Elif kararından sonraki ilk sabaha daha erken uyandı. İçinde tuhaf bir sakinlik vardı. Ne coşku ne korku… Sadece netlik. Aynanın karşısında saçlarını toplarken kendine baktı. Kaçmamıştı. Ama teslim de olmamıştı.
Ofise girdiğinde Mert Karahan onu kapıda görmedi. Bu, alışılmadık bir durumdu. Masasına geçtiğinde masasının üzerinde bir dosya vardı. Üzerinde tek bir not:
“Bugün birlikte bakacağız.”
İmza yoktu. Gerek de yoktu.
Toplantı odasında yan yana oturdular. Eskiden karşılıklıydılar. Bu bile bir değişimdi. Dosyaları birlikte incelediler. Mert daha az konuşuyor, Elif daha çok yön veriyordu. Aralarında bir uyum oluşmuştu. Sessiz ama güçlü.
“Bu yaklaşım,” dedi Mert, “daha az riskli.”
“Elif başını salladı. “Ama daha çok sorumluluk ister.”
“Alırım,” dedi Mert.
Bu tek kelime Elif’in içinde bir kapıyı araladı. Çünkü ilk kez Mert Karahan sorumluluğu paylaşmayı kabul ediyordu.
Öğleden sonra ani bir kriz çıktı. Büyük bir müşteri toplantıyı iptal etmişti. Mert odasına kapandı. Kapıyı kapattı. Sertçe.
Elif tereddüt etmeden içeri girdi.
“Yalnız kalmak istiyorum,” dedi Mert.
“Şu an yalnız kalırsan,” dedi Elif, “yanlış karar alırsın.”
Mert sertçe döndü. “Bu benim alanım.”
“Elif yaklaşmadı ama geri de çekilmedi. “Ve ben artık buradayım.”
Bir anlık sessizlik oldu. Mert’in nefesi düzensizdi. Ellerini masaya dayadı. Kontrol… kayıyordu.
“Bunu yapamıyorum,” dedi. Sesi kısıktı. “Her şeyi aynı anda tutamıyorum.”
Bu bir itiraftı. Elif’in kalbi sıkıştı.
“Tutmak zorunda değilsin,” dedi yavaşça. “Bırakabilirsin.”
Mert başını kaldırdı. Gözleri karanlıktı.
“Bırakırsam,” dedi, “dağılır.”
“Elif bir adım yaklaştı. Aralarında hâlâ mesafe vardı ama artık kaçış yoktu. “Dağılmak bazen yeniden kurmanın tek yoludur.”
Mert gözlerini kapattı. Bir anlığına. Bu, onun için büyük bir kontrol kaybıydı. Sonra derin bir nefes aldı.
“Yanımda kal,” dedi. Emir gibi değildi. Rica gibiydi.
Elif kaldı.
Toplantı iptali çözüldü. Kriz aşıldı. Ama asıl değişen, ofisteki hava değildi. İkisinin arasındaki şeydi.
Akşam olduğunda ofis boşalmıştı. Işıklar loştu. Elif dosyaları toplarken Mert ceketini aldı.
“Yoruldun,” dedi.
“Elif gülümsedi. “Sen de.”
Asansörde yan yana durdular. Bu kez sessizlik rahatsız edici değildi. Asansör durduğunda Mert konuştu.
“Bunu adlandırmak istemiyorum,” dedi.
“Ben de,” dedi Elif. “Adlar bazen yük olur.”
“Ama sınırlar—”
“Elif başını salladı. “Net.”
Mert kapıyı tuttu. Elif çıktı. Bir an durdular. Yakındılar. Çok yakın. Ama dokunmadılar.
“Yarın,” dedi Mert.
“Elif başını kaldırdı. “Yarın.”
O gece Elif eve gittiğinde Halide Hanım kızının yüzüne baktı.
“Kalbin daha sessiz,” dedi.
“Çünkü artık kaçmıyorum,” dedi Elif.
Aynı gece Mert Karahan evinde pencereden şehre baktı. Sertliği hâlâ üzerindeydi. Ama artık bir şey değişmişti. Kontrolün her şey olmadığını kabul etmeye başlamıştı.
Bu bir aşk değildi.
Henüz.
Bu, adı olmayan bir yakınlıktı.
Paylaşılan bir yük.
Sessiz bir duruş.
Ve ikisi de biliyordu:
Adı konmadıkça daha gerçekti.