TEK PERDELİK KAOS

1321 Words
Sahne sanatlarına her zaman merakım olmuştu, özellikle de tiyatro benim için tutku niteliğindeydi. O sahnenin önünde oyuncuların varlığını hissetmek, duygu akışını birebir yaşamak en sevdiğim etkinlikti benim için. Oysa karım Ela tiyatro başta olmak üzere sahne sanatlarının hiçbirinden hoşlanmazdı. O sinema insanıydı, bir ekranın arkasında kurgulanmış dünyalar onun vazgeçilmeziydi. Önceki hayatımda Ela ile tiyatroya gittiğimiz zamanlar bir elin parmaklarını geçmezdi. Her seferinde yüzünde memnuniyetsiz bir ifade ile salona adım atar ve aynı ifade ile salondan çıkardı. Sorduğumda ise : " Yeteri kadar rol yapan sahte insan gördüm fazlasına gerek yok. " derdi. Aslında bunun nedeninin ailesi ile yaşadığı sorunlar olduğunu bilsem de sormaya cesaret edememiştim. Ela Bitlis doğumluydu ve İstanbul'u kazandığında tüm ailesini geride bırakmıştı. Ben ise ailesinden sadece ablasını , o da bir defa görmüştüm. Pek çok defa ailesi ile sorunun ne olduğunu anlatmasını istesem de bana tek kelime etmemişti. Şimdi düşününce bu konu üzerine yeteri kadar gitmediğimi daha iyi fark ediyorum. Evlilik teklifimi kabul ettiğinde o kadar sevinmiştim ki sonrasında bunu ailesinden kaçmak için yapması bile umurumda olmamıştı. Şimdi ise konağın içindeki avluda bizim için kurulan masada yemek yerken bu bölgede kadın olmanın acımasızlığı ile yüzleşiyordum. Bize kurulan masanın başında babaannem olduğunu yeni öğrendiğim yaşlı bir kadın eşliğinde dedem, ben ve annem kahvaltı yapıyorduk. Diğer kadınlar ise masaya bakan bir sedirde oturmuş bizi izliyorlardı. Dedem kahvaltısını yapana kadar sessizliğini korudu ve yemek sofrası toplanıp çaylar içilirken annem masanın tam ortasına bombayı bıraktı. Bu bombanın fitilini ateşleyen ben olsam da annemin herkesin ortasında patlatacağını düşünmemiştim. " Baba, ben de seni arayacaktım yemekten sonra, gelmen iyi oldu." Dedem, sakin bir şekilde geriye yaslansa da yüzünden gerildiği belli oluyordu. Görüntüsüne tezat sakin bir ses tonu ile konuşurken olacakları tahmin bile edemiyordum. " Hayırdır bir tanem, yeni bir durum mu var?" " Evet baba, bu günden itibaren şirketteki hisselerimi kızım Asmin'e devrettim. Artık onlarla ilgilenecek kadar iyi durumda." Masada oluşan sessizlik ne kadar beklendik olsa da can sıkıcıydı. Ama asıl rahatsız edici olan dedenin sessizce anneme bakışlarıydı. Bu bakışlarda " Sen ciddi misin?" ya da " Bunu gerçekten yaptın mı?" minvalinde devam eden soruların saklı olduğunu görmemem imkansızdı. Dede sadece şaşkınlığında değil aklından geçen milyon farklı düşüncenin her birinde haklıydı. En başta şizofreni tedavisi gören torunu birden iyileşmiş ve annesini manipüle etmişti. Bu da başından beridir hastalığımın bir oyun olduğunu gösterirdi. Belki de daha farklı planları olanlar tarafından ben manipüle edilmiştim. Bu düşünceleri normal karşılamamam mümkün değildi. Doğal olarak bu iki düşünce de hem kızı için hem de şirket için korkutucu sonuçlar doğuracak ihtimallerin kapısını açıyordu. Ve ben durumu açıklayamayacak olsam da dedenin güvenini kazanmak zorundaydım. " Dede, odaya çıkıp bu konuyu daha rahat konuşalım mı?" Benim konuşmam ile bakışları bana dönerken çenesi gerilse de tek bir ters tepki vermeden beni başı ile onayladı. Mali şubede geçirdiğim on yıllık sürenin bu durumda işe yaramasını umarak ve avludakilerin soru sormasına fırsat vermeden dedeyi yanıma çekmeliydim. Masadan kalktığımızda fısıltılar ve öfkeli bakışlar şaşkınlığın önüne geçmişti. Olabildiğince çabuk annemle benim odalarımızın olduğu kata ilerleyip annemin odasına geçtik. İçeri girer girmez annem kapıyı kapatırken dedem karşıma geçip kaşlarını çattı. " Bu ne demek oluyor? Neden böyle bir şey yaptığınızı bana hemen açıklıyorsunuz?" Haklı serzenişine karşın annem Hande hanım bir parça irkilse de ben sükunetimi korumaya çalıştım. Yılların deneyimine sahip bu adamı hem ikna etmeli hem de yanıma destekçi olarak çekmeliydi. Bu amaçla gülümseyerek: "Sizi anlıyorum ve hak da veriyorum ama lütfen açıklamama izin verin." dediğimde yaşlı adam tüm bedeni ile bana döndü. Çatık kaşları ve dişlerini sıkmasından kaynaklı gerilmiş çenesi ile tıslarmış gibi konuştuğunda derin bir nefes aldım. " Konuş çocuk ama söyleyeceklerine dikkat et. Eğer bu bir oyunsa seni yaşatmam." " Baba." Annemin endişeli sesine karşın benim yüzümde büyük bir tebessüm oluşmuştu. Sakin adımlarla odanın ortasındaki masaya oturup dedeyi de masaya bir el işareti ile buyur ettim. Annem de yanıma gelip oturduğunda konuşmaya başladım. " Bakın öncesini hatırlamıyorum ama şu ana kadar gördüklerim ve annemin anlattıklarından yola çıkarak diyebilirim ki burası tam bir harp meydanı. Herkesin birbirinin kuyusunu kazmaya çalıştığı böyle bir yerde kızınızı korumak için yaptığınız hamle ne kadar onu bir yere kadar korusa da işleri bilmemesi ve elindeki gücü kullanmaktaki zayıflığı hala onu açık bir hedef haline getiriyor. İleri de gerektiğinde elindeki gücü kullanacak kadar bilgi ve deneyimi olmadığından daha zor durumlarda çaresiz kalabilir. Üstelik size de ulaşamayabilir. Ama ben hem daha gencim hem de duygusal olarak daha dirençliyim . Bu sayede işleri öğrenerek içine dahil olursam bu bize ekstra bir avantaj sağlar." Yaşlı adam beni sonuna kadar dikkatle dinlerken söylediklerim mantıklı gelmiş olacak ki arada başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı. Sözlerim bittiğinde elini yeni çıkan sakallarına atıp hafifçe sıvazlayarak düşünmeye başladı. Bu kısa anın ardından bana döndü. " Bu işleri kıvırabileceğine emin misin?" Ben ise gülüşümü genişleterek ona cevap verdim. " Açıkçası kendi adımdan bile emin değilim ama elimden geleni yaparım." Yaşlı adamın yüzünde kocaman hin bir tebessüm oluşurken ayağa kalktı ve odadan çıktı. Annemle yalnız kaldığımızda elini elime atıp gülümseyen kadının elinin üzerine elimi koyup hafifçe sıktım. Çok geçmeden yaşlı adam yanında başka bir adam ve evrak çantası ile odaya girdi. Yanındaki adam 40 larında olmasına rağmen hala fit yapılı, hafif kırlaşmış saçları, burnunun üzerindeki gözlükleri ile ciddi duran biriydi. Dede, adama döndüğünde eli ile beni gösterip: " Bu torunum Asmin ve Asmin bu beyde benim çok güvendiğim yardımcım Ali Kenan Yağlaz. Kendisi ekonomisttir ve şirket işlerinde çok bilgilidir. Şimdi sana genel hatları ile şirketi ve işlerin nasıl ilerlediğini anlatacak." dediğinde başımla dedeyi onaylayıp karşımdaki adama elimi uzattım. Kısa bir tokalaşmanın ardından masaya geçtiğimizde annem hepimiz için kahve söyledi ve ben hayatımın en zorlu derslerinden birine başlamış oldum. Dedenin şirketi hem ham madde üretiyor hem de ürettiği ve aldığı ham maddeyi işleyerek ihracat yapıyordu. Bunun için sadece fabrikaları değil bir de yan kuruluş olarak nakliyat şirketi vardı. Şirketler koordineli çalışıyor ve maliyeti kendi içlerindeki çalışmaları ile en aza düşürerek kar ediyorlardı. Son zamanlarda karda bir miktar düşüş olsa da genel olarak mükemmele yakın sistemleri sayesinde bu düşüş geneli etkilemiyordu. Gün batımına kadar devam eden ekonomi dersinin sonunda işleyişi kavrasam da bunun bedeli keskin bir baş ağrısı olmuştu. Bu arada dede annemle birlikte hem sohbet ediyor hem de beni kendince fark ettirmeden inceliyordu. İşimiz bittiğinde dedeye döndüm ve öğrendiklerim ışığında konuşmaya başladım. " Dede anladığım kadarıyla burası ham madde temin ettiğiniz yatırım şirketlerinden biri. Anlaşmaları annem imzalasa da içeriklerini bilmediği aşikar. Bu nedenle şirket içindeki anlaşmaları takip edecek ve bize yeri geldiğinde hukuki destek sağlayacak bir avukat çok işe yarar gibi görünüyor." Dede, başını sağa yatırıp gözlerini kısarak bana baktığında yanlış bir şey söyleyip söylemediğimi düşünmeden edemedim. " Bu işlerle ilgilenen bir avukatımız var, Erkan. Hatta devir işini hallettiğinize göre tanışmış olmalısınız. Yoksa avukatla ilgili bir sorun mu var?" Dedenin sorusu karşısında bu gün olanları anlatmak en mantıklı olan seçenekti. Çünkü bu işgüzar avukatın artık annem ve dede için çalışmadığı bu gün yaşadığımız diyalog ile daha net ortaya çıkmıştı. Yine de bu kararı benim vermem doğru olmayacağımdan bakışlarımı anneme döndürdüm. Annem, yüzündeki sıkıntılı ifade ile bir süre bana baktıktan sonra dedeye döndü. " Aslında söylemeyecektim ama işler buraya kadar geldiğine göre söylemem gerek. Erkan artık güvenilir bir avukat , hayır artık bizim için çalışan bir avukat değil gibi." " O ne demek Handem? Bir şey mi yaptı?" Annem önce dudaklarını dişlerinin arasına alıp dişledikten kısa bir süre sonra derin bir nefes vererek: "Erkan'ı hisselerin devir işleri için çağırdığımda bana Baran'ın bundan haberi olup olmadığını, onsuz bunu yapmamamı söyledi." dediğinde dedenin sakin ifadesi çatılan kaşları ile birlikte değişti. Dede tam ağzını açıp bir şeyler söyleyeceği sırada dışarıdan gelen gür sesle konuşması bölünürken hepimizin yüzü kapıya yöneldi. " Handeeee Hande neredesin?" Baran bey yani babanın sesi ile konuşma bölünürken merdivenden çıktığını belli eden sert adım sesleri anneme seslenen sesi ile karıştı. Çok geçmeden kapı hışımla açıldığında baba, gördüğü dede ile durmak zorunda kaldı. Odada oluşan sessizlik annem, dede ve baba arasındaki sert bakışmalar ile devam ederken günün kalanının başlangıcından daha zorlu olacağını anlamak için dedektif olmaya gerek yoktu. Ben mi? Ben ise bu tek perdelik kaosun sonunu izlerken en doğru hamle için plan kuracaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD