Bölüm:2
Sıcak Temas
Boynumu okşayan ılık nefesiyle bacaklarımın arasında dalga dalga ilerleyen ve beni savunmasız bırakan o hain sıcaklıktan haberdar gibi parmaklarını kasıklarımdan aşağı kaydırmasıyla dudaklarımdan kısık bir inleyiş çıktı,"Levinn"
Göğüslerimde sabitlediği bakışları duygudan yoksundu... Duygusuz bakışlarının kalbimi kırmasına izin vermeyecektim, dokunuşuna karşılık verirken bu seksin ucuz ve anlamsız olacağını başından beri biliyordum, peki neden şimdi bu duygu yoksunu bakışlar kalbime paslı bir bıçak gibi saplanıyordu?
Kalbimi yoklayışımı yarım bırakan sabırlı dokunuşları yerini buldu ve dudaklarımı okşamaya başladı, buna daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum ki vücudum beni yarı yolda bıraktı ve sıcak dalgalar kasıklarımda zonklamaya başladı.
Her hareketi hesaplıyor ve milim milim işliyordu,tablosunun mükemmel olduğundan emin olmak isteyen bir ressam gibi... Parmaklarını henüz ıslanmamış tuvaline daldırdı... Sanatını konuşturmaya başladı, alev alev yanan dudaklarım hala kupkuruydu ama bu onun sert ve maskülen dokunuşlarına engel değildi. Kuyruğu dik tutmakta inat ederek,
"Bir kadına nasıl dokunulur hiçbir fikrin yok değil mi lanet Rus..."
kışkırtma çabamı içime soktuğu parmakları yarıda kesti ve kuru vajinamın sert parmaklayışına verdiği refleksle irkildim. Öfkeyle,
"Lanet olsun ıslak bile değilim, en azından biraz nazik ol..."
sözlerimi çatlamış dudaklarımdan içeri ittiği davetsiz misafir dili yarıda böldü ama bu susturulmaya bedenimin itirazı yok gibiydi çünkü bu anı bekler gibi adeta zincirlerinden boşaldı. Normal şartlar altında utanmama sebep olacak bir hızla beni boşaltıyordu ama arka arkaya orgazm yaşayan bedenim onun altında kıvranırken utanç ruhuma bürünen son duyguydu, baştan ayağa şehvet dolu hissediyordum.
Bu lanet rusun çekimine nasıl girdiğime dair hiçbir fikrim yoktu ve bedeni altında ezilirken bu nedene kafa yormaya niyetim yoktu, sadece daha fazlasını istiyordum...
Kuru amcığımı yakan parmaklarının verdiği acı boşaldıktan sonra zevke dönmüş ve bedenim sadist bir arzuyla daha fazlası için yanıp kavrulmaya başlamıştı, isteğimi sezmis gibi aramıza mesafe koyarak bedenini benden uzaklaştırdı. Yalvarırcasına daha fazlası için kasıklarımı ona sürtmeye çabaladım ama arsız çabam boşunaydı şeytanın oğlunun sıkı kavrayışı beni yere sabitlemiş bırakmıyordu. Beynim zevkten hiç bir düşünemez hale gelmişti ki...
İçeri o girdi... Baharatlı afrodizyak parfümü odaya ondan önce girmiş ve aklımı bir anda başıma getirmişti:
Yunan tanrılarının en karşı konulmaz fiziki özellikleri tek bedende birleşmiş ve tüm bunlar yetmezmiş gibi yaratıcı ona,ölümcül olduğu kadar merhametsiz her daim tutkunun aleviyle yanan yeşil gözler bahsetmişti...
İçinde bulunduğum hal aklıma gelmese onu zihnimde ilahlaştıracak daha cafcaflı sözler aramaya belki devam edebilirdim ama mevzubahis durum pek müsait değildi doğrusu... Büyük patronun adamlarından birinin eli üzerinde inliyordum ve bu sefer ufak bir azarla kurtaramayacağım gün gibi ortadaydı. Adamları fazla iradesizse benim suçum neydi ki?! Bu hafta içinde baştan çıkan sekizinci adam olmasa belki bu savunma ise yarayabilirdi aslında, neyse bir yolunu bulacaktım artık... Kafa sesini tok ve maskülen sesi böldü:
-Lanet olsun Viv bir kez olsun büyük patron seni çağırdığında uygunsuz olmayan bir pozisyonda olamaz mısın!
Bu sözler altında ezilip büzülmeli, belki de bir daha çıkmamak üzere yerin dibine geçmeliydim ama... Benim mizacım bu değildi:
-Ah Fabrizio tam senlik bir hareket doğrusu, daha eğlenceli kısma geçemedik bile! Tam bir oyunbozansın!
Kaşının seğirdiğini görebiliyordum, yüzü öfke kestiği zamanlardaki gibi kırmızıdan mora dönmeye başlamıştı ama benim alaycı sözlerimi her zamanki sakinliğiyle duymazdan gelerek:
-Hemen toparlan, seni odasında bekliyor.
İstediğim enerjiyi bulamamıştım ve buna canım sıkkındı, gözlerindeki alevi görebiliyordum. Neden bunu baskılıyordu ki? Gözlerinde gördüğüm ateşi tenimde hissetme arzusuyla direttim:
-Yatağımda her zaman yerin var seni seksi...
Sözlerimi bitirmeme fırsat tanımadan beni sırtına attı, galiba sonunda sabrını taşırmayı başarmıştım. Galibiyetimi kutlama şansı bulamayacak olmam kötüydü çünkü ne olduğumu anlamadan kendimi büyük patronun önünde bulmuştum, siyah ve gereğinden fazla heybetli koltuğunda oturuyordu, her zamanki saçma ciddiyeti üzerindeydi:
-Merhaba baba.