Efe ve İnci davetten ayrıldıklarında İnci Efe’nin yanına binerek babasının ve annesinin sorularından kaçmıştı. Arıyorlardı ama açmaya niyeti yoktu.
“Beni evime bırakabilirsin,” dedi bir kez daha aramanın sesini kapatırken.
“Tabi.”
“Hatta biraz kal, çeken falan varsa geceyi beraber geçirdik sansınlar,” dedi İnci, gelen bir fikirle.
“Saçmalama istersen. Hem Metin’i istiyorsun hem de seks yapıyoruz diye tüm dünyaya duyurmaya çalışıyorsun.” Öyle değildi. Metin’i istemiyordu. Sadece hıncını çıkartmak istiyordu. Metin onu reddetmişti ve şimdi de ona dair bir uktesi varmış gibi davranmıyordu. İnci, kendisini istememekte bu kadar ısrarcıyken Nil’le yatabilmiş olmasından çok rahatsızdı. Tutturmuştu bir yaş diye, İnci ondan çok mu büyüktü sanki?
“Metin’le olmak istemiyorum,” dedi İnci kendinden emin. Kırılan gururunun hırsını çıkartmak istiyordu sadece. Efe ona yan bir bakış attı ve direksiyonu sola çevirerek İnci’nin evine sürdü. Bu geceki davete gelmek için İnci’yi evinden almıştı, konumu biliyordu.
“Hiç belli olmuyor. Beş yıl geçmiş olayların üzerinden ama nefretin ilk günki kadar diri.”
“Çünkü Metin beni aldattı tamam mı? Benimle olmamak için Atiye’yi bahane etti, yaşımı bahane etti. Ama Nil’le oldu. Ben Bora’nın kuzeniydim ama Nil kız kardeşiydi. Buna rağmen onunla yattı. Yaşsa benden sadece dört yaş büyüktü Nil. Bunu da önemsemedi. Hayatını yaşamaktan bahsediyordu bana, Nil’in hayatını kendisiyle yaşamasını tercih etti.”
“Ama...” diyecek oldu Efe, İnci hırslı bir soluk alarak devam etti.
“Bana değer verdiğini sayıklayıp duruyor ama hislerimi asla önemsemedi. Onu sevdiğimi bile bile kuzenimle yatmaktan çekinmedi. Kalbim kırık ve aldatıldım. Buna rağmen benden af dilemedi bile.”
Efe iç çekti. Savunmasının bir anlamı yoktu. Akşamın yoğunluğu bu kadar belirginken İnci’nin laftan anlayacağını sanmıyordu. İnci’yi evine bıraktıktan sonra kendi evine dönmek istemedi. Arkadaşlarıyla gezebilirdi, gerçi onlarda akşamın goygoyunu yapardı. Annesine mi gitseydi? Şimdi onun laf saymalarını da çekemezdi. Gidecek bir yeri yoktu, sahile inse... Yok.
Poligona gidip biraz atış yapacaktı. Poligonun sahibi dedesi olduğuna göre gecenin bir yarısı açarlardı.
Daha üç yaşında falandı dedesi eline oyuncak tabanca verdiğinde. Boncuk tabancasıyla atış yapar dedesinin işaretlerini vururdu. Her on tam isabet için bir dondurma. Ya da bir başka istek. Yedi sekiz yaşından sonra yerini kuru sıkı almıştı. Amaç elini silaha alıştırmak ve yaman bir atıcı olmasını sağlamaktı. Olmuştu şükür, meteliğe kurşun sıkıyor dediklerindendi. Dedesi havaya lira atar vurduğunda sevinirdi. Ödüller de yaş büyüdükçe büyümüştü. İlk meteliğini vurduğunda istediği lüks araç alınmıştı, altındaki kız gibi Ferrari’si.
Poligonda geçirdiği bir saatin sonunda tüm kötü enerjisi gitmişti. Acaba Atiye ya da Buğra silah kullanabiliyor muydu? Bir soracaktı.
Eve geç saatte gelmiş olmasına rağmen duş almadan yatmadı. Sabah Atiye’nin arayışına uyandı.
“Alo,” dedi uykulu sesi.
“Günaydın, yalnız mısın? Rahatsız etmiyorumdur umarım.” Atiye’nin ağır Alman aksanını anlamaya çalışırken açıldı uykusu.
“Yalnızım, gece geç yattım. Uyuyordum.” Atiye neden geç yattığını sormadı ama merakta kalmıştı. İnci’yle seviştikten sonra mı evine dönmüştü?
“Kahvaltı etmemişsindir o zaman?” Atiye berbat yemek yapıyordu ama evlerindeki çalışanlar hünerliydi.
“Etmedim, size mi geleceğim?” Oturmuştu hevesle. Karnı açlıkla guruldadı. Davette gerginlikle yediği kuş kadar yemeklerden sonra açtı.
“Hayır, Metin’in restoranında buluşalım. Evde Bora, Soleil ve Arya var.” Arya Efe’yi sevmişti ama esas sorun Soleildi. Efe’nin üzerinden asla inmiyordu köpek. Sürekli havlayarak kendini sevdirmeye çalışıyordu.
“Metin’in sabah sabah beni görmek isteyeceğini sanmıyorum.”
“Metin sabah erken kalkmıştır, ona öğlen oldu.” Atiye de erken kalkıyordu, sabah altı civarı. Efe saate bakmadı ama o an öğlen olduğuna emindi.
“Tamam o zaman.”
“Gelirken Karaköyden kruvasan al. Gerçi Metin’in ekmekleri de çok güzel oluyor ama kalmamıştır dünden.” Alman ekmekleri çok popülerdi. Sadece restoranda yemek için değil, eve de sipariş isteniyordu. Ve Metin yapmıyordu.
Efe yataktan sürünerek çıktı ve tuvalete girdi. Elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Pijamalarını banyoda bırakıp yatak odasına döndü. Dolaptan siyah boyunlu bir kazak, kot pantolon ve uzun kaşe kaban aldı. Kemer ve ayakkabılarıyla tamamdı.
Evden çıktığında yarım saat geçmişti sadece. Metin’in restoranına gitmesiyse daha uzun sürdü. Hafta sonu kalabalığı çökmüştü sokaklara. Açlıktan karnı burulurken geldi Metin’in mekanına.
Metin’in haberi yoktu ve bu onu rahatsız etti. Buğra’nın dedikodusunu yapıyorlardı. Efe sevmişti oysa.
“Konuşacağız,” dedi Atiye kararlı bir sesle.
“Ama önce kahvaltı edelim,” dedi Efe yüzsüzlüğe vurarak. Metin’in ardından iş çevirirken ona alınmaya hakkı yok gibiydi. “Açlıktan midem içine göçtü.”
“Ben bile geri acıktım. Metin bize sosis falan pişirseneee.”
“Restoranım var diye bütün yemek işleri neden benden soruluyor?”
“Restoranın olduğundan değil, kendisi çok kötü yemek yaptığı için senden istiyor,” dedi Efe. Atiye bir keresinde rağmen yapmıştı onlara ve eriştesi çiğ sebzeleri yanık bir yemek yemişlerdi.
“Siz birlik olup beni dışlarsanız sikerim ikinizi de,” dedi Atiye hırsla. “Sen neden kız çıkmadın ki? Sülaledeki tek kız olmaktan çok zorlanıyorum.”
“Halamız varmış bir tane,” dedi Efe, Buğra’dan öğrendiği bilgilerle.
“Aman adı batsın.” Buğra’da pek sevmiyordu onu.
“O halde siz kahvaltıyı şu masaya hazırlayın, ben de biraz kafa dinleyeyim. İki çocuklu olmak çok zor.” dedi ve kahvesini alıp kalktı Atiye.
“Çay demleyelim,” dedi Efe onun elindeki kahveye yüz ekşiterek. Türk kahvesi dışında kahve sevmezdi, ona da şeker atmaz süt katmazdı.
“Tamam. Mutfağa gel o zaman,” dedi Metin de kabullenerek.
Efe çay demledi. Metin beş çayı için kullandıkları malzemelerle bol karbonhidratlı yiyecekler hazırlarken Efe de yumurta ve sebzelerle ilgilendi.
“İnci’yle tebrik ederim,” dedi Metin susmaktan sıkılarak.
“Tebrik mi edersin?” Ede şaşırmıştı. İnci’nin sandığının aksine Metin’in ondan hoşlandığına emindi.
“Evet, İnci’yle bir zamanlar çok iyi dosttuk. Çok iyi bir arkadaştır.”
“Ben birbirinizden hoşlandığınızı sanıyordum. Hatta İnci’yle olurken bu yüzden çekincelerim vardı.” Metin iç çekince dikkatini ona verdi Efe.
“Medyanın hoşuna gidiyor bizden böyle bahsetmek. İhanet varmış gibi davranmak. Güzel bir hikaye çıkarttılar bizden, insanların ilgisini çekti. Kullanabildikleri kadar kullanmaya çalışıyorlar.” İnci’de ihanet ettiğini düşünüyordu ama Efe buna değinmedi.
“Sen de onları kullanıyorsun,” dedi sabah sosyal medya haberlerinden gördüklerini hatırlayarak.
“Tabi ki, kurtulamadığın işkenceden zevk alacaksın.” dedi Metin hazırladığı tabağı da diğerlerinin yanına, tepsiye koyarak.
“Peki bana kızmadın mı? İnci’yle birlikteyim diye.”
“Hayır, İnci’nin mutlu olmasını istiyorum. Kalbi çok kırık. Çok zor zamanlar geçirdi. Kaya ve Nil’in yaşadıkları onu da sarstı. Bence güzel bir aşkı hak ediyor.” Efe yumurtayı servis tabağına alarak işini bitirdi.
“Konuşacak çok şey var,” dedi yanlış bildiği şeyler olduğuna kanaat ederek. İnci’nin bakış açısından çok farklıydı her şey.
“Atiye’nin istediği de bu.” Kahvaltılıkları tekerlekli servis masasına yerleştirmeye başlamıştı, Efe de ona uydu. “Gidelim ve uzun uzun anlatalım.”
İkisi birlikte restorana geçtiklerinde Atiye gitmişti.