DİP|

2554 Words
Can acısı mı, yürek yanığı mı? İkiside değil! Ruhun topraktan Eyvallah deyişi öyle kolay olur mu? Bir saatlik ömür, bir asırlık ömür, ruh can bulduğu topraktan bir parça almadan gider mi? Çiçekleri, ağaçları, kuşları, yeşili, maviyi hatta geceyi ve gündüzü bile alır gider. Geriye çorak bir beden kalır ta ki bir damla su o bedeni yeşertene kadar. ... Meva ansızın göz pınarlarını saran göz yaşlarını elinin tersiyle hızla sildi. İnsanların önünde ağlamayı hiç sevmezdi ama iki gündür bu adam kedisini öyle zorluyordu ki kendine acıdığı için akıtıyordu o göz yaşlarını. Keşke sadece kendi canıyla uğraşsaydı ölene kadar her türlü zorbalığına katlanırdı ama o Yaman Karamanlı en çirkin yüzüyle savaşıyor her darbesinde canını değil ruhunu söküp alıyordu. Göz yaşları ona değil kendisineydi. İlk başta ağladığında elini uzatmıştı ve Meva çok korkmuştu yine küvette olduğu gibi çenesini tutup tehdit vari konuşacak diye ama hemen elini indirmiş arkasını dönerek pencereye doğru yürümüş, boğaza karşı siyahlara bürünen dev bedeniyle meydan okur gibi duikilmişti. İstanbul gibi güzel şehri karşısına almak anca bu adamın işi olabilirdi zaten. Tek kelime etmeyen adamın varlığı koca odayı doldurup taşırınca Meva' yı rahatsız etti ve odadan çıkmak için arkasını döndü. Fakat gözüne çalışma masasında duran fotoğraf çarpınca durmak zorunda kaldı. Yavuz amcasına sarılmış daha doğrusu bacaklarına sarılmış gözleri parlayarak tebessüm ediyordu. Çocukları pek bilmezdi ama o tutuşu ve Yavuz' un gözlerinde ki parıltıyı bilecek kadar tanımıştı yeğenini. Yavuz amcasını seviyordu ve amcası da kendine göre önem veriyordu Yavuz' a. Çünkü koca odada Yavuz'dan başka kimsenin fotoğrafı yoktu. Yaman şüphe içinde döndüğü sırada kızın Yavuz' la olan fotoğrafına baktığını gördü ve kaşlarını çatarak kızın yüzüne odaklandı. Nereye bakıyorsa gözleriyle takip etti ve bütün düşüncelerini okumaya çalıştı. Meva masaya bakmışken etrafta açık dosya falan görmeyi umut etti ama yoktu. Sonuçta bu adamı hak ettiği yere göndermek istiyordu. Sonra arkada bulunan dolaba baktığında üzerinde bir cihaz olduğunu fark etti. Çok farklı bir şeydi, sanki bir yerde gördüğünü hatırlıyordu. Kare şeklinde bir top büyüklüğünde üzerinde bir kaç düğmesi olan siyah cihazı hoparlör zannetse de değildi biraz daha yakınına gitse iyi olacaktı belki... “Senin derdin ne!” Yaman hızla kıza yaklaştığı gibi saçlarından tuttu ve arkasında bulunan duvara sürükleyerek duvarla kendisi arasında sıkıştırdı. Öfkeyle daha çok saçlarına asıldığında baş belasının ağzından çakan çığlıkla elini ağzına kapattı. Onun alanında ne yapmaya çalıştığını fark etmişti, kendince küçük aklıyla işlerine karışıp Yaman Karamanlı' nın açığını bulacaktı. Yeşil koca gözlerin korkuyla açılıp göz bebeklerinin titremesi hoşuna gitti ve Kerimoğlu' nun yüzüne bütün nefretini akıtarak konuştu. “Teyzecilik oynarken asıl amacını bilmeyecek kadar saf birine benziyor muyum?” Şimdi bu kızı elinden kim kurtaracaktı kırk yılda bir ortaya çıkan merhameti mi? Kendini akıllı zanneden küçük kızın korkudan yutkunuşunu duyduğunda Yaman hakimiyetine emin oldu. Öfke hala kanında hoyratça dolaşıyordu ama bu kurduğu hâkimiyet öfkesinin kontrollü dağılmasına neden oluyordu. Yaman üstten küçük gören bakışlarıyla kızın solgun yüzüne baktı. Titreyen zavallı kıza baktıkça öfkesi, kibri ile yer değiştiriyordu. Fakat öfkesi yer değiştirdiği an ellerine değen yumuşak ve sıcak teni hisseder oldu, elini ateşe tutmuş gibi gerildi. Az önce kontrolden bahseden Yaman Karamanlı küçük bir dokunuşla elektrik çarpmış gibi kendinden geçmişti. Bu olanlardan önce daha vahim bir durum vardı aslında. Artık bütün bedeni de o yumuşak tenin sıcaklığını hissediyor daha fazlasını için karıncalanıp duruyordu. Her bir patçası... Kontrol edilemez hale gelmişti. O küçük temasın verdiği histen haberdar olmak hayatında ki en büyük zafiyetti. Yaman Karamanlı kendine hakim olmak istedi fakat koca bedeni o tende asılı kaldığı her süre daha çok o sıcaklıkla bir olup çekiliyor ve o hazzın etkisiyle damarları çelikten birer halat gibi ortaya çıkmaya başlıyordu. Çenesini öylesine bir birine bastırmıştı ki dişlerinin çıkardığı sesi ve göğsünü dövüp duran kalbinin sesini duyabiliyordu. Bu düştüğü duruma ve yaşadığı her şeye lanet ederek öfkeyle soludu. Bu sefer ki öfkesi kendi iradesizliğineydi. Bacaklarına tekme atmaya çalışan dizleri fark edince yine yatta olduğu gibi o ince bacakları uzun bacaklarının arasına aldı. Amacı bu sıcak kıskaçtan kurtulabilmekten kendi bedenini daha çok itiyordu kıza. Baş belası kız bir türlü sakin durmuyor kıpırdayıp duruyor ince bacaklarını kurtarmaya çalışıyordu. Bir kaç kez kendini korumak için belini geri çekmek zorunda kalmıştı ama baş belası kızın son hareketi, elini ısırmaya çalışması ve bunu kısmen başarmış olması canını fena halde başka türlü yakmıştı. Otuz dört yaşında koca bir adamdı ve bir an kendinden utandı. Ergen halleri bile böyle değildi Ne oluyordu kendisine? Bacaklarının içine değen ayaklar yine hareket edince Yaman dayanma sınırını çoktan aştığını fark etti ve alnını duvara yaslayıp kızın kulağının dibinde sessiz , boğuk ama öfke dolu bir küfür savurdu. Sakallarına karışan saçlarla ve burnuna dolan çiçek korkusuyla beyninde bir gram kan kalmamıştı. Lanet etti düştüğü duruma yıllardır kaçtığı şey onu bulmuştu midesi bulanması gerekirdi, içinin almaması gerekirdi, istememeliydi bu sıcaklığı, kokuyu, teni. Sakinleşmek için derince soluduğu sırada yine içini yakan kokuyu çekti ciğerlerine. Ve o an bir şey fark etti. Kız artık kıpırdamayı kesmişti. Yavaşça başını gömdüğü çiçek tarlasından çektiğinde korkuyla kocaman olmuş gözlerin dolu dolu olduğunu gördü. Tıpkı yeşil bir göle damlayan sağanak yağmurun dalgaları gibiydi o göz pınarlarında yeşeren yaşlar. Ama orada canını sıkan o korkuyu da gördü ve kaşlarını çattı. Yatta, masanın üzerinde ona istemsizce dokunduğunda da bu korku kol geziyordu gözlerinde ve yine aynı korkuyu görüyordu. Savaşçı kızın daha ilk karşılaşmada yenileceği tek savaş buydu fakat böyle de bir adam değildi evet ilk gün bunu kullanmıştı ama şimdi kendisinin bile midesi bulanıyordu o sözlerden. Yaman bedenini ele geçiren isteğini yavaş yavaş söndürdü içinde. Kendine gelmeye çalıştı nefes alıp verdi ve onu bu durumdan kurtaracak şey yine gözlerini ve bedenini kör eden öfkesiydi. Öfkeyi kana kana içti ta ki şu kız gözlerinde yanana dek. Kızın hala ağzına kapanmış eline baktı. “Elimi çekeceğim ama bağırmayacaksın eğer bağırırsan seni buradan boğazın sularına atarım!” Meva panikle başını sallayarak oynayladı ve Yaman Karamanlı elini esir alan sıcaklıktan çekti. Kızın ince bacaklarını serbest bırakıp bir adım uzaklaştığında nefesini tuttu, bu koku düzgün düşünmesine ve bedeninin işlevine engel oluyordu. Ve o yeşil gözlere az önce yaşadığı ateşle değil ona duyduğu nefretin kor ateşiyle ile baktı. “Ne yaptığını anlıyorum! Gözlerinden,” Kızın gözlerine sözlerini tesir edercesine acımasızca baktı, “bedeninden,” duvarla kendi bedeni arasında kalan ince bedene bakışlarını indirdi “nefesinden,” ağzına, sıcak nefesine ve pembe dolgun dudaklara baktı biraz amacı dışında baksa da nefretini oraya da döktü. “Şu kafanın içinde ne döndüğünü bile senden daha iyi biliyorum! Ne düşüneceğini bile biliyorum!” Küçümseyici bakışlarını bütün pespaye bedende gezdirdi ve yerine sinmiş küçük kıza son ölümcül sözlerini söyledi. “Yavuz dışında bir şeyle ilgilendiğini görür, duyar, hatta hissedersem sonuçları senin ve senin olanlar için hiç iyi olmaz! Şimdi git o çocuğu seviyor musun yemek mi yediriyorsun yap sonra defol git!” Meva yine bir duvar dibinde sıkışmış yenilmiş olmanın yükü altında eziliyordu. Ağlamak bile o yükü hafifletmezdi. Meva kendine verdiği sözlerini düşündü. Babası ve emaneti Yavuz için, huzurla uyumayı bekleyen ablası için sağlam kalmalıydı. Sabırlı olmalıydı çünkü o yolun sonunda bulacağı güce ihtiyacı vardı. Ama o ateşten gözlere de arkasına bakmadan kaçan bir kız gibi değil yine onunla savaşmaktan korkmayacak Kerimoğlu olarak baktı. Ve Meva da Yaman Karamanlı ya aynı onun baktığı gibi nefretle baktı. “Şuan susuyorsam bil ki Yavuz için!Ama Yaman Karamanlı güç, sende, paranda veya bileğinde olabilir ama unutma gücüm benim yüreğim de! Senin elindekilerin bir sınırı var fakat benim bir sınırım yok!” Meva babasının kızı olarak gururla o odadan çıktığında derin bir nefes verdi ve acıyan saç diplerini okşadı. Az önce o koca beden yine üzerindeydi. O ağırlık ve korkuyla ne yaptığını bile hatırlamıyordu. En son vahşi kaba adamın elini ısırdığını ve hemen sonrasında kulağının dibindeki küfürle şoka uğradığını hatırlıyordu sonrası zaten korkunçtu. Siyah gözler öyle bir hale gelmişti ki Yaman Karamanlı olup olmadığı konusunda şüpheye bile düşmüştü. Hep öfke ve nefretin ateşi olurdu o siyah gözlerde ama az önceki ateş öyle farklıydı ki o koca bedenin alev aldığını hissetmişti bir an. “Meva hanım Yavuz' a haber verdim sizi bekliyor.” Meva sesle irkildi ve Samir' in olduğunu görünce onaylar gibi başını salladı. Şimdi en önemli meselesi Yavu' du. Annesinin ölümünü yeni öğrenen dünyanın en saf en masum varlığını avutmaya çalışacaktı. Kendi kalbi de acıyordu ama artık bir emaneti vardı kendisinden önce Yavuz var olacaktı her zaman. Meva ablasının kokusuyla dolup taşan odada Yavuz' u yatağın üstünde yaşlı gözlerle görünce hemen yanına oturdu. Nasıl dayanacaktı bu yavrunun çektiği acıya. Gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. “Yavuz teyzem.” Elleri ile yüzünü avuçladı ve parmaklarıyla inci tanelerini sildi. Kalbi sıkışıyor çektiği acı her dakika artıyordu. “Teyze annem öldü.” Meva da annesi olarak gördüğü ablasının ölümü ile tekrar yıkıldı. Ama bunu canına can olan Yavuz2 un ağzından duymak dünyalarını başına yıkmıştı. Yüreği öyle acıyor yanıyordu ki! Yavuz' a sıkı sıkı sarıldı. Acısını almak onu esir alan eksiklikten kurtarmak istedi. “Ben senin yanındayım. Teyzen hep yanında olacak.” Yavuz' a sıcak bir yuva oldu, sardı bütün sevgisiyle Meva. Küçük yüreğinde barındırdığı hasreti teyzesiyle geçiştirsin diye saçlarına öpücükler kondurdu. Yavuz teyzesinden ayrıldı ve yaşlı gözlerle baktı annesinin yeşilini alan gözlere. “Annem cennetteymiş. Hep orada kalacakmış. Gelmeyecek mi bir daha?” Meva göz yaşlarını sildi ve zorlukla yutkundu.” Teyzecim cennet çok güzel bir yer. Oraya hep iyi insanlar gider. Annenin çok iyi bir kalbi vardı üstelik bizi bekliyor orada. Hem bir daha hiç hasta olmayacak cennette annen.” “Hiç mi hasta olmayacak hep beni mi bekleyecek?” Annesini hep hasta gören Yavuz annesi için ilk defa iyi hissetti. “Evet bir tanem ama gözü hep üzerinde olacak. Yemeğini yiyor musun iyi misin mutlu musun diye hep izleyecek seni. Sana hep sevgi ile bakacak.” Meva kendisini merakla izleyen çocuğun göz yaşlarının giderek azaldığını görünce içindeki endişe biraz yatıştı. Ama hala onun göz yaşları akmaya devam ediyordu. Sönmeyecek bir ateş yanıyordu kalbinde. “İyi olursam annem bir daha üzülmeyecek mi?” “Evet üzülmeyecek. Sen üzülmezsen oda üzülmez. Sen gülümsersen oda gülümser hem de böyle kocaman gülümsersen dünyanın en mutlu annesi olur. Anneni mutlu etmek ister misin?” Yavuz büyük istekle başını salladı. Annesi mutlu olacaksa hep gülümser yemeğini yerdi. “Bir daha gitme teyze bak senin yanımdayken bacağım daha az acıyor. Gitme olur mu?” Meva hemen Yavuz' un bacağına baktı. Düne göre iyi görünüyordu ama hala biraz şişlik ve morluk vardı. “Gitmem bir tanem. Gitsem bile geri gelirim bırakmam seni asla.” Ne pahasına olursa olsun Yavuz' un yanında olacak hatta onu bu hapishaneden kurtarıp babasıyla huzurlu sevgi dolu bir yuva kuracaklardı. Babası gibi olacaktı Yavuz onun gölgesinde büyüyecek onun öğütleriyle koca bir adam olacaktı. “Söz mü teyze? Geleceksin değil mi?” “Söz teyzecim. Söz.” Meva Yavuz' a sıkı sıkı sarıldı saçlarını koklayıp öptü ve dedesinden bahsetti. Onu kendisi kadar seven korumak için can atan dedesinden bahsederken Yavuz görmek istediğini söylemişti Meva ileride göreceğini söyleyerek çocuğu avutmuştu. Kapı çaldı ve içeri Samir ve Şermin Karamanlı girdi. Samir' in elinden çeşit çeşit yemeğin olduğu bir servis arabası vardı. Şermin' in ise küçük bir oyuncak kutusu vardı elinde. “Hoş geldin Mevacım. İyi ki geldin Yavuz hep seni soruyordu.” “Hoşbulduk.” Meva bu kadının verdiği hisssiyatdan hoşlanmıyordu. Ablası ile iyi geçinmiş gibi gözükse de biliyordu öğrenmişti ablasından hoşlanmadığını. Bu evde olan herkes ama herkes ablasının katili olabilirdi. Başta bu kadın ve Yaman Karamanlı en büyük şüphelilerdi. Sinsi yüzüyle gülümseyen Şermin aslında büyük bir öfke duyuyordu bu kıza karşı. İlmek ilmek işlediği plan bu mahalle kızı yüzünden bozuluyordu. “Sen nasılsın Yavuzcum? İyi görünüyorsun şimdi.” Yavuz teyzesine sarıldı. Annesinin kokusuna benzeyen kokuyu içine çekerek gözlerini kapattı. “Küçük bey isterseniz yemeğinizi yedikten sonra yatabilirsiniz.” Samir kaç gündür yemek yemeyen çocuğun önüne küçük bir masa koyarak yemekleri dizmeye başladı. “Bakın sizin sevdiğiniz yemekler, köfte, ıspanak, somon, taze makarna ve en çok sevdiğiniz atıştırmalığınız makaronlarınız da var.” Yavuz başını olumsuz anlamda salladı. Meva endişeyle sordu. “Neden teyzecim yemek istemiyorsun? Bak hepsi birbirinden lezzetli gözüküyor aç değil misin?” Küçük çocuk ses çıkarmadı bir süre. “Yemek yedikten sonra uyumak istemiyorum çünkü sen o zaman gideceksin.” “Hayır bir tanem gitmeyeceğim. Hatta istersen birliktelik bile uyuyabiliriz.” Yavuz heyecanla “Gerçekten mi? Birlikte uyuyabilir miyiz?” sorduğunda Meva tebessümle başıyla onayladı. “Evet birlikte uyuyacağız ama önce sen bu lezzetli yemekleri yiyerek annenini mutlu ediyorsun tamam mı?” Yavuz ta teyzesi gibi başıyla onaylayıp çatalı eline aldı ve köftesinden yemeye başladı. “Bak Yavuzcum bende sana sevdiğin küçük arabalardan aldım. Hatta o çok istediğin yarış pistinden sipariş verdim yarın burada olur.” Şermin küçük çocuğun elindeki oyuncağı umursamayıp yemeğine devam etmesi sinirlendirmişti ama sakin kalıp oyuncağı yanına koydu ve müsaade isteyip çıktı. Samir teyze yeğeni izlerken Yaman beye mesaj atmayı da ihmal etmedi. ‘Yavuz gayet iyi Yaman bey. Teyzesi ona iyi gelmiş, şimdi yemeğini yiyor. Daha sonra teyzesi ile uyumak istediğini söyledi. Meva hanım kabul etti.’ Yavuz ışığını bulmuştu. Annesinin eksikliğini sonsuz sevgisini sunan teyzesinde bulacaktı ama diğer yandan Yaman bey bunu kabul etmiyordu. Aldığı cevapta Yavuz uyuduktan sonra kızı yalıdan çıkarmasını istiyordu. Evet Meva hanım çocuğu ondan koparıp almak istiyordu fakat ikisinin de bilmediği bir şey vardı Meva hanım Yavuz' un gündüzü ise Yaman bey de gecesiydi. O çocuğu yarım bırakmaya hakları ve güçleri yoktu. Zaman bunun en büyük kanıtı olacaktı. Şermin odada çıkar çıkmaz sinirle Londra’da yaşayan kız kardeşini aradı. İlk çalışta açıldı telefon.”Şebnem canım nerdesin? Evi toplayabildin mi?” “Topladım abla hatta şuan uçak biletimi de aldım yarın akşam İstanbul' da olurum.” Şermin şaşırdı kaç gündür zorla getirtmeye çalıştığı kardeşi kendi isteği ile geliyordu. Ayrıca telefonda sesi de o kadar kötü değildi. Ne zaman İstanbul a gelmesini gerektiğini söylese kavga eder telefonu yüzüne kapatırdı. “ Tamam canım sen gelene kadar odan hazır olur.” “Tamam abla görüşürüz.” Meva çalan telefonuyla Yavuz' u uyandırmamaya dikkat ederek balkona çıktı. Akşam üstü olmasına rağmen yağmurlu hava yüzünden karanlık çökmüş boğazı örtmüştü siyah peleriniyle. Arayan babasına yine yalan söylemek istemiyordu ama ne diyeceğini de bilemiyordu. Fazlaca düşünmüş olmalı ki telefon kapanmıştı. Canı sıkılarak tam babasını arayacakken Ayhan hocası aradı. Korkuyla hemen yeşil tuş kilidine bastı. Okulla ilgili önemli bir şey olmalıydı. “Alo Ayhan hocam!” “Meva nasılsın kızım?” Ayhan hoca Meva' nın sesinde ki korkuyu duymuştu ve çok üzülmüştü. “İyi olmaya çalışıyorum hocam ama işte bu belirsizlik...” “Ben de bunun için aradım maalesef soruşturma onaylandı. Soruşturmacı da belli oldu hemen, başka okuldan gelecek. Yazılı ifadeni yedi gün içinde ulaştır bana ben veririm. Ayrıca sözlü ifade içinde hazırlan Meva.” Bir kaç saniyelik sessizlik esir alındı.” Bu arada disiplin suçunda üniversitede siyasi proganda yapmak, zorla ve tehdit ederek bu eylemlere öğrencilerin katılmalarını sağlamakmış.” Meva ilk duydukları ile şok geçirse de son duyduklarıyla elinde olmadan sinirden güldü. “Benim böyle bir şey yapmayacağımı bütün kampüs bile bilir Ayhan hocam.” “Evet Meva biliyoruz fakat iki şahit var kimliklerini gizli tutulmasını istemişler güya tehdit ettiğin için.” Meva kendisine oyun kuran adamın evinde Yavuz' la birlikte onun yatağında uyuduklarını söyleseydi hocasına acaba cevabı ne olurdu.? Aklı öyle karışık ve yorgundu ki balkonda bir köşeye geçip çömeldi ve başını dizlerinin üzerine koydu. Tehditleri, acımasızlığı, pislikleri, kötülükleri kendisi bitmiyordu Karamanlı'nın. “Meva, orada mısın kızım? Babana anlatmamışsındır büyük ihtimal Yavuz bey çok üzülecek.” Meva sakin kalmaya çalışarak “Bilmiyor şimdilik, söylemeyeceğim. İfademi sözlü ve yazılı olarak hazırlayacağım hocam. Her şey için teşekkür ederim. Hakkınızı ödeyemem.” “Sen bir okuluna dön bitir işte o zaman o hakkı ödersin kızım. Kendine iyi bak haberdar ederim seni gelişmelerden biliyorsun uzaklaştırma var.” “Tekrar sağ olun hocam. İyi akşamlar."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD