Zalime merhamet mazluma zulümdür. Zemheri tüm çocukluğunu bu zulme maruz kalarak geçiren bir adam olarak merhameti kalbinden söküp atalı uzun yıllar olmuştu. Ona bir kez merhamet edilseydi, sadece bir kez şefkat görseydi belki böyle zengin, muteber ve korkutucu olmazdı ama mutlu olurdu. Karanlığın içine mahkûm etmezdi belki kendini. Basit bir hayatı olurdu, öğretmen olurdu belki belki işçi ya da asker; fiziksel avantajı da vardı neticede. Harika bir bordo bereli olabilirdi mesela. Ama olmadı. Hayatın ona biçtiği rol acımasız mafya babası olması oldu. Görünen yüzünde de ünlü armatör!
Şimdi bir tarafta kendisine gururla bakan adam diğer tarafta korkuyla sus pus olan adamlar vardı. Hepsi kötüydü bu adamların en az kendisi kadar! Onlardan farkı ise onun ne gururla bakacağı biri vardı bu hayatta ne sus pus olacağı. Herkesin misyonu başkaydı işte.
Usulca ve kendinden emin bir halde adımladı adamlarının yanına.
"Selamu aleyküm"
"Aleykum selam" dedi herkes bir ağızdan ve fısıltıdan hallice bir sesle.
"Hoş geldin evlat."
"Hoş buldum abi." dedikten sonra görenin korkması gereken bir yüz ifadesiyle konuştu.
"Bazı arkadaşlar sana sıkıntı çıkarıyormuş diye duydum abi gerçi hiç ihtimal vermedim ama ben gelip bir göreyim, kendim duyayım" dedim.
Tebessüm etti Vardar. Herkese aleni göz dağı veriyordu şuan.
"Artık sorun kalmadı evlat, değil mi beyler?"
Masadakilerin mafyalığı Zemheri ortama girene kadardı. Herkesin istemese de kabul ettiği bu gerçekle uyuşturucu ticaretini elinde tutan, vaktinde kafa tuttuğu bir ağa babasının sol üç parmağını kesmesiyle aldığı parmaksız lakaplı Ulaş Çetiner girdi lafa.
"Yok tabi, biz konuşuyorduk sadece Zemheri kardeşim sen yanlış duyum almışsın."
"Benim kulaklarım iyi duyar parmaksız da siz kulaklarınızın duymaya devam etmesini istiyorsanız bence yerinizi bir öğrenin, kime posta koyabilirsiniz, kime dur diyebilirsiniz iyice bir belleyin! Malum ben aynı uyarıyı ikinci kez yapmam."
İlaç ticaretinin Türkiye ayağında yer alan vitamin lakaplı İdris Varlı girdi bu defa lafa.
"Zemheri seni biliriz tanırız kabul de ederiz lakin her işin bir raconu var, bu işlerde de Vardar'ın önce bu üç adamla konuşup sonra o işi alması gerekirdi." dedi yürek yemiş gibi.
"İyi o zaman vitamin, şimdi aç kulağını iyi dinle Vardar bu işi aldı, gıkını çıkaran olursa çıktığı yere sokmaktan zevk duyarım. Kabul etmeyen ya da itiraz eden varsa buyursun hodri meydan!"
Türkiye bankalarını elinde tutan mangır lakaplı Bekir Sıyrılmaz aldı bu defa lafı.
"Eyvallah Zemheri, gayet iyi duyduk. Vardar, eğer paraya ihtiyacın olursa bankalar emrine amade bana müsaade." diyerek herkese selam verip ilk o ayrıldı toplantıdan.
Sırayla selam verip diğerleri de çıktı bir bir. Başbaşa kalan ikili bir müddet daha oturdu orada. O kadar çok tekrar etmiş, öylesine aşina oldukları bir hal olmuştu ki bu üzerine uzun uzun konuşmaya dahi gerek görmüyorlardı. Vardar güldü seslice.
"İpten aldın yine beni evlat, bugün burdan sağ çıkarmayacaklardı beni."
"Sen beni cehennemden aldın abi hangi ip seni zapt edebilir ki?"
Her ne kadar ismi anıldığında insanlar hala hazır ola geçse de devrin değiştiğinin, dengelerin sarsıldığının farkındaydı Vardar. Artık zaman geçiyor devir değişiyordu, onun kabadayılığı geçerliliğini yitirmişti.
"Yaşlanıyorum Esat, benim zamanımda geçiyor yavaş yavaş, bu benim son işimdi yoruldum artık, köşeme çekilmek ve kalan ömrümün tadını çıkarmak istiyorum. Sadece zirvede bırakmak istedim. Sen bu işi yürütürsün, hep yaptığın gibi" dedi gülümseyerek yıllar öncesine atıfta bulundu.
16 sene önce
"Esat benim hisselerin yarısını sana devretmek istiyorum. Sen birçok konuda kendini ispatladın artık resmiyette işlerin başına geçme zamanı geldi."
"Abi senin lafın benim için emirdir ama saygısızlık anlamazsan istemiyorum ne para, ne mal mülk."
İçinin tıka basa dolu olduğunu biliyordu Vardar Zemheri'nin ama hala çözememişti bu çocuğuz bir insanın yaşamaya dair hiç mi isteği olmazdı. Yaşıtlarının tek derdi seks, su gibi para harcamak, lüks yasamken o Vardar'ın işine koşmadığı zamanlarda hep evinde kalır, mümkünse insan içine çıkmazdı hiç.
"O niye, ne var senin aklında?"
"Ben paradan nefret ettim abi, hayatımın her anı para illeti yüzünden mahvoldu. Ben senin canının bekçisi olmaya gönüllüyüm, herkes istediği işi yapsın."
"Sen böyle dersen o illet para kimlerin eline geçer de kimleri kendine oyuncak eder hiç düşündün mü?"
Ne söylemek istediğini anlamayan Esat cevap vermedi ama Vardar devam etti.
"Uyuşturucu baronları, kadın tüccarları, kaçakçılar daha bir sürü pis işte parmağı olanlara akıyor o paralar; onlar da hayrına fakir fukara mı doyuruyorlar sanıyorsun. Al işte sana fırsat al o illeti olması gerektiği gibi kullan."
Söylediklerini uzun uzun düşündü Zemheri. Hiç bakmadığı bir taraftı bu. Paranın kendisinde olmasını istemediğini biliyordu ama olsa nasıl olurdu diye hiç düşünmemişti. Ancak Vardar'ın söyledikleri aşırı akla yatkın geliyordu.
"Tamam abi ama armut piş ağzıma düş usulü sevmiyorum ben, bana küçük bir sermaye ver ben sıfırdan zirveye çıkmak istiyorum" dedi.
Adam böyle bir cevap alacağını bildiği için, bir çek uzattı ona.
"Biliyordum böyle söyleyeceğini al bakalım bu miktar başlangıç için sana bir iş kurar gerisi senin maharetine kalmış."
Miktara dahi bakmadan aldı çeki Zemheri.
"Eyvallah abi."
Zemheri yine de çok az sayılmayacak o para ile aldığı bir gemi ile başladığı işinde şuan geldiği noktada Türkiye'nin bütün limanlarında ya söz sahibi ya mal sahibi olarak bulunuyor bütün gemi ile yapılan ticareti tek ekinde tutuyordu, muhteşem bir strateji ağızları açık bırakacak bir planlamayla henüz 25 yaşında zirvedeki yerini almıştı. Bugün ise artık dünyada söz sahibiydi...
Daha önce lansman toplantısında bunu kabul ettiği için aksi bir cevap vermedi Zemheri, başıyla onaylanmakla yetindi bu hayatını borçlu olduğu adama. Ondan sonrası Zemheri'nin buzdan kuleler inşa ettiği hayatının kimse tarafından bilinemeyen sırlarıyla doldu taştı.
Bu kadar göz önünde olunca ve dahi bu kadar başarılı, dostu olmak isteyenlerin sayısı müthiş bir hızla artmaya başladı ancak Zemheri insanlardan nefret etme vasfının karakteri olmasına izin vermiş, yapay dostluklardan ve çıkara bağlı iş birliklerinden fersah fersah uzağa gitmişti.
Birlikte o izbe mekanda epey oturup konuştu Vardar ve Zemheri. Hayatı boyunca hayır diyemediği tek adam bunun verdiği güvenle istiyordu ne istiyorsa, yine yeniden kabul etti Zemheri. Madem Vardar artık köşesine çekilmek, insanları uzaktan izlemek istiyor bunun için de Zemheri'yi maşa yapmak istiyordu amennaydı. Şuan Vardar benim yerime öl dese hayır demezdi ki!
Karşılıklı mutabakattan sonra çevre güvenliğini de alarak ayrıldılar mekândan. Vardar kendi güvenli dünyasına adımladı Zemheri kendi yalnızlığına.. Su testisi su yolunda dedi kendi kendine. Sonra güldü bu dediğine, ne garipti insan sonunu bile bile bu yolda yürümek aptallık değil miydi? Niye aptallık olsundu ki...
Bugün değilse bir gün nasılsa bu işlerin peşinde ölüp gidecekti belki bir kelebek kadar dahi ömür vermeyeceklerdi ona!