KARANLIK

3552 Words
Yıllar omuzlara alınan yüklerle geçerdi günlerden, aylardan, yükten... Ama bazen işte o yük çekilmezdi. Yüreğinin tam orta yerini ateşe verir bedeni değil ruhu yakardı. İçim içim inletirken dışarıdan daha soğuk daha güçlü yapardı. Ateş ve buz tek bedende. Yılların yüklere kattığı buydu işte. ____ Sınırlar ve sınırları çizen kişiler vardı. Çizenler güçlüydü. Hüküm verme yetkisini kendinde gören vicdan yoksunu üst tabaka burjuvalarıydı. Çizginin dışanda kalanlar ise bedenen güçsüz olanlardı çünkü ruhlarına dünya malının gücünü değil vicdanı, merhameti, tokluğu layık gören gönül dostlarıydı. Dünya varlığının ve yokluğunun kesiştiği ince çizgide hala büyük ayrımcılıklar perde arkasında hüküm sürüyordu. Ama baş kaldıranlar vardı. Çünkü onlar sağlam inançlara sahip, yüreği büyük insanlardı. Yaman Karamanlı ince hesaplar peşinde koşan bir adam değildi. Bu güne kadar tek bir görüşte kimin ne olduğunu anlayan, karşısındakinin ne düşündüğünü gözlerinde gören, bir adımda bile bir adamın sergileyeceği bütün davranışlarını tahmin eden akıllı bir adamdı. Meva Kerimoğlu' nu da daha ilk görünüşünde tanımış, savaşçı kimliğini aklının bir köşesine yazmıştı. Kerimoğlu korkuyordu ama her şeye rağmen dilinden, bedeninden ve ruhundan mücadelesini eksik bırakmıyordu. Onu canıyla bu savaştan vazgeçirmesi oldukça zordu, sonuna kadar bu yöntemle devam etmeyi düşünüyordu ama candan ötesini bulursa işi daha kolay olurdu. Yavuz’un kıza olan ilgisini zaman içinde yok etmeliydi şimdi tehdit değildi ama ileride gerçeklerin peşine düştüğünde tek bir seçeneği olacaktı. Yalıdan çıkmadan önce Ender' i aramış hastanenin bütün koridorlarına giriş çıkışlarına kendini fark ettirmeyecek korumalar yerleştirmesini tembihlemişti. Ne yapacağını biliyordu o küçük baş belasının. O yeşil gözlerde yanıp sönen parıltıları elinden kaçmak isteyen kaç adamın gözlerinde görmüştü. Kaçması için kendi elleriyle de o fırsatı sunmuştu. Dışarı çıktığında yangın merdivenlerini kullanacağını tahmin ettiği için oradan aşağı indi ve balığın oltaya gelmesini bekledi. Bu sefer cezasını isteği gibi yüz yüze, kendisi, kendi elleriyle verecekti. Planları için bazı talimatları Ender' e bildirdiği sırada dostunun mahcup hali gözlerinden kaçmadı. Kendisi bu insanları savunmuştu ona ama daha arkasını gerçek anlamda dönmeden gerçek yüzlerini görmüştürler. İnsanlara güvenme, kadınlara asla! Zihninde milyon kere tekrarladı. Ve balık oltaya gelmişti. Şaşkınlığın ve üzgün oluşunun verdiği acınası surat ifadesini uzaktan keyifle izlemek güzeldi ama kucağındaki Yavuz’un küçük ve savunmasız bedenini görünce ateşten öfkesi damarlarına hızla yayıldı. Rahmetli abisinin emanetini Yaman Karamanlı' dan elini kolunu sallayarak alacaktı öyle mi?! Elleri yine kaşındı. Hiddeti yine parmak uçlarından bütün bedenine amansız bir zehir gibi yayılırken karşısındaki kızı başkaları ile öldürme potansiyeline çoktan sahip olmuştu. "Aaa amcam. Teyze bak amcam da burada." Yavuz amcasını görünce sevindi ve her küçük çocuk gibi gerçekleri büyük bir sevinçle söyledi. "Amca biz dedeme gidiyoruz. Dedemle tanışacağım. Sen de bizimle gelecek misin?" Yavuz tüm masumiyetiyle konuşurken Meva karanlıkta bile parlayan siyah gözlerin kıskacında içine doğru çekildi. Soğuk havanın ve yaşadığı yıkımla titremeye başlayınca kucağındaki Yavuz’a daha sıkı sarıldı. Bu adamdan kaçağını gerçekten düşünmüş müydü? Arkasında bu kadar zalim bir orduyu barındırırken kendilerini görmemiş olmaları imkansızdı. Bekliyorlardı onu ve Yavuz’u. Yavaş yavaş her şeyi anladı, Yaman Karamanlı kendisiyle oyun oynamıştı. Önce o ihtimali vermiş daha sonra onu sertçe zemin betona ittiği gibi güvensiz damgası almasına neden olmuştu. Canı yanıyordu artık bu güçsüzlükten yalvarmak asla ona göre değildi. Ayaklarına kapanıp Yavuz için dilenmek çok ağırdı. Biliyordu ki bir gün onu da yapacaktı. Ama son raddeye kadar da savaşacaktı, canını alsalar da vazgeçmeyecekti emanetinden. "Hayır kuzey fırtınası gitmeyeceğiz. Şuan hastasın evde olman gerekiyor. Ender amcan seni eve götürecek." Ender bir adım öne çıktı ve Yavuz’u almak için hareket edeceği sırada" Teyze sen de gel. Hem sen yanımda olunca canım daha az acıyor. Annem gelene kadar yanımda kalır mısın? Limonlu kurabiye yaparsın olmaz mı?" Küçük çocuğun yürek yakan sözleri hem Yaman' ı hem de Meva' yı etkilemişti. Annesinin ölümünü duyunca nasıl kaldıracaktı o yükü? Yaman zamanın çare olup unutacağını, hayatına kaldığı yerden devam edeceğini biliyordu çünkü herkes öyle yapardı. Önemli olan güçlü olmaktı. Ayakta sağlam kalıp yarına geride kalan aile bireyleri için devam etmek zorundaydı. Küçük olsa da bunu anlayacak yaşa gelmişti. Bir kadının varlığından alacağı şey güç değildi anca yıkım olurdu. Meva nefesinin sıkıştığı anın ağırlığı altında bir türlü kurtulamıyordu. O nefesi; hüznü, acısı, yıkımı, kırgınlığı, geleceği ve geçmişiydi. Yavuz’a yakın olduğu zaman o nefesi alıp verebiliyodu, birlikte olsalar bütün zorlukları aşabilecek gücü ve cesareti sonsuz sevgilerinden alabilirlerdi. Ama bu yakıcı hasret günden güne ikisini de küle döndürecek kadar keder barındırıyordu. Yaman yine de Ender' e sözsüz talimatını verdi. Yavuz düşen suratıyla teyzesine sıkıca sarıldı. "Teyzecim benim şimdi gitmem gerek. Deden beni evde bekliyor. Ama söz veriyorum limonlu kurabiyeyi yapıp getireceğim sana hem de en kısa zamanda. Sen bu arada yemeğini ye dinlen ki çabucak iyileşebilesin." Meva Yavuz’ a öyle sıkı sarıldı ki çocuğun montu olmasına rağmen zayıf bedenin kemiklerini hissetti. Kokusunu sanki son kez içine çekiyormuşcasına uzun uzun çekti ve defalarca öptü. Saçlarının ucuna kadar okşayıp sevgisini şefkatini bıraktı. Ayrılmak çok zordu. Onun sayesinde biraz olsun ablasının acısı hafiflemiş yarına olan umudu filizlenmişti. Ender daha fazla beklemedi ve Yavuz'u Meva' nın kucağından aldı. Bu kıza acımıştı Yaman' dan ona bir şans vermesini ve Yavuz’u görmesi için de izin vermesini rica etmişti. Ama bu dik başlı kız yer yüzünde bulaşmaması gereken son insana bulaştığı için bu duruma düşmüştü. Ondan ilk ve son iyilik bu olacaktı. Yavuz' u yaşlı gözlerle izleyen Meva gidişini bir türlü hazmedemiyordu. Daha ellerinde sıcak bedeninin sıcaklığı duruyordu. Ağladığını kimse görmesin diye arkasını döndü. O zalim adama daha fazla zayıflığını tattırmayacaktı. Yaman Karamanlı' nın hala içinde yaşam süren öfkesi dinmemiş tam tersine gördüğü manzarayla daha da harlanmıştı. Neyin hırsıydı bilenmez ama hiddetiyle kızın buz gibi kolundan tuttu ve arabaya doğru çekiştirdi. "Ne yapıyorsun bırak kolumu! Kime diyorum! Bırak!" Meva korkuyla kolunu çekmeye çalıştı ama hırsla sıkı sıkıya kapanan sıcak eller daha da sert ve acımasız oldu. Siyah büyük bir arabanın açılan kapısıyla içeri fırlatılması bir olmuştu genç kızın. Acıyan kolunu tutup ovaladığı sırada karanlıkta görmese de morardığına emindi. Çıkmak için yeltendiği sırada camdan gördüğü dev gibi korumayla yerine sindi. Şimdi anlıyordu aslında bu küçük morluk yaşayacağı şeylerin en masumu olacaktı. Kapının tekrar açılıp içeri giren Yaman Karamanlı' nın bedeniyle gerildi ve köşeye doğru çekildi. Kendisini böyle alı koymaya hakkı yoktu. Hırçınlığı ve sivri dili tek savunmasıydı ve ortaya çıkmaya can atıyordu. " Beni nereye götürüyorsun? Bırak beni! Kime diyorum! Yavuz’u ne olursa olsun sana bırakmayacağım anladın mı?! Ne yaparsan yap seni o hak ettiğin deliğe yollamak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Anladın mı?! Senin zorbalıklarına tehditlerine acımasızlığına boyun eğmeyeceğim!" Meva sesi çıktığı kadar bağırmış, kızmış içindeki bütün hırsını adama dökmüştü ama o bana mısın havası bir türlü bozulmuyordu. Sinirlenmişti. Başını bilmediği yollara çevirdi. Nereye götürüyordu bu dağ kaçkını adam kendisini? Yaman Karamanlı baş belasına baktı. Boş boş saymış daha sonra nefese nefese kendini köşeye çekmişti. Şimdi de göstermek istemediği korkusuyla dışarı bakıyordu. İçeri atmak ha! Kaç kişinin denediğini söylese utanır mıydı bu haline ve söylediklerine? Amaçları büyüktü ama kendisi o kadar küçüktü ki ayağının altında ezilecekti. Ayrıca o boynu eğmese kendi elleriyle kırmasını da bilirdi! Meva geçtikleri yollardan anladığı kadarıyla deniz kenarı bir yere gidiyorlardı. Korkuyla titredi. Bu soğuk havada ince giydiğine tekrar lanet etti. Günün başından beri yaşadıklarının etkisiyle üşüdüğünü arada fark ediyordu ama şimdi arabanın da soğuk oluşu neredeyse çenesinin titremesine neden olacaktı. Kollarıyla kendini sarma dürtüsüne ne kadar engel olmak istese de yenilgiyle kollarını ince bedenine doladı. Yaman Karamanlı genç kızın halini gördü. Ve hiç umursamadan yoluna devam etti. Birazdan daha çok ısınacaktı. Marinanın karanlık ve kimsesiz haline camdan bakan Meva korkuyla adama baktı. Ne yapacaktı bu cani adam?! Sabahtan beri bu dengesizlikleri genç kızın beynini kemirip duruyordu zaten. Kendisini öldürüp denize mi atacaktı yoksa?! Yarım saattir yüzüne bakmayan ve tek kelime etmeyen adam arabadan yine kendisini umursamadan indi. Dönüp olduğu tarafa gelince kapısını açtı ve yarım saatin ardından ilk defa gözlerine baktı. Siyah, geceden daha karanlıktı şimdi o gözler. Sessizdi, öfkesi, siniri, hiddeti vardı oradaydı ama korkutucu şekilde sessizdi. Karanlığın vaat ettiği şey Yaman Karamanlı için iyi olabilirdi ama kendisi için çok ama çok kötüydü. İnmek istemedi. İnerse eğer yarın manşetlerde cansız bedeninin kıyıya vurmuş haberini tüm Türkiye okurdu. Habere giderken haber olmanın en kötü örneği olurdu. Direnmesi gerekirdi bütün güçsüzlüğüne rağmen. Yaman genç kızın direnişini yeşil gözlerinde gördü ama umursamadı, o direniş birazdan denizin dipsiz dehlizlerinde son bulacaktı. Kolundan tekrar tuttu ve arabadan indirip diğer kolunu da tutarak iyice yakınlaştırdı yüzüne. Ta ki kızın sıcak nefesini sakallarında hissedene dek. Bu planlı ama farklı yakınlık aklını karıştırdı bir an. Alıkoyamadı kendini yeşil gözlerin derin bir gölü andıran güzelliğinden, soyutlandı o yerden, o şehirden, o ülkeden, o kıtadan ve bu dünyadan.. Dudakları hala kırmızı boyanın varlığı ile renkli ve parlaktı. Şekerin canlılığını -yutkunurken tatlılığını merak etti. Bedeninin verdiği tepkiyle kendinden habersiz daha çok asıldı kızın kollarına. O tokat izinin küçük eseri koyulaşmıştı ama kalp şeklindeki dolgun dudaklar da görünen, kırmızının çekim kuvvetiydi. Acıyla aralanan dudakları daha da çekici olmuştu. Görünen düzgün beyaz dişleri ve dilinin ıslaklığı ile Yaman şok olmuşcasına kıza baktı. Daha önce de bir çok kadın önünde bu şekilde kendisini etkilemek istemişti ama o görmezden gelirdi, halbuki o görüntü midesini bulandırırdı. Şimdi dökülmek üzere olan bu kız yılların soğukluğuna bir anda alev olmuştu. "Bırak beni! Ne yapıyorsun sen?! Bırak canım acıyor! Yeter artık daha ne yapacaksın?! Canımı alacaksan al artık zaten alışıksındır. Ablamı da nasıl öldürdüğünü biliyorum. Kanıtlayacağım! Katilsin sen! Katil!" Yaman gerçeklere süratle döndü. Katil demek! Saçma iddiasında hala ayak diretiyor oluşu yeniden ona öfke duymasına neden oldu. Bu ağzın her türlü icabına bakması gerekiyordu. "Seninle yüz yüze senin gibi savaşmamı istemedin mi? Şimdi kendi ellerimle seninle ilgileneceğim!" Meva mümkünmüş gibi koca yeşil gözlerini daha çok açarak şok içinde Yaman Karamanlı' ya baktı. Kendi elleriyle icabına bakmakta neydi? Aklından geçen iğrenç düşünceyle ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi fakat o kelimeler bir türlü çıkmadı. Bedeni cani adamın ellerinde yine titreyince ağzından kırık dökük bir kaç cümle çıktı. " Ne demek kendi ellerimle? Ne yapacaksın bana? Ha ne yapacaksın bana vahşi adam? Ne?!" Dinlemedi Yaman ve kolundan çekiştirerek birbirinden lüks tekne ve yatların olduğu iskeleye doğru yürümeye başladı. Koca adımlarına karşı Meva boş bir çuval gibi sürükleniyordu. Düşünceleri onu daha önce bilmediği bir korkunun pençesine bırakırken gözlerinden iri iri yaşlar yüzüne aktı. Şokla söylediği sözlerin bir duvara çarpar gibi o siyah gözlerden bedenine sertçe çarpması korku ve paniğin bütün hücrelerine yayılmasına neden olmuş sesini soluğunu kesmişti. Meva göz yaşlarından önünü bulanık görmeye başladığı an etrafına baktı. Biri olmalıydı, onu kurtaracak biri mutlaka olmalıydı. İskelenin sonuna doğru geldiklerinde genç kız kedini biraz olsun toplamıştı. Hala bir hiçmiş gibi kendisini sürükleyen Yaman Karamanlı' nın uzun bedenine baktı. Şimdi ya sesini çıkartır kurtulurdu ya da her nereye gidiyorsa orada her türlü ölürdü. "İmdat kimse yok mu? İmdat! Biri yardım etsin! Lütfen yardım edin! Adam kaçırıyorlar?" Meva avazı çıktığı kadar bağırarak yardım isterken cani adamın hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam etmesi hem şaşırttı hem sinirlerini bozdu. En azından sözlü olarak uyarmasını bekledi. Ansızın yürümeyi bıraktı Meva ama Yaman yine dinlemedi ve kolunu sıkarak çekmeye devam etti. " Boşuna direnme, bağırma!" Yaman' ın tane tane söylediği ve üstüne bastığı kelimelere sinirlenen Meva tekrar durdu. "Nedenmiş? Beni böyle oyunlarla korkutamazsın Yaman Karamanlı?" derken sesinde ki korku bile ne olduğunu bilmediği ama mutlaka bir şeyler olacağını haykırır gibiydi. Bu sefer Yaman da durdu ve dönerek genç kızın yeşil gözlerine baktı. Her seferinde başka yollarda dönüp dursa da bakacağı son yer o gözler oluyordu. Çeken ama bakmaya tahammül edemediği bir şeydi. Keskin başkalarını kaçırdı ve lüks teknelerle dolu marinada gezdirdi. "Burası benim. Kimsede yok! Kimse de seni kurtarmayacak!" Meva mümkünmüş gibi daha çok korktu. Diline varamayan düşünceler köşelerde fısıldaşmayı bırakmış gerçeklerle zihnine doğru yol alıyordu. Aklı kabul etmiyordu. Kafasını yavaşça sağa sola salladı. Bu siyah gözler en başından beri kendisine öfkeyle bakarken korkunçtu kabul ama şimdi arabaya bindiklerinden beri zifiri karanlığında olan bu gözler tuhaf bir sükunetin beşiğindeydi. Lanet olası adam her şeyi planlanmıştı. Kaçmak için kolunu çekmeye çalıştı ama daha çok canı yandı. Genç kızın bedeni güçsüz, yorgun ve çok üşümüştü. Direnecek mücadele edecek gücünün son kırıntılarını ise şuan ona saldırarak kullanıyordu. Tırnaklarını yüzüne ,boynuna, elinin yetebildiği her yeri çizmeye yırtmaya çalıştı. Arada yumruklarını gösterdi ve koluna vurarak kendisini bırakması için itmeye çalıştı. Fakat daha olduğunu anlamadan dünyası tersine döndü. Mecazende gerçekten de ters dönmüştü. Yaman Karamanlı kendisine doğru gelen ilk pençeden kaçmayı başarmıştı ama sonrasında gelen darbe tam boyna isabet etmişti. Baştan aşağı uzun keskin acının bedenini gerginleştirmesini sindiremeden başka pençelerin bedeninde var olmasıyla kendisi de ne yaptığını bilmeden kızı kucakladığı gibi sırtına atmıştı. Yaman da Meva da anın verdiği şokla bir iki saniye öylece kaldı. İlk toparlanan Yaman oldu ve bedeni kuş kadar olan kızın burnunun dibindeki kokusunu ve tenini düşünmemeye çalışarak yatın olduğu yöne yöneldi. Kaptana verilen talimatların yerine getirildiğini gördü ve yatın açılan küçük iskelesinden yata geçti. Hiç beklemeden kızı direk yukarıda ki açık kumanda noktasına götürdü. Meva' nın nutku tutulmuştu. Daha kaç saattir tanıdığı yada en doğrusu tanımakta zorluk çektiği adamın omuzları üstünde bir yere gidiyordu. Karanlık havanın ve mecburi bakış açısı yüzünden nasıl bir şeye bindiğini bilmiyordu ama göz alabildiğine büyük bir yat olduğunu anlamıştı. İşte şimdi panik yapabilirdi. "Bırak beni! Sana diyorum bırak artık! Dokunma bana pis adam! Çek ellerini bacaklarımdan! Sana dokunma bana diyorum indir çabuk beni!" Yaman merdivenleri çıktı ve hızla kızı yere indirdi. Sendeleyen Meva tam yere düşecekken önündeki masaya tutundu. Beynine giden kandan dolayı kafası zonkladı ve bir kaç saniye karanlığa gömüldü. Derin nefesler alarak kendine gelmeye çalışırken etrafına baktı ve Yaman Karamanlı' yı elinde anahtarla dümenin önünde yatı çalıştırırken fark etti.Siyah takımın ceketi üstünde uçuşuyorken siyah uzun saçları dağılmaya başlamıştı. Koca bedeni neredeyse orası Meva' ya dar geliyordu, uçsuz bucaksız deniz bile. Motor sesinden sonra hızla açılamaya başladılar. Meva korkuyla yutkundu ve telaşla etrafına baktı. Gece çoğu şeyi yutmuştu ama ışıklar hala vardı kimse onu göremez miydi? " Bırak beni. Bak seninle doğru dürüst konuşalım ha ne dersin? Tamam bir daha Yavuz’u kaçırmak gibi saçma bir şey yapmayacağım. Eğer izin verirsen Yavuz görmek istiyorum arada sırada. Babamla tanışsın ailesini bilsin. Onu çok sevdim bırak ablamın acısını birbirimize unutturmaya çalışalım. O daha çok küçük bize ihtiyacı var." Meva geçen dakikalarda ne bir ses ne de bir hareket gördü duydu. Meva gazeteciydi nabza göre şerbet nasıl vermesi gerektiğini, küçük kelimelerin büyük etkilerini bilecek bir kızdı. Yalan asla hayatın da olmazdı ama şuan öyle korkuyordu ki bu deli saçması yerde ağzına ne gelirse söyleyecek gibiydi. Giderek zifiri karanlığın içine çekilirken yatın bazı ışıkları yandı ve şehrin ışıkları giderek küçük noktalara dönüştü. Karanlığı hiç sevmezdi. Biraz daha yaklaştı adama. Üstelik artık üşümesi ayakta kaldırabileceği noktayı çoktan geçmişti. Saçları sert rüzgarda hoyratça esip duruyordu. "Cevap versene Yaman Karamanlı! Bak tamam diyorum sen izin verdiğin zaman göreceğiz Yavuz’u. Ayrıca onu annesi öz annesi bana emanet etti. Sizden korumam için emanet etti anlıyor musun? Sizin dünyanıza ait değil o çocuk ama yine de bekleyeceğim Yavuz’u." Yine de ne bir ses ne de bir hareket vardı. Gücünün son demini yaşıyordu Meva. Soğuktan, yorgunluktan ve açlıktan birazdan bayılacağını hissediyordu. Son kozunu kullandı keşke kullanmasıydı diye çok düşünecekti ama... "Senin bir annen yok mu? Onun kokusunu hiç mi..." Meva daha fazla devam edemedi çünkü saçlarından tutan Yaman Karamanlı ince bedenini sırt üstü masaya yatırmıştı. Yaman kızın acıyla çığlık atışını umursamadan o korkak vücudunu bacaklarının arasına alarak yavaşça üstüne eğildi. Uzun boynu ve göğüsleri bel oyuntusu yüzünden yüksekte kalırken kızın ince bacaklarını kendi bacaklarının içine iyice hapsetti. Her şey iki saniyede olmuş ve bitmişti. Zaman o an ikisi içinde akmayı bıraktı ve köşesinde soluksuz onları izledi. Geçende kalanda onlar olacaktı halbuki. Meva canının acısıyla gözlerini kapatmış gelecek olan darbeyi hasarsız karşılamak için kolunu yüzüne siper edecekken yüzüne değen sıcak nefesle yavaşça ıslak ve titreyen kirpiklerle gözlerini açtı. Yaman Karamanlı' nın yüzü kendi yüzüne öyle yakındı ki ateşle yıkanmış göz bebeklerini bile en ince ayrıntısına kadar görebiliyordu. Uzun kirpiklerinin birer ok gibi kendisini hedef aldığını fark ettiğinde ürperdi.Belki de en önemlisi nefesleri birbirine karşıyordu. Yaman Karamanlı' nın ağzından çıkan nefes ciğerlerine gidiyor sonra tekrar o nefesi adamın dudaklarına emanet ediyordu. Bir nefes döngüsü içinde geçen saniyeler sonucunda Meva ilk defa iliklerine kadar korktu. Kalbi ağzından fırlayacak gibi hızlı atarken gerçekte o kalp adamın göğsüne çarpıyordu. Ne yapıyordu bu adam!? Meva, Karamanlı' nın elinden kurtulmak kendini buz gibi denizlere atmak istedi. Ama üzerine binen yükle kıpırdamaya korktu. Çünkü bir santim bile kıpırdasa ona daha çok yakın olacaktı. Saçlarına dolanan parmakların baskısını daha çok hissetse de kendini geriye doğru çekti. Yeşil gözler artık kendisine teslim olmuştu. Yaman Karamanlı tanırdı teslimiyeti. Bir çok korkağın gözlerinde görmüştü ama bu kızın yeşil gözlerindeki teslimiyet çok farklı geldi gözüne. Ve bir anlık o aydınlanmayı yaşadı. Geldikleri durum neydi böyle! Öfkeyle kızın santimlerle sayılamadığı uzaklıktaki yüzüne soludu ve tekrardan tenine değen sıcak nefesiyle gerildi. Yine nedenini bilmediği bir şey yapmıştı. Kızın şuan altında ne işi vardı? Yaman ilk duyduğu sözcüklerle yatın motorunu bir saniyede kapatmış diğer bir saniyede ise kızın saçlarını tutmayı planlamıştı. Ama görünen yol fazlasını gösteriyordu. Hangi akılla kızı uzatıp bacaklarının arasına almıştı ki? Şaşkınlığını umursamadan kızın yüzüne baktı. Geceyle yıkanan yeşil gözleri, üşümekten kızaran küçük dik burnu, belirgin elmacık kemikleri ve dolgun kırmızı dudakları ile yine bakmak istemediği ama kendine çeken farklı ayrıntıları bir kaç kez aynı sırayla süzdü. Tabi birde dudaklarına değen sıcak nefesi vardı. İçine çektiği çilek tadını damağında hisseder gibi oldu. Tadı çilek miydi o dudakların? " Bırak beni! Ne yaptığını sanıyorsun sen! Çekil üstümden! Senin gibi iğrenç bir insan bana dokunamaz! Çekil!" İğrenç! İğrenç miyim diye düşündü Yaman Karamanlı. "Birazdan göreceksin o iğrenç adamı!" Daha çok asıldı o saçlara Yaman. Unuttu, çileği, gözleri ,yanakları sadece o sivri dilin icabına bakmayı istedi. Acımasız sesini kızın kulaklarına akıtırken altında kasılıp kalan kızla kendisi de şaşkınlıkla öylece kaldı. İdrak ettiği şeyle kedisine sayarken daha fazlasını isteyen bedenini zapt etmeye çalıştı. Bu zorlukla mücadele ederken yutkundu genç kızın kulaklarının dibinde. Meva, Yaman Karamanlı' nın bir anda alev alan gözlerinin gazabını beklerken nefesini korkuyla tuttu ve vahşi adamın yavaşça kulağına yaklaşmasını izledi fakat o sırada üzerine daha çok eğilmesiyle karnında hissettiği sertlikle kasılıp kaldı. Şaşkındı, korkuyordu. Bunu anlayacak kadar büyük bir kızdı ama... Çalan telefon her ikisi içinde kurtuluş olmuştu. Masanın diğer ucunda çalan telefon Meva' nındı. Yaman kızı tutup ittiği sırada cebinden düşmüş olmalıydı. Yaman kızın üzerinde aniden kalktı ve ne halde olduğunu bilmediği gözlere bakmadan masanın üzerinde çalan telefona baktı. "Taylan!" Yaman gördüğü isimle kaşlarını çattı ve öfkeyle telefonu eline aldı. Bir eliyle kızı kıskacı altında alıkoyarken diğer eliyle telefonu avuçlarına alarak sıktı. "Sevgilinle konuşmak ister misin? Belki seni kurtarmak ister!" " Açma sakın! Bırak beni cani adam bırak! Beni böyle tutamazsın! Bütün bu yaptıklarını herkese anlatacağım anladın mı?! Seni içeri attırdıktan sonra Yavuz’u alıp gideceğiz! Anladın mı!?" Meva, Taylan' ın telefonunu açmaması için Yaman Karamanlı' ya avazı çıktığı kadar bağırıyor elinden kurtulmak için çırpınıyordu. Ama bacaklarını hapseden adamın elinden kurtulmak mümkün görünmüyordu. "Meva, Zarife anneyle birlikte sizdeyiz. Baban uzakta işinin olduğunu söyledi. Gelip seni almamı ister misin? Gece gece uğraşma otobüsle." Yaman Karamanlı gelen mesajı keskin anlamsız bakışlarla inceledi. Sevgilisi olabilir miydi? Telefonu yine masanın üzerine bırakarak bedenen hakim olduğu kızın çırpınan ince bedenine baktı. Nasıl oldu da bu kız, bu haliyle kendisini etkilemeyi başarmıştı? Hala düştüğü durumu kabullenemiyor sorununun ne olduğunu düşüyordu. "Bırak beni! Bana dokunursan öldürürüm seni! Anladın mı öldürürüm seni!" Meva cani adamın üzerinde dolaşan bakışlarını hiç hayra yormadı. Az önce olanlar ise en büyük kanıtıydı. Yatta tek başlarına denizin ortasında sesini duyurabileceği kimselerin olmadığı karanlık bir ıssızlığın göbeğinde Yaman Karamanlı' nın ellerinin altında olmak zaten ölümün pençesinde olmaktı. Yaman Karamanlı kızın korkusunu gözlerinde gördüğü an başını güvertenin olduğu tarafa çevirdi ve kızın asi saçlarına dolanan parmaklarını serbest bıraktı. Ama hala bacakları ile hapsettiği bedeni bırakmamıştı. Bitikti en ufak darbede ayaklarının önüne yıkılacak kadar güçsüz görünüyordu kız. Geri çekildi ve kızın kolundan tuttuğu gibi güverteye yürüdü. " Artık yeter diyorum sana! Bırak beni! Yavuz için buradayım! Anlasana o çocuk senin dünyana göre yaşayamaz! Onun sevgiye ilgiye bakıma ihtiyacı var sevdikleri tarafından." Meva nereye gittiğine artık bakmıyordu. Çünkü tükenmişti bir adım daha atarsa düşecek ve bir daha kalkamayacaktı. Dudaklarından son duası gibi dökülen kelimeler var olmayan bir vicdana değmek için çıkmıştı ama acımasızca fırlatılmıştı. İtilip kalçasının üstüne oturunca burnuna gelen kokuyla etrafına baktı. İki tenekeden birinin içi boş diğerinin içi gri bir sıvıyla doldurulmuştu. Boşuna Meva, Yaman Karamanlı' ya cani adam demiyordu. Ayaklarına çimento döküp denize atacaktı manyak adam! Bir yandan da kendini teselli etti. En azından dokunarak öldürmeyecekti ruhunu ve bedenini. "Özel ilgi istemiştin. Bak kendi ellerimle yapacağım. Yüz yüze!" Buz gibi sesiyle esen rüzgardan daha sert, daha çok titretiyordu güçsüz kızın bedenini. O ölüm saçan siyah gözler keskin bir bıçaktı adete. Yaman kızın ayaklarından tuttu ama hala direnmeyi bırakmayan mücadeleci ruhuyla güçsüz bir kaç tekme atmayı başaran kızı umursamadı. Yıpranmış spor ayakkabılarını ve çoraplarını kendi elleriyle çıkarıp attı. Avuçlarına aldığı sıcak ve küçük ayakların parmak uçlarına bakınca bir tuhaf hissetti ve tırnaklarda kalan pembe boyalara gözleri kaydı. Yer yer silinmiş olsa da karanlıkta bile kendini belli ettiriyordu. Çatık kaşlarının ardından küçük ayakları izlerken kızın çekip tekme atma girişimiyle kendine geldi. "Acısız olsun istiyorsan rahat dur! Yoksa canın daha çok yanar." "Ölümle beni korkutmaya çalışıyorsun ama başaramayacaksın Yavuz’dan vazgeçmeyeceğim, vazgeçmeyeceğiz!" Havada kalan ayaklarını sertçe sallayan Meva gücünün tükendiğini hissetti ve kendini yavaşça bıraktı. Ne yapacaksa yapısındı artık. Gücü vakumlanıyor gibiydi. Sükuneti içine çeken kıza bakan Yaman avuçlarına sığan iki ayağı da tenekeye koydu ve diğer tenekede hazır bekleyen çimentoyu yavaşça pembe tırnakların üstüne döktü. Meva ayaklarına değen soğuklukla titredi ve kendini geriye atarak uzandı. Ölümü hep merak ederdi. Demek ki onun ölümü soğuk ve ıslak olacaktı. Yavaşça kapanan gözlerine daha fazla engel olmadı ve siyahın karanlığına doğru sonsuz uykusuna daldı. İnsan yüreğini karanlığa gömdüğü gün bulduğu bütün ışıkları yutar içinde yok ederdi. Yanmıştı, yakardı. Ölmüştü öldürürdü. Her insanın karanlık bir tarafı vardır ama Yaman Karamanlı karanlığın ta kendisiydi onda ışığı aramak güneşe dokunmak gibiydi. Yakardı..
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD