Bölüm 5

1628 Words
DENİZ .... Sabah toplantıdan sonra abimle konuşmak için odasına gittim. Nil ile ilgili öğrendiklerimi ona anlatmam gerekiyordu. Ben abime görevini tamamlamış bir ajan gibi gururla öğrendiklerimi anlattım. Ben ne kadar heyecanlı anlatıyorsam o beni bir o kadar sakin ve düşünceli dinliyordu. Her şeyi anlatmayı bitirdiğimde önündeki dosyaları toplarken şok olduğum cümlesini söyledi "Ben, Nil ile tekrar karşılaştım" "Ne? Nasıl? Nerede? Benim ajanlık yaptığımı biliyor mu? Ben şimdi ne derim ona çok kızacak" "Sorularını kendine sakla ufaklık. Endişelenme sadece bir kız kardeşe sahip olduğumu biliyor" "Ama ortaya çıkacak" "Çıksın" "Ya ne rahat adamsın. Seni istemezse böyle rahat olabilecek misin?" "İsteyecek" Abim her zamanki öz güveniyle rahattı. Ben ise yeni başlayan bu güzel arkadaşlığı kaybetmekten endişe duyuyordum. Sıkıntıyla şirketin koridorunda yürürken telefonum çaldı. Arayan Nil. İyi insan lafın üzerine geldi. Akşamki derste benim haricimdeki dört kişinin işleri olduğu için gelemeyeceklermiş bu nedenle ders yarına ertelenmiş. Neyse iyi oldu bugün kendimi veremeyecektim zaten. Bende kız arkadaşlarımı arayıp dışarı çıkma planı yaptım, kafamı dağıtmam gerekiyordu. Yeni açılan mekana gitmeye karar verdik. Yoğun bir iş günü geçmişti eve gidip üzerimi değiştirdim oyalanmadan mekana gittim. İçerisi oldukça kalabalıktı. Arkadaşlarımı bulmak için etrafı dolaşmak zorunda kaldım. Barın yanından geçiyordum ki Eren'i esmer bir kızla barda otururken gördüm. Bu adam hiç kadınsız yapamıyor mu? Sinirlendim ve yumruklarımı sıkmaya başladım. O anda orayı terk etmek istedim, tüm neşem kaçtı. Kadın manyağı pis herif. Ona karşı hislerimden emin değilim ama etkilendiğim çok açıktı. Onu her kadınla gördüğümde üzülüyordum ve bu da sinirlenmeme neden oluyordu. Onun benim hislerimden haberi olmamasına rağmen sanırım ben platonik bir ilişkinin içine düştüm. Sinirle mekanın içinde yürürken arkadaşlarımı görüp yanlarına gittim. Müzik ve bir kadeh içkiyle biraz sakinleştim. Kızlarla sohbet etmek hem sinirime hem yorgunluğuma iyi geldi. Tuvalete gitmek için yanlarından ayrıldım. Tuvalete kabine girdiğimde dışarıdan gelen konuşmaları dinlemeye başladım. Kız barda bir adamla tanıştığını ve ona içki ısmarladığını anlatıyordu. Sonra olay sarpa sarmış kadının erkek arkadaşı gelmiş ve o da tuvalete kaçmış. Bu kadında Eren'in kadın versiyonu herhalde. İşimi bitirip ellerimi yıkadım ve dışarı çıktım. Tam iki adım atmıştım ki biri kolumdan çekip sırtımı duvara yapıştırdı. Korkuyla baktığımda karşımda Eren vardı. Bana sadece "merhaba cadı" dedi ve dudaklarıma yapıştı. Durumun şokuyla kaskatı kesildim, hareket edemedim. Önce sabit duran dudakları yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İncitmeden yavaşça sever gibi öpüyordu, zevk aldığını anlayabiliyordum ama karşılık verecek durumda değildim. Kendini benden ayırdığında "teşekkür ederim cadı sana borçlandım" dedi göz kırparak gitti. Ne yaşadığımı anlayabilmek için ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre olduğum yerde kaldım. Yüzüm ne hale geldiyse gelen geçen insanlar garip garip bana bakıyorlardı. Kendime geldiğimde sinirden çıldırmak üzereydim. Bu adam ne hakla hangi cesaretle beni bu şekilde öpebilirdi? Çıktığım tuvalete tekrar girdim. Yüzüme soğuk su çarparak sinirlerimi yatıştırmaya çalıştım. Daha fazla burada kalmak istemiyordum. Kendimi iyi hissetmediğimi söyleyerek arkadaşlarımla vedalaştım ve kendimi eve attım. Sabah uyandığımda kendimi berbat hissediyordum. Bütün gece rüyamda Eren salağı ile uğraştım. Kalkıp aynaya baktığımda tekrar küfrettim. Gözlerim kıpkırmızı olmuş göz altlarım morarmıştı. Ulan hayvan herif, pislik, geri zekalı, kadın manyağı... Yok ne söylersem söyleyeyim rahatlayamıyorum. Benim dudaklarım bu kadar kıymetliyken şimdiye kadar kimseye sunulmamışken sen nasıl öpersin? Şirketi arayarak bugün gitmeyeceğimi söyledim. Öğlene kadar pijamalarımla evin içinde dolandım. Evde oturmaya alışık olmadığım için canım sıkıldı. Üzerimi değiştirip aynanın karşısına geçtim bu gözler ancak bol kapatıcı ile kapanabilirdi. Evden çıkabildiğimde rahatladım. Nil'e gitmeye karar verdim. Okuldan içeri girdiğimde Nil'in dersi yeni bitmiş salondan çıkıyordu. "Deniz" "Merhaba Nil. Bugün işe gitmedim sana uğrayayım dedim" "İyi yapmışsın. Gel odama geçelim. Sen iyi misin? Moralini bozmak istemem ama hiç iyi görünmüyorsun" Nil ile beraber odasına geçtik. Bana meyve çayı yapıp önüme koydu. Dün olanları anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdım, galiba biraz utandım. Karşımda soran gözlerle bana bakıyordu ama hiç bir şey sormadı. Sanırım benim kendiliğimden anlatmamı bekledi. Geçekten çok düşünceli bir kadındı onun arkadaşlığını kaybetme korkusunu tekrar hissettim. Biz havadan sudan konuşurken kapı açıldı ve içeri Eren girdi. Beni görünce odanın ortasında durdu. Odada hiç bir konuşma yoktu ama havanın gerginliği hissedilebilir boyuttaydı. Sinirden gözlerimden ateş çıkıyordu. Kalkıp tam önünde durdum. Benden oldukça uzun ve iriydi ama şu an bunların benim için hiç bir önemi yoktu. Bütün kuvvetimle tokat attım. Vücudu hiç hareket etmedi sadece başı hafif yana döndü. Sadece gözlerini kapattı. Yaptığının pişmanlığını duymuş gibiydi. "Bana bak pislik herif bir daha sakın karşıma çıkma!" Çantamı alıp koşarak orayı terk ettim. NİL .... Deniz geldiğinde bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım. Doğru düzgün uyumadığı oldukça yoğun kullandığı kapatıcının altından belli olan göz altı morluklarından belli oluyordu. İnsanın gece düzgün uyuyamadığında yüzünün ne hale geldiğini iyi bilenlerdenim. Bu sıkıntının nedeninin Eren olabileceği aklıma gelmemişti. Karşımdaki manzara tam anlamıyla delirmiş bir kadın ve suçlu bir adamdı. Eren hatalarını kabul edebilecek kadar olgun bir adamdı. O tokattan sonra ses çıkarmaması da bir hata yaptığının ve bunu kabul ettiğinin bir göstergesiydi. Hiç bir adamın bir kadını bu hale getirmeye hakkı yoktu bu adam Eren bile olsa "Eren nasıl bir hıyarlık yaptın bu kıza?" Yüzünü buruşturup derin bir nefes verdi "Akşam senden ayrıldıktan sonra şu yeni açılan mekana gittim. Barda bir şeyler içip çıkacaktım. Yanıma bir kadın geldi yakınlaşmaya başladı, bana içki ısmarladı. Sonra "ay erkek arkadaşım" diyerek kaçtı. Bende kalkıp tuvaletin oraya gittim. Adamın beni tam olarak görüp görmediğini bilmiyorum, dayak yiyecek halim yoktu. O sırada Deniz tuvaletten çıktı. Bende kendimi kurtarmak için onu öptüm" "NE?" "Ya biliyorsun böyle şeyler genelde başıma geliyor . O anda aklıma ilk gelen şey bu oldu, kendimi kurtarmak için öptüm" "Ya... geri zekalı, manyak, pislik, ağzına sıçtığımın adamı" "Çüş!" "O kız senden hoşlanıyor aptal" Son söylediğimi belki de söylememem gerekiyordu ama benim hıyar arkadaşımın bazı şeyleri anlaması gerekiyordu. Ben sözümü bitirdiğimde pısırık pısırık konuşan adam güneş görmüş ayçiçeği gibi oldu. Gözleri parladı ağzı kulaklarına vardı. "Eren ben sana saydırıyorum sen karşımda sırıtıyorsun. Ruh hastası mısın adam?" Hızla ayağa kalkıp bana sarıldı. Öyle sıkı sarılıyordu ki tüm kemiklerimden ses geldi, biraz daha devam ederse elinde kalacaktım. Her zamanki gibi "seviyorum lan seni" dedi ve gitti. Beş tane üst üste derse girsem şu bir saatte yorulduğum kadar yorulmazdım herhalde. Ama bu sefer kararlıyım Eren beyin kıçını kurtarmayacağım, kendi işini kendi görsün. Koltuğuma uzanıp gözlerimi kapattım. Biraz da olsa dinlenmeye ihtiyacım vardı. Daha beş dakika geçmemişti ki kapım ardına kadar gürültü ile açıldı ve ablam kollarını iki yana açmış "ta ta ta taaammm" diyerek içeri girdi. Yattığım koltuktan resmen havalanıp tekrar yerime düşmüştüm. Naz elinde bir anahtar sallıyordu. Şaka olmalı. Burası okul değil delilerin yol geçen hanına döndü. Herkes soluğu burada alıyor. "Kızım ne yatıyorsun kalksana parti var" Derin bir nefes verdim. Deniz ve Eren'den sonra Naz fırtınası ile uğraşmalıydım. Bu gemi bu hava şartlarına nasıl dayanacak. "Naz sence parti yapacak havada mıyım?" "Tabii ki şimdiden bahsetmiyorum. Hafta sonu yeni evimizde parti veriyoruz. Organizasyon şirketiyle de görüştüm, bahçeyi süsleyecekler, balonlar falan" "Palyaçoda olacak mı?" "Aman ne komik. Eniştesi kafalı, Zafer'de aynı şeyi söyledi. Neyse sen hafta sonu için plan yapma bizdesin ben şirkete dönüyorum çok işim var yarım bırakıp geldim" "Sadece bunu söylemek için mi geldin? Telefonda da söyleyebilirdin" "Ama o zaman seni öpemezdim" Boynuma sarılıp defalarca yanaklarımdan sulu sulu öptü. Deli kız bazen hangimiz abla hangimiz kardeş ayırt edemiyorum. Geldiği hızla aynen gitti. Oturduğum koltuğa tekrar uzanmak istesem de yapmadım yine birinin gelip rahatımı bozmasına izin vermeyecektim. Hocalarım derslerini bitirip evlerine gittiler. En son Şirin ile salonları kontrol ettik, her yeri sabaha hazır ettikten sonra onu da evine gönderdim. Bu aksiyonlu geçen gün sonunda nihayet evime çıkabilirdim. Merdivenin başına geldiğimde kapı çalınca bugünkü çilemin daha bitmediğini anladım. Başımı öne eğip omuzlarımı düşürdüm ve söylenerek kapıyı açtım. "Burak" Ben yine şaşkın ifademle ona bakarken küçük bir kahkaha attı. Gülerken gözleri küçülüp çizgi halini alıyor, sıralı dişleri ortaya çıkıyordu. Bu adamın gülüşünün etkisi psikolojide tez olarak verilebilirdi. "Sen beni her gördüğünde böyle şaşıracak mısın?" "Ama sende her seferinde beni şaşırtmayı başarıyorsun. Gelsene içeri" Onu içeri davet ettim ama yukarı eve mi çıkartmalıyım yoksa okulda kalıp odama mı almalıyım bilemedim. İnsanın işiyle evinin aynı olası böyle sorunlar doğurabiliyor. Bir anlık kararsızlıkla okulda kalıp odama almaya karar verdim. Evim benim özelimdi o daha benim özelim olmamıştı. Özelim olmayanı özelime sokamazdım. Beynim kalbimi ikna etmeye çalışırken odaya girmiştik bile. Koltuklara karşılıklı oturduk. "Sana ne ikram edeyim?" "Bir şey istemiyorum teşekkür ederim. Yüzünden "bu adam ne diye buraya geldi" ifadesi okunabiliyor" Evet aklımdan tamda geçen buydu ama nasıl yüzüme yansımıştı anlamadım. Biraz utandım sadece sırıtmakla yetindim. "Buraya sana bir açıklama yapmak için geldim, benden duymanı istedim. Şu senin beceriksiz öğrencin Deniz var ya, o benim kardeşim. Venedik'ten döndükten sonra seni bulmak için biraz araştırma yaptım ve buldum. Seninle arkadaş olmasını ve bana seninle ilgili bilgi getirmesi için onu buraya gönderdim. Deniz'i sakın suçlama o çocukluğundan beri ben ne dersem sorgulamadan yapar. Bu konuda da itiraz etme şansı yoktu" Duyduklarım karşısında dehşete düştüm. Bu nasıl bir manyaktı, adam resmen peşime ajan takmış ve kardeşini kullanmış. Sinirle ayağa kalktım "Sen deli misin, sapık mısın? Sen nasıl peşime birini takarsın sen kimsin ki benim hayatıma sızmaya çalışıyorsun. Birde utanmadan kardeşini kullanıyorsun. Bunun mantıklı bir açıklaması var mı?" "Nil seni tanımıyordum. Hayatında biri olabilirdi o zaman sana yaklaşamazdım" "Bunu bana sorabilirdin. Hayatımı taciz etmene gerek yoktu" "Saçmalama Nil ne tacizi? Sana gelip hayatında biri var mı diye nasıl sorardım? Evet var desen ne olacaktı?" "Dönüp arkanı giderdin" "Kolay mı sanıyorsun? Sana arkamı dönüp gitmek kolay mı sanıyorsun. Sen herhangi biri değilsin Nil" "Evet herhangi biri değilim, hayatını kurcaladığın biriyim. Lütfen şimdi gider misin? Daha fazla konuşmak istemiyorum" "Tamam gidiyorum ama lütfen birde benim açımdan bak" Odada çıkıp gittiğinde kalktığım koltuğa tekrar oturdum. Kapının kapanma sesini duyana kadar kendimi sıktım sonra gözlerimden yaşlar süzüldü. Bu yapılan ağırıma gitti. Arkamdan iş çevirmişti resmen. "Sana arkamı dönüp gitmek kolay mı" Hayatımda biri olsaydı acı mı çekecekti yani. "herhangi biri değilsin" neyim peki. Yıllar sonra karşıma içimi titreten bir adam çıktı o da arkamdan iş çevirdi. Birde Deniz var. Arkadaşlığını çok sevdiğim kız, abisinin sözünden çıkmayan kız. Sonra bana kalbini kapatma aç diyorlar. Açtık ne oldu. Gördük ebemizin yüzünü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD