HİSSİZ||

2860 Words
Meva hiç bir şey olmamış gibi babasına kahvaltı hazırladı. Kaç gündür doğru dürüst yemek yemiyordu ona da bir şey olursa yapamazdı. “Meva yavrum nerelerdeydin sen. Bütün gece bekledim seni.” Meva babasına döndüğünde yaşlı adam”Meva bu yara ne? Nasıl oldu kim yaptı.” Korku içinde kızına yaklaşıp yüzünü avuçları arasına aldı. “Kimse bir şey yapmadı babacım. Kitaplıktan kitap alacakken elimden düştü ve yüzüme geldi. İyiyim bir şey yok.” Yaşlı adam emin değildi şüphe içinde baksa da kızı kendisine yalan söylemezdi. “Peki neden geç geldin kızım* Dün Zarife hanımlar ve Taylan geldi nerede oluğunu bilmediğim için uzakta işin oluğunu söyledim.” “Şey baba...” Meva, Yavuz' dan bahsetmek istedi fakat söylerse dudağının kenarında ki yaranın da akıbeti belli olurdu. Tahmin etmek zor değildi sonuçta tek düşmanları Yaman Karamanlıydı. Yavuz' u gördüğünü ve o solgun dünyasında çiçekler açtığını soğuyan yüreğine güneş gibi geldiğini bilmesini isterdi. Ama yine yıllardır olduğu gibi sustu. Yine çok ağır yine yüreği yanıyordu. “Şey baba hmm sana dediğim gibi işte telefonda raporları uzman birine götürmek istedim yol baya uzundu geç kaldım.” Yalan söylediği belli olmasın diye yarıda kaldığı sofrayı kurmaya devam etti. “Telefonunu da açmadın kızım çok endişe ettim. Hiç böyle yapmazdın ne olursa olsun haber ederdin.” Meva zeytinlerin üstüne kekik gezdirirken bir anda elleri titredi. Telefonu en son çaldığında koca adam üstünde bütün yüküyle baskı uyguluyordu. Karnına değen... Öfkeyle başını eğdi saçları bir pelerin gibi yüzünü sakladı babasından. O adama yaklaşırken daha dikkatli olacaktı. “İşte baba dalmışım, özür dilerim dikkat edeceğim. Zaten raporlar doğrulandı.” Gözleri yaşlarla dolunca babası da bir sandalye çekti ve acı yüküyle yığıldı masaya. Meva otopsi raporlarında yazılanları öğrendiğinde merak içinde olan babasına ve hocasına haber vermişti. Ayhan hocası üzülmüş babası ise kahrolmuştu. Kızını o bataklıktan kurtaramadığı için kendisini suçluyordu içten içe. Denemişti hem de defalarca Yıldırım denen alçak adamın kapısına gitmiş kızını görmek isteğini söylemişti ama her seferinden kavuluyor yada Kevser2 in müsait olmadığı haberini alıyordu adamlarından. Yıllarca kızının hasretiyle yanıyordu yüreği. •~~~~~~~• Meva mutfağa yemek yapmak için uzun zamandır girmemişti. Pek yemek yapmasını zaten bilmezdi kışın okul yazın da okul masrafları için çalışırdı ve tek bildiği ablasıyla bir çok defa yaptığı limonlu kurabiyelerdi. Yine yedi yıldır hep yaptığı gibi ablasının tarifiyle ağlayarak kurabiyeleri yapmaya koyuldu. Babasıyla bir kaç lokma atıştırdıktan sonra babası bazı işleri olduğunu söyleyerek çıkmıştı. Meva da bir yere uğrayacağını ama geç kalmayacağını belirtmişti. Küçük bir saklama kabına kurabiyeleri koyduğunda odasına giderek üstünü giydi. Bu sefer bordo kalın salaş bir kazak, koyu mavi bol kot pantolonlarından birini giymişti. Saçları yine söz dinlemiyordu öylece tarayıp bıraktı. Montunu giyip bordo beresini başına geçirdiğinde saklama kabını eline aldı. Yavuz' a ulaşmak için iki otobüs değiştirmiş bir de taksi tutmak zorunda kalmıştı. Bu Karamanlı paranoyak gibi şehrin ortasında ıssızlık içinde yaşamak için resmen İstanbul' un bir tepesini satın almıştı. Koruya yakın güvenliğin olduğu kısma gelince özel araçların dışında giriş çıkışların yasak olduğunu öğrendi ve taksiden indi. Boşuna o kadar yol gelmemişti Yavuz2 a bu kurabiyeleri ulaştırabilmek ve burada unuttuğu çantasını almak istiyordu. “Çantamı dün burada unuttum. Müştemilatta. Ve bir de Yavuz' a bunu vermek istiyorum. Eğer Samir beye haber verirseniz beni tanıyacaktır.” “Bir saniye bekleyin haber vereceğiz.” Diyen iki metrelik koruma kulağında ki kulaklığa elini koyup uzaklaştı Meva' dan. Soğuk ve kendinden emindi Meva. Yavuz' un canı yanıyordu ve o yanında değildi, kalbi sıkıştı, onunla yeniden yaşayabiliyor ablasının miras kalan korkusunu içine çekebiliyordu. Özlemi hasreti dört bir yanını sararken korkusundan Yavuz2 u görmek istediğini bile söyleyemiyordu. Kendi can korkusu yoktu ama canavar adam babasının canını susması için kullanıyor, okuldan atılması için gücünü esirgemiyordu. Eli kolu bağlıydı bir süre. Ama Yavuz2 a da kendini unutturmayacaktı. “Meva hanım çantanız birazdan getirilecek ve elinizde ki bize verin önce açıp bakmamız gerek.” Meva olumlu anlamda başını salladı ve saklama kutusunu adama verdi. Güvenlik kulübesine götürülen kutuyu önce temiz bir poşetin üstüne koyan adam eldivenlerini takarak teker teker bütün kurabiyeleri titizlikle inceledi ve bir tanesini alarak yavaş yavaş yedi. Lezzetini merak ettiği ve ya canı çektiği için değildi işi gereği yapmıştı bunu. Daha sonra kutuyu eski haline getirip başka büyük siyah bir kutuya koydu. Meva da bütün aşamaları izliyordu ve direk aklına Osmanlı döneminde ki padişahlar geldi. Onlarda ne yerse birileri tarafından kontrol ediliyor öyle sofralarına koyulurdu. Dalga geçercesine bir gülümseme peyda oldu dudak kenarında. Yaman Karamanlı kirli işleriyle kurduğu imparatorluğunun hakkını veriyordu. “Meva hanım sizi beklettiğim için özür dilerim. Buyurun çantanız.” Samir on dakika sonra elinde Meva2 nın çantasıyla gözükmüştü. “Teşekkürler ederim.” Meva çantasını alırken birden gözlerinin önüne o harabede yaşadıkları geldi. Yaman Karamanlıyı tanıdığı ilk dakikalardan şimdiye kadar olan sürede nefreti çoğaldıkça çoğalıyordu. Biliyordu ki yarın daha çok nefret edecekti. Samir sakin ve kibar bir şekilde Meva' nın çantasını verirken kızın dünden daha solgun yüzünü gördü. Yaman bey her ne yapmışsa karşısındaki kız çökmüş ve hasta görünüyordu. Tekrar o acıma duygusu yerleşti göğsüne. “Meva hanım iyi görünmüyorsunuz. Hasta mısınız?” “Hayır. Aslında yorgunum ablamın acısı hala taze. Yavuz iyi mi bacağı iyileşmiş mi? Yemeğini yiyip içiyor mu? Beni hiç sordu mu?” Meva hızlı hızlı merak ve heyecanla sorduğu soruları Samir sakinlikle dinledikten sonra içini saran kıskaçla ne yapacağını bilemedi bir süre. Yavuz, pedagog gelmeden annesinin ölümünü duymuş ve annesinin yatağına sabahtan girmiş çıkmıyordu. Kaç günün açlığı,mutsuzluğu, özlemi ve sevgisizliği çocuğu bitirmişti. Her iki taraf için öyle zordu ki Meva hanımın gözlerinde meydana gelen depremleri görebiliyordu. “İyi Meva hanım merak etmeyin. Daha da iyi olacaktır Küçük bey.” “Ona iyi bakın. Annesinin öldüğünü bilmiyor daha, değil mi?” Samir birkaç saniye düşündü ve tam cevap vereceği sırada Meva fark etti. “Hayır öğrendi değil mi? Şimdi nasıl peki çok ağladı mı? Hala ağlıyor mu? Ölüm nedir bile bilmiyor Yavuz' um. Annesizlik nedir bilmiyor daha bir tanem. Bir şey söyleyin lütfen! Yavuz nasıl şimdi?” Samir derince soluduğunda aslında çözümün ayaklarına geldiğini fark etti. Ama Yaman beyin izin vereceğini zannetmiyordu. En son, sabah küçük beyin bakıcısını kovmuş gelen yeni bakıcıya da talimatları anlatırken kadın bayılacak gibi olmuştu. Tabi sonrası fenaydı. Yeni bakıcı ağzından Yavuz’ un annesinin ölümünün çok acı olduğunu kaçırınca o yaralı çocuk bir daha toparlanamamıştı. Şimdi de bekledikleri pedagog Yavuz' la konuşmaya iletişim kurmaya çalışıyordu ama doktorun zorlandığı fark ediliyordu. “Bir dakika bekler misiniz Meva hanım?” “Ama Yavuz... Yavuz un nasıl olduğunu söylemediniz.?” Samir "Sadece bir dakika efendim.” uzaklaşıp telefonu eline aldı. Meva, neler döndüğünü anlamıyordu. Eğer kendisinin geldiğini Yaman Karamanlı' ya haber edecekse zaten bunu göze almıştı ama sadece burada unuttuğu çantası ve kurabiyeleri vermek için gelmişti başka bir maksadı yoktu. Yavuz' u bile görmek isteğini söyleyemiyordu cani adam yüzünden. Yaman Karamanlı'nın sözler hala kulaklarındaydı “Meva'yı değil Kerimoğlu' nu alacağım!” “Meva hanım gelmek isterseniz Küçük beye gidebiliriz.” Duyduğu sözleri bir süre idrak etmekte zorlanan Meva şaşkınlıkla Samir'in profesyonelce tebessüm eden yüzüne baktı. “O... O mu izin verdi? ” “Evet Yaman bey. Meva hanım gidelim isterseniz.” Samir sakin gözükse de aslında o da büyük bir şaşkınlık yaşıyordu. Aramak, Yavuz un teyzesinin burada olduğunu söylemek istemişti. Ama ümit ettiği Yavuz' a iyi geleceği için yalıya çağırmasıydı küçük beyin teyzesini. “Efendim küçük beyin teyzesi Meva hanım gelmiş.” Sessizlik... “Ne istiyor?” “Bir şey istemek için değil dün burada unuttuğu çantası almak ve Yavuz’a kurabiye vermek için gelmiş. Size haber vermek istedim.” Uzun bir sessizlik daha. “İçeri al önce çalışma odasına getir ama.” “Peki efendim.” Yaman Karamanlı telefonu kapattığı gibi öfkeyle yumruğunu masaya indirdi. Çıkan ses şiddetin en yüksek dozuydu. Dersini almış bir küçük baş belası vardı ama aklı sıra da Yavuz' a kendini unutturmamak için küçük oyunlar oynuyordu.Küçük bir yılan gibi her deliğe her kılığa gireceğini zannediyordu ama Yaman Karamanlı o yılanın başını küçükken koparacaktı. Fakat bir süre beklemek zorunda kalacaktı. Yavuz dünden beri teyzesini soruyor her fırsatta onu isteğini söylüyordu. Tek bir kere gördüğü teyzesine bağlanmış olması Yaman’ ı şaşırtırken öfkeyle de dolmasına neden oluyor Kerimoğlu soyunu yeryüzünde yok etme isteğiyle taşıp duruyordu. Yavuz onun canından öte kanı, varlığı, ruhu Yaman Karamanlı' nın olmayan geçmişi ve geleceğiydi. Ancak annesinin ölümünü öğrenen Yavuz artık sessizliği ve akmaktan bitmiş gözyaşları içinde öylece annesinin yatağında nefessiz yatıyordu. Ne kendisi ne abisi Yalın ne gelen pedagogla iletişim kurmak istiyor ne de yemek yemek istiyordu. Yaman üstelik pedagog un kendisiyle olan konuşma isteğine sinirlenmişti. Dertleri Yavuz'ken neden bu kadın kendisiyle konuşur ki?! * “Yaman bey şöyle başlayalım ilk önce isterseniz Yavuz ölümü anlamayacak yaşta ve ona bunu uygun bir dille, onun anlayacağı şekilde anlatmak gerek. Ölüm onun için yabancı ve anlaması zor bir kavram. Terk edilme olarak algılıyor ve o duyguyu yaşıyor biraz, bu bir çocuk için çok zor. “ Terk edilmek! Yaman Karamanlı bilirdi bu duyguyu. Yıllar geçse de hala kolunun ağrıdığını hisseden Yaman öfkeyle sol kolunu sıktı. Geçmiş bazıları için hatıra kalırken bu dağ gibi adama cehennemdi. Ateşte yanar ve zemheri de söner tekrar yanar tekrar sönerdi. Yıllarını geçirdiği döngü onu bambaşka bir adam yapmıştı. Zemheri yüreğine zırh, ateşse gözlerine ışık olmuştu. Ve bütün duyguları küle dönüşmüştü. “Yavuz şuan kritik bir noktada bu yaşadıklarını ileriye taşımasını istemiyorsanız onu isteği kişiye ulaştırın. Teyzesine. Sorduğum soruların hiç birine doğru dürüst cevap vermezken teyzesi ile olan bütün sorulara en ince ayrıntısına kadar cevap verdi. Meva hanımla Yavuz beyin arasında duygusal bir bağ oluşmuş kısa sürede. Annesinin teyzesini anlatması da büyük etken tabi. Ama yine de yer yüzünde Yavuz’ un annesine en yakın kişi Meva hanım ve ona şimdilik iyi gelecek kişi o. Ulaşmaya çalışın ve onunla da bir konuşma yapmak istiyorum. Güvendiği sevdiği birisinden duymaya ihtiyacı olan şeyler var Yavuz un.” Yaman Karamanlı öfkeyle doktora baktı. Kendisi yer yüzünde o kızı bitirmeye çalışırken şimdi bu kadın o kızı Yavuz' un güvendiği ve ihtiyaç duyacağı kişi olarak mı gösteriyordu? Tuttuğu kolunu daha çok sıktı. “Teyzesi olmaz! Ben anlatırım.” “Aslında Meva hanı...” “Hayır! Ben anlatırım!” Pedagog doktor Şeyma hanım profesyonel kalmaya dikkat ederek” Peki Yaman bey siz anlatın. O zaman nasıl bir konuşma yapmayı planlıyorsunuz.” Yavuz' la gerçekleştireceği iletişimi anlamak istedi. “Ona hayatı anlatacağım işte. Doğmak yaşamak ve ölmek olduğunu. Doğumun şans, yaşamanın kendi seçenekleriyle hayatına şekil vermek olduğunu ve ölümünse zorunlu bir gidiş olduğunu ama bu acının geçeceğini yarına geride kalan ailesi için yaşaması gerektiğini anlatacağım ona. Güçlü olmayı bundan sonra güveneceği insanları nasıl seçeceğini söyleyeceğim Yavuz a.” “Evet ama bir şey unuttunuz. Yavuz daha bir çocuk. Ona sevgiyle, ilgiyle ve anlayacağı bir hayal gücüyle anlatmalısınız. Bu anlattıklarınızı anlayacak olan yaş kitlesi inanın otuz yaş üstü.” Yaman öfkeyle ayağa kalktı ve pedagog doktorun gözlerine ölümcül bir bakış attı. “Görüşme bitmiştir. Samir size eşlik etsin.” Yaman tam kapıdan çıkmak üzereydi ki pedagog konuştu. “ O bir çocuk Yaman bey evet bazen bir çocuğa hayır da demek gerekiyor ama annesini kaybetmiş sonsuz sevgisini kaybetmiş bir çocuğa bunları anlatmak onu duygusuz bir kişiliğe itebilir.” Hissetmek yüktü yeni sorunlar demekti. Yeğeni de öğrenecekti. O duygusuzluğu bir zırh gibi kalbine bedenine ruhuna dolamıştı ve Yaman Karamanlı o yollardan bir kere geçerdi. Yavuz' da güçlü olmayı öğrenmeliydi yoksa ilk darbede yıkılırdı. Yavuz un kaldığı odaya annesinin odasına geldiğinde içeriden çıkan yardımcıları Adalet ve yengesi Şermin' le durdu. “Ah Yaman cım bende sana geliyordum. Yavuz hiç iyi değil dünden beri yatağı ıslatıp duruyor. Az önce de Adalet zorla çorba vermek istedi ama çıkardı. Gittikçe kötü oluyor bizi de dinlemiyor. Ne yapacağız Yamancım. Çok endişeleniyorum artık bir çözüm bulmamız şart.” Şermin Karamanlı yine yüzündeki iyi yenge maskesiyle oyununu sergiliyordu. Sabahtan beri uğraştığı çocuk ne yemek yemek istiyor ne de bir şeyler diyordu. Artık gerçekten o da endişe ediyordu ama sırasını bekleyen planları için de bulunmaz fırsattı aslında. Yaman Yavuz’un kaldığı odanın kapısını açarak yatağın içinde ki küçük kabarıklığa baktı. Küçük bir çocuk annesinin yasını tutuyordu ama onu izleyenleri de kahrediyordu. Yaman az önce pedagoga söylediği sözleri düşündü. Şimdilik o sözlerin zamanı vardı. Adalet, yılların emektar yardımcısı yalının baş aşçısı olan kadın biraz çekinerek Yaman beye baktı. Söylemesi gerekirdi o yavrucak için. “Yaman bey aslında teyzesi iyi gelmişti küçük beye eğe....” Yaman sinirle kadına döndüğünde Adalet susmak zorunda kaldı. Her iki kadın da tedirgin olmuştu. Şermin'se elinde olsa Adelet' i boğacaktı neredeyse. Çünkü o kız planlarını bozacak tek kişiydi. Burada olmaması gerekirdi. Ve tam o esnada telefonu çaldı. Arayan Samir2'di. Çalışma odasına öfkeyle gittiğinde telefonu açtı. . Meva Yavuz' u görecek olmanın heyecanını yaşarken diğer bir yandan da korku içindeydi çünkü döndüğü her köşeden karşısına Yaman Karamanlı çıkacak diye ödü kopuyordu. Aralarında ki düşmanlık onun illegal güçlü olmasıyla üstünlük içinde geçebilirdi ama Meva Kerimoğlu' nunda sabrı vardı. “Meva hanım önce Yaman bey sizi görmek istiyor.” Meva gerildi ama belli ettirmeden Samir' in arkasından yürümeye devam etti. Büyük bir kapının önüne gelince de Samir kapıyı çalarak içeri girdi. Meva etrafına bakarak yutkundu. Ölüm kapanı hemen içerideydi. “Lütfen.” Samir çekingen ve korktuğu her halinden belli olan kızı kibarca içeri davet etti. Meva daha adımını içeri atmadan Yaman Karamanlı'dan duyduğu sözlerle kaskatı kesildi. “Sen çık Samir.” İstanbul boğazını karşısına alan heybeti ile meydan okuduğu şehri izleyen Yaman Karamanlı arkasında nefes dahi almaya korkan kızın kıpırdayışını hissetti. Onun korktuğu kendi canı değildi bir günde defalarca şahit olmuştu. Ama en büyük korkusunu bulmuştu. Meva son kez yutkundu ve yerinde biraz kıpırdandı. İstediği gibi ayağına da gelmişti peki neden konuşmuyordu bu adam. İçeri girdiğinden beri sormak istediği o kadar çok hesap vardı ki! Babasını kendisine karşı kullanması, okulunu elinden almakla tehdit etmesi ve Yavuz a iyi gelecek olanı ondan mahrum etmesi. Dilini ısırdı ve hocasının dediklerini hatırladı. Sessizlik, sadece bir süre için. Yaman Karamanlı aniden döndü ve direk yeşil gözleri hedef aldı. Yanılmıştı o gözler yine meydan okurcasına kendisine bakıyordu. Tutmuştu kendisini ama toy halinden belliydi o dilin kemiği yoktu. Birden aklına marinadayken arabadan kızı kollarından tutup indirişi geldi. Öyle yakınına çekmişti ki kızı nefesini teninde hissetmiş, dudaklarını merakla incelemiş ve o dilin ıslaklığına dalıp gitmişti. Yine o görüntü aklına gelince kasıldı ve istemsiz bir şekilde kızın kırmızı dudaklarına baktı. Hırstan dolayı büzülen dudakları bugün daha dolgun gözüktü gözlerine ve küçük yarayı fark ettiğinde elleri yumruk halini almıştı. Solgun yüzünü çevreleyen asi saçları yine her yerdeydi. Gece onun için iyi geçmemişti tabi, hasta bir hali vardı çoğunlukla. “Yavuz' u görmek istiyorum evet ama aslında geliş sebebim ona istediği kurabiyeleri vermek ve burada unuttuğum çantamı almaktı.” Yaman kızı baştan aşağı incelediğinde bol ve kalın kıyafetler içinde oluşunu dalga geçerek izledi ve sıkı sıkıya tuttuğu çantasına baktı. “Yavuz2 a yemeğini yedir ve sonra defol git!” Meva duydukları ile öfkeyle Yaman Karamanlı ' ya baktı. O küçük çocuk annesinin acısıyla boğuşurken bu adam gelmiş yemek yedir diyordu. Ne ruhsuz duygusuz adamdı. “Onun şuan sevgiye ihtiyacı var. Yavuz2 un onu gerçekten seven ailesine ihtiyacı var. Annesinin ölümünü bizimle kabullenmesi ve bununla nasıl baş edeceğini öğrenmesi gerek. Şuan ne halde olduğunu tahmin edebiliyorum. Dün geceden daha kötü durum da değil mi? Biliyordum ama sen sırf hırsın yüzünden Yavuz’un acı çekmesine göz yumuyorsun. Sen duygusuz ruhsuz bir adamsın diye herkes öyle olmak zorunda değil Yaman Karamanlı ! “ Yaman da öfkeyle soluyup kıza yaklaştı. Kim olduğunu zannediyordu da kendisiyle böyle konuşabiliyordu1 Ellerini uzatsa şu ince boynunu rahatlıkla kırabilirdi. Ama ölümden korkmuyordu. Meydan okurcasına göğsünü ileriye atmış ellerini yumruk yapmıştı yanlardan. Savaşçı kızın ortaya çıkmasına bir kaç sözcük getiriyordu. Ama bu baş belası kız haddini bilmiyordu. Bildirmek istercesine elleri kaşındı. Belki de bir kaç sözcük yeterliydi. “Kim ona iyi gelecek sen ve baban mı?!” Meva tane tane üstüne basılarak söylenen sözlerle yutkundu. Özellikle ‘baban mı’ sorusuyla Karamanlı' nın gözlerinde ki manayı anlamıştı. Cani canavar adam! Gözleri yaşlarla doldu. Canından öte insanlar bu adamın elindeydi, şuan onu burda öldürmek için neler vermezdi ki! Tıpkı Yaman Karamanlı gibi bir katil olurdu. “Duyamadım cevabını!” Meva titreyen kirpikleriyle nefretle baktı siyahın en koyu tonuna bulanan gözlere. İğreniyordu, nefret ediyordu ve büyük bir korku duyuyordu bu canavara. Kendini üstün görmesi, her seferinde tehdit eder gibi konuşması ve yapacaklarının teminatı gibi bakan gözleriyle köşeye sıkışmıştı. Yapamazdı Yavuz' u bu adamın eline bırakamazdı. Devam edecekti savaşına ama bazen geri çekilip güç toplaması gerekiyordu. Gerçekten bir kaç adım geri çekildi ve onun alanından çıktı. Gözlerini kaçırdı ve meydan savaşında safına çekilip zafiyetlerine baktı. Koca bir yara vardı göğsünün ortasında. Her şeye rağmen şimdilik susmaya devam edecekti emaneti Yavuz ve babası için. “Yavuz nerede?” Yaman Karamanlı kızın geri çekilmesine alay edercesine baktı. Savaşçının ayakları çıplak olduğu gibi çıplak ellerle de savaşıyordu. Silahı bile yoktu. Yavuz un şu anlık olan zafiyetini kullanıyordu ama o da yakında geçecekti ve bu kızı o zaman kimse elinden alamayacaktı. Dünyanın öbür ucunda aç susuz bırakacaktı. Elini uzattığı her eli kıracak sesini duyurmak istediği herkesi silecekti yer yüzünden. Umudunu her gün yitirişini büyük bir zevkle izleyecekti. Ve tam hırsından kendini bilediği sırada yeşil gözlerin dolduğunu ve bir damlanın uzun kirpikleri arasında kayıp solgun yüzünden uzun boynuna gidişini dünyadan uzakta bir yerden izledi. Göz yaşının bıraktığı parlak yola baktı ve parmaklarının ucunu esir alan karıncalanmayla hareket ettirdi. Kızın yüzüne değmek üzere olan parmaklarını görünce şaşırdı ve öfkeyle geri çekerek pencereye doğru yürüdü. “Çık. Çocuğa yemeğini yedir ve sonra defol git!” Sesi soğuk dili dikendi. Gözleri ateş, bakışı keskindi. Bedeni özgür ama ruhu tutsaktı. Ve o zincirlerden biri ilk defa kırılmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD