Banyoya girdiğimiz gibi kollarımı göğsümde bağladım ve Kaya'ya burnumdan soluyarak baktım. Aşırı derecede sinirliydim. Gösterme biçimimde bir donukluk vardı belki ama içim kaynıyordu. Nasıl sinirli olmazdım ki? Adamın masada onca insanın içinde o şekilde dokunuyor oluşu bütün sinir sistemimi alt üst etmişti.
Olduğum yerde öfkeden patlamak üzereyken Kaya'nın rahat bir tavırla kravatını aynanın karşısında düzeltiyor oluşu bardağı taşııran son damla oldu. İş kolik, kivlbirli ve her şeye rağmen yakışıklı görünen kocama bakıp konuştum.
"Kural ihlali yaptınız! Bizim belirlediğimiz imzalandığımız şartlar vardı!" dedim kızgın çıkan sesimle.
Kaya eliyle saçlarını da düzeltip büyük aynadaki aksimden gri gözlerimi buldu. "Hayır kural ihlali yapmadım." dedi tek kaşını bilmiş bir tavırla kaldırarak.
"Nasıl?" dedim nefesimi sesli bir şekilde verirken. Gülmek ve az önce yaşananları anlaması için tek tek anlatmak istiyordum fakat bu çıldırtıcı düşünceyi dile dökmek zavallı bedenim için hiç iyi olmazdı.
Kaya bana yavaşça dönerek ellerini cebine koydu ve kalçalarını lavaboya yasladı. Yüzündeki ukala bir gülümseme belirirken bir kat daha sinir oldum bu rahat haline.
"Roldü. Sonuçta evli bir çiftiz bizim her yerde birbirimize dokunmamız normal ve doğal karşılanır. Bu tür yakınlıklar olmazsa insanların ne düşüneceğini biliyor musun?" diyerek yine beni bilmediğim bir kapıdan geçirmiş ve farklı bir odaya almıştı.
Lalet olsun ki haklıydı!
Ama bunu belli ettirmeden sinirli bakışlarımı sürdürdüm. "Bu kadar ileri giderken benim vereceğim tepkiyi de düşündünüz mü hiç?" dedim dudaklarımı ıslatıp içime çekerken.
Kaya önce dudaklarıma daha sonra yüzüme bakıp ukala sırıtışını genişletti. "Çok çabuk uyarıldığını daha önce fark etmiştim ama masada olanlar rahatlamaya ihtiyacın olduğunu gösteriyor." dedi karanlık bir tonda konuşurken. Mavi gözleri yavaşça kararıyor ve gri harelerimi içine çekiyordu. Gözlerini kısıp konuşmaya devam etti. "Rahatlamak ister misin?"
Kirpiklerim yüzümde şaşkınlıkla bir kaç kez esince "Rahatlamak?" diye sordum. Evet gergindim buraya geldiğim için ama evden çıktığımdan beri bu his üzerimdeydi daha öncesinde oldukça rahattım.
Kaya manidar bir gülüşünü devam ettirip konuştu. "Nikahtan sonra senin odanda beni kullan dediğimde üstümde yaptıklarını hatırlıyor musun? İşte o tür bir rahatlama.. Rahatlayamazsan günlerce gergin ve sinirli olursun. Yardımcı olabilirim." dediğinde utanç ve şaşkınlık adeta vücuduma çarpmış ve yerle bir etmişti beni. Ama aynı zamanda o anda yaşanan görüntüler zihnime hücum ederek geçmiş hislerle kıvranmama neden olmuştu. Fakat bunu bu pisliğin yanına bırakmayacaktım. Kendimden emin bir şekilde çenemi kaldırdım.
"Sizin de elinizi kullanarak rahatlayacağınız gibi mi?" dedim sesimdeki ima ve kızgınlık fark edilir derecedeydi.
Benimle bel altından konuşmaya çalışırsa karşılığını da aynı şekilde alırdı.
Kaya'nın yüzündeki sırıtış yavaş yavaş silinince kendi dudaklarımın kıvrıldığını fark ettim. Benim böyle bir atak yapacağımı kestirememiş gibiydi. Fakat sonradan söylediği sözlerle yine içine çekilen ben oldum.
"Yardımcı olursan neden olmasın?"
Ahhgg!
----------
Kolay değildi bilgisayarımın başında milyonuncu kez taradığım kodların hatasız bir şekilde çalışması için verdiğim mücadele. Sabır, hız ve zeka işiydi. Ama yine beğenilmiyor ve üzerimdeki baskı daha çok arttırılıyordu. En azından buralara kadar gelmemin bir taktiri hak ettiğini düşünüyordum. Sorunlardan önce başardıklarımı görmelerini isterdim doğrusu. Ayrıca uzun zamandır çalıştığım emeğimin de bu kadar baside indirgenmesini hazmedemiyordum. Gecemi gündüzümü bir buçuk metre karelik bir masanın başında geçirdikten sonra aldığım tek şey 'Bir daha önüme hatalı program getirirseniz kendinizi kapı dışarı bulursunuz.'gibi söylenen gaddarca sözlerdi.
Rosetec Bilişim ve Teknoji Şirket ine bir yıl önce üniversiten derece ile mezun olduktan hemen sonra çalışmaya başlamıştım. Derece ile okulu bitirmenin artılarından biri de zaman kaybetmeden işe alınmaktı. Kendileri beni şirketlerine davet etmiş çalışma ortamlarını görmemi ona göre karar vermemi istemişlerdi tıpkı diğer bir kaç şirketin yaptığı gibi. Şimdi ise beni küçük görüp kolayca kapının önüne koyulacak kadar değersiz görmeleri öfkelendiriyordu.
Hayallerime ulaşmak için basamak olarak kullanacağım şirketi seçerken şirketin başarılarının yanında bakış açılarını ve imkanlarını da göz önünde bulundurarak dikkatli bir seçim yaptığımı zannediyordum. Evet belli bir süre böyleydi sabahları elimde kahvemle büyük bir hevesle bilgisayarımın karşısına geçer durmaksızın mesai saatine kadar çalışır gerekirse geceyi bile burada geçirirdim. Ama hevesim kursağımda kalmış şirketin üç ay önce el değiştirmesi ile severek çalıştığım biraz olsun huzur bulduğum yer giderek kabusum olmaya başlamıştı.
Yeni patronu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum da ne çok nefret etmiştim adamdan. Kibirli egosunu daha o kapıdan girdiğinde buram buram hissetmiş ve burun kıvırmıştım gülmekten aciz suratına. Tamam bende otuz iki diş sırıtan biri değildim ama yine yanımda olan insanlara gösterdiğim bir nezaket gülüşü vardı. Onda dudakları sadece konuşmak için kıpırdıyordu. Sert çehresinde barındırdığı huysuzluğu ile kısa disiplin içerikli bir konuşma gerçekleştirmiş ardında kimseyi kaale almayan bir bakış attıktan sonra arkasını dönüp gitmişti. Gidişi olaylı olduğu gibi insanlar arasında da oldukça olay olmuştu. Özellikle kadınlar arasında. Hepsi birer fahişeye dönüşmüş gibi durmadan yöneticilerin olduğu üst kata çıkmanın yollarını arıyor patron bozubtusunu bir yerde görüp giydikleri yanlış giyemedikleri kıyafetlerle etkilemeye çalışıyorlardı. Ama ne yazık ki bu suratsız ve hiçbir işimi beğenmeyen adam nişanlıydı ve yakında evli bir adam olacaktı. Peki onları tutar mıydı bir yüzük?!
Masamda yanlışlıkla! üstüne kahve döktüğüm düğün davetiyesine baktım. Kör değildim adam ciddi ciddi boylu poslu yakışıklı bir adamdı ama içi boştu. Onunla evlenecek kadını ise aklım almıyordu. O da şans eseri çok güzel ve zengin bir aileye mensup eğitimli bir kadındı. Ama o kadın iyi biriydi bunu görebiliyordum. Masum ve insanları kendi gibi gören çabuk aldanan bir melek gibiydi. Bu adamı seçerken ne düşünüyordu acaba? Para mı? Hayır vardı. Şöhret mi? Hayır vardı hemde en siyasisinden. Aşk mı? Buna da cevabım bence hayırdı. O duygusuz patron bozuntusu olacak adamı sevecek tek bir kadın bile yoktu. Fahişeler severdi ama. Kan kokusunu sevdikleri gibi.
Düğüne gitmek gibi bir niyetim yoktu. Aslında düğüne alt kademedeki çalışanlarını davet etmesine de çok şaşırmıştım. Kesinlikle nişanlısı böyle bir teklifi kendisine sunmuştu. Kibirli ego yu alt kademeyi düğünün de görmekten iğreniyor oluşunu gidip kendi gözlerimle görecek kadar sabrım yoktu. Evimde dondurulmuş pizza ve bir kutu gazoz bekliyor olacaktı beni o gün.
Akşam saati herkesin birer birer paydos ettiği vakitte benim işim yeni başlıyordu. Gözlerim kaç haftanın yorgunluğunu belirtircesine zonkladı ve başıma ağrının saplamasına neden oldu. Klasik bir çok çalışmanın ürünü olan baş ağrımı biraz olsun dindirmek için yüzümü yıkamaya gittim. Temizlik görevlilerin de mesai saatleri başladığı için sevindim. Yalnızlığı büyük yerlerde sevmiyordum.
Gelmişken ihtiyacımı karşıladığım kalbinden çıktığımda aynada rujunu dikkatle süren kadını gördümm Bakışlarım kadına sabitlendi. Üzerinde kaç bin dolar olduğu belli olan kırmızı elbisesi ve aynı renk ayakkabıları ile oldukça hoş ve güzel duruyordu. Elimi yıkamak için eğildiğim an dikkatimi oldukça cesur göğüs dekoltesi çekti. Büyük ve dik durmayı başaran göğüsleri vardı. Kendi küçük göğüslerim aklıma gelince daha da kamburlaşarak ellerimi yıkamaya devam ettim.
"Meraba sen şu dahi kızsın değil mi?"
Kaliteli kırmızı rujunu sürmeyi bitirdiğinde bana gülümseyerek döndü. İyi bir kız olduğunu boşuna dememiştim. Evet dahi olan benim.
"Pardon kimden bahsettiğinizi anlamadım."dedim.
Hafifçe gülümsedi ve bende ona döndüm.
"Elif Acarlı sizsiniz biliyorum. Kaya yanımda işlerden bahsetmez fazla ama Fatih ile birlikte olunca konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. Fatih sizden hep bahseder bütün çıkmazlarda sizi arayıp durduğunu söyler. Zeki ve başarılı bir hemcinsimin olması mutluluk verici."
Samimiyetine inandığım kadını dinlerken onu kibirli egoya yakıştıramadığımı tekrar fark ettim. Çalışanlarına doğru dürüst selam vermeyen bir adamı bu temiz kalbiyle sevmesi saçmalıktı. Daha iyisini hak ediyordu.
" Teşekkür ederim böyle düşündüğünüz için. Bu zamanda evlatlarını takdir etmeyi bile çok gören aileler varken bunu yabancı birinden özellikle hemcinsimden duymak sevindirdi."
"Söylediklerinize katılıyorum. Kadının düşmanı yine kadın değil mi?" dedi kırık bir tebessüm ile.
Acı bir gerçeği gün yüzüne çıkarmakla birlikte düşüncelermizin aynı doğru üzerinde buluştuğunu bilmek aramızdaki benzerliği ortaya çıkarmıştı. Kadını kadın yapan dış görünüşü değildi bana göre. Gücüydü. Uzun saçın ve uzun -kısa uzvun insan üzerinde ki etiketi oldukça mantıksızdı. İnsanı insan yapan benliğindeki gücüydü. Cinsiyet küçücük bir artı ve ya eksi oluyordu buraya kadar ki gelişim serüvenini düşündüğümde.
"Kıskançlık kadının doğasına özenle işlenmiştir. Kimi zaman iyi kimi zamanda kötü olaylara neden olacak kadar da tehlikelidir. Tarihi yönlendiren de hep kadının kıskançlığı ve hırsı olmamışydı Asude hanım? "
Ayak üstü konuşmamızın derinlik kazandığını fark etmekle başımı peçetelerin olduğu kutuya çevirdim. Islak ellerimi silerken onu dinliyordum.
" Öncelikle bana Asude diyebilirsin bende aramızda ki resmiyeti kaldırayım. Sonuçta burada çalışmıyorum. Ve yine söylediklerine içtenlikle katılıyorum." Gülen yeşil gözleri kısıldı ve makyaj malzemesini çantasına koyarak konuşmasına devam etti. "Fatih gerçekten çok haklıymış seninle sohbet insanı farklı hissettiriyor. Başka bir kapının aralığından bakmak bugünün dünyasında oldukça zor ama sen bunu başarmış görünüyorsun. Seninle arkadaş olmak isterim gerçekten. Silikon beyinleri artık çekemiyorum."
Samimiyetle gözlerime baktığında uzun zamandır ilk defa birinin bana gerçek hislerini söylediğini gördüm. Çoğunlukla erkekler beni kadın olarak görmezden gelirken kadınların ise bir ucube gibi görmeleri insanlara karşı kalın bir duvar örmeme neden olmuştu. Şimdi biri bana gerçekten ulaşmak isteyince ne yapacağımı bilmiyordum. Savunma mekanizmam bağımsızlığını kazanmıştı yıllar içinde bu kadını da geri iteceğini düşünüyordum doğrusu. Ve de öyle olmuştu.
"Başından beri söylediklerimi yaşamamak için kimseye tahammül etmiyorum. Bu herkesi içerir."
Yavaş yavaş solan yüzünde değişen mimikleri ile haline üzülsem de geri adım atmadım ve elimi kuruladığım peceteyi çöp kutusuna atarak oradan ayrıldım. Benim hayatıma dahil olmak isteyecek kadar salaklar var mıydı bu dünyada? Acı bir şekilde güldüğüm de yakama geçirdiğim emektar gözlüğümü taktım. Duvarlarım olduğu gibi beni dışarıdan koruyan sert, kimine göre de kaba bir kimliğim vardı. Olsundu ben kendimle yaşamaya alışmıştım.
Gurulduyan karnım ile çantamda ki en son yiyeceği de yediğimi hatırlayarak yemekhaneye inmeye karar verdim. Belki bir kaç parça bir şey kalmıştır diye. Bulabildiğim küçük kapalı bir poşetteki kepekli ekmek ve bir kasa elma olmuştu. Ekmeği ve bir elmayı alıp yukarı doğru çıkmaya başladığım da onları gördüm.