevinçle haykırarak söylemişti. Ağzına aldığında Ozan’a baktı ıslak mendille ayaklarının altını siliyordu. ‘’Gıdıklandım.’’ dedi gülerek. Ozan, ablasının çocuksu haline tebessüm etti. ‘’Dışarı çıkarken ayakkabını giymelisin.’’ Arzu gülerek parmağını dudağına götürdü. ‘’Şştt anneme söyleme.’’ ‘’Kardeş sırrı söylemem.’’ Ozan iki ayağın altını sildiğinde ıslak mendilleri kenara bırakırken bir kez daha, ‘’Ben neredeyim?’’ sorusunu duydu. ‘’Kardeşinle beraber odandasın.’’ dedi. Ablasını kısa süreliğine tek bırakıp yatak odasının kapısını annesiyle babası uyanana kadar tıklattı. Meryem Hanım uykulu gözleriyle kapıyı açtığında, ‘’Ozan, ne oldu oğlum?’’ dedi. ‘’Ablam! Az gelsene.’’ Meryem Hanım, kızının odasına giderken Özkan Bey de karısını takip etti. İçeri adım attıklarında Arzu’nun, ‘’Ben neredeyim?’’ sorusunu duydular. ‘’Annenin yanındasın.’’ diyen Meryem Hanım alışkın olduğu duruma anında uyum sağladı. Kocasıyla, oğluna baktı. ‘’Siz gidin yatın ben kalırım yanında.’’ Kocasıyla, oğlunu gönderdiğinde kızının yaşlarla ıslanmış yanağını okşadı. ‘’Hadi kızım yatağına yat.’’ dedi. Uyutabilirse uyandığında normale dönmüş olabilirdi ama bazen de uyandığında kriz hali devam ediyordu yinede bu şekilde kendisine gelene kadar uyanık tutmak istememişti. ‘’Ben neredeyim?’’ dedi Arzu yatağa yatarken. Odasını biliyordu, bildiğini hatırlıyordu ama her şey çok bulanıktı neyi bildiğini ayırt edemiyordu. ‘’Yatağındasın kızım şimdi gözlerini kapat ben elini bırakmayacağım.’’ Meryem Hanım uyuyana kadar kızının elini tutup saçlarını okşadı. Arada sorulan, ‘Ben neredeyim?’ sorusuna içtenlikle cevap verdi. Arzu sabah gözlerini açtığında annesi yatağın yanında oturmuş başını dayadığı yerde uyumuştu. Bulanık zihnini netleştirmeye çalıştı ama olmadı. En son pencereye yaklaştığını hatırlıyordu. Fark ettiği gerçekle, ‘’Hayır!’’ diyerek saçlarını karıştırdı. Hareketlerine annesi uyanmıştı. ‘’Kızım!’’ ‘’Kendimdeyim.’’ dedi Arzu doğrudan. ‘’Nasıl oldu?’’ ‘’Ozan fark etmiş.’’ Meryem Hanım böyle anlarda zorunlu kalmadıkça kendisini güvende hissetmesi için kızından olanları saklamıyordu. Arzu yattığı yerden kalktı. Sersemlemiş halde ayaklarını sürüyerek kardeşinin odasına girdi. Hâlâ uyuyordu. Yanına sokulup yatarak sarıldı. ‘’Rahat bırak.’’ diyen Ozan yattığı yerde kıpırdandı. ‘’Teşekkür ederim. Başına çok bela oldum mu?’’ Kardeşi omuz silkti. ‘’Etme teşekkür falan hayatta uğraşamam seninle anneme söyledim o gelip baktı. Onlar yaşlandığında da bakmam sana vereceğim bakımevine oradaki hasta bakıcılar baksınlar.’’ Arzu, kardeşinin ciddi olmadığının farkındaydı. Bu durum ne zaman yaşansa hep aynı şekilde alaya alıyordu ama annesinin anlattıklarından o anlarda nasıl ilgilendiğini biliyordu. ‘’Sen beni bakımevine terk et bende annemlere yatağının altında bulduğum çıplak boksörlerin olduğu dergiyi anlatacağım görürsün.’’ ‘’Boksör onlar tabi ki öyle giyinip dövüşecekler.’’ Ozan orta parmağını havaya kaldırdı. ‘’Bulduğun resimler elinde patladı kaybol şimdi uyuyacağım.’’ ‘’Okula gitmeyecek misin?’’ ‘’Abla sen normali de unutmaya mı başladın? Geçen hafta karne aldım ya! Rahat bırak beni!’’ ‘’Unutmuşum.’’ Kardeşinin yanağından sulu sulu öptü. ‘’Hayırsız kardeşim benim gideyim de bir şeyler yiyeyim midemi bulandırdın.’’ ‘’Çık dışarı!’’ Ozan yastığına gömülüp uyumaya devam etti. Arzu, annesiyle babasının kendisine bakışları altında kahvaltısını yapmak zorunda kaldı. ‘’İyiyim.’’ dedi en sonunda dayanamayarak. ‘’Bir derdin mi var?’’ diye sordu babası. ‘’Varsa söyle beraber çözeriz kızım.’’ ‘’Hayır baba neden olduğunu anlamadım.’’ Arzu yalan söylemişti. Girdiği stresin sebebini biliyordu ve bunu bugün çözecekti. ‘’Sizi seviyorum.’’ İkisine de eliyle öpücük atıp çantasını, fotoğraf makinesini alıp evden çıktı. Bugün emniyete gidip işe yarar bir haber kovalayacaktı. Yolda giderken telefonunu çıkarıp Selim’e mesaj attı. ‘Günaydın, bugün mesaim bittiğinde görüşebilir miyiz?’ Kararlıydı bu defa anlatacaktı. Bu şekilde devam edemezdi. İlk günden yalanı kardeşinin söylediği şekliyle elinde patlamıştı. Gelen cevaba baktı. ‘Saati ve adresi bekliyorum.’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD