34. Bölüm “Filizlenen Operasyon”

1108 Words
34. Bölüm “Filizlenen Operasyon” Efe İş yerinde anneme yardım ediyordum. Perdelere ütülerken kulağımda müzik çalıyordu, ben tamamen beyaza odaklanmıştım ama içim alev alevdi perde o beyazlığıyla tam bir tezat oluşturuyordu. Hızlıca işimi bitirip çıkmak istiyordum dükkândan. Annemin kahkahası çınladı; arkamı döndüğümde telefonunda bir şeylere bakıyordu yine. “Kesin bana atar, video izliyordur,” diye geçirdim içimden. Sonra bana doğru “gel” işareti yaptı. Ütüyü bıraktım, kulaklığımın birini çıkardım ve annemin yanına gittim. “Ne oldu anne?” dedim. Annem keyifli bir yüzle, “Bu Hanna’nın hesabı değil mi?” diye sordu. “Evet,” dedim kısaca. “Onu ekledim de baksana, bu kız yanında mı çalışıyor acaba?” Telefonu gördüğümde gözlerim faltaşı gibi açıldı. Hanna ve Eylem yan yana poz vermişlerdi; annem şimdi gözlerini Eylem’den alamıyor, sanki gelin adayını inceliyordu. İçimden Eyvah dedim. “Bilmiyorum anne, nereden bileyim?” dedim, işime doğru döndüm ama içimde kıyamet kopuyordu. Annem şimdi Eylem’in peşine düşecek. Benimle tanıştırmak için çabalayacak. Hanna’ya kesin bir uyarı yapmalıydım. Annem ise hiç beklemediğim bir şey söyledi: “Hanna’nın halası bana oğluna kız soruyor. Esnafım diye tüm bekar kızların defterini tutuyorum sanıyorlar.” Kulaklarıma inanamadım. “Hanna’nın kuzenine bizden kız adayı mı soruyor?” diye tekrar ettim zihnimde. Annem,Koray’ın kız kardeşine bakana kadar, arkadaşını ayarlasaya Hanna… “Dur, ben Hanna’ya sorayım bu kızı,” demesi duyduklarıma inanamadım: “Hanna çevresindeki kızlardan baksın kuzenineü.” deyip Hanna’yı aramıştı. O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. İçimde bir kıvılcım alev aldı; annemin benim için yaptığı o “ayarlamalar” şimdi bir başkasına mı yönlendiriliyordu? Her zaman bana ayarlamaya çalışan annem şimdi… başka için çabalıyordu? Filiz Kılıç; Filiz Hanım dikkat çekmeye çalışarak oğluna baktı; Filiz, hareketlerimle oğlumun dikkatini çekmek istesem de kulağında kulaklık olduğu için, işede dalmış durumdaydı. İçimde bir şeyler patlamadan önce planladım: “Dur, ben en iyisi sesli bir kahkaha atayım, konuya gireyim, bu iş böyle ilerlemez.” Kafamda soğukkanlı bir strateji belirdim: önce kıskançlık damarına oynayacaktım, küçük bir şüphe tohumu ekilecek, sonra gözleri açılacak; “Gül gibi kızı elinden kaçırabileceğini” anlayacak. O an oğlumu üzecektim ama niyetim onun gözünü açmak ve korumaktı. İleriyi düşünmekten şuanı yaşamayı unutmuştu oğlum. Giden bu günlerin tekrar gelmeyeceğini bilmeliydi. Eylem’in değerini onu kaybedeceğini anladığı zaman bilecekti. Efe; Sinirli bir şekilde ütüden hıncımı almaya çalışıyordum. Annem, Hanna’yı aramış, halasının numarasını istemişti. Resmen gözümün önünde sevdiğim kızı başkasına yem etmeye çalışıyordu. Sinirlerim iyice gerilmişti. Bir çay alıp kapıya çıktım; “Belki biraz rahatlarım,” dedim kendi kendime. Ama annemin içeriden gelen neşeli sesleri duyuluyordu. Ne ara bu kadar samimi oldu bu insanlarla, anlamıyorum ki. Keyfi gayet yerindeydi. Hemen Eylem’e mesaj attım: “Neredesin?” O da kısa bir cevap yazdı: “Hanna’nın yanındayım.” Kaşlarım çatıldı. “Bekle beni, oraya geliyorum,” diye yazdım. “Tamam,” diye yanıtladı. “Hanna alacağın olsun, daha aileye girmeden ortalığı karıştırmaya başladın,” dedim dişlerimin arasından. Gerçi kızın bir suçu yoktu ama olsun! Benim sevdiğim kızla neden resim paylaşıyor ki? Ben ona bile izin vermiyordum. Eylem nazik ve kibar biri olduğu için kıramamıştır Hanna’yı, biliyorum. Ama ben… benim öyle bir özelliğim yoktu işte. Rahatça kırar dökerdim herkesi. Bu huyumdan nefret etsem bile elimde değildi. Ne düşünüyorsam pat diye söylerdim. Sonra da pişman olurdum ama geri adım atmak da yoktu bende. Annem bu huyuma sinir olurdu. Bazen onu da istemeden kırardım ama gönlünü almak kolaydı. Yaptığı bir yemeği öv, iştahla ye yeterdi anneme. İçeri girdiğimde hâlâ telefondaydı. “Ben kısa bir mola veriyorum, işim var,” dedim. Elinin tersiyle “Git git,” işareti yaptı. Demek ki daha rahat konuşacak. “Eh anne,” dedim içimden, “ben o kızı sana gelin etmezsem!” Hızlı adımlarla Hanna’nın iş yerine doğru yürümeye başladım. Araba babamdaydı. “Bana da bir araba şart,” diye söylendim kendi kendime. “Şu sözleşmeli er işi olsa da kendime araba alsam.” Kafamdan düşünceleri silip adımlarımı hızlandırıp bir an önce Eylem’in yanına yetişmek istiyordum. Ne Hanna, ne annem… bugün kimse beni sakinleştiremezdi. Yarı yolda yorulup dolmuşa binmiştim. Yürümek hiç bana göre değilmiş. “Askerde nasıl alışacağım ben buna,” diye düşündüm kendi kendime. Dolmuş kısa bir mesafeden sonra istediğim caddeye gelmişti. Orada inip Hanna’nın dükkânına doğru ilerledim. Camdan baktığımda Hanna ve Eylem baş başa oturmuş, kahve içiyorlardı. İçeri girdim. Birkaç bayan çalışan daha vardı; reyonları düzenliyorlardı. “Demek ki Hanna burada kıdemli yüzbaşı,” dedim kendi kendime alaycı bir tebessümle. Sonra yanlarına yaklaştım. “Bir kahveni içeriz, gelin hanım,” dedim, gülümseyerek. Yolda yürümek beni epey sakinleştirmişti. Evet… geldiğimde öfkem biraz dinmişti ama içimde hâlâ bir huzursuzluk vardı. Eylem’in gözlerime baktığı anda anlayacağını biliyordum. Eylem huzursuz görünüyordu; belli ki kızdığımı anlamış, tedirgin olmuştu. Onun bu hâllerine bayılıyordum. Sanki minik bir kedi yavrusu gibiydi gözümde. Hem savunmasız hem de dokunulmaz... Onu herkesten, her şeyden korumak istiyordum. En başta da annemden ve Hanna’dan koruyacaktım. Biraz sohbet ettik; ortam ısındı, tatlılar geldi. Ben de mağazada çalışanlara ve kendimize tatlı ısmarladım. “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım,” dedim. Hanna bir müşteriye doğru kalkarken ben Eylem’in kulağına eğildim: “Ailemle tanışmak ister misin?” Elindeki tabak birden yere düştü; Eylem’e baktım, gözleri dolmuştu. Hiç beklemiyordu benden böyle bir şey. “Artık vakti geldi,” dedim. Eylem eliyle yüzünü kapattı. Gülüyor muydu, ağlıyor muydu anlayamadım. “Tamam… ailemle tanışmak istiyordu ama bu kadar istekli olduğunu ummuyordum,” diye ekledim kendi kendime. Eylem’in mutluluğunu görmek içimi sıcacık etti; keşke daha önce tanıştırsaydım ailemi, diye düşündüm. Öte yandan kendi başımı yakmış gibi de hissediyordum evde, işte her yerde annemin düğün telaşı olacak artık. “Bakalım babam ne diyecek?” diye geçirdim içimden. Hanna yanımıza geldi, nefesini topladı. “Ne oldu, ne bu hâl? Eylem bir şey mi oldu?” diye sordu konuşmakta zorlanarak. Ben cevap verdim: “Yok, önemli bir şey yok; sadece ailemle tanıştırmak istediğimi söyledim.” Hanna şaşırdı, sonra heyecanlandı: “Ne? Ciddi misiniz? Bu kadar mı hızlı?” Ben gülerek, “Evet kızım, ben tanıştıracağım. Nasıl tanıştıracağımı henüz bilemiyorum ama…” dedim. Hanna hemen atıldı: “O iş bende, sen hiçbir şeye karışma. Merak etme.” Ben de biraz daha meraklandım ve sordum: “Nasıl yakacaksın Hanna başımı? Planın ne?” Hanna gözlerinde o bildik kararlı ifade ile, “Rahat ol. Önce küçük bir karşılaşma tesadüfen mış gibi yaparız, sonra düzgün bir gün ayarlarız. Sen sadece bana güven , yerinde dur. Gerisini ben hallederim,” dedi. Eylem hâlâ çok mutlu ve şaşkındı, arada gözlerini bize çevirip utangaçça gülümsüyordu. Ben derin bir nefes aldım; içimde hem heyecan hem de hâlâ hafif bir kıskançlık kıvılcımı vardı, ama onun mutluluğu her şeyi bastırıyordu. “Tamam,” dedim sonunda, “o zaman iş başına yengeciğim. Ben de sadece damat adayı gibi davranacağım.” Hanna kıkırdadı ve elini Eylem’in omuzuna koydu: “İnan bana, güzel olacak. Sadece bana güven.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD