21. Bölüm Anneyle Yüzleşme
Filiz ablanın yanından ayrıldığımda içimde garip bir huzur vardı. O kadın sanki yüreğimin tozunu almış, aklımdaki karmaşayı silmişti. Ne zaman biriyle böyle tanışsam hep bir tereddüt olurdu içimde ama Filiz’le öyle değildi. Onun yanında kendimi güvende hissediyordum.
Yürürken elimdeki poşetten yayılan börek kokusu burnuma doldu. “Yine yemeyeceğim dedim ama dayanamam buna,” diye mırıldandım kendi kendime. Yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu.
Dolmuşa binerken pencereden dışarı baktım. Şehrin telaşına karışmış kalabalığı izlerken Filiz’in sözleri yankılandı zihnimde:
“Sen anneyle oğul arasına karışma kızım. Onlar bir şekilde yolunu bulur.”
Haklıydı. Ama içimde bir ses, ya bulamazlarsa diyordu. Efe’nin annesiyle ilgili bilmediğim çok şey vardı. Belki de o yüzden bu kadar merak ediyordum onu. Bir insan kendi annesinden neden bu kadar çekinir ki?
Camdan dışarı baktım; gün batımı yavaş yavaş şehri sarıya boyuyordu. İçimde bir tuhaf huzurla karışık merak… Belki de Filiz ablanın söylediği gibi, Efe’nin annesi aslında kötü biri değil, sadece fazla korumacıydı.
“Efe güçlü biri,” dedim kendi kendime. “Ama her güçlü insanın da bir zayıf noktası olur. Onunki de annesi.”
Dolmuş durağa vardığında derin bir nefes aldım. Eve dönmeden önce parkın yanındaki küçük fırına uğradım. Sırada beklerken kendi kendime güldüm.
“Filiz abla şimdi görse, kesin ‘Ne diyordum ben sana, fazla düşünme kızım’ derdi.”
Ekmekleri alıp eve yürürken gökyüzü kararmaya başlamıştı. Efe’ye mesaj atmak istedim ama sonra vazgeçtim. Belki ailesiyle konuşuyordur diye düşündüm. Filiz’in söyledikleri kulaklarımda çınladı:
“Sakinlikle durup düşünmesini söyle.”
O an bir karar verdim. Bu kez Efe’yi anlamaya çalışacaktım. Ne olursa olsun onun yanında olacaktım ama karışmadan, yönlendirmeden. Belki de en büyük destek buydu: Sessiz bir anlayış.
Efe Kılıç;
Efe, annesinin iş yerine geldiğinde kepengin yarıya kadar kapalı olduğunu gördü. İçine bir huzursuzluk çöktü. Anahtarıyla kapıyı yokladı ama içeriden ses çıkmadı. Telefonunu çıkarıp annesini aradı; birkaç kez çaldı ama açmadı. Derin bir nefes alıp bu kez babasını aradı.
“Baba, annem dükkânda yok. Kapı kapalı, nereye gitti haberin var mı?”
Babası sesi sakin ama yorgundu.
“Annen müşteriye çıkmış oğlum, az sonra gelir. Sen dükkânı aç, ben de geliyorum birazdan. Annen gelmeden konuşalım, olur mu?”
“Tamam baba, bekliyorum.”
Efe, anahtarı çevirip kepengi kaldırdı. İçeri girdiğinde ortam biraz dağınıktı. Annesi ütüyü yarım bırakmış, masanın üzerinde nevresimler yığılmıştı. Montunu çıkarıp kollarını sıvadı.
“Hiç olmazsa geldikten sonra işlerini bitmiş görsün,” diye mırıldandı.
Önce mutfağa geçti, çay suyunu ocağa koydu.
“Babam gelmeden demini alsın,” diye düşündü. Ardından dükkânı toparlamaya başladı. Kumaşları katladı, masayı sildi, yarım kalan ütüyü tamamlamaya koyuldu.
Bu sırada müzik çaları açtı; fonda eski bir şarkı çalıyordu. Biraz huzur, biraz da hüzün yayıldı ortama.
Çay suyu kaynamaya başladığında mutfağa geçti, demliğe çayı attı. “Oh, mis gibi,” dedi kendi kendine. Çayı demleyip hazırlamıştı.
Dışarı çıktı, kısa bir nefes almak için sigarasını yaktı. Hava serindi ama sakinleştiriciydi. Sigarasını bitirip içeri döndüğünde birkaç müşteri gelmişti.
“Hoş geldiniz, annem şu an dışarıda ama yardımcı olabilirim,” dedi gülümseyerek.
Siparişleri not aldı, kumaşları gösterdi, fiyatları anlattı. Müşteriler memnun bir şekilde ayrıldığında içi biraz ferahladı.
“Hiç olmazsa boşa geçmiyor zaman,” diye düşündü.
Tam ütüye devam edecekken kapı açıldı.
“Kolay gelsin evlat!”
Babasıydı. Her zamanki gibi gülümseyerek içeri girdi.
“Hoş geldin baba! Oo kral geldi, mekân birden aydınlandı vallahi,” dedi Efe, babasına sarılarak.
Babası gülerek omzuna dokundu.
“Ne yaptın bakalım? Çay hazır mı?”
“Hazır baba, hemen getireyim.”
İkisi de dışarı çıkıp dükkânın önündeki sandalyelere oturdular. Karşılıklı çaylarını yudumladılar. Hava hafif esiyor, uzaktan araba sesleri duyuluyordu.
Efe başını eğdi, sesi kısık ama netti.
“Baba… patronla biraz tartıştık. Maaşlar yine gecikti. En son dayanamadım, istifayı verdim.”
Babası derin bir nefes aldı, çayını karıştırdı.
“Canın sağ olsun oğlum. Bazen insanın huzuru, parasından değerlidir. Yine başvurularını yap, nasibin neredeyse oradan devam edersin.”
Efe bir süre sustu, sonra gözlerini babasına dikti.
“Aslında aklımda başka bir şey var baba ama izin verir misin bilemedim.”
“Dinliyorum oğlum.”
“Ben… sözleşmeli er olmak istiyorum. Üç dört sene görev yapsam hem para biriktiririm hem de düğün masraflarımı çıkarırım.”
Babası, çayından bir yudum alıp uzaklara baktı. Hafifçe başını iki yana salladı.
“Boş ver oğlum. Senin mesleğin güzel, elinde sanatın var. O yoldan ilerle. Askerlik kolay değil, hele emir altında olmak… herkesin kaldırabileceği bir yük değil.”
Efe sessiz kaldı. Babasının sesi hem yumuşaktı hem de bir uyarı gibiydi.
İçinden sadece şu geçti:
> “Belki de ben o yükü taşımaya hazırım, baba.”
Efe, babasının sözlerini dinlerken içi bir nebze olsun hafifledi ama yine de kaygısı dinmiyordu. Babası çayından bir yudum aldı, gözleri uzaklara dalmıştı.
“Boş ver oğlum,” dedi babası. “Annenin yüreği dayanmaz. Seninle her gün askerlik yaptı o da. Sen altı ay askerlik yaptın, ya; annen burada altı yıl askerlik yaptı. Senin haberin yok. Aynı şeyleri ben bir daha yaşayamam. O yüzden mesleğin üzerinden devam et. Sakın bizden gizli işler çevirme.”
Efe o an için sessiz kaldı. İçinden geçeni zorla söze döktü:
“Annemi aradım, açmadı. Hangi müşteriye gitti de dükkânı kapattı, bilmiyorum. Hiç yapmayacağı bir şeydi.”
Babası omuz silkti. “Kesin biraz mola vermek istemiştir.”
“Boş ver, baba; o da kafasını dağıtsın. Ev, dükkan arasında bunaldı iyice. Ona hak veriyorum. İşler yoğun, insan ara sıra soluklanmak ister.”
Faruk bey usulca ekledi: “Ben arada, iş çıkışı geliyorum. Sadece biraz dinlensin diye arada gelip ütü yapıyorum ama gerçekten çok zor. Annenin kolları gece çok ağrıyor.”
Babası bakışlarını oğlunun yüzüne çevirdi, kararlı bir sesle konuştu:
“Ben bu gidişle muhasebeyi bırakıp tamamen dükkâna yerleşeceğim. Ya da annen için bir ütücü bulacağız.”
Efe;
“Muhasebede seni yoruyordu zaten, gel annemle burada çalış. Karı koca beraber, daha iyi idare edersiniz. Eleman derdiyle uğraşmaya değmez.”
Faruk bey, Efe’nin çözümüne içtenlikle katıldı: “Haklısın evlat. Bakarız, annen gelsin de konuşalım.”
Tam o sırada babasının yüzü aydınlandı. “Aha geliyor!” dedi. Kapıdan içeri doğru bakarken heyecanla ekledi: “Annem vallahi geliyor.”
Efe biraz tedirgin bir gülümsemeyle, “Keşke önden biraz hazırlasaydın annemi,” dedi.
Babası elini omzuna atıp şakayla karışık cevap verdi: “Boşver; önce şoka sokarız, sonra sakinleştirmenin yolunu buluruz.”
İkisi de kapıya yönelip annesinin gelişiyle yüzleşmeye hazırlandı.
Efe’nin annesi dükkânın kapısından içeri girdi.
“Afiyet olsun gençler. Ne yapıyorsunuz?” dedi gülümseyerek.
Efe hafifçe gerildi, ama gülümseyerek karşılık verdi:
“Hoş bulduk, anne. Sen de hoş geldin.”
Annesi kaşlarını kaldırdı, hafifçe meraklı bir ses tonuyla:
“Hayırdır? Sen bu saatte dükkândasın. İşte olman gerekmiyor uydu?”
Efe biraz mahcup bir tavırla:
“Sürpriz yapmak istedim,” dedi.
Annesi gülerek yanına yaklaştı ve oğluna sarıldı.
“Gel bakalım canım,” dedi, Efe’yi içtenlikle öperken. Bende biraz kafa dağıtmak istemiştim, çay bahçesinde kızlarla sohbet ettik. Babana da müşteriye gidiyorum dedim,” diye anlattı Filiz hanım, gülümseyerek:
“Aman, baban her ayrıntıyı bilmese de olur,” dedi.
Faruk bey ;
“Ben zaten tahmin ediyordum. İş için gitmediğini de fark ettim ama bir şey demedim.”
Filiz hanım, derin bir nefes aldı.
“Vallahi çok yorgunum, hem ruhen hem de bedenen. İyi bir tatile ihtiyacım var. Aslında yanımda bir eleman daha olsa iş biraz daha hafiflerdi,” dedi annesi.
Efe cesaretini topladı:
“Anne… aslında işlerim iyi gitmiyor.”
Annesi kaşlarını çattı ama sakin kalmaya çalıştı.
“Hayırdır, ne oldu oğlum? İş yerinde bir sıkıntı mı var?”
Efe başını eğdi:
“Evet, işverenle tartıştık.”
Annesi şaşkınlıkla:
“İşverenle mi tartıştınız? Sorun neydi ki?”
Efe ağırdan alarak:
“Hak edişleri yine yatırmadılar. İstediğimiz olanakları da sağlamakta zorlanıyorlar. Bilmiyorum işler nasıl devam edecek.”
Annesi Efe’nin omzuna dokundu, sakin ve anlayışlı bir sesle:
“Boş ver oğlum. Gitmiyorsa da fazla zorlamana gerek yok. Başka bir işe bakarsın. Burada gözümüzün önünde ol, daha iyi. İnsan sevdiği işte muvaffak olur; sevmediği işte de eziyet çeker. Sen yine bak bakalım. Bu zamana kadar da annene yardımcı olursun, olur mu?”
Efe hafifçe gülümsedi, annesine sarıldı ve onu öptü.
Annesinin tepkisi, Efe’nin beklediği gibi sert ve bağıran bir tavır değildi. Tam tersine, anlayışlı ve yumuşaktı.
“Fırtına öncesi sessizlik, değil mi hanım?” diye mırıldandı Faruk bey.
“Yok canım, ne olacak ki,” dedi Filiz. “Elini sallasa elisi, nasıl olsa bir iş bulursunuz. Hem yolda gelirken arkadaşlarla konuştum, özel bir şirket var oraya da alım yapılacakmış. Başvurunu yaparsın, belki orada da bir iş çıkabilir. Nasibin açılır oğlum.”
Efe derin bir nefes aldı. İçinde bir ağırlık hafiflemişti. Annesinin anlayışlı yaklaşımı ve tavsiyeleri, ona hem cesaret hem de rahatlık vermişti.
O sırada dükkânın kapısı açıldı, müşteri içeri girdi. Filiz Hanım hemen ilgilenmeye başladı; Efe’nin gözü kısa süreliğine anne ve müşterideydi. Babası da içeri girip ütüye devam etti.
Efe, babasına döndü:
“Ben geliyorum baba, arkadaşımla görüşmem lazım.”
“Tamam oğlum,” dedi babası, anlayışla.
Efe heyecanla telefonunu açtı ve aradığı kişi yanıt verdi.
Efe;
“Nasılsın güzelim?”
Eylem
“Çok iyiyim. Sen nasılsın?”
Konuşabildin mi annenle?”
Efe;
“Evet, konuştum. Çok sakin karşıladı. Elini sallasan ellisi dedi. Vallahi hiç kızmadı.”
Eylem;
“Çok sevindim. Hadi bakalım, gözün aydın, bunu da atlattın.”
Efe;
“Teşekkür ederim. Sen ne yaptın?”
Eylem;
“Gün boyu konuşamadık. Ben de biraz Terzi ablayla konuştum, çay bahçesinde vakit geçirdik. Güzel oldu. Şimdi evdeyim, ders çalışacağım.”
Efe;
“Akşam buluşalım mı diyecektim ama bu akşam evde kalayım, Eylem . Bugün annemin tepkisini çekmeyeyim.Yarın buluşuruz, olur mu? Hem birkaç yere iş başvurusunda bulunacağım. Senin de dersin bitmiş olur. Beraber biraz dolaşırız, ne dersin?”
Eylem ;
“Güzel olur. Sen nasıl istersen.”
“Ben de ona göre derslerimi ayarlarım. Annenle de aranın iyi olmasına çok sevindim. Ben çok üzülür diye düşünmüştüm Efe, ama sakin karşıladı.”
Efe;
“Yine de ben dükkâna dönmeliyim. Tekrar görüşürüz, kendine iyi bak. Mesajlarını bekliyorum.”
“Tamam canım. Hadi görüşürüz. Ben de öptüm.”
Efe telefonu kapatırken yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Hem annesiyle, hem de Eylem ile konuşmuş, içi biraz olsun rahatlamıştı. Dükkanın kokusu, sıcak çay ve hafif müzik eşliğinde günü sakin bir şekilde devam ediyordu.
Eylem, Efe’den aldığı güzel haberle hemen telefonunu açtı ve Filiz ablasına mesaj yazmaya başladı.
“Abla, Efe’nin annesiyle görüşmesi çok iyi geçmiş. Hiç kızmamış, hatta anlayışla karşılamış. Bence sen bize çok uğurlu geldin. Senin olumlu yaklaşman evrene mesaj olarak gitmiş olabilir. Kolay gelsin ablam. Görüşmek üzere.”
Mesajı gönderdikten sonra Eylem’in yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. İçinde hem rahatlama hem de mutluluk vardı; Efe’nin durumu yoluna girmiş, annesiyle arası düzelmişti.