2

1604 Words
"Neredesin Derin?" "Kavacık. Bu Allah'ın cezası yerde bir tane bile kumaşçı yok bizi kandırıyorlar." Gözümü ovuşturup elimdeki kağıdı masaya bıraktım. Dün geceden sonra deli gibi çizim yapıyordum. "Derin sana Akif Amcayla konuş demiştim ya niye kabul etmiyorsun. En iyi ve sadece bize özel kumaşları o getiriyor." "Ya Anka resmen çocuklaştım adama karşı. Biz zaten yurtdışına açılıyoruz falan dedim. Valla gidemem." Kalemlerimi kapatıp kutuya doldururken "Eminönü'ne geç geliyorum." Diye kapattım telefonu. "Ece?" "Buyurun Anka hanım?" Gözlerimi devirdim dışarda başka içerde başka konuşuyordu bu kızda yahu. "Arabamı hazırlasınlar çıkıyorum eğer biri gelecekse birkaç saat işim olduğunu söyle." "Nereye ki?" Kapıyı kapatıp içeri geçince gülümsedim. "Akif amcaya gideceğim Derin halledemedi." Çorap çizmelerimi düzeltip pantolonumu yukarı çekiştirdim kemerimin çıkan kısmını da düzeltince kalktım ayağa. Kazağımı da kontrol ettikten sonra uzattığı kabanı aldım. Siyah kısa kabanımı giydikten sonra çantamı ve telefonumu alıp çıktım odadan. "Beyaz kısımdaki gürültü ne?" "Belalı bir gelin adayımız var. Hayır seçse de kurtulsak diye herkes gözünün içine bakıyor ama seçemedi bir türlü." "Gelinlik mi alacakmış nişan için falan mı?" Ece düğün cevabını verirken anlayışla o tarafa baktım. Sıkıntılı bir iş olduğunu tahmin edebiliyorduk. Merdivenleri indiğimizde Ezgi çıktı önümüze. "Derin halledemedi değil mi?" Gülerek kafamı iki yana salladım. O kadar iyi tanıyordu ki bizi. Ezgi liseden beri arkadaşımdı. Sonra birlikte eğitim almak için aynı üniversiteye gitmiş çift dal okumuştuk. Yani onun da yeteneği vardı ama kafası diğer işlerle meşgul olduğundan pek yanaşmıyordu. Kapı açılıp tüm ihtişamıyla Toprak Uluhan içeri girdiğinde gülümsedim. Ne isteyecekti bakalım. "Abla?" Kollarını etrafıma sararken yanağına ufak bir  öpücük bırakıp " Hayırdır inşallah yolun düşmezdi buralara." Diye takılmadan edemedim. "Aradım açmadın, mesajlarıma cevap vermiyorsun annemler de yok evde. Bu gece sende kalacağım diyecektim diyemedim." "Hayret! Sen ve benim evimde kalmak. Yavrucum kafana ne düştü senin? İşim vardı hiç duymamışım telefonlarını." Gülerek " İşte ben de o yüzden bir numaralı fıstığımı aradım. Oda burada değilmiş. Sonra iki numaralı fıstığım senin çok meşgul olduğunu söyledi. Ve güzeller güzeli Ece'm numaranı bana ne zaman vereceksin tatlım?" Dedi. Ece'ye takılmadan duramıyordu haylaz. "Toprak, tatlım daha çok beklersin bebeğim. Şirket hattından yeterince arıyorsun zaten." Koluna girdim Toprak'ın. Uslu duramıyordu ki eşek. "Tamam hadi gel ve ablanla biraz vakit geçir. Uslu bir kardeş ol ve ağzının aklındaki baklayı çıkar." "Beni bu kadar iyi tanımandan nefret ediyorum  ya." Ona dil çıkarıp butiğin ağır beyaz kapısını açmasını işaret ettim. "Bu topukluları giymek zor değil mi? Sırf meraktan soruyorum annem de sen de hatta kızlar da delirmiş olmalısınız." "Benimkiler yine iyi Eminönü sokaklarında Derin ne yapacak bugün onu merak ediyorum." "Eminönü'nde ne işimiz var?" Şöför koltuğuna geçince döndüm ona. "Kumaş alacağız hadi dökül bakalım sen boş ver bunları." "Dayımlardan sıkıldım. Yiğit şirkette çalışıyor yoğun zaten. Barlas da ne peşinde anlamadım. Gece'ye bulaştım dövecekti az kalsın kızı diye demiyorum aynı Karan dayım yalnız." Kahkaha attım. Gece cidden aynı dayımdı. Ama çılgınlığı bence yengeme çekmişti. "O ne zaman döndü Meksika'dan?" Ve deli gibi dünyayı dolaşıyordu. "Geçen sabah. Dayımla konakta PS oynuyorduk kapı çaldı aaa bir de baktım Gece. Yiğitle gelmişler." "Ne güzel işte uzun bir süre gitmese de yengem rahatlasa." Bir süre daha konuştuk havadan sudan. Asıl demek istediği şeyi söylemiyordu ama bir türlü. Çalan telefonumu açmasını rica ettim. "Efendim güzellik." "Hayır geldik sayılır hatta geldik bile." Derini görünce telefonu kapattı. Arabaya binen arkadaşım "Allah'ım öleceğim sandım üç kez bileğimi burkuyordum son anda kurtuldum." Diye hayıflanırken Toprak göz attı ne giydiğine. "Kızım partiye mi gidiyorsunuz bunlar nasıl kıyafet?" "Ama Toprak aşkım baksana çok sevimli." Üstündeki kahverengi oyuncak ayıyı andıran kabanı gösterdi. Hava da o kadar soğuk değildi aslında ama içi inceydi zaten. "File çorap giymişsin iyi ki sahildeki balıkçılar seni görmedi." Büyük bir kahkaha attım arabandan inmeden önce. Kardeşimin modaya bakış açısına bakar mısınız? Beyefendinin dolabını ben düzenliyorum ama bizim giydiklerimizi beğenmiyor haspam. Akif amcanın sokak arasındaki küçük dükkanına girince o koku karşıladı yine. Lavanta kokusu her yere sinmişti. "Anka kızım." "Akif amca nasılsın?" Sarıldım yaşlı adama. "İyiyim hayır olsun sen gelmezdin buralara?" "Akif amca bizim Derin yapmış bir eşeklik kumaşları almaya gelemedi. Sen büyüksün affet de çözülsün şu sıkıntı." Yaşlı adam karnını tutarak gülerken oturdum koltuklara. Hasan hemen çayları getirmişti. "Tamam tamam affettim o yaramazı. Şimdi söyle bakalım hangi kumaşlardan istiyorsun?" İşte istediğim dilden konuşan biri. Bu adama bayılıyordum. Gözündeki gözlükleri düzeltip istediklerimden örnekler getirirken elimi gezdirdim kumaşlarda. "Akif amca bir çocuk defilesi hazırlıyoruz. En acilinden sarı, turuncu, pudra tonları ımm bir de mavimsi tonlara ihtiyacım var. Poplin uygun olur diye düşünüyorum ama pamuklu kumaş kullanmak da gerek. Sen bana ortaya karışık göndersen bunlardan." "Hareli ve Tafta da göndereyim mi?" "Soru mu bu?" gülerek çayımın son yudumunu içtim. Siparişleri iki gün içerisinde göndereceğini söyleyerek beni yolcu ettiğinde dikkatli bir şekilde geçtim arabama. Açıkçası kumaşları aldığımız bu yaşlı adamla herkesin tanışmasını istemiyordum. Çünkü cidden ürünlerin beğenilmesinde büyük payı vardı. Her zaman elindeki en değerli kumaşları ilk bana göstermişti. "Abla öldüreceğim bu kızı." Toprak isyan edercesine Derin'in üstüne saldırırken "Hop hop ağır ol paşam ne oldu iki dakikada?" diyerek durdurdum onu. "Okulda gördüğüm kızın hesabına bakıyordum fotoğrafını beğendi ya. Gitti bütün karizmam." "Sen biriyle mi konuşuyorsun?" "Hayır gördüm dedim ya. Konuşuyor olsak neden umursayayım?" "Ablacım üniversitedesin o zamanlarda herkes birbirinin fotoğrafını beğeniyor takılma. Belki güzel bir şeye yol açmıştır Derin." arkada gülmekten konuşamayan arkadaşıma bakış attım. "Ya tamam da kız öyle herkesin gözünün önünde olan bir tip değil sessiz sakin yani." Kafamla onu onayladım. "Aç mısın?" "Valla kurt gibi." geçen gün gittiğimiz restorana sürdüm arabayı. Yakın değildi ama belki o ufaklığı yine görürdüm. Küçük kızlarla ilgili bir yardım gecesi olduğundan tasarlamam gereken çok elbise vardı. Çok elbise çok bağış demekti çünkü. Aden'i gördüğüm an kafamda üç tanesini tasarlamıştım bile. Eğer yine görürsem onunla sohbet edecektim mutlaka. Çizimler kağıtta şekil aldıkça güzelleşmişti dün gece. Kızın gözlerini hayal ederek bile çizim yapabilirdim ama konuşmak istiyordum o ufaklıkla. İnsanı kendine çekiyordu. "Efendim Barlascım." "Hayır Anka ve Toprakla yemeğe gidiyoruz." "Tamam konum atıyorum." anlaşılan Barlas da aramıza katılacaktı. Arabayı valeye teslim edip kardeşimin kolunda girdim restorana. Dün akşama göre oldukça sakindi. "Derin hala diyette misin?" "Sabah yediğim çikolatayı saymazsak evet." gözlerini devirince kıkırdadım. "Merhaba bize dört kişilik bir masa." derken dönen adama gülümsedim. "Anka hanım hoş geldiniz. Hangi tarafı tercih edersiniz?" "Yemek yiyeceğiz." Adam onaylayınca peşinden ilerledik. Geçen akşam kahve içmek için oturduğumuz gri koltukları geçerken gözlerim etrafı tarıyordu. Eğer müşterilerden birinin çocuğu olsaydı neden bir garsonla konuşsundu ki. Burada çalışan birinin çocuğu olmalıydı. Hem kızın ismi ve restoranın ismi aynıydı. Oha! Cidden aynıydı. Bunu nasıl düşünememiştim. Bütün gece kızın ismini aklımdan geçirip durmuştum halbuki. Restoranın ismi ilgimi çekmemişti demek ki. "Her yerde ağaç var ama sevdim burası tam annemlik." "Kötü enerjiyi alsın diye bence." Derin ve Toprak kendi aralarında konuşurken gülümseyerek adamın gösterdiği masaya ilerleyip oturdum. "Ne yiyeceksiniz?" "Margarita." Toprak hiç teklemeden istediği pizzayı söyledi. Domates sos ve mozzarella peynir hariç bir şey yoktu ama cidden lezzetliydi. "Barbekü soslu burger istiyorum." Derin diyeti resmi olarak işte şu an da bozdu. "Siz ne alırsınız?" "Izgara Levrek istiyorum yanında da beyaz şarap. Yalnız bir arkadaşımız daha gelecek. Onun içinde servis açalım." Adam onaylayıp giderken uzun süre Toprak'ın okul hayatından konuştuk. E biz bitirmiştik havamızı atıyorduk tabi. "Alttan dersim var."  Dudaklarıma götürdüğüm bardağı sakince masaya bıraktım. Ben biliyordum zaten böyle olacağını. "Kaç tane?" "Bir tane sadece. Şu gezmeye gittiğimiz dönemden." ağzının içinden içinden konuşuyordu ama duymuştum.  "İyi seneye verirsin bir şey olmaz." şuan tam bir abla olmuştum işte. "Babamın haberi yok."  "Olsa öldürür seni zaten. O geziye ondan habersiz gittiğin içinde kızmıştı." Güvenliğimiz konusunda babam biraz takıntılıydı ama annemin önceden başına gelenleri düşününce hak veriyordum ben.  Toprak henüz bunu anlamıyordu sadece. "Abla ya tamam onlara söylemeliydim ama senden izin almıştım." "Benden izin falan almadın abla ben Norveç'teyim diye mesaj attın Toprak." yanağıma konan öpücükle kafamı yana çevirdim. Barlas bey teşrif etmişlerdi ve anlaşılan Derinden sonra öpücük sırası da bana gelmişti. Siyah saçlarını karıştırıp yanıma oturdu. "Hayırdır benim güzelimi niye kızdırdın sen?" Topraktan birkaç ay büyüktü ama daha sorumluluk sahibi olduğu kesindi. Bizimki işin eğlencesindeydi biraz. Barlas da benimle aynı şeyleri sipariş ettiğinde keyifle yedik yemeğimizi. Bakışlarımı etrafta gezdirmekten alıkoyamadım kendimi. Telefonum çalınca müsaade isteyerek kalktım masadan. Geçen sefer gittiğim yoldan ilerleyip telefona cevap verdiğimde Teoman'ın keyifli sesi doldu kulağıma. "Bebeğim neredesin?" "Teo bu soruyu benim sana sormam lazım. Bir aydır ortada olmayan sensin." "Biliyorum seni son anda yalnız bırakmak zorunda kaldım ama mükemmel bir işle geri dönüyorum. Hazır ol Paris Moda Haftasının açılışını yapacağız." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken çığlık atmamak için zor duruyordum. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Ciddi misin Teo? Ama nasıl olur daha Londra Moda Haftası bitmedi bile." "Tabi ki ciddiyim." Bacaklarıma çarpan şeyle yerimde sıçrarken arkamı döndüm usulca. Mavi gözlü ufak bir kız bana bakıyordu. Aden... Gökte ararken yerde buldum seni bebeğim. Üzerindeki lacivert elbisesi siyah botları ve örgülü saçlarıyla o kadar güzeldi ki. Tasarım harikası gibiydi resmen. Allah'ım bu kızı yapmak için çok uğraşmışlardı herhalde. Böyle güzel bir şey gerçek olabilir miydi?  "Teo seni sonra arasam şuan acil bir işim çıktı. Dönüyorsundur umarım." "Evet bebeğim dönüyorum birazdan uçağa bineceğim. Akşam görüşürüz." telefonu kapatıp cebime koyarken küçük şaşkın kızın önünde eğildim. "Şey özür dilerim." "Önemli değil. Ne kadar güzelsin sen."  Yanakları kızardı tek ayağını yere vurup duruyordu. Annesi neredeydi acaba? Kesin çok güzel bir kadındı. "Teşekkürler." ve çok olgundu. Daha kaç yaşındaydı ya? "Aden neredesin?" bir kız sesi duydum. Geçen akşam bizimle ilgilenen Sıla'ydı bu. "Anka hanım hoş geldiniz. Aden ne bekliyorsun ablacım baban odasında seni bekliyor hadi gidelim." "Tamam Sıla abla görmüyor musun konuşuyoruz Anka ablayla." gülümseyerek onayladım onu.  "Evet Sıla ablası görmüyor musun?" küçük kızın ellerini tutup hayranlıkla süzdüm onu.  "Aden ben daha buradayım. Sıkılırsan yanımıza gel tamam mı seninle konuşmak çok isterim."  "Peki." gülümseyerek yanımdan ayrıldılar.  Yahu çok tatlıydı.  Ama onunla konuşurken tasarım aklıma bile gelmemişti. Uzaktan izlesem de yeterli oluyordu yani. Aman iyi bunu keşfedebilmiştim. Teoman'ın mesajına cevap verdim kısaca. Baş belası stilistim geri dönüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD