akşam Elif için ofisten çıkmak bir kaçıştı. Eve vardığında kapıyı annesi açtı.
“Hoş geldin kızım,” dedi Halide Hanım, her zamanki sıcaklığıyla. “Yine geç kaldın.”
“Elimden geleni yapıyorum anne,” dedi Elif ayakkabılarını çıkarırken.
Babası Kemal Bey, salondan başını uzattı. “Yeni iş zor mu?”
Elif bir an durdu. “Zor… ama öğretici.”
Halide Hanım sofrayı hazırlarken kızını süzdü. “Patronun nasıl biri?”
Elif kısa bir duraksamadan sonra cevap verdi. “Sert. Mesafeli. Kontrolcü.”
Kemal Bey kaşlarını çattı. “Ezdirme kendini.”
“Elimden geldiğince,” dedi Elif. Ama sesi kararlıydı. Ezdiren biri değildi.
Aynı saatlerde, Mert Karahan bambaşka bir evdeydi. Geniş ama soğuk bir salonda annesi Nermin Hanım masayı topluyordu. Babası Rauf Bey her zamanki gibi koltuğunda, sessizdi.
“Yine geç geldin,” dedi Nermin Hanım. “Yemek soğudu.”
“İşim vardı,” dedi Mert kısa bir tonla.
“İşin hep var,” diye karşılık verdi babası. “Ama hayat bir gün hesap sorar.”
Mert cevap vermedi. Ceketini çıkarıp kenara bıraktı. Sessizlik, çocukluğundan beri tanıdığı bir şeydi. Bu evde duygular konuşulmazdı. Başarı konuşulurdu.
Ertesi gün ofiste karşılaştıklarında ikisi de geceden izler taşıyordu. Elif daha sakin, daha netti. Mert ise daha sert.
“Bugün program değişti,” dedi Mert. “Herkes uyum sağlayacak.”
“Elimdeki işleri bitirmem gerek,” dedi Elif. “Aksi hâlde aksama olur.”
“Ben aksama istemiyorum,” dedi sertçe.
“Ben de düzensizlik,” diye karşılık verdi Elif.
Zeynep nefesini tuttu. Emre bakışlarını kaçırdı. Bu, açık bir meydan okumaydı.
Mert Karahan Elif’e yaklaştı. Sesi alçaldı ama daha tehlikeliydi.
“Burada aile evindeki rahatlık yok,” dedi. “Burası gerçek dünya.”
Elif gözlerini kaçırmadı.
“Ben de tam onu yaşıyorum,” dedi. “Gerçeği.”
Bir an sessizlik oldu. Sonra Mert geri çekildi. Sertliğinden ödün vermeden.
“İşinize dönün,” dedi.
Elif masasına döndü. Kalbi hızlı atıyordu ama duruşu sağlamdı.
İki farklı ev.
İki farklı aile.
Ama aynı sertlik…
Ve bu sertlik, onları farkında olmadan aynı çizgide buluşturuyordu.