"Kürtçe cümleler için daha öncede kullandığım "~ " işaretini cümle başında kullanacağım."
Merhamet , insanlar için pek çok farklı anlamlara gelse de sözlükte acıma duygusu olarak yer alır. Kişilerin merhamete bakış açıları ise yaşadıkları zaman ve karşılarındaki kişiye göre değişkenlik göstermektedir. Bazıları için merhamet zayıflık göstergesi olsa da ben hayatımda merhametin başkaları ile empati kurmaya çalışmak olduğuna inandığım için bunun cesaret olduğunu düşünmüşümdür. Yine de bu merhamet duygusunun kullanılmaya açık olduğu gerçeğini ne yazık ki değiştirmemektedir. Bulunduğum bu zamanda ve bu konakta ise merhamet duygusu yaşanmışlıkların da etkisiyle yıkılıp yok edilmişti. Zira bunun en güzel örneği de girdiğim bedenin annesi olan Hande hanımdı.
Dilan hanım göz yaşları içinde kendisine yalvardığında Hande hanım duruşu ve bakışıyla geçmişte kaybettiği çocuğuna gösterilmeyen merhametin acısını çıkarıyordu. Kim bilir belki Hande hanımda zamanında çocuğunun yaşaması için merhamet gösterilmesini isterken Dilan hanım da ona bu acımasızlıkla yaklaşmıştı. Yine de bu durum beni fazlası ile rahatsız ettiğinden başımı oturduğumuz yerde bulunan cama yöneltip yeni yeni gelen baharın izlerinde kaybolmak istedim.
"~ Çık dışarı Dilan ve kendi oğlunun yaptığı hatanın bedeli ile yine kendin yüzleş."
Duyduğum ses az önce bana sevgi ile seslenen kadınınkinden çok farklıydı. Yaşadıklarının gölgesinde öfkesi filizlenmiş ve büyümüştü. Şimdi ise bu öfkenin meyvelerini alıyordu, pişmanlıktan uzak vicdanından bağımsız. Dilan hanım , odadan gözleri yaşlı elleri boş ayrılırken Hande hanımın yüzünde tatmin olmanın verdiği bir gülüş vardı. Dilan hanım odadan ayrıldıktan sonra duruşunu bozmadan bana dönen Hande hanımın gülüşü kaybolurken yüzünde oluşan ciddi bir ifade ile yanıma geldi.
" Asmin, hiç bir şey hatırlamasan bile şimdi söyleyeceklerimi aklına kazı. Bu duvarların içinde bu duvarlardan sert ve acımasız olmalısın. Yoksa bu konak seni yutar ve yok eder."
Derin bir nefes alıp dudaklarımı birbirine bastırıp başımla onu onayladığımda elini yanağıma koyup sakince gülümseyerek okşadı ve arkasını dönüp gitti. Odada yalnız kaldığımda tuttuğumu yeni fark ettiğim nefesi verirken yaşadıklarımın ağırlığı ile yatağa kendimi bıraktım. Önceki hayatım kolay değildi ama en azından evimde güvende hissederdim. Burada ise güvende hissetmek pirana dolu bir nehrin üzerinde bir sandalda sürüklenmek gibi tehlikeliydi.
Yattığım yatağa uzanıp bakışlarımı tavana sabitlerken bulunduğum durumu yeniden sorgulamaya başladım. Bu beden bir genç kıza aitti ve şu an yaşadığım 1984 yılı doğuda terör olaylarının yoğun olduğu bir zamandı. Üstelik yaşadığım ev doğuda güçlü bir ailenin büyük konağıydı. Nasıl bir yol çizeceğimi bilememek bir yana son olaylar vicdanımla savaşmama neden oluyordu. On altı yaşında bir genç kızın hayatı abisinin hatası yüzünden elinden alınıyordu. Bu hangi zaman ve hayatta olursa olsun kayıtsız kalamayacağım bir durum olduğu için beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Üstüne üstük Aziz'i kısa bir sürede olsa gözlemleme şansına sahip olmuştum ve kolay anlaşılabilecek biri değildi.
Bu düşüncelerle ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama düşüncelerimi bölen kapının çalınma sesi oldu. Yattığım yerden doğrulurken gelen kişinin annem Hande hanım olmadığı kesindi. Kendimi toparlamak için yatağa oturdum ve seslendim.
" Gel"
Kapı yavaşça açıldı ve bize yemek getiren kız içeri girmeden kapıda belirdi.
"~Asmin hanım, Aziz ağam geldi. Seni görmek istiyormuş."
" ~Annem nerede?"
"~Babanızla çarşıya gitti."
"~Tamam, ağayı yandaki çardağa al. Ben de giyinip geliyorum."
Çalışan kız odadan çıktığında ben de yatağın karşısındaki giysi dolabına yöneldim. Dolabın kapağını açıp şöyle bir göz gezdirdikten sonra gözüme oldukça sade görünen bej rengi bir pantolon ve üzerine baharın serinliğinde rahat olacak bir toz pembe bluz seçip giyindim. Odadaki aynaya yönelip masanın üstündeki tarakla da saçımı düzelttikten sonra hazır olduğuma karar vererek odadan çıktım. Ev dünkü arbededen sonra fazla sessizdi, gürültü yapmamaya özen göstererek odanın kapısını kapatıp çardağa yöneldim. Odam iki katlı konağın üst katındaydı , çardak ise odamın tam ters istikametinde kalıyordu.
Merdivenlerden inip çardağa yönelecekken duyduğum konuşma sesleri ile duraksadım.
"~ Esma, bu Hande hatunun kızı deli değil miydi?"
"~He valla deliydi. Geceleri seslerini sen de duydun. Ama bir şey oluk gıza , deli gibi görünmüy."
"~Hocaya falan mı gösterdiler acep. Bana da normal geldi."
Duyduklarım ile yüzümde bir tebessüm oluşurken bu fazla uzun sürmedi.
" ~Dilan hatun fena faka bastı. Hem oğlunu garantiye alacak hem de deli gız ile anasından kurtulacaktı ama planı elinde patladı."
" ~Sus gız sus yerin gulağı vardır. Dilan hatun bizi duyarsa canımızı okur."
"~Yalan mı deyim sanki."
" ~Doğrusun amme Dilan hatun duymasın. Hem Dilan hatun boş duracak değil vardır aklında bir şeyler. O yüzden sus gazabını bizden çıkarmasın."
Konuşmanın devamını duyma ihtiyacı hissetmediğimden çardağın olduğu yere yöneldim. Konağın yan duvarını döndüğümde beliren çardak ile durup derin bir nefes aldım. Aziz'in gelişi hayra alamet olamazdı çünkü onu tanıdığım şu kısacık zamanda Aziz'in ters adamın teki olduğunu çok iyi anlamıştım. Ama kaçmakta benim lügatımda olmadığından sakince çardağa doğru ilerledim.
Çardağa yanaştıkça gördüğüm manzara ile kaşlarım çatıldı. Aziz çardakta yüzü bana dönük bir vaziyette bacaklarını ayırmış çatık kaşları ile oturuyordu. Çardağın girişinde durduğumda bana sert bakışlarını sunarak:
" Otur konuşalım." dediğinde başımı dikleştirerek sert bakışlarımı karşımdaki edepsiz adama çevirdim.
" Benim sizin gibi görgü ve edepten yoksun biriyle konuşacak hiç bir şeyim olamaz."
Aziz sert bir hareketle ayağa kalkıp sıktığı dişleri arasından konuşurken benimde öfkem ondan az değildi.
" Ne edepsizliğimi gördün ha? Konuşmak için ayağına kadar geldim bu mu edepsizlik."
Aziz derin bir nefes alıp ya sabır çekerken ben başımı dikleştirip :
" Size doğru düzgün tanımadığınız birine karşı nasıl davranılacağı öğretilmedi mi Aziz ağa?" dedim. Aziz'in yüzünde az önce yer eden öfkeli bakış yerini şaşkınlığa bırakmışken sözlerime devam ettiğimde ifadesinin an be an değiştiğine şahit oldum.
" İlk defa konuşacağınız kişinin karşısında kahve arkadaşınızın karşısındaymış gibi bacaklarınızı ayırıp oturmak ve bir selam bile vermek için ayağa kalkmamak mı öğretildi."
Aziz bakışlarını masaya indirirken kaşları düzelmeye başlamıştı.
" Kusura kalma Asmin, Narin dışında kadınlarla pek konuşmadım. Yani anla işte kadınlara karşı kibarlığı çok bilmem."
İçimde oluşan gülme isteğini bastırırken öfkemi dik tutmaya çalıştım.
" Bu sadece kadınlara karşı uyulması gereken bir kural değil genel bir görgü kuralıdır. Neyse, beni neden çağırdın buraya?"
Aziz olduğu yere otururken ben çardağın kenarında konuşmasını bekledim. Derin bir nefes alan Aziz bakışlarını yere indirip konuştuğunda onunda benim gibi bu berdel işinden rahatsız olduğunu anlamıştım.
" Berdel için Rojda'yı uygun gördüler ama o kız daha çocuk."
" Buna katılıyorum."
Devamını getirmemiştim oysa ne diyeceğini , daha doğrusu ne isteyeceğini az çok tahmin ediyordum. Amacım onu kıvrandırmak değildi ama bu bedene ne kadar alışmış gibi görünsem de hala benim için kadın olmak zor ve anlaşılmaz bir durumdu. Bir de üstüne evlilik en son isteyeceğim şey bile olamazdı.
" Ne demek istediğimi anladığını biliyorum. Bu şartlarda berdel kaçınılmaz ve ben o kızı bunun içine sürüklemek istemiyorum. Seninle makul şartlar altında anlaşıp ikimizin de rahat edeceği bir evlilik yapabileceğimizi düşündüm."
Güldüm, herkese aslan kesilen adam bana ihtiyacı olduğunda düzgün bir Türkçe ve mantıklı kelimelerle çözüm aramak için kendini zorluyordu. Yine de bu işin sonunda kurban olarak yaşım daha büyük olduğu için benim düşünülmem de adil değildi.
" Türkçe konuşabildiğini bilmiyordum."
Başını hızla kaldırıp bakışlarını bana yöneltirken kaşları hafifçe çatıldı.
" Karşılaştığımızdan beridir yaşadıklarımıza bakınca cahil görünebilirim ama köy enstitüsü mezunuyum."
Şimdi şaşırma sırası bendeydi zira Aziz'i öğretmen olarak hiç düşünmemiştim. Sanıyorum berdel konusundaki hassasiyetinin nedeni de aldığı eğitimdi. Ben de onun kadar bu durumdan rahatsızdım ama Aziz ile olmasa bile evlilik şu an son düşündüğüm şey bile değildi. Düşüncelerimi Aziz'in tok sesi böldü.
" Biliyorum sevdiğin biri ile evlenme şansın var. Arkanda güçlü bir annen var ve sana istediklerini verebilir. Ama seninle ortak çıkarlarımızı barındıran bir anlaşma ile evlilik öneriyorum. Sen bunu bir düşün istersen ve ben cani ya da canavar değilim. "
Sözlerini bitirip ayağa kalktıktan sonra yanıma gelip bakışlarını yüzüme çevirdiğinde ben de derin bir nefes alıp düşündüklerimi dile getirdim.
" Berdel , boşanma kabul etmeyen bir evlilik. Olurda anlaşamazsak sonu şu ankinden daha kötü olabilir."
Çenesini sıkarak bana baktığında gözleri gözlerimde bir süre oyalandı. Başını anladığını belirtir bir şekilde aşağı yukarı salladıktan sonra son sözünü söyleyip yanımdan sakince geçip gitti.
" Sen yine de bir kere düşün."
Aziz topu bana atmış sakince yanımdan ayrılırken bakışlarımı karşıda yeni batan güneşe döndürdüm. Vereceğim karar ne olursa olsun hayatım boyunca sırtımda kambur olacak bir yük sırtıma atılmıştı. Ve ben her iki durumda da şimdiden o yükün altında ezilmeye başlamıştım bile.