Kürtçe cümleler için daha öncede kullandığım "~ " işaretini cümle başında kullanacağım.
Hayata farklı pencerelerden bakabilen insanlar empati yeteneği gelişmiş insanlardır bence. Ama bu her babayiğide nasip olan bir özellikte değildir ki bu nedenle seni anlıyorum lafının altı boş bir laf olduğunu düşünürüm. Ben yıllarca yaptığım polislik mesleğinde insanların yerine kendimi koymak için çok çabalarken , aslında karşıdakinin beklentisinin tam anlamı ile onu anlamanız değil de anlamaya çalışmanız olduğu gerçeğini kavramıştım. Ben kimsenin yaşadığını tam olarak anlayamam sadece anlamak için çabalayabilirim. Bu felsefe her zaman mesleğimde işe yaramış son dönemlerde arabuluculuk bile yapmamı sağlamıştı. İnsan olarak garip gelgitleri olan anlaşılması zor bir canlıyız. Yüzyıllar boyunca hem kendimizi hem de çevremizi anlamaya çalışmamamızın sonuçlarına katlanmak zorunda kalmıştık. Bu da savaşları ve yıkımı bize elmas bir tepside sunmuştu.
Şimdi ise bulunduğum balkondan aşağı baktığımda konuşan ama birbirini anlamak bir yana dursun birbirlerini duymaktan bile bir haber insan topluluğunu izliyordum. Yanımda duran Beyazıt da benim gibi sessizce aşağıyı izlerken gördüklerimin anlamsızlığı bana komik gelmişti. Dudaklarım sakince kenara kıvrılırken Beyazıt'ın bıkkın sesi ile kendime geldim.
" Bu saçmalığı tek komik bulanın ben olmaması rahatlatıcı."
Komik evet bu trajikomedi gerçekten komikti. Aşağıdaki iki ailenin üyeleri kaçan ikili için karar vermek adına bölgenin diğer büyükleri ile birlikte toplanmışlardı. Ama bir karara varmak bir yana sadece birbirlerini suçlamaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Aralarındaki konuşmalardan bu husumetin çok eskilere dayandığını anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Narin ve üvey kardeşim olan kişi tam karşımdaki duvara yaslanmış karşılarında bağırarak konuştuğunu zanneden insanları izliyorlardı. Yüzlerinde korkudan çok merak olması da şüphe uyandırıcıydı.
Annem Hande hanım sakin bir şekilde kenarda konuşulanları izlerken , onun aksine Aziz gözleri ile insanları öldürecek gibi bakıyordu.
" Bu işin sonunun hiç de iyi olmayacağı gibi bir his var içimde Beyazıt sen ne dersin?"
" Birinin başının yanacağı kesin Asmin ama kim? Asıl sorun da bu zaten."
Aşağıdaki karmaşa başımı ağrıtırken balkon kenarından hafif uzaklaşıp geriye döndüğümde tam köşede duran masa dikkatimi çekmişti. Masanın üzerindeki sedef kakma tavla ile yüzümdeki hafif tebessüm genişledi. Tavla , pek çok kişi için bir şans oyunu olarak görünse de aslında oldukça dikkat gerektiren şans kadar zekayı da içeren bir oyundu.
" Beyazıt tavla oynamayı biliyor musun?"
Sorum Beyazıt'ın kısa sessizliğinin ardından kendinden emin sözleri ile cevap buldu.
" Bilmek hafif kalır Asmin, bu konuda fazlasıyla iyiyim."
" Ne kadar da mütevazisiniz Beyazıt ağam."
Hafif bir gülme sesi ile bakışlarımı geriye Beyazıt'a döndürdüğümde başını yana yatırmış , yüzüne hin bir tebessüm yerleştirmişti.
" O zaman benimle bir tur tavla atmayı düşünür müydünüz ağam?"
" Seninle tavla oynamak isterim ama hem aşağı bu haldeyken doğru kaçmaz hem de ben kuru kuruya oynamam Asmin hanım"
Derin bir nefes aldım. Bu gün burada mutlaka biri ölecekti ha kurşunla ha verilen hükümlerle. Bu yüzden olasılıklara karşı çözüm aramak adına kafamı dağıtmalıydım. Tavla oynamayı geçmiş hayatımda çok sevmekle kalmaz bu yolla kendi zihnimi dinlendirirdim.
" Aşağıda alınacak herhangi bir karara etki etmemiz ya da müdahale etme şansımız ne yazık ki yok. Bu nedenle biraz bu gerginlikten uzaklaşmak sizce de iyi olmaz mı? Üstelik ben de ortada bir iddia olmadan oynamayı sevmem."
" Aklında ne var Asmin?"
Kısa bir an düşündüm. Beyazıt akıllı ve bilgili bir adamdı. Bu iki değerli özelliği aynı kabul edenlerden hiç bir zaman olmamıştım. Akıl beynin kullanılmasına bağlı iken bilgi akıllı insanların taşıdığı değerli bir silahtı.
" Kaybeden kazananın bir dileğini gerçekleştirecek. İsterse hemen isterse sonrasında bu hakkı kullanabilecek ne dersin ? "
Beyazıt önce aşağı sonra da bana bakıp kısa bir an düşündükten sonra sakin adımlarla tavlanın olduğu sehpanın bir ucundaki sandalyeye oturdu. Ben de gülümseyerek önümdeki sandalyeyi çekerek karşısına oturdum. Tavlayı açtığımızda Beyazıt gülüşünü bozmadan:
" Hanımlar önden lütfen" dediğinde zarları tavladan alıp birini ona uzattım.
" Tavla oynuyoruz misafircilik değil ağam. At bakalım bileğine kuvvet."
Beyazıt zarı elinde bir tur çevirip attığında gelen beş rakamı ile bu gün şansın beni fazlasıyla zorlayacağını çok iyi anlamıştım. Zarı avucuma hapsedip tavlaya fırlattığımda bir süre döndükten sonra durdu ve ben gelen üç sayısı ile şanslı günümde olmadığımı netleştirmiş oldum.
Beyazıt zarları alıp atarak oyunu başlattı. Zorlu bir rakip olduğu kendine güvenen hamlelerinden çok bariz belliydi. O sırada aşağıdan gelen Dilan hanımın çığlığı tavlanın sesini bile bastırmıştı.
"~ " Olmaz olamaz oğlumun ölmesine izin vermezsiniz."
Beyazıt oynadığım hamleme tebessüm ederken zarları avucunda döndürüp fırlattı ve tavlanın en güçlü çifti olan düşeş ile gülümsedi.
" Bu gün şans senden yana değil sanıyorum Asmin."
" Olabilir ama şans bu oyundaki tek unsur değil."
Kapattığı kapıları ile beni içeri hapseden rakibime karşı fazla şansım olmasa da hala başlangıçta çıkabilecek bir altı kapımla savaşırken Beyazıt'ın sözlerine kulak verdim.
" Dilan, Narin'i kaçıran Salih'in annesi . Aşağıda iki karar çıkma ihtimali var, ya Narin ve Salih'in ölüm fermanı ya da berdel. Berdel en mantıklı olanı ama berdel yapmak için sadece sen ve Dilan'ın kızı Rojda var."
" Annemin bu durumda gücüne güvenmem gerek sanıyorum. Hem anladığım kadarı ile Narin'in ailesinde evlenme çağında erkek yok. Yani sen veya Aziz üzerinden pazarlık yapılacak haksız mıyım?"
O sırada gelen şeş beş ile gülümsedim. Beyazıt'ın dışarıda kalan tek taşını geçerek kendi alanıma güvenli ilk adımı atmıştım.
" Aziz en muhtemel aday zira amcam Aziz'i evlendirmeyi beni evlendirmekten daha çok istiyor"
Beyazıt konuşurken dikkatimi tavlaya versem de aklımda bu yaşananlar ile aşağıdakilerin ifadeleri dönüp duruyordu. Bu arada Beyazıt ben içeri girmeden toplamaya başladığında benim işim şansa kalmıştı. Bu el onun alma ihtimali daha yüksekti ama daha oynanacak dört el vardı. Ama karşımdaki rakibim düşündüğümden daha dişli çıkmıştı. Ben de cesur bir oyuncuydum ama Beyazıt hem cesur hem de dağınık bir oyuncuydu ki bu da onu zorlu bir rakip yapıyordu.
İlk eli verdikten sonra daha temkinli oynamayı aklıma not ederken zarlar yeniden dönmeye başladı. İkinci turun ilk on dakikasında kapattığım kapılar ile Beyazıt için işleri zorlaştırmıştım. O sırada aşağıdan gelen erkek sesi ile bir an duraksadım ama bu uzun sürmedi.
"~ " Rojda daha 16 yaşında , onun yerine Asmin olsun."
Biz oynamaya devam ederken annem Hande hanımın gür sesi konağı inletti.
" "~ " Asmin'i aklınızdan bile geçirmeyin. Ben ne Dilan'ım ne de Berivan, beni buraya bağlayan tek şey kızım."
Haklı olduğunu düşünsem de doğuda kuralların bu esasa dayanmadığını çok iyi biliyordum. Elimdeki zarı döndürüp attığımda gelen sebai dü ile Beyazıt'ın çıkışı olan altı kapısını kapatınca keyfim yerine gelmişti. Homurtular , öfkeli gürlemeler devam ederken yeniden annemin sesi ile duraksadım.
""~ " Bana bakın siz aşiret olabilirsiniz ama ben de sıradan bir ailenin kızı değilim. İzmir'e dönerim ve babamın size verdiği tüm desteği de çekmesini sağlarım. O yüzden kızımdan uzak durun."
Annemin ailesi anladığım kadarı ile güçlü bir aileydi ve baba tarafımla iş anlaşmaları vardı. Bu da annemi buradaki kadınlardan güçlü ve bağımsız yapıyordu. Düşüncelerimi destekleyen sözler Beyazıt'tan geldi.
" Annen Hande hanım Ege bölgesinin en güçlü yatırımcılarından birinin kızı. Deden buraya geldiğinde kızını korumak için babanlarla iş anlaşması yapmış . Buradaki tüm işlerin imza hakkını ve idaresini de annene vermiş. Ama sen doğduktan sonra annen her şeyin idaresini babana bırakıp sadece senle ilgilenmiş. "
" Desene bu savaşta bir sıfır önde bir kurban adayıyım."
İkinci eli mars yaparak aldığımda Beyazıt'ın kaşları havalanmıştı. Karşısında dişli bir rakip beklemediği aşikardı ve sakin bakan gözlerine hırsın alevi vurmaya başlamıştı. Tavlayı yeniden düzerken ağlayarak yalvaran Dilan hanımın sesi konağı çınlattı.
""~ " Gıymayın guzularıma bu ettiğiniz revamı bana."
Oyun başladığında sesler bir süreliğine azaldı. Zarların dönerek tavlaya vurmasının verdiği ses kulaklarıma dolarken aklımda bu işin hiç de iyi sonlanmayacağı düşüncesi yer etti. Annemin evdekilere karşı duruşunu düşündüğümde bu yaşananların iyi oynanan bir tiyatro olduğunu görmemem imkansızdı. Olaylar bir bir anlam kazanırken Beyazıt'ın hırçın oyununa yetişmek zorlaşıyordu. Tüm kapıları kapatıp elime iki kırık veren Beyazıt sakin görüntüsünü korusa da gözleri hırsla parlıyordu.
Bu kaçırma işi planlıydı, Salih Narin'i kaçırırken kurban olarak beni seçtiği ve oyununu bunun üzerine kurduğu gün gibi ortadaydı. Ama anlamadığım annem olan Hande hanımı nasıl devre dışı bırakmayı planlıyorlardı. Üstelik Aziz'in de benimle bir berdele yanaşmayacağı kesindi. Son hamlesini yapan Beyazıt'a yenilirken kötü bir mars kafamdaki düşüncelerin beni ele geçirdiğinin ispatı niteliğindeydi. Son oyun için tavlayı dizerken duydum Dilan hanımın sesini:
"~ " Aziz ile olmaz eğer berdel için kızımı vereceksem bu kişi Beyazıt olur anca."
Zarları elinde tutan Beyazıt olduğu yerde dondu kaldı. Bu oyunun dışında kalacağını düşündüğünden adım gibi emindim. Ama beni asıl şaşırtan annemin kelimeleri oldu.
"~ " Beyazıt için konuşursak ben de kızımı vermeye razıyım."
Beyazıt öfke ile zarları atarken bir anda kurban olmanın acısını zarlar ve pullardan çıkarmaya başlamıştı. Tüm benliğini oyuna verip bu gerçeklikten kurtulmaya çalışırken hızına yetişemiyordum. Ama beklediği kelimeler babasından geldi.
"~ " Aziz dururken Beyazıt'ın evlenmesi yakışık almaz. Aziz'e küçük gelen kız Beyazıt'a tam mı olacak."
Dudaklarımdan hafif bir kıkırtı çıkarken oyun artık alev almaya başlamıştı. İkimizde son oyunumuz gibi hırslı ve sert oynuyorduk. Ama ne yazık ki zarlar bu gün Beyazıt'ı seçmiş olmalılar ki bir türlü ona yetişemiyordum. Bana açık bıraktığı kapılardan giremezken Aziz'in sesi ile Beyazıt'ın öfkeli ifadesinde tebessüm belirdi.
"~ " Salih'i öldürelim Narin'i de alıp eve gidelim."
" Aptal kuzenim, Narin'i ne kadar da masum görüyor."
Bu sözler Narin hakkında bilmek istediğimden bile fazlasını barındırıyordu. Son anda girdiğim oyunda Beyazıt'a yetişebilmek için uğraşsam da başaramazken tok ama yaşlı bir adamın sesi ile mars oldum.
"~ " Karar bellidir, Rojda Aziz ile berdel edilecek."
İki mars bir dans ile biten oyunda en azından bir mars yaparak duruşumu koruyabilmiştim. Tavlada oyunu Beyazıt kazanmıştı ama aşağıdaki oyun bazıları için bitti görünse de hala devam ediyordu.