İkindin vakitleriydi. Mihran yine iki elini kolunu doldurmuş evine doğru yürüyordu. Fakat attığı adımlar telaşlıydı. Topukları giydiği şalvarın paçalarına dolaşıyordu. Yanakları al al olmuştu. Bunu gören herkes soğuktan zannetse de öyle değildi. Aksine içi yanıyor, yangını yanaklarına vuruyordu. Halbuki hava buz gibiydi. Akşama doğru çıkan ayaz su taşıdığı ellerini bıçak gibi kesiyordu ama öyle bir durumdaydı ki üşüdüğünün farkında bile değildi. Çok sinirliydi. Elbet onun bu halini görenler vardı. Fakat kimsenin aklına, Deli Dursun’un torunuyla yıkık dökük bir evde buluştuğu, ondan dolayı sinirli olabileceği gelmiyordu. Mihran’ı bilip tanıyan herkes onun böyle bir şey yapabileceğini asla düşünmezdi. Herkes severdi Mihran’ı. Elinden yemeği yenir, diktiği giyilir, yüzüne bakanın karnı doyard

