43. Bölüm “Geriye Kalan Dostluklar”
Koray ;
Tolga’yı sakinleştirmeyi başarmış, sonra evine bırakmıştık.
Artık gece nasıl uyuyacaktı, bilmiyordum. Çok zor bir durumdu. Bugün yaşananlar gözümün önüne geldikçe, Hanna’yı da kötü durumda bıraktığımı hissettim. Onu yalnız, kırgın bırakmak istemedim.
Koray🌙
“Hanna, iki dakika kapının önünde konuşalım mı?” diye mesaj attım.
Hemen görmüştü mesajımı.
Hanna💫
“Evet” diye cevap yazdı.
Cengiz’ten arabayı ödünç alıp onu evine bırakıp, Hanna’nın evinin önüne gittim. Hanna çoktan aşağı inmişti. Ona sımsıkı sarıldım.
Hanna;💫
Hanna, yatağımın içinde oturmuş, battaniyeme sıkıca sarılmıştım. Oda karanlıktı; yalnızca pencere kenarından süzülen hafif gecenin ışığı yüzümü aydınlatıyordu.
Koray’ın gideceği günleri resmen saymaya başlamıştım; her saniye saat su gibi ilerliyordu. Zamanın bu kadar hızlı aktığını hiç hissetmemiştim. Kalbim sıkışıyor, içimi tarifsiz bir boşluk dolduruyordu.
Allah’ım, dayanabilecek miyim? diye kendi kendime fısıldadım. Zaman kum saatinin taneleri gibi tek tek düşüyordu gönlümden.
Buse’yi düşündükçe sinirlerim geriliyordu. Koray’lar bu gece Tolga ile konuşacaklardı. Bir insan sevdiği birine bunu nasıl yapabilirdi? Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım, ama nefesim ciğerlerime yetmiyordu; sinirlerim çok bozuktu. Büyük konuşmak istemiyordum, ama bir gerçek vardı: Koray’a asla böyle birşey yapmazdım kıyamazdım ona. Onun yokluğu, şimdiden gözlerimin önünde büyüyen bir boşluk gibi yayılıyordu.
Tam böyle düşünürken telefonum titremişti. Ekranda Koray’ın ismi belirince kalbim resmen kuş gibi çırpınmaya başlamıştı. Ellerim hafifçe titredi, yüzümde istemsiz bir gülümseme belirdi. İç sesim uyanmıştı. ‘Yakışıklımız mesaj atmış!’ İçinde hem bir heyecan hem de bir endişe dalgası yükseldi.
Hemen cevap vermem gerektiğini hissettim; bekletmek istemiyordum . İç sesim, hafif heyecanli ama eğlenceli bir tonla fısıldıyordu: ‘Hadi Hanna, Buse’leşme, hemen yaz!’ Hafifçe battaniyemin ucunu tutarak, telefonumu elime aldım ve parmaklarım titreyerek mesaj yazmaya başladı. Acaba Tolga nasıl tepki vermişti.
Koray🌙
“Hanna, iki dakika kapının önünde konuşalım mı?” diye mesaj yazmıştı.
Mesajla cevap verdim.
Evet … yazdım . İçimde bir heyecan dalgası yükseldi, sanki yanımdaymış gibi kalbim hızla çarpıyordu. İç sesim adeta bağırıyordu: ‘Bizi görmeye geliyor, dayanamıyor… Çocuk bizi görmeden yapamıyor!’
İç sesim kendine gelmişti. ‘Hanna, ne yaptın? Büyü mü yaptın bu çocuğa? Muska mı yaptın? Okudun, üfürdün mü? Çabuk söyle bana!’ Kendi kendime sorular yağdırırken iç sesime kulaklarımı kapattım ve yataktan fırladım. Hemen hazırlandım. Kalın bir kazak ve ceket giydim; akşamın serinliği tenime işliyordu. Sonbaharın ilk rüzgarları, yazın sıcaklığını tamamen silmişti; adeta içimi ürpertiyordu.
Koray’ın sevdiği çikolatadan da birkaç tane yanıma aldım, hızlı adımlarla apartmanın girişine indim ve beklemeye başladım. Kalbim deli gibi atıyor, heyecandan nefesim kesiliyordu. Arabanın ışığını görür görmez bir adım daha hızlandım. Koray arabadan indi; onu gördüğümde tüm yorgunluğum silindi. Hızla adımlarla , yanına gittiğimde beni kendine çekip sımsıkı sardı beni.
Allah’ım, bu ne güzel bir duygu… dedim içimden. Bu sıcaklık, bu güven, içimdeki tüm fırtınaları durduruyordu.
Hanna, kulunu nasıl mahrum bırakırsın ki! diye geçirdim içimden. İç sesim sakinleşmişti; resmen mest olmuştu. Bu ilgi, bu sevgi… Bir kez daha anladım, en çok istediğim şey buydu: sevmek ve karşılık görmek.
Koray derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
“Gerçekten mecbur olmasam bu askerlik işini hiç açmazdım.
Burada bir yerde maaşlı, düzenli bir işe girer çalışırdım; ama hayallerimizi gerçekleştirmek için daha hızlı ilerlemem gerekiyor daha çok kazanmalıyım.”
Korayın bu sözleri beni duygulandırmıştı. Gözlerim dolmuştu hemen.
Gözlerimi silip, titrek ama gururlu bir sesle:
“Seninle gurur duyuyorum. Askerlik sana çok yakışacak. Hatta arkadaşlarıma hava atıyorum; ‘Asker nişanlım var’ diye.”
Koray ;
Kendi kendini teselli ediyordu Hanna; benim onu teselli etmeme ihtiyacı bile yoktu.
“Ailenle konuştun mu?” diye sordum, sesimde hem merak hem de hafif bir endişe vardı.
Hanna’nın gözleri sulu sulu parlıyordu, dudaklarının kenarında minik bir tebessüm belirdi. “Evet… Annem çok sevindi. Damadım asker olacak diye…”
Hanna gözlerini yere indirdi, sonra usulca bana bakarak gülümsedi: cebinden çikolata çıkarıp birini benim diğerini kendisi için açtı.
“Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” deyip devam etti.
“ Özellikle annem çok heyecanlandı
Annem damadımın mesleğini sorarlarsa, gururla “Asker,” derim.
Beklediğim tepkilerin aksine, kimse kızmadı, hatta sanki çoktan alışmış gibiydiler.”
Oysa ben hâlâ alışamadım. İçimde bir karmaşa vardı; hem sevgi, hem endişe, hem de biraz korku.
Koray
“Allah Allah,” dedim, inanamadım söylediklerine , içimde hafif bir şaşkınlık. “Gerçekten mi?”
“Yok yok, gerçekten öyle… Ailem askerleri çok sever. Kendi damatları da asker oluyor; daha ne isteyebilirler ki?”
Merakımı yenemedim, Koray’ın ailesinin ne düşündüğünü sordum. Gözlerinin derinliklerine bakarak:
“Senin annen baban bu duruma ne diyor?” dedim. Koray bir an duraksadı, sonra şaşkın bir tebessümle cevap verdi.
“Annemin hiç rızası yok,” dedi Koray, sesi biraz buruk. “Babam onayladı… Gerçi o da pek onaylamış gibi değil ama başka çaresi yok. Çok borçluyuz çünkü.”
Hanna, sana bir şey daha söylemem lazım, dediğinde, iç sesim alarm vermeye başladı. ‘Eyvah,’ dedim kendi kendime. ‘Geliyor, gelmekte olan… Bu sefer neyi itiraf edecek? Allah’ım, ne olur bu sefer de ‘on yıl askerlik yapacağım’ demesin.
Koray’ın gözlerine endişeyle bakarken, birden yüzünde hafif bir tebessüm fark ettim. Kalbim bir an durdu; ne oluyor şimdi?
Koray
Hanna, kadınlar da sözleşmeli erliğe başvurabilir miş. İstersen birlikte gidelim, ne dersin, dedi.
İç sesim resmen kahkaha atıyordu. ‘Hanna Kılıç, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!’ diyordu, aklımın içinde.
Ben hâlâ şaşkın şaşkın Koray’a bakıyordum.
“Gerçekten asker olmamı istiyor musun?” diye sordum. Sesim titriyordu; hem heyecan, hem korku, hem de tuhaf bir gurur vardı içimde.
Koray kahkahasını tutamadı. “Saçmalama kızım,” dedi, gözleri parlayarak. “Şimdi öyle bir akım varmış ya, o geldi aklıma. Yani biz halledemiyor muyuz da eşlerimizi göndereceğiz? Düşünsene; Elif, sen, Eylem askere gidiyorsunuz, biz sizi burada bekliyoruz.”
İstemsizce ikimiz birden güldük; kahkahamız soğuk akşam havasına çarpıp dağıldı. Aslında fikir o kadar da kötü değildi; saçma ama bir o kadar da cesurdu. Koray devam etti, eğlenerek:
“Siz gidin bakalım, biz de sizi, bekleyelim nasıl oluyormuş .”
Ben mırıldandım: “Bekle demesi kolay.”
İç sesim araya girip sakince uyardı: “Hiç de öyle deme, saçmalama Hanna. Koray’ı burada bırakırsan manken gibi kızlara yem etmiş olursun.”
Gülmem bir an kesildi. “Ama askere gönderirsen, yarı şakayla yarı ciddiyetle, “bir sürü erkeğin arasında kim Koray’a bakacak?”
O an ikimizin yüzünde hem gülme hem endişe karıştı; o hafif tebessüm, gecenin serinliğinde bir an daha içimizi ısıttı.
Koray🌙
O an hafif bir rüzgâr Hanna’nın başındaki örtüsünü savurdu, gecenin serinliği yüzünü okşadı. Hafif titreyen sesi, gurur ve mutluluğu aynı anda taşıyordu.
Bir an duraksadı, nefesini derin çekti ve ekledi:
“Babam özellikle rütbeli de olur ileride diye konuşuyordu. Yemin törenine de gideriz .”
Gözlerindeki parıltı, genç bir kızın heyecanını ve ailesinin sevgisini bir arada yansıtıyordu. Ben ise sessizce başımı sallayıp onun gururunu paylaştım, içimde hafif bir rahatlama ve sıcaklık hissiyle…
Sevdiğim kız kendini alıştırmış bu duruma. Gece soğuk olduğu için daha fazla üşümesin diye;
“Hadi bir tanem sen eve geç üşüme rüyanda beni gör, ”deyip göz kırptım.
Bana sarılıp yanağıma utangaç bir buse bırakıp eve doğru koştu. Arkasından baktım kaybolana kadar…
Gecenin Sabahı;
Odamda yatıyordum; gözlerimi açmak istemiyordum ama sabah güneşi tam yüzüme vuruyordu. O meşhur söz geldi aklıma söylemeye niyetim yoktu. 😅
Bir süre öylece kaldım; sonra annemin sesi koridordan geldi ve uykum tamamen dağıldı.
“Hadi kızım, kalk,” dedi neşeli bir tonda. “Cengiz’i uğurlamaya gideceğiz. Elif’in yanında ol. Bugün ona, yarın sana alıştırma yapmış olursun.”
İçimdeki hüzünle annemin sözleri çarpıştı; bir yandan uykunun ve sıcak yatağın cazibesini hissediyor, diğer yandan yapmam gerekenleri hatırlıyordum.
Yorganın altında kıvrılmış, zihninde Koray’ın gidişini, Tolga’yı, Buse’yi, Cengiz’i bir bir geçiriyordu. İçinde fırtınalar kopuyordu; hem korku hem endişe, hem de ayrılığın ağırlığı bir araya gelmişti.
Yine de doğruldum, pencereden içeri dolan ışık yüzüme değdi; derin bir nefes alıp ayaklandım.
Hanna derin bir nefes aldı, pencereyi açıp odaya temiz hava gelmesi için açık tuttu sokağa baktı. Sonbaharın serin rüzgarı yüzüne vurdu; içini ferahlatır gibi oldu ama bir yandan da ayrılığın soğukluğunu hissettirdi.
“Dayan Hanna,” diye geçirdi içinden.
“Dayan Koray bizim için çabalıyor. Sende sabredip bekleyeceksin. Mutluluk kolay olsaydı kıymetli olmazdı.”
(Kitaplıpınıza eklemeyi unutmayın desteklerinizi bekliyorum)🙏💐☕