DİP||

3143 Words
Meva balkonda küçük bir kız çocuğu gibi köşesine sığınmış sessiz sessiz içinden ağlıyordu. Yavuz içerde uyuduğu için ağzını dizine dayamıştı sağuk havanın tenini yakan dikenlerinden korunmak için daha çok küçüldü ve daha çok ağladı. Bütün güçsüzlüğünü o göz yaşlarına bırakıp rahatlamak istedi ama duygu o kadar uzaktı ki tek seçeneği sakinleşip Yavuz ’un yanına gitmekti. Ama önce babasına mesaj attı. Aramak tekrar yalan söylemek istemedi ve bir kaç saate geleceğini söyledi. Meva yüzünü silip saçlarını düzeltti ve içeri girdiğinde yüzünde solgun bir tebessüm vardı ama bu tebessüm boş yatağı görünce paramparça olup gitti. Endişe ve korkuyla etrafına baktı. Yoktu Yavuz . Banyoya da baktı ama Yavuz tan hiç bir iz yine yoktu. Daha sonra hızla odadan çıktı ve olduğu yerde koca eve korku içinde baktı. Çok büyük bir yerdi nasıl bulacaktı Yavuz' u? Daha yeni kendine gelmişti küçüğü. “Meva hanım iyi misiniz? Bir sorun mu var?” “Yavuz yok! Balkonda telefondaydım, konuşuyordum, içeri girdim Yavuz yoktu! Görmediniz mi Yavuz u?” Meva panikle olanları anlatınca Samir hemen telefondan yalıda çalışan bütün çalışanlara mesaj yolladı Yavuz u görüp görmediklerini sordu. “Meva hanım sakin olun. Şimdi yalıda çalışan bütün herkese haber verdim şimdi biri nerde olduğunu söyleyecektir.” “Bakın normal zaman da bu kadar endişe yapılmaz belki ama Yavuz tam yürüyemiyor güçsüz ve psikolojik olarak zor bir durumda yalnız kalamaz. Onu bırakıp balkona çıkmamalıydım. Benim hatam. Odası nerde bakabilir miyiz?” Samir, Meva hanımın kendine böyle haksızlık etmesine üzülsede kız haklıydı Yavuz yalnız kalamazdı böyle bir durumda. “Buyrun bu katta zaten.” Samir yol gösterirken telefonundan hala bir cevabın gelmemesi onu da endişenlendirdi. Yüze yakın personel görev alıyordu bu yalıda çoğu korumaydı korunun en ücra köşesinde bile yerlerinde kıpırdamayan adamlardan ses olmayışı hiç iyi değildi. Meva ve Samir bütün katı arayıp Yavuz u bulamayıp başka birilerininde görmediğini öğrendiklerinde Meva korkuyla hızla merdivenleri inmeye başladı. Belki bir ağacın altında saklanıyor olabilirdi. Balkondayken gittiğini zannetmiş bulmak istemiştir teyzesini. “Dur! Dur yoksa seni kendi ellerimle öldürürüm!” Meva o canavarı dinlemedi ve merdivenlerden hızla inmeye devam etti fakat kolundan tutulup sertçe duvara fırlatınca bir anda kendini yerde acıyan bir omuzla buluvermişti. Ayakkabılarını gördüğü adama başını kaldırarak nefretle baktı. “Yavuz nerede!” Yaman ölüm kokan sesiyle sordu. Meva cevap vermedi. “Sana Yavuz nerede diyorum!” Yaman ateş olup sordu tekrar. “Bilmiyorum!” Meva bağırarak cevap verdiğinde hıçkırığı boğazında düğüm oldu ve haykırarak ağlamaya başladı. “Ona bir şey olursa yaşayamam!” “Olsun veya olmasın zaten yaşamayacaksın.” Yaman bu kızın başına bela olacağını öğrendiği gün bu silahı onun için doldurmuştu. Ayaklarının dibinde beceriksiz kızın başına dayağı silahın ucunu şakağına iyice bastırdı. Yavuz u ondan alabileceğini zannediyordu öyle mi? Bütün bu oyunlarla.. “Son kez soruyorum Yavuz nerede? Onu kaçırmaya çalıştığını biliyorum ama bırakmam! Şimdi söyle nereye sakladın!” Meva paranoyak adamın başına dayadığı silahı umursamadan ayağı kalktı. O doğduğu gün ölmüştü ve o zamandan bu zamana kadar yirmi iki yıldır zaten her gün ölüyordu. Şimdi ölse ne değişecekti? “Çekil önümden! Yavuz ’u bulmam gerek!” Yaman öyle öfke doluydu ki elini hemen tetiğe götürdü. Bir saniyesini almayacak basit bir ölüm olacaktı. Telefonuna gelen mesaj sesiyle ne yaptığını fark etti. Bu kız kendisinden uzak durmadıkça ölüm hep aralarında ince bir ipin üstünde olacaktı. Ve her hatasında o ipteki can avuçlarına düşüp duruyordu. Yaman bu sefer avuçlarındaki canı bırakmayı düşünmedi ve elindeki silahı kızın başına tutarken telefonuna gelen mesaja baktı. Koru da çocuk sesi duyulmuştu ama hala sesin kaynağını bulamamışlardı. Yaman kızgınlıkla kızın solgun yüzüne ve savaşçı yeşil gözlerine baktı. Sinirlenmişti her zaman çatık olan kaşlarını daha çok çattı. “Yavuz dan haber mi var? Söyle Yavuz mu? Söylesene be adam Yavuz' dan haber mi var?” Bu numaradan sözlere ve iyi oyunculuğa kanmadı Yaman. “Sen ölümü çoktan hak ettin! Ne dedin çocuğa git ormanda saklan akşam olunca seni alacağım mı dedin?” “Hayır asla öyle bir şey demedim! Şuan koruda mı? Hemen gitmem lazım!” Meva başına dayalı silahı umursamadan merdivenlere yönelince Yaman kızı kolundan yine tuttu ve merdivenlerden peşinde sürükleyerek indirdi. Bu kızın artık ciddi bir derse ihtiyacı vardı. Bir daha Yavuz değil ablasını bile hatırlamakta zorluk çekecekti. Gerçekten öldürmeden ruhunu alacaktı. “Bırak kolumu! Bırak Yavuz'a gitmem lazım! Onun bana ihtiyacı var! Neden anlamıyorsun? Beni aramak için çıktı evden! Beni istiyor! Yeter artık! Bırak, nasıl amcalık bu? Nasıl yeğenini düşünmezsin?” Yaman dış kapıya gelince hazırda bekleyen korumaların önüne attı kızı. Yere dizlerinin üstüne düşen Meva canı acısı da ayağa kalktı ve zalim adama dönerek “Senin derdin ne! Şuan Yavuz ne haldedir tahmin edebiliyor musun? Yanına gitmem gerek diyorum!”diye çaresizce bağırdı. Ağlıyor yaşadığı acıyı görmesini istiyordu ilk defa çünkü Yavuz a kavuşmak için şuan her şeyi yapardı. “Bunun başında durun! Ben gelinceye dek!” Yaman hızla koruya doğru gidince Meva da arkasından gitmek istedi ama izbandut kılıklı korumalar kolundan tuttukları için gidememişti. “Bırakın artık beni! Yeter! Neden anlamak istemiyorsun Yaman Karamanlı Yavuz beni istiyor beni arıyor! Benim de ona gitmem lazım! Dur! Bende geleceğim!” Karanlıkta kaybolan adamla Meva hıçkırıklarını tutamadı ve yere çökerek ağlamaya başladı. Eğer Yavuz una bir şey olursa asla kendini affetmezdi. Asla. O nefes almasını sağlayan en büyük dayanağıydı basit bir nedenden kaybederse asla yaşayamazdı. Gitmek Yavuz a sarılmak istiyordu. Başında bekleyen korumalar öyle ruhsuz ve kötü bakıyorlardı ki sahipleri gibi vicdansızın tekiydiler. “Meva hanım kalkın lütfen. Buyrun şöyle oturun.” Samir geldiğinde Meva hanımı yerde perişan halde ağlarken bulmuş ve çok üzülmüştü. Hemen kendisine bahçede ki oturma alanına yönlendirmişti. Meva zorlukla kalktı, Samir in gösterdiği yere oturdu ve acı içinde ağlamaya devam etti. “İnana biliyor musunuz? Benim Yavuz u koruya yolladığımı düşünüyor. Ben canı yandığı için ölüyorum...Nasıl bunu yaparım Yavuz uma? Her şeyim o benim asla ona böyle bir şey yapmam!” Samir bir bardak suyu Meva nın önüne koydu. “ Merak etmeyin Yavuz ’un sesini duymuşlar koruda birazdan gelecektir sağ salim Meva hanım.” “Nasıl sesini duydular daha bulamadılar mı?” Ayağı kalktı Meva, korku, endişe ve merakla sonsuz gibi duran koruya baktı. Yalının önü zaten denizdi bir yol yoktu ama bu orman bir çocuk için sonsuz yol demekti. Gözlerini etrafta gezdirdi. “Meva hanım siz burda oturun içerde telefonumu alıp geliyorum size haber vereceğim merak etmeyin.” Meva başını salladı ve etrafına karanlığın el verdiği ölçüde baktı. Sonsuz bir gece vardı başkada bir şey yoktu. Uzaklardan gelen denizin sesiyle arkasını döndü. Yalının önü boğazdı ama küçük bir çocuk için en tehlikeli yerde de orasıydı. Birden kalbine yerleşen tuhaf sıkışma hissiyle o tarafa giden koridor gibi yola baktı. Başında beklemesi için talimat verilen korumalara döndü. Samir in sayesinde kendisinden uzakta aralarında sohbet ederek bekliyorlardı. Oraya gidip kontrol etmesi gerekiyordu. Fakat nasıl? Normal insanlar endişeli olunca belli bir mesafe yürür ve tekrar ederlerdi bu yürüyüşü aynı yerde. Meva de bu yürüyüşü yapmaya başladı fakat her seferinde biraz daha o koridora yakınlaştı ve onların konuşmaya daldığı anı kollayarak hızla gözden kayboldu. Yalının boğaz tarafına koşarak geçti. Lambalar olduğu için denizin belli bir mesafesini görebiliyordu. Meva yüreği ağzında korku ve endişeyle daha da yakınlaştı kıyıya ve kenarda ki küçük iskeleye ve çevresine baktı. Hiç bir iz yoktu Yavuz a dair. Yalıya baktı ve daha sonra denizin biraz daha açıklarına bakınca gözüne ileride ki bir karartı çarptı. “Yavuz ” İlk önce küçük çocuğun adını sessizce şok içinde söyledi ve daha sonrasında bütün İstanbul u ayağa kaldıracak kadar kuvvetli ve acı dolu bağırdı. “Yaavuz!” Meva daha ne yaptığını bile fark edemeden kalın kazağı ve kot pantolonu ile kendini boğazın buz gibi sularına atmıştı. Fazla yüzme bilmiyordu fakat hiç bilmesede kendisini atar Yavuz a ulaşmak için canını bile verirdi. Yaklaştıkça Yavuz u daha çok fark etti. Suyun üstünde hareketsiz oluşunu görünce o boğazın soğuğu değil de Yavuz ’ a bir şey olma düşüncesi buz kestirmişti her tarafını. Hızlı atmaya çalıştığı beceriksiz kulaçlar onu derine çekse de elbisesi yüzünden mücadele etmekten ve umut etmekten asla vazgeçmedi. “Yavuz teyzem! Ses ver bir tanem! Geliyorum az kaldı! Hadi ses ver bana! Lütfen!” Meva eğer o sesi duyamazsa kendini sonsuzluğa bırakacaktı emindi bundan. Ölüm bu saatten sonra fiziken işlemezdi ona. “Teyzee.” Meva bir çığlık daha attı sevinçtendi bu gücünü toplayıp emanetine daha çabuk gitmek içindi. Yaşıyordu bir tanesi. Çok az yolu kalmıştı. “Geliyorum teyzecim! Çok az kaldı biraz daha dayan.” “Teyze çok soğuk üşüyorum!” Meva son iki metreyi öyle hızlı aştı ki Yavuz üşüyorum dediğinde çocuğu kucaklamış öpücüklere boğmuştu. Teyze yeğen öyle üşümüştüler ki ikilinin de çenesinin titremesiyle dişlerinin sesi duyuluyor ve buharlı derin nefesleri görülüyordu. “Bak teyzecim şimdi çok güçlü olmamız lazım.” “Amcam gibi.” Çenesinin titremesiyle konuşamıyordu bile küçük çocuk. “Evet amcan gibi çok güçlü olacaksın sen. Şimdi arkama geç. Aferin. Ellerini boynumda birleştir teyzecim.” Meva'nın da Yavuz'dan farkı yoktu konuşamıyordu soğuktan yine de Yavuz a cesaret verici sözler söyledi. Amcasını örnek almasa iyidi ama şuan yılana bile sarılabilirdi. Meva sırtındaki yüke ve yüzmeyi tam bilmemesine rağmen yüreğinde ki sevgiyle ısınıyor güç topluyordu. Emanetini her koşulda koruyacak kollayacak ve onun yedek canı olacaktı her zaman. Buz gibi suya ve akıntıya rağmen Meva iskeleye yaklaştı ve Yavuz u zorlukla yukarı itebildi. Korumalar birazdan Yavuz u alırlardı, o iyi olacaktı. Artık gücünün son kırıntılarını yaşıyordu Meva. Kendini bırakmıştı. Sürüklendiğini hissediyordu. Biraz şöyle gözlerini dinlendirdikten sonra güç toplayıp iskeleye çıkacaktı. Çok yorulmuştu. Sanki uzaktan Yavuz teyze diyordu. Kulağına su kaçmış olmalıydı sadece biraz gözlerini dinlendirip çıkacaktı iskeleye. Yaman duyduğu çığlıkla hayatında ilk defa korkunun dizlerine vurduğuna şahit oldu. Hatta ilk defa kalbi göğsünü bu kadar şiddetli dövüyor ve kulakları o basıncı ilk defa bu kadar kuvvetli hissediyordu. Nasıl oldu nasıl geldi bilmedi o yolu. Sadece koruda arada kullandığı motora atladığını ve kendini yalının boğaz yönünde ki cephesine geldiğini hatırlıyordu. Yavuz bir battaniyeye sarılı halde korumaların birinin kucağında ona doğru getiriliyordu. Saçları ıslak küçük bedeni titriyor ve hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Denize mi düşmüştü yoksa Yavuz ? Korkuyu ve öfkeyi aynı anda yaşadı fakat öfkesi bu sefer daha baskındı. Kendisine, bu beceriksiz korumalara ve o teyzecilik oyayan küçük yalancıya çok sinirliydi. Yavuz a doğru yürüdü ve ağlayan çocuğa baktı. Yavuz yaşıyordu ve iyiydi. Göğsünde tıkalı kalmış nefesi Yavuz un ıslak saçlarını okşarken verdi. “İyi misin kuzey fırtınası ? Ne oldu denize mi düştün?” “Amcah teyzem çıkmadı! Niye çıkmadı?” Yavuz öyle derin öyle acı ve öyle hüzün dolu baktı ki Yaman donup kaldı. Karşısında duran korumalara bakt kız nerede der gibi. Ellerinden kaçırdıysalar onu kendi eliyle bulup cezasını verecekti. Kerimoğlu nun başına diktiği iki korumada hiç bir şey olmamış gibi konuştu. “ ‘Dip’ te. “ Duyduğuyla şok geçiren Yaman öylece konuşan adama baktı. Nasıl dipte? Sert rüzgarın estiği yöne denize zorlukla bakabildi. Şimdi o kız nefessiz karanlığın dibinde miydi? Ölmüş müydü? Ne hissettiğini bilmeyecek kadar kendini katı hissediyordu. Onun çığlığı duymuş koşmuştu buraya Yavuz a bir şey olduğunu zannermişti ama olan Kerimoğlu na olmuştu. Gözlerini karanlık sudan ayırmadan konuştu. “Yavuz u içeri götürün, doktor çağırın!” Yavuz gözden kaybolduğu gibi Yaman üzerinde ki ceketi ve gömleği saniyeler içerisinde çıkardı. Kumaş pantolonunu bacaklarından indirdiği sırada diğerlerinden de kurtuldu. Soğuk havayı hissetmiyordu sadece derin karanlık suya bakıyor bir saniye bile gözlerini ayırmıyordu. “En son neredeydi?” “İskelenin biraz ilerisinde görüldü daha sonra dibe çekildi.” Yaman öfkeyle soludu.”Fener.” Elini korumaya uzattı hala yüzlerine bakmıyordu. “Botla açılın! Bulun kızı! Ölü yada diri!” Eline verilen feneri açtı, dişlerinin arasına almadan önce derin bir nefes aldı ve üstünde sadece iç çamaşırı ile balıklama suya atladı. Tenine değen buz kırıklarını hissetmedi Yaman,ruhunu baştan aşağı yakan öfkenin ateşini hissediyordu. Kaybettiği düşmanını arıyordu. Yaman Karamanlı, yine aptalca bir neden yüzünden ölecek olan aptal kızı bulmak için daha derinlere yüzdü. Ağzında ki küçük fener yeterli değildi ama bedenini esir alan akıntıyı takip ederse o küçük kızıda bulabilirdi. Suyun dibinde etrafına dikkat ederek kontrollü bir şekilde akıntıya bıraktı kendini. İskelenin önüne gelince durdu ve orada aramaya koyuldu ama yoktu. Tekrar kendini akıntıya bıraktı. Ciğerlerine çektiği bir nefeslik ömrü artık zorlamaya başlamıştı Yaman’ ı. Son kez dibe indiğinde eli boş döndü ve su yüzeyine öfke ile çıktı. Derin sesli bir nefes ciğerlerine çekince gözüne gelen uzun saçlarını sinirle geriye doğru eliyle taradı. Derin solukları devam ederken etrafına baktı. İki bot su yüzeyinde büyük fenerlerle kızı arıyordu. O öfkeyle elini hızla suya çarptı. Başına bela olacağını biliyordu o kızın. Derin bir nefes aldı ve akıntıya tekrar kendini bırakarak dipte yüzmeye koyuldu. Baya açılmıştı boğazda geçen vapurların gemilerin teknelerin gölgeleri arasında kalmıştı. Sağ kolu ağrımaya başlayınca bir müddet olduğu yerde durdu. Eğer biraz daha zorlarsa o kolu uzun süre kullanamayacaktı. Kolunu sıktı ve tekrar aramaya koyuldu. O kızı bulması gerekiyordu. Yaman ciğerlerinin artık dayanamayacağını fark etti. Her şeye rağmen o baş belasını bulması gerekiyordu çünkü Yavuz onu soracak ve onu isteyecekti. Ne cevap verecekti? Adamlarının o kızın ölümüne göz yumduğunu mu? Yaman inatla suyun altında kalmaya devam ederken bilincini de kaybetmek üzereydi. Çıplak ayaklı, tek silahı çıplak elleri olan Meva Kerimoğlu savaşı kaybetmişti hem de kendine yenilerek. İlerde dibe çekilen bir şey fark etti Yaman. Son gücünü kullanarak yüzdü oraya. Bulmuştu onu. Kolundan tuttu ve yüzeye yüzdü küçük düşmanıyla. Kızın üstünde ki kazak ve pantolon onları dibe çekerken Yaman ağrıyan koluyla daha çok çekti kızı. Yüzeye çıktılarında Yaman derin bir nefes çekti ciğerlerine biraz daha bekleseydi bilincini kaybedip o da sonsuz karanlığa hapsolacaktı. Elindeki feneri yukarı tutarak kızı arayan botlara işaret verdi. Daha sonra çenesinin altından tuttuğu kızın nabzına baktı. Oldukça kesik kesik, yavaş atan nabzını hissettiğinde kendisine çevirdi kızı. Islak, beyaz yüzü ve morarmış dudakları ile ölümü tatmış bir beden gördü. Kendisine nefretle düşmanca bakan yeşil gözler kapalı ıslak kirpikler sessizdi. Yaman’ ın son nefesi boğazında düğüm oldu. Feneri gözlerine tuttu, bir tepki yoktu. Nerde kalmıştı bu adamlar! Sinirle etrafına baktı gelmek üzere olduklarını gördü. “Böyle korkakça ölmek yerine savaş meydanında ölmeyi isteyeceğini sanırdım Kerimoğlu! Sözde emanetine sahip çıkacaktın daha kendi canını koruyamıyorsun!’ Bot yaklaştı ve Yaman kızı belinden tutarak bota çıkardı. Adamları çıkar çıkmaz sırtına battaniye atınca sinirle o battaniyeyi yere attı. Yerde ölü gibi yatan kızın yanına diz çöktü ve yüzüne baktı. Yapması gerekiyordu yaşatması gerekiyordu. Yaşaması gerekiyordu bu kızın. Parmak uçlarıyla kızın yüzüne yapışmış saçları çekti ve ağzının etrafını elleriyle sardı. Nefesini o dudaklara bırakacaktı ama nasıl? Ölüm kapısında hazır beklerken fazla düşünmedi ve eğilerek can nefesini o cana bıraktı. Bir kaç defa daha da kuvvetlice nefes verdi taki ciğerlerin yükseldiğini görene dek. Diğer eliyle de nabzına baktı. Yine kesik kesik yavaş atıyordu. Öfkeyle tekrar kuvvetli bir şekilde nefes verdi o ağza. Kurşunların işlemediği bedeninden bir canını bu kıza vermek istedi. Yaman, verdiği son nefeste Meva öksürerek yerinde kıpırdadı ve yan dönerek daha çok öksürmeye ciğerlerine giren suyu çıkarmaya başladı. Fakat yaptığı her şey o kadar canını yakıyordu ki içinin bıçak darbeleriyle oyulduğunu hissediyordu. “Yalı ya gidiyoruz!” Yaman ayağa kalktı ve boş koltuğa oturdu. Ellerini başının arasına alırken saçlarından ıslak bedenine damlayan tuzlu suyu hissetti. Soğuk şimdi tenine değiyordu. Yaman kıza baktığında acı içinde kıvranışını gördü ve dişleriyle dudaklarını ısırdı. Ne yapacaktı bu kızla! Öldüremiyor ama yanında da yaşatmak istemiyordu. Yavuz a ne cevap vereceğim diye kurtarmıştı kızı. Peki şimdi kızla ne yapacaktı? Meva biraz daha rahat nefes almaya başlayınca nerede olduğuna baktı. Küçük bir tekne gibi yerde hareket halinde gidiyordu. En son Yavuz ’u iskeleye çıkarttığını ve daha sonrasında... Hatırlayamadı Meva. Demek ondan sonra bilincini kaybetmişti. Kendisini saran soğuklukla titredi ve ıslak kıyafetlerle çok daha çabuk üşüdü. Arkasını döndüğünde ise onu gördü. Çırıl çıplak karşısındaydı Yaman Karamanlı! Islak bedeni ve uzun olduğunu ilk defa gördüğü saçlarının arasında kendisine ölüm gibi bakıyordu. Bakışlarını kaçırınca geniş omuzları bakış açısına girdi, utandı. Bu sefer yere bakmak isteyince uzun tüylü bacaklarını gördü. Nereye baksa onun her uzvunun çıplak bir parçasını görüyordu. Çok utanmıştı ve önüne kendi ellerine baktı. “ Yavuz iyi mi?” “İyi olmasaydı şuan sen dipte balıklara çoktan yem olmuştun.” Korkarak sorduğu soruya aldığı cevapla sinirlensede Yavuz ’ un iyi olduğunu anlamasıyla rahatladı. Ayrıca anladığı tek bu değildi. Karamanlı mı onu kurtarmıştı? Neden? Bu kaçıncıydı artık! Her an silahını çekip vuracak zannederken her seferinde kendi güçsüzlüğünde ölüp gidecekken Yaman Karamanlı kendi elleriyle onu kurtarıyordu. Hem üşümekten hem de bu farkındalıkla bütün vücudu buz kesti ve daha çok titremeye başladı. “Benim kapımda ölmeden şunu al!” Meva onun sesini duyduğunda yerdeki battaniyeyi fark etti. Ama almak istemedi ondan gelen hiç bir şeyi istemiyordu bu saatten sonra. Ellerine bakmaya devam etti. “Sana al dedim! Yavuz un yanına sağ gitmek istiyorsan al!” Yavuz onun artık hassas noktasıydı. Aldı yerde ki battaniyeyi, sırtına ve bütün bedenine sardı. Isıtmamıştı ama en azından denizin sert rüzgarından soğuğundan koruyordu onu. “Bu kadar aptal olduğunu bilmiyordum Kerimoğlu!” Yaman öfkeyle kıza baktı gerçekten de bu kadar aptal olduğunu bilmiyordu. Meva kaşlarını çatarak Karamanlı ya baktı. Sadece yüzüne odaklandı. Bu adam neyden bahsediyordu? “Yavuz u böyle tehlikeki bir şekilde kaçırabileceğini mi sandın!” Meva hayretle öylece durdu fakat daha sonra öfkeyle adamın gözlerinin içine dürüstlükle baktı. “Hayır öyle bir planım yoktu! Sadece bir şüphe ile gittim kıyıya. Ve evet hissettiğim gerçekti Yavuz suyun üstünde hareketsiz duruyordu. Düşünmeden atladım ve ne pahasına olursa olsun onu kurtardım. Yavuz için canımı veririm derken öylesine konuşmadım ben gerçekten onun için canımı veririm! Ama asla onun canını tehlikeye atacak bir şey yapmam!” “Senin bu yalanlarına inanacağımı mı sanıyorsun sen!” Yaman Karamanlı, kibir dolu bakışlarını zavallı kızın üzerinde dolaşırdı. Yağmurda kalan bir kediden farkı yoktu. “Senin bana inanman veya inanmaman umurumda değil! Ama Yavuz söz konusuysa artık bu kibrini ve inadını bırakmak zorundasın! Onun ne kadar acı çektiğini görmüyor musun? Sen o acıyı hafifletmek yerine daha çok canını yakıyorsun o çocuğun! Onu gerçekten seven ve bunu ona korkmadan gösterebilen bize ihtiyacı var! Yavuz un ailesine ihtiyacı var!” Yaman öfkeyle kıza yaklaştı ve o çok konuşan çenesini parmaklarının arasına aldı. “Ailesi sen misin? Ölümün peşinde koşan sen.. Yoksa bir ayağı çukurda olan baban mı? Bu dilin daha fazla saçma bir şekilde konuşmaya devam ederse kökünden keserim! Anladın mı?” Yaman korkuyla gerilen kızın ıslak yüzüne ve gözlerine nefretle bakarken teninin parlaklığına ve o dolgun dudakların kırmızı tonuna daldı bir anda. Nefreti ince bir perdenin arkasında kaldı. Meva yüzüne değen sıcak nefesin aslında kanını kurutan bir zehir olduğunu biliyordu. Karamanlı dediğini yapıyordu canını değil ruhunu alıyordu. Yine babasıyla tehdit ediyordu. Çenesini kurtarıp daracık yerde çekilebildiği kadar çekilip köşeye geçti. Ama yinede Yaman Karamanlı yla arasında ki mesafe iki karşılıktı. Üstelik çıplak bedeni daha çok görüş alanına gitmişti. Yaman, Meva nın önünde eğilmiş yakın bir mesafede yüzüne dalıp gitmişti. Boğazın ortasında karanlıkta çıplaktı ve karşısında sırılsıklam kızın gözlerine nefretle bakarken diğer yandan tadını damağında merak ettiği tene kor ateşler içinde bakıyordu. Farkındaydı, ne yaptığını biliyordu ama buna engel olmak çok zordu. İmkansızı ilk defa iliklerine kadar hissediyordu. En değerli varlığını almaya çalışan bir yılandı, zehirli bir dili vardı her şekle girebildiğini görüyordu. Fakat teni sığındığı öfkesi kadar sıcak, nefesi hissettiği nefretten daha keskin, dudakları zehirle yıkanmış ağzına ilaçtı ve gözleri karanlık dünyasına sızmaya çalışan bir güneşti, dünyasına yasak olan tek şeydi. Ve istediği tek şey onun teniydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD