Aleyna sabahın ilk ışıklarında emniyetteydi. Elif dosyasının başında, gece boyu toplanan verileri inceliyor, zihnindeki parçaları birleştirmeye çalışıyordu. Her yeni ipucu, eski bir soruyu da beraberinde getiriyordu. Elif’in “Nokta” olarak kodladığı şey bir kişi miydi, bir yer mi? Yoksa çok daha soyut bir anlam mı taşıyordu?
Masasına geri döndüğünde masaüstüne bir zarf bırakıldığını fark etti. Üzerinde adı yazıyordu, sadece “Dedektif Aleyna Kara.” Zarfın içinden çıkan fotoğraflar, Elif’in apartmana girmesinden birkaç gün önce çekilmişti. Ama dikkat çeken şey, fotoğrafın köşesinde görünen siluetti. Aynı kişi... O gece sokağın köşesinde gözden kaybolan o siluet.
Fotoğrafların arkasında kısa bir not vardı:
“Sadece bakmasını bilen, bağırmayanı da duyar.”
Aleyna gözlerini kıstı. Bu, onu tanıyan biri olmalıydı. Davaya içeriden müdahil olan biri mi? Yoksa onu yönlendirmek isteyen biri mi?
Tam o sırada Nalan içeri girdi. Yorgundu ama elinde bir belge vardı.
“Telefon numarası, kayıtlı bir hatta ait değil.” dedi. “Ama... bir süre önce başka bir davada daha geçmiş.”
Aleyna hemen dikildi. “Hangi dava?”
“2019. Başka bir psikiyatri kliniğinden kaybolan bir kadın. Adı Merve Akçay. O davada da bu numarayla mesajlaşmalar olmuş ama dava kapanmış, kadın hâlâ kayıp.”
Aleyna dudaklarını ısırdı. “İkisini bağlayan nedir?”
Nalan başını salladı. “Aynı doktor. Dr. Halit Evren. İki kadının da danışmanıydı. Ve enteresan olan... o da artık ortalarda yok.”
Aleyna’nın gözleri büyüdü. Elif, bir çığlık bırakmıştı. Şimdi o çığlık, Merve’nin sessizliğinde yankılanıyordu.
O öğleden sonra Aleyna, Nalan’la birlikte Dr. Halit’in son görüldüğü yere, eski bir klinik binasına doğru yola çıktı. Bina hâlihazırda kapatılmış, giriş kapısına zincir vurulmuştu. Ama etraftaki güvenlik kameraları hâlâ çalışıyordu. Aleyna, karakoldan aldığı destekle görüntüleri istedi.
Kameralar ilk başta sıradan şeyler kaydetmişti. Ancak 10 gün önceki bir kayıt dikkatlerini çekti. Elif, binanın etrafında dolanıyor, sonra biriyle buluşuyordu. Adamın yüzü net seçilmiyordu ama yürüyüşü, duruşu... Hasan’ın benzetmesiyle uyuşuyordu. Aynı adam.
Aleyna kalbinin atışlarını kulaklarında hissediyordu. “Bu adam kim?” diye sordu sessizce. “Ve neden hep bir adım önde?”
Nalan, kayıtları analiz ekibine gönderdi. Aleyna ise binayı incelemek için içerideki zinciri açtırdı. İçeride bozulmuş ilaç şişeleri, yırtılmış hasta formları ve küf kokusu vardı. Bir oda diğerlerinden daha düzenli görünüyordu. Dosyalar toplanmış, sanki biri aceleyle taşınmıştı.
Duvarın arkasında ince bir çatlak fark etti. Parmak uçlarıyla bastırınca duvarın bir kısmı gevşedi ve açıldı. Küçük, gizli bir bölmeydi bu. İçeride birkaç dosya, eski bir kayıt cihazı ve bir de isim listesi vardı. Elif’in adı kırmızıyla işaretlenmişti. Merve’ninki ise silinmişti.
Kayıt cihazını çalıştırdığında metalik bir ses yankılandı:
“Denek numarası 04. Yeni denemeye geçiyoruz. Bilinç altı uyarımı bu sefer daha güçlü. Direnci kırmamız gerek... Yoksa Nokta’ya ulaşamayız.”
Aleyna titredi. Bu sadece bir psikolojik vaka değildi. Bu, bir kontrol deneyine dönüşmüş, adeta insan zihnini parçalayan karanlık bir plana işaret ediyordu.
Nalan fısıldadı: “Elif kaçmadı. Elif, savaş verdi.”
Aleyna gözlerini listeye dikti. Sırada başka isimler de vardı. Ve o an anladı: “Nokta”, bir hedef değil. Bir eşik. Ve bazı insanlar bu eşiği geçemeyip sonsuza kadar kayboluyordu.
Artık saat işlemeye başlamıştı. Bu davada geri dönüş yoktu.
Aleyna, gizli bölmedeki listeyi dikkatlice inceledi. Kâğıdın alt köşesine kurşun kalemle kazınmış bir tarih vardı: 18 Mayıs 2019. Bu tarih, Elif’in kliniğe yatışından yaklaşık bir yıl öncesine aitti. Yani bu deneyler çok daha önce başlamıştı. Listeye göz gezdirdiğinde bazı isimlerin üzeri çizilmiş, kimilerininse yanında notlar vardı. “Uyum sağladı.”, “Reaksiyon güçlü.” ya da “Silindi.”
Silindi?
Aleyna, “Silindi” kelimesinin üzerini parmaklarıyla hafifçe silerken zihninde bir teori belirmeye başladı. Bu insanlar sadece kaybolmamıştı. Hafızalardan da silinmişlerdi belki de. Kayıtlardan, anılardan, hatta yakınlarının bile zihninden…
“Bu bir hafıza manipülasyonu olabilir.” dedi kendi kendine. “Ama nasıl ve neden?”
Nalan, Aleyna’nın elindeki listeye baktıktan sonra duvardaki rafları karıştırmaya başladı. Tozlu bir defter buldu. Kapağında “Gölge Çalışmaları – Notlar” yazıyordu. Sayfaları karıştırdığında, karmaşık sinir ağları çizimleri, bilinç katmanları üzerine teoriler ve bazı el yazması günlüklere ulaştılar.
Bir paragraf dikkatlerini çekti:
> “Her insanın zihninde karanlık bir geçit vardır. Oraya ulaşabilenler, ‘gerçek benlik’le karşılaşır. Ancak çoğu, ya aklını kaybeder ya da sessizce yok olur. Nokta, bu geçidin adıdır.”
Aleyna defteri yavaşça kapadı. Bu dava, artık bir kayıp vakasının çok ötesindeydi. Elif’in kaybolması, onu sistematik olarak zihinsel sınırlarına iten bir yapı tarafından planlanmıştı.
Binadan çıktıktan sonra İstanbul’a inen puslu karanlık onları karşıladı. Arka sokaklarda saklanan başka bir sessizlik vardı. Nalan’la birlikte tekrar emniyete döndüklerinde Hasan onları bekliyordu. Elinde yeni ulaşan adli rapor vardı.
“Elif’in kıyafetlerinde tespit edilen toz kalıntılarında nadir bir mineral bulundu.” dedi. “Bunu sadece İstanbul dışında, Pendik ile Tuzla arasındaki eski maden sahasında bulabiliyoruz. Orası yıllar önce kapatılmış, sonra rehabilitasyon projesine alınmıştı ama bazı yerleri hâlâ halka kapalı.”
Aleyna gözlerini kıstı. “Yani Elif ya oraya götürüldü ya da oradan geçti.”
Hasan başını salladı. “O sahada bir giriş izni alabiliriz ama hemen olmaz.”
“Beklemeye vaktimiz yok.” dedi Aleyna, sesinde ilk kez sert bir kararlılık vardı. “Eğer orası onların yeni merkeziyse, bir sonraki ‘kaybolan’ daha şimdiden yolda olabilir.”
O gece geç saatlerde Aleyna yalnız kalmak istedi. Emniyet binasının çatı katına çıktı, İstanbul’un ışıklı ve karmaşık silüetine baktı. Elif’in fısıltısı zihninde yankılandı:
> “Ben çığlık attım. Siz duymadınız.”
Şimdi onu duymak, sadece bir vicdan meselesi değildi. Bu şehirde başka kadınlar da vardı. Aynı geçide yürüyen, aynı karanlıkla yüzleşen...
Ve belki de artık o geçide ilk adımı atma sırası Aleyna’daydı.