ZERİN
Bugün benim doğum günümdü… Bir yaş daha büyümenin o tatlı, hafif iç burkan ama bir o kadar da heyecan verici duygusu içimde kıpır kıpır dolaşıyordu sanki. İnsan kendi doğum gününde ister istemez biraz daha özel hissetmek, biraz daha değer görmek, biraz daha hatırlanmak istiyor. Ben de her yıl olduğu gibi, içimin derinliklerinde sakladığım o küçük, çocuksu beklentiyle güne başlamıştım. Tek isteğim ailemden, gerçekten içten gelen sevgi dolu bir doğum günü kutlamasıydı… Ama yine olmadı. Yine o beklentinin yerini koca bir hayal kırıklığı doldurdu.
Akşam yemek masasında, sıradan bir pastanın etrafında, herkesin yüzünde aynı donuk ifadeyle “iyi ki doğdun” sözleri havada ince bir çizgi gibi asılı kaldı. Birkaç dakika sürdü… birkaç dakika bile değil aslında. Ne bir sarılma, ne bir özel söz, ne de gerçekten bana ait olduğunu hissedeceğim bir an ama yine de, her şeye rağmen, onları seviyordum. Çünkü onlar benim ailemdi.
Babam… her zamanki gibi disiplinli, soğuk, duygularını saklamayı meziyet sayan ve mesafeyi sevgiden daha değerli gören bir adamdı. Evde hepimize karşı kuralcıydı ama nedense ağabeylerime karşı içten içe bir yumuşaklığı vardı. İstanbul gibi bir şehirde doğmuş büyümüş olmasına rağmen, erkek egemen düzeni hayatının tek doğrusu sanan bir zihniyete sahipti. Bu yüzden abimler her zaman benden birkaç adım önde, bense her zaman birkaç adım gerideydim. Belki alışmam gerekiyordu. Belki de artık kabullenmem. Ama içimde küçücük de olsa bir umut vardı hâlâ; bir gün babam beni de görür, beni de önemser, beni de gerçekten sever diye.
Doğum günümü kutlarken bile bana bakıp aynı soğuk tonuyla,
“Ne hediye istiyorsan yarın tutarını söyle, hesabına gönderteyim,”
demesi onun gözünde doğum günümün bundan ibaret olduğunu yüzüme bir tokat gibi vurmuştu.
Annem… Annem aslında varlıklı ve eğitimli bir aileden gelmişti ama yıllarca babamın gölgesinde kalarak yavaş yavaş kendi ışığını kaybetmişti. Babamın manipülasyonlarıyla kabuğuna çekilmiş, onun sözünün dışına çıkmamayı tek yol bilen bir kadına dönüşmüştü. Yine de onu çok severdim. Babam evde yokken gözlerindeki o hafif isyanı, “Sen özgür ve güçlü bir kadın olmalısın,” diyen o gizli bakışını görürdüm hep. Bu doğum günümde bana kendi elleriyle yaptığı bir tabloyu verdi… O an gözlerim doldu. Çünkü bunun için uğraşmış, emek vermişti. Dünyadaki en pahalı hediyeden daha değerliydi benim için.
Üç tane abim vardı.Babamın gözbebeği olan, her yaptıkları affedilen, sınırsız özgürlüklerle donatılmış üç erkek. Benim aksime…
Babamın kurallarından biri, her akşam herkesin bir arada yemek yemesi gerektiğiydi. O yüzden bu gece ailece masada oluşumuzun sebebi doğum günüm değildi. Sadece bir kural,sadece rutin…
Eyüp abim… Hayatımda tanıdığım en bencil insanlardan biriydi ve babamın aynısı olma yolunda hızla ilerliyordu. Bana sadece kuru, ruhsuz bir “İyi ki doğdun” deyip önüne döndü.
Nihat abim… içlerinde en olgunuydu. Kadınlara bakışı babamdan tamamen farklıydı ve bunu dile getirmekten hiç çekinmezdi. O en sevgi dolu olanıydı. Bana sarılıp kutladı, özel bir hediye verdi. Her yıl yaptığı gibi. Onu hepsinden daha çok sever, sayardım.
Furkan abim… kendi içine kapanık, bilgisayarının dünyasında yaşayan, sessiz bir ruhtu. Babam bundan hoşlanmasa da ona şimdilik çok müdahale etmiyordu. Furkan abimin bugün doğum günüm olduğundan bile haberi yoktu muhtemelen.
Ruhsuz bir kutlamanın ardından sessizlik içinde yemek yemeye devam ettik.
Bir cesaret toplayarak babama döndüm:
“Baba, bu gece arkadaşlarımla doğum günümü kutlamak istiyorum. İzin verir misin?”
Babam kaşlarını sertçe çattı.
“Zerin, yeni yeni adetler çıkarma. Bu saatte genç bir kızın dışarıda ne işi var? Akşam akşam sinirlendirme beni. Dışarı çıkmak yok.”
Başımı kaldırıp sakin olmaya çalışarak,
“Dışarıda değil baba… Ece’nin evinde. Kız kıza kutlayacağız,” dedim.
“Ece, Nusret Bey’in kızı mı?”
“Evet baba.”
“Nusret Bey güçlü bir adamdır. O aileyle yakın olmak önemli. Tamam… Ama evde kutlanacak o doğum günü, Zerin.”
İzin vermişti ama yine de beni uyarmayı ihmal etmemişti.
“Çok teşekkür ederim baba…”
Biraz cesaretle devam ettim:
“Gece onlarda kalabilir miyim?”
Bu soru babamı rahatsız etti. Çatalı sertçe masaya bıraktı:
“Zerin, zorlama.”
“Lütfen baba… Zaten saat geç olacak. Orada kalıp sabah okula hep beraber geçeceğiz. Senin istemediğin hiçbir şey olmayacak.”
Uzun bir sessizlik… ardından:
“Bak bu son. Annen seni sık sık arayıp kontrol edecek. Bana da rapor verecek.”
“Tamam baba. Çok teşekkür ederim. Yemekten sonra çıkabilir miyim?”
“Ama seni şoför bırakacak.”
“Tamam,” deyip masadan kalktım.
Evet… Küçük bir yalan söylemiştim. Evde kutlanacaktı ama sadece kızlar olmayacaktı. Kızlı erkekli bir grup olacaktı. Ama babamın bunu bilmesine şimdilik gerek yoktu.
Hızla odama gidip küçük bir çanta hazırladım ve beni bekleyen arabaya binip Ece’nin evine doğru yola çıktım.
Ece ve Selma… Canım arkadaşlarım. Bütün organizasyonu onlar yapmışlardı. Ortaokuldan beri birlikteydik. Aramızda kimseye anlatmadığımız şeyleri bile birbirimize söylerdik. Aile konusunda en şanssızımız bendim belki ama en güzel yanı, harika dostlarım vardı.
Yolda Ece aradı.
“Neredesin kuzu?”
“Yoldayım. Ancak çıkabildim. Siz ne durumdasınız?”
Şoför Murat amcaya bir şey belli etmemeye çalışıyordum. Babamın evdeki gözü kulağı gibiydi.
“Her şey hazır güzelim. Bütün misafirler geldi. Sadece esas konuk, yani sen eksiksin.”
“Tamam canım, on dakikaya ordayım. Öpüyorum.”
Eve vardığımda Murat amcaya teşekkür edip hızlıca içeri girdim. Kimseye görünmeden üst kata çıktım. Selma saçlarımı, Ece makyajımı yaptı. Aynaya baktığımda bir an duraksadım.
Beyaz mini bir elbise… Kestane rengi dalgalı saçlarım omuzlarıma dökülmüş… Kehribar gözlerimi belirginleştiren o muhteşem makyaj… Sanki başka biri olmuştum ama aynı zamanda içimde hep var olan güçlü bir versiyonum ortaya çıkmıştı.
“Kızlar… bu ben miyim?”
Selma sarıldı:
“Evet güzellik, bu sensin. Hem de harika görünüyorsun.”
Gözlerim doldu.
“İyi ki varsınız…”
Ece hemen araya girdi:
“Duygusallık yok! Bu gece eğlence gecesi. Hadi aşağı inelim, doğum günü kızı!”
Aşağı indiğimizde ortam tek kelimeyle büyüleyiciydi. Ece gerçekten bu işi biliyordu.
Kalabalık arasında gözüm onu aradı… Cüneyit’i. Altı aydır platonik olarak içimde taşıdığım o his, bu gece daha da büyümüştü. Ona açılmayı hiç düşünmemiştim. Uzaktan sevmek yetiyordu ama sürekli sevgili değiştirmesi kalbimi acıtıyordu. Yine de bana karşı tuhaf bir yakınlığı vardı sanki.
Pastamı üflerken içimden sadece tek bir şey diledim:
Özgür bir hayat…
Cüneyit yanıma geldiğinde kalbim hızlandı.
“Harika görünüyorsun Zerin. Doğum günün kutlu olsun,” dedi ve yanağımdan öptü. Sonra hediyesini uzattı. Bir an nefesim kesilmiş gibi oldu.
Sonra kulağıma fısıldadı:
“İlk dans benimle güzelim…”
Ve elimi tutup dansa kaldırdı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Gece boyunca dans ettik, güldük, eğlendik. İlk defa bir doğum günümde gerçekten mutluydum.
Herkes yavaş yavaş dağılırken kızlarla baş başa kaldık.
“Mutlusun değil mi güzelim?” diye sordu Ece.
Ona sarıldım.
“Siz olmasaydınız böyle bir gece yaşayamazdım. İyi ki varsınız.”
Selma gülerek,
“Ortaokulda ne demiştik?” dedi.
Üçümüz aynı anda ellerimizi uzattık:
“Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!”
Kahkahalara boğulduk. Sonra geceyi pijamalarla yatakta uzanıp sohbet ederek geçirdik.
Ve o gece, dileğim olan özgür hayatın aslında hiç gerçekleşmeyeceğini bilmeden, hayatımın en güzel gecesini yaşadığımı sanarak uykuya daldım…