İnsan gördüklerinden ibaret bir varlık olsaydı hayat çekilmez olurdu bana göre. Zira gözlerin gördüğü her zaman gerçeği yansıtmamaktadır. Tabi ki bu sadece görmekle ilgili değil gördüklerinize nasıl baktığınıza da bağlıdır. Bu yüzden insan gönlü ile bakabilmeli hayata. Tabi biz bunu ne kadar istersek isteyelim bir de bunu uygulayacak yüreğe sahip olmak gibi bir detay da var. Yine de umut işte, benim geldiğim zamana kadar karşıma çıkmasa da bir gün insanların gözlerinden fazlasıyla dünyaya bakacaklarına inanmak istiyorum. Bu temenniyi geçmiş hayatımda uyguladığımı sanırken düştüğüm durum 65 yıllık körlüğümün ispatı gibi görünüyordu.
Şimdi ise anneme barut fıçısı misali bakan babanın gözlerinde sadece kendi görmek istediklerini gördüğümde de aynı şeyleri hissettim. Sevdiğini söylediği kadına verdiklerinin lütuf olduğunu sanırken yaptıklarının bir eş için az bile olduğunu göremiyordu. Hande hanım, yaşadığı rahat yaşamı gönlü bu adamı sevdi diye elinin tersi ile iterken sonuçlarının bu şekilde olacağını eminim düşünmemişti.
Annenin kırgın bakışları karşısında dede dişlerini sıkarak babaya döndü.
" Baran, sen kızıma bağırdın mı?"
Baba, yaşından beklenmeyecek gürlükte ve öfkeli çıkan dedenin sesi ile sertçe yutkunup geriye döndüğünde yüzündeki ifade yaptığı hatayı fark ettiğinin göstergesiydi. Dedeyi tanıdığım şu kısacık zaman diliminde bile kızına ne kadar düşkün olduğunu anlamıştım. Onun zarar görmemesi için verdiği tavizlerden de bu çok net anlaşılıyordu. Bunu babanın da çok iyi bildiğini anlamak için alim olmaya gerek yoktu. Baba derin bir nefes alıp dedeye döndü ve sesini sakin tutmaya çalışarak:
" Baba, duyduklarım yüzünden biraz sert çıkmış olabilirim ama haksız mıyım?" dedi. Dedenin adamından aldığım kısa brifing sayesinde babanın öfkesini çok iyi anlıyordum. Ama dedenin tepkilerinden yola çıkıldığında Hande anne dünyayı yıksa kızının arkasında duracağını da fark etmiştim. Dede sert bakışları ile baba Baran'a dönüp konuştuğunda düşüncelerimde yanılmadığımı daha iyi anladım.
" Ne duydun damat? Kızım senin adını kirletecek bir şey mi yapmış? Ya da sana zarar mı vermiş? Kendi hisselerini kızına devretmiş ne var bunda?"
Baba Baran'ın dedenin sözlerine karşın çenesini sıktığını belirginleşen boyun damarlarından anlamıştım. Bir yandan dede haklıydı, hisseler Hande annenindi ve söz hakkı yoktu. Bu zamana kadar Hande annenin ona olan sevgisini kullanarak hisseler kendininmiş gibi devam ettiği saltanatı yıkılıyordu. Bu saltanatın karşılığında anneme benim durumum üzerinden lütufta bulunduğu için de kendini haklı buluyordu.
Ama olayın aslı elindeki gücü kaybetme korkusuydu ki planlarım istediğim gibi ilerlerse bu korkusu gerçekleşecekti. Hande anne gibi harika bir kadını bu konakta yalnız ve kaosun ortasında bırakmasının bedelini ödetecektim.
" Baba, yapma Allah aşkına. El kadar kız ne anlar işlerden. Başımıza iş açacak, biz ne güzel işleri idare ediyorduk."
Korkusunun gölgesinde kurduğu cümle dedenin kaşlarını çatması ile son buldu. Dededen destek göreceğini düşünerek yaptığı çıkış elinde patlamıştı. Zira karşısında hala şizofren ve çaresiz kızı olmadığını anlamamanın eksikliği içindeydi. Oysa biz dedenin adamı ile işlerin üzerinden geçerek mali şubede öğrendiklerimi sergilerken dede bizi dikkatle izlemişti. Eğer tatmin olmasa kesinlikle annemin bu hamlesine izin vermezdi.
" Vallahi damat senin yaptığın işi denedik gördük. Bir de el kadar kızı deneyelim. Malum gençlerin yolunu açmak lazım. Bu arada sana laf yetiştiren ve bize sadakatini öğrendiğimiz şu avukatı da halletmek gerek. Ben onu kızıma destek olsun diye işe aldım. Patronunun kim olduğunu unutmuş anlaşılan. Ama kaygılanma hatırlatırız."
Sözler odanın içine bomba gibi düşerken babanın değişen ifadesi görülmeye değerdi. Dedenin sözleri sadece babayı değil annem Hande hanımı da etkilemiş o ana kadar sakin kalan ifadesi titremişti. Ne olursa olsun babaya olan sevgisi hala tüm gücü ile yerinde durduğundan onun dağılmış ifadesi ile üzüldüğünü görüyordum.
Baba dedenin sözlerinin ardından yenilmişlikle ilk gelişinin aksine sakin bir şekilde odadan çıktı. O odadan çıkar çıkmaz annemin gözünden bir damla yaş firar ederken dede tüm sevgisine rağmen keskin dilini törpüleme ihtiyacı duymadan konuşmaya devam etti.
" Boşa ağlamaya kalkma Hande. Sana bu herifle evlenme dedim ama beni çiğnedin. İlk çocuğun öldüğünde dön dedim dinlemedin. Kızın hastalandığında sana bırakmanı söyledim ama o durumda bile bu adamı bırakmadın. Şimdi kızına güvenmeyi seçiyorsan güçlü olacaksın."
Hande anne, elinin tersi ile gözyaşlarını silerek başını dikleştirdi. Babasına keskin bir bakış attıktan sonra bana döndüğünde yüzündeki ifade fazlasıyla yumuşamıştı.
" Sana güveniyorum Asmin. Gözyaşlarım bu zamana kadar güvendiğim ama güvenimi hak etmeyenlere."
Annemi sakin bir tebessümle onayladıktan sonra dedeye döndüm. Söyleyeceklerimi kabul edip etmeyeceğini bilmesem de az önce yaşananlara güvenerek söze atıldım.
" Dede, bu saatten sonra artık yola ben devam edeceğim için senden bir kaç konuda yardım isteyeceğim."
Dede, sakince tartışmadan önce oturduğu koltuğa geri geçip rahatça yayıldı.
" Konuş kızım, neye ihtiyacın var?"
Sözleri beni rahatlatırken kendimi toparlayıp karşısında ki sandalye çekip oturdum.
" Dede, öncelikle benim Ali Kemal bey gibi güvenilir, işten anlayan bir yardımcıya ihtiyacım var. Sonrasında ise aynı vasıflarda bir avukat gerekiyor. İlki için bir fikrim olmasa da avukat için aklımda biri var."
Dede, beni dikkatle dinlerken annem de dedenin yanındaki koltuğa geçip meraklı gözlerini bana dikerek bakıyordu. Sessizlik rahatsız edici olsa da bu çok uzun sürmedi ve dede sakince gülümsedi.
" Bu kolayca ayarlanabilir kızım. Sami Kökrer, genç ve sadık bir sekreter ve ayrıca ekonomi konusunda bir dahi. Hemen haber verip gelmesini sağlarım ama eğer bu işe giriyorsan sadıkta bir koruma gerekli. Kafamda bir iki isim var, netleşsin konuşuruz. Peki senin kafanda avukat olarak kim var?"
Sükunetimi korumaya çalışarak derin bir nefes aldım. Zira aklımdaki isim karşımdaki ikili için beklenmedik olacaktı.
" Beyazıt Dirijan ."
İkisinin de kaşları havalanırken ilk konuya giren annem olmuştu.
" Beyazıt, pek bu işlerle ilgilenen biri değildir kızım. Aslında kendi şirketleri için bile çalışmıyor. Üstelik durumları biliyorsun."
" Evet anne, içinde bulunduğumuz durumun farkındayım ama nedenini tam olarak açıklayamasam da Beyazıt'a güveniyorum. Onun tarafsız, mantıklı tavırları kararımı etkilese de en çok kaçırıldığım zamanki hal ve hareketleri seçimimi etkiledi. Umarım bu konuda bana güvenirsiniz. Hem dedenin seçtiği adam da kararlarımda yanımda olacak. Ne dersiniz?"
Bizi sessizce dinleyen dedenin önce dudakları kıvrıldı ardından gür bir kahkaha patlattı.
" Sen pek fena bir şeysin ufaklık. Peki senin dediğin gibi olsun da bu Beyazıt denen genci ikna edebilecek misin?"
Sorusuna hin bir gülümseme eşliğinde başımı aşağı yukarı sallayarak cevap verdiğimde konuşma sona ermişti. Ama bizim konuşmamız biter bitmez dışarıdan gelen gürültü ile hepimiz ayaklanıp dışarı fırladık. Odadan çıkıp katın balkon kısmına ulaştığımızda elinde silahı ile Aziz bizi merdivenlerde karşıladı. Çatık kaşları ve sık nefes alış verişi ne kadar öfkeli olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Silahı anneme yönelterek:
" Asmin benimle geliyor." dedi. Herkes olduğu yerde donup kalırken benim bakışlarım Aziz'in arkasından endişeli bir ifade ile gelen Beyazıt'a kaydı. Aziz'in iki basamak gerisinde durup konuştuğunda bütün gözler ona dönse de Aziz yerinden kımıldamamıştı bile.
" Aziz, saçmalama abi. İndir şu silahı adam gibi konuşalım. Hem senin Asmin'le ne derdin var? Evlen diye zorlayan sanki oymuş gibi kızı her seferinde hedef alıyorsun."
Aziz yerinde kımıldamamak bir yana çatılı kaşları bile gevşemedi. Çenesini sıkarak derin bir nefes aldı.
" O şu an bu berdelin en doğru seçeneği. Kendi rızası ile olsun istedim ama kabul etmedi. Ben 16 yaşında bir çocukla evlenmem."
Ben şaşkınlıkla Aziz'e bakarken Beyazıt'ın cümlesi ortama bomba gibi düştü.
" Evlenme o zaman, töre gereğini yapsın öldürsün o ikisini."
Beyazıt'ın sözleri sadece ben ve etrafımızdakiler için değil Aziz içinde beklenmedikti. Çatık kaşları düzelip yavaşça havalanırken Beyazıt'ın ciddiyetini kontrol etmek için başını geri çevirdi. Bunu fırsat bilip hızla yerimden fırlayarak Aziz'in üzerine koşarak ters bir tekme ile merdivenlerden yuvarlanmasına neden oldum. Ama bu sırada silah ateş almış ve ortamdaki sessizlik bir çığlıkla bozulmuştu. Aziz yuvarlanıp merdivenden düşerken Beyazıt'ın bedeni kenarda durduğu için zarar görmemişti. Düşüşü sırasında patlayan silahın ardından gelen çığlığın kime ait olduğuna bakmak için başımı çevirdiğimde balkon kısmının diğer ucunda yığılı kalan bedeni fark ettim.
Aziz'in silahının emniyetinin açık olduğunu hesaplayamadığım gibi o tarafa savrulan silahın hedefinde de biri olduğunu fark edememiştim. Hızla yaralı bedene doğru koşarken bu gün daha kötü bir şeyler olmaması için içimden dualar ettim...