“Sana benimsin demiştim!”
Meliha, Kartal’ın öfkeden titreyen bedenini süzerken kirpiklerini güç bela aralamış, kımıldamadan uzanıyordu.
Odayı inceliyor, nerede olduğunu, oraya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu. Kendine geleli fazla olmamıştı. Zihni hala berrak değildi. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Ağzında tuhaf bir tat vardı. Ne olduğunu bile anlamamıştı.
Paniklememişti. Hatta biraz rahatlamış hissediyordu. Zerre korkmuyordu. Başına gelebilecek hiçbir şey artık korkmasına neden olamazdı.
Güneşli bir gündü. Perdeler esen kavurucu rüzgârın etkisiyle evden dışarı savruluyor, pencerenin etrafında dans eden rakkaseler gibi kıvranıp duruyordu.
İçeriye vuran güneş ışığı gözlerinden içeri girerek beynine saplanıyor, baş ağrısını daha da beter hale getiriyordu. Vücudunun hiçbir parçasını hissedemiyordu.
Karanlık silüetin kendine doğru yaklaşmasından önce, karşısındaki kişinin Kartal olduğunu anlamıştı.
Dudaklarını zorlukla aralayıp sesli bir şekilde yutkunduktan sonra başını, üzerine durduğu kuş tüyü yastıktan zorlukla kaldırdı. Hemen ardından güçsüzce geri bıraktı.
“Ne yapacaksın?” diyen sesi bile başkasına ait gibiydi. Boğazını adeta yırtarak çıkan sesi, odaya dağılırken yüzü istemsizce ekşimişti.
Kartal, elini, üzerine neredeyse şeffaf denebilecek bir gecelik giydirttiği, süslediği Meliha’nın özenle şekillendirilmiş bukle bukle ışıldayarak yastığına yayılmış saçlarında yavaşça dolaştırdı. Yüzüne düşen bir tutamı nazik olmayan, hatta rahatsız edici bir şekilde baskıcı ve yavaş bir şekilde geriye doğru atarken psikopatça gülümsedi.
Meliha’dan yediği kurşunlardan sonra kendine gelmesi bile iki ayını almıştı. Ayaklanması ise daha uzun sürmüştü. Bu süreçte kızı isteyen pek çok kişinin olduğunu, kendi kardeşinin devreye girerek adamları ortadan kaldırdığını biliyordu.
Meliha elinden kurtulmak için yüzünü uzaklaştırmaya çalışırken kızın güçsüz vücudunu süzerek elini ağır ağır ince boynuna kaydırdı.
“Ne yapmamı bekliyorsun?” diye sordu. “Elime geçirdiğimde ne yapacağımı sanıyordun!”
Kızın boğazını kavrayan parmakları tehdit edercesine kapanıp açıldı. Sonra yavaş yavaş, yumuşak teninde kaydırarak gerdanına indi.
“Belki de ben seni elime geçirmişimdir!” diye gevelediğinde gözlerini kıstı. “Belki de beklediğimi yapmışsındır!” diyerek öğürmeye başlayan kızı oturtup çenesini sıkıca kavradı. Yüzüne bakması için kendine doğru kolayca çekerken üzerine yığılan bedenini sıkıca kavradı.
“Neyi beklediğin sikimde mi…” diyerek sırıttı. “Benim ne beklediğim önemli. Ne istediğim… Kendine geldiğinde aşağı in. Boşuna beni öldürmek için bir şey arama, bulamazsın. Boşuna kaçmaya çalışma kaçamazsın. Boşuna çırpınma, tuzağıma düştün, artık gidemezsin…”
Meliha, yutkunup çenesini çekiştirdi. Güçsüzce gülerken “Bana ne verdin?” diye sordu. Fazla umursamaz duruyordu. Fazla ukala…
Kartal’ı delirten de bu tavrıydı. Adamın gözlerine öyle küçümseyerek, öyle tepeden bakıyordu ki…
“Şu bakışların…” derken kızı aniden yatağa fırlatmasının nedeni de buydu. “Hala ne cesaretle…”
Meliha, “Kimsin ki?” diyerek yarı baygın yatarken yine alayla güldü.
“Uyuşturucu satıcısı, tecavüzcü itin tekisin sen! Ailem seni ele geçirdiğinde mahvedecek!”
Kartal, kahkaha atarak “Ha sen ondan…!” dedi. Elini cebine atıp minik takip cihazını parmaklarının arasına aldı. Kızın yüzüne doğru uzattı.
Kapsül şeklindeki takip cihazını parmaklarının arasında evirip çevirirken “Bulamazlar. Burunlarının dibindeyken bile bulamadılar. O salaklara güvenmek istediğine emin misin?” diye sordu.
Meliha, ilk defa korkuyla solumaya başladığında başını aşağı yukarı salladı.
“Bana aitsin. Ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemezsin.”
Elini kızın karnına götürdü. Sımsıkı tutarken “İlkinde tutmamış…” deyip göz kırptı. “Yoksa haberim yokken evladımı öldürdün mü!”
Meliha, “İki küçük hap,” dedi. “İçiyorsun, her şeyi olmasa da bazı pislikleri vücudundan uzaklaştırıyor!” Kartal’ın bunu beklemediğini fark edince tatmin olmuş bir şekilde güldü.
“Bir de piçini falan doğuracağımı mı sandın? Sadece sapıksın sanıyordum, sen aklını kaçırmışsın! Tabi ki hemen icabına baktım!”
Adamı öldürebildiği her şekilde öldürmek için elinden ne gelirse yapmaya kararlıydı.
Elini bile oynatamıyordu. Hamle yapacak kadar hali olsa, adamı öldürmek için çoktan elli farklı yola başvurmuştu. Şimdilik sözcüklerle yetinmek zorundaydı.
Tecavüz herkeste farklı izler bırakırdı. Her kadın farklı şekilde başa çıkar ya da çıkamazdı.
Meliha, intikam alma arzusuyla ayakta kalmayı başarmıştı. İzleri silmiş değildi. Silebileceğini de sanmıyordu. Ama içindeki yangının Kartal’ı öldürmeden sönmeyeceğini de biliyordu.
“Hala akıllanmadın demek!” diyen Kartal, yanağını elinin tersiyle okşadı. Meliha konuşmaya niyetlenince elini kızın sıkıca ağzına kapatıverdi.
Bu hareketle Meliha, nefesini aniden tuttu. Ağzını kapatıp ona, bedenine, ruhuna yaptıklarını hatırlarken gözleri irice açılmış, kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Ne kadar soğuk kanlı görünmeye çalışırsa çalışsın artık başarılı olamıyordu.
Deli gibi korkuyordu. Üzerine eğilip elini teninde dolaştırarak bacaklarının arasına doğru uzattığında güçsüzce inledi.
“Seninle işim bittiğinde patronun kim olduğunu anlayacaksın… Sike sike akıllandırırım demiştim. Sözümün de arkasındayım! Denemesi bedava… Dene…” deyip elini çekti.
Kızın dudaklarını serçe dudaklarının arasına alıp ısırdı. Canını yaktığından emin olunca çekiştirerek koptu. Çırpınmaya çalışmasını keyifle izlerken yavaşça geri çekildi. Bedenini aç gözlerle süzerken yüzünde zafer kazanmış bir general ifadesi vardı.
“Yarım saat sonra gel. Kapıdakiler seni bana getirir… Bir saçmalık yapmaya çalışma! Bu işten zevk almaya bak. Seni becermeme nasıl olsa engel olamayacaksın…”