RUHLARLA DANS

2702 Words
Uzun ve yorucu bir günün sonunda eve ulaşmak gibisi yoktur ne dersiniz? Sakince mabedinize girip ılık bir duş almak, arkasından yorgun bedeninizi güzel bir uyku ile dinlendirmek. Ne kadar güzel bir hayal değil mi? Evet sizler için güzel bir hayal ama ben bu hayali kurmayı bırakalı tam tamına 20 yıl oluyor. Bakışlarınız değişti, neden sorusundan önce zihninizde ne anlatıyor bu adam sorusu oluştu biliyorum. Ben Yaman Kırcı , tam 20 yıl önce huzurlu uykularıma ve hayatıma yatağımın üzerinde oturup gülümseyen abimin ölen nişanlısının hayaleti ile noktayı koydum. Buna rağmen hayatım kayıp ruhların gölgesinde geçerken en büyük tutkum olan Türk tarihini mesleğim haline getirerek İstanbul Üniversitesinde Eski Türk tarihi uzmanı olarak doçentliğe yükselmiştim. İşte bu benim ve hayatımın merkezinde olan ruhların hikayesi. Ben Yaman Kırcı, Orta Asya Türklerinden bir Ruh şamanı , yirmi yıl önce şamanlığı müjdelenen bir ruh-u revan... ........... Üniversitenin içine arabamı park ederken yanımda benimle birlikte ilerleyen ruhu görmezden gelerek arabadan çıktım. Aklımda derslerimi bitirip bir an önce yanımdaki ruhu yolcu etme düşüncesi ile ana binaya yürümeye başladım. Yaşadığımız modern dünya için bir hurafe olan hayaletlerle çevrili hayatım soyumun bana verdiği aileme göre büyük ve önemli bir misyondu. İnanışa göre insanoğlu öldüğünde bu dünyayı 52 günde terk edermiş. Eski yazıtlarda bu elli iki gün içinde ailesini ya da sevdiklerini izleyip iyi olduklarına emin olduktan sonra huzurla sonraki yaşamlarına geçtikleri söylenir. Ama bazı durumlarda merhumlar dünyada eksik bıraktıkları işleri nedeniyle daha uzun kalırlarmış. Ta ki kendilerini görüp isteklerini yerine getirebilecek o doğru kişiyi bulana kadar . Bu kişiler yazıtlarda Ruh-u revan olarak dillendirilen ruh gören şamanlar olarak tanıtılıyorlar. İşte ben bir ruh-u revanım ve yirmi yıldır pek çok ruha sonraki hayatlarına geçmeleri için kılavuzluk ve yardımlar ediyorum. Ancak ne yazık ki her ruhun geride bıraktığı yarım kalan işi yanımda yürüyen yaşlı bayanınki kadar masum olmuyor. Bunları düşünürken durdum ve bluetooth kulaklığımı kulağıma takıp konuşmaya başladım. "Efendim sizi anlıyor ve duyuyorum ama yardım edebilmek istesem bile benim de bir hayatım var. İzninizle dersimi bitirip ondan sonra ailenize ulaşayım olmaz mı?" "Ben ... Beni iyi duymadığını sandım oğlum." Gülümsedim, yanımdaki ruh 92 yaşında felç olarak hayata gözlerini yummuş bir hanım olan Hayriye hanımdı. Ne yazık ki hayatının son beş yılını önce ani bir felç ve ardından gelen Alzheimer ile geçirdiği için kendini iki çocuğuna anlatamayarak ölmüştü. Benden kendisine bakarken elinden geleni yapan kızı için bir evrak yetiştirmemi istiyordu. Ona evden çıktıktan sonra cevap vermediğimden duymadığıma kanaat getirmişti. Bu gün öğleden sonra saat ikiye kadar dersim olduğu için fakülteden ayrılamayacaktım. Sakince yan tarafımda duran Hayriye hanıma döndüm. " Bu gün saat ikide dersim biter bitmez kızınıza ulaşacağım endişelenmeyin lütfen." Hayriye hanım minnettar bir tebessümle başını aşağı yukarı salladığında önüme dönüp yoluma devam ettim. Bu arada dersimin olduğu binaya ulaşmıştım bile. Sınıfa girerken dersimin ruhlarla bölünmesinden hoşlanmadığım ve daha önce ruhlar yüzünden sınıfta sıkıntı yaşadığım için kayın ağacı özü ile birleştirilmiş Hazar denizi tuzunu amfinin kapı girişine serperek daha rahat ders anlatabiliyordum. Açıkçası önceleri öğrencilerim garip karşılaşa da Türk kültürünü anlatmak için ritüelleri uygulamalı gösteriyorum diyerek onları ikna etmiştim. Doğrusu bu onlarında işine geliyordu, mistik bir zamana gittiklerini düşünüp , eski bir kültürün imgelerini görmenin heyecanı ile derse girmeleri daha çok hoşlarına gitmişti. Tabi bu ritüeli yaparken farklı ritüeller ile destekleyerek dersi canlı tutup ruh tuzundan kaynaklı enerji bozulmalarımın yarattığı etkileri de dağıtıyordum. Amfinin önünde yaşanan garip karşılaşmanın ardından çantama daha da sıkı sarılarak sınıfa geçtiğimde beni kapıda asistanım Tolga karşıladı. Biri ile çalışmak benim için zor olsa da Tolga işleri elinden geldiğince kolaylaştırıp az soru sorduğu için tercih ettiğim çalışkan bir öğrenciydi. Tarih bölümünde kalmayı istiyordu ama içten içe biliyordum ki seçmek istediği alan benim çalışma alanım değildi. "Hoş geldiniz hocam. Tüm hazırlıkları tamamladım kapı kapanmadan girişi tuzlayacağım" dediğinde gülümseyerek teşekkür ettim. Kürsüme ilerleyerek çantamı masaya yerleştirdim ve dersimi anlatmaya başladım. Dersim hem içeriği hem de canlı tutmak için kullandığım materyalleri sayesinde çok rağbet gören bir dersti. Bu nedenle dersimi almayan öğrenciler bile dinleyici olarak derse katılım sağladığından okul için değerli hocalardan biriydim. Anlattığım dersin benim hayatımın bir parçası olması anlatımımı ve derse hakimiyetimi etkiliyordu. Çılgın sorular , bayat ama etkili espriler ile geçip giden derslerimin sonunda eşyalarımı toparlarken asistanım Tolga yanıma geldi. " Hocam , Dekan bey yarın akşam olacak bir seminer için size görev vermiş. Bir yerde kalmayı sevmediğinizi biliyorum ama seminer için büyük bir iş adamının evinde bu gece konaklamanız gerekiyormuş." " Neden?" " Seminere gideceğiniz yer merkeze çok uzak ve güvenlik nedeniyle iş adamının evine deniz aracı ile gidilebiliyor." Derin bir iç çektim ve sakin kalmaya çalışarak Tolga'ya bakışlarımı çevirdim. " Neden bana sormadan böyle bir karar vermiş bir açıklama yapıldı mı?" Tolga başını eğip kısık ama duyulabilecek bir ses ile konuştuğunda başka seçeneğim olmadığını anladım. " Bana borçlu , okulda devam etmek istiyorsa gidecek dedi." Sıkıntılı bir nefes verdim, ne yazık ki geçen sene zorlu bir ruh nedeniyle beni idare etmesinin zamanı geldiğinde başıma dert açacağını biliyordum. Ancak o zamanki şartlar yüzünden bunu göze almam lazımdı zira bu ruh bir grup çocuğun başına musallat olmuştu ve acilen gönderilmesi gerekiyordu. Şimdi de o zaman verdiğim acil durum kararlarının sonuçlarına katlanmam gerekiyordu. Tolga'nın omzuna elimi koyarak hafifçe sıktım, başını kaldırıp mahcubiyet dolu bakışlarını gülümseyerek bertaraf ettikten sonra sınıftan çıktım. ............ Eve uğrayıp hem gece kalmak için gereken giysileri hem de rahat bir gece geçirmek için ritüel malzemelerimi alarak Tolga'nın bana attığı konuma gitti. Kalacağımız yer bir malikaneden büyüktü ve ulaşım özel olarak tutulmuş bir feribot ile yapılıyordu. Bu feribotun araç kapasitesi olması da benim şansımdı aslında. Ama ne yazık ki şansıma güvenip sakin bir ziyaret beklerken beklenmedik bir kaosun ortasına düşmüştüm. İş adamı Hayri Parlak, yapacağı bir müzayededen önce önemli tarihi parçaların tarihçesini sunmamız için benimle birlikte bir gurup uzmanı çağırmıştı. Ama işler ne yazık ki yolunda gitmemiş ve oğlundan gün boyu haber alamamış. Geldiğim kaleye benzeyen ev polis ve güvenlik ekibinin telaşı ile sarmalanmışken ne olacağı ile ilgili bir yetkiliden bilgi almaya çalışan değerli meslektaşım Soner hocayı beklemeye başladım. Çok geçmeden bıkkın bir ifade ile gelen Soner hoca elini omzuma koyarak: " Yaman , durum net olmadığı için planlar iptal olmamış yani bu gece buradayız. Ama öncesinde polis bizlerle görüşecekmiş." dediğinde yapacak bir şey olmadığı için hocamı onaylayıp binaya giriş yaptık. Binaya girdiğimde her tarafta gördüğüm polisler arasında ilerlerken bizi oldukça zarif görünüşlü bir hanım karşıladı. "İyi akşamlar beyler. Sizler müzayede için çağırılan uzmanlar Yaman ve Soner beyler olmalısınız." Soner , çekingen bir tebessümle kadını onayladığında kadın nazikçe gülümseyerek karşılık verdi. " Ben Elif Kozan, burada kaldığınız süre boyunca sizlere yardımcı olacağım." Elif hanım konuşmaya devam ettiği sırada gözlerim kapanırken nefes alış verişim hızlandı. Vücudum bana itaat etmezken tiz bir kıkırtı kulaklarıma doldu. ... "Karanlık, nem , pis bir koku etrafımı sararken hissettiğim kayboluş duygusu tüm vücudumu ele geçirdi. Hareket etmek istediğimde vücudumun bana itaat etmemesi içimde büyük bir korkuya neden olurken kulaklarıma dolan kısık nefes sesi ile ince bir ışık huzmesi de gözlerime doldu. Zorlayarak gözlerimi açtığımda karşımda karanlık bir bulutun içinden bakan bir çift kızıl göz ile nefessiz kaldım. Karşımdaki gözler içime işlerken bedenime yayılan acı kalbimi sıkıştırıyordu." Vücudum sarsılırken ismimi duyduğumda karşımdaki kızıl gözler kapandı ve karanlıkta kayboldu. Gözlerim gerçekliğe açılmaya çalışırken gördüğüm ve hissettiğim karanlık yüzünden kesik kesik nefeslerle kendimi zorlayarak hayata dönmeye çalıştım. Görüşüm yavaş yavaş geri gelirken ilk karşılaştığım değerli meslektaşım Soner'in korkmuş yüzü oldu. Korkmalıydı zira bunca yıllık hayatım ve ruhlarla olan imtihanımda ilk defa kendimi kaybetmiştim. Bana seslenen Elif hanım ile başımı yana çevirdiğimde titreyen elleri ile bana uzattığı bardağı fark ettim ve işte o an bayıldığımı anladım. Yerden destek alarak oturur pozisyona geçtiğimde uzatılan bardağı alıp içindeki suyu bir nefeste içtim. Çevremize toplanan insanların yardımı ile yerimden doğrulurken bu yaşadıklarımın burada bitmediğini hissetmenin verdiği huzursuzluk tüm vücudumun titremesine neden oldu. " Teşekkür ederim şimdi daha iyiyim endişelenmeyin lütfen." Bu sözcükler dudaklarımdan dökülse de iyi değildim. Daha öncede karanlık ruhlarla uğraşmıştım ama hiç biri ile az önceki gibi bir deneyim yaşamamıştım. Bu farkındalık beni tedirgin ederken sakin bir yere ulaştığımda yaşadıklarımı daha iyi analiz etmeyi aklımın bir köşesine not ettim. Elif hanımın kılavuzluğunda bana ayrılan odaya geçerken Soner de Elif hanım da endişe dolu bir ifade ile bana eşlik ettiler. Odaya geldiğimizde Soner beni yalnız bırakmak istemedi ama onu sakin bir tebessümle ikna edip elinde tuttuğu çantamı da alarak içeri girdim. Odanın kendine has modern yapısına tezat karanlık aurası hemen hissediliyordu. Bu içimde büyük bir tedirginlik oluşturduğunda hızla çantamı açtım. İçinde bulunan koruyucu eşyaları çıkarıp yatağın çevresine önceden hazırladığım tuz karışımını dökerek yatağa oturdum. Bu odada dahil olmak üzere tüm alan büyük bir ruh geçiş alanı olmalıydı. Bu yaşadıklarıma başka bir açıklama getiremezken yanımdan ayırmadığım ruhlar kitabını çıkardım. Bazı cevaplar için en doğru yol değerli hocamın bana emanet ettiği bu kitaptı. Sayfaları hızla çevirirken bazı kısımları atladım zira daha önce başvurduğum bu kısımları ezbere biliyordum. Kitap eski zamanlardan kalan ve üç parçadan olduğu için sonradan düzenlenmiş sarı sayfaları koruyucu ile kaplanan büyük bir kitaptı. En eski kayıt Uygurlar zamanında kalan ve tercümesini bir kaç ay önce kaybettiğimiz bir bilge şaman yapılmıştı. Eski dillere hakim olsam da hala okumakta zorlandığım Uygur eski Türkçesinin çevirisi için minnettardım. Sayfaları çevirirken duyduğum derinlerden gelen tiz çığlıkla başımı okuduğum kitaptan kaldırdığımda binanın duvarlarının hareket ettiğini görmem ile korkuya kapıldım. Bariyer aşılmıştı ve bu her ruhun yapabileceği bir şey değildi. Kitabın sayfalarında parmaklarımı gezdirip konsantre olmaya çalıştım. Evet sadece çalıştım zihnimde yankılanmaya başlayan acı çığlıklar yavaş yavaş çoğalırken ruhumu da bedenimi de kontrol etmek imkansızlaşmaya başlıyordu. Elimi eski kitabın sayfalarına daha çok bastırırken bedenime yayılan acı ile ilk defa tanışıyordum. Kıymetli hocamın sözleri kulaklarımda yankılandı. " Ne pahasına olursa olsun bedenini ele geçirmelerine izin verme. Zihnini açık tutmalı ve bunun için gerekirse fiziksel acıyı kullanmaktan çekinmemelisin." Boşta kalan elimi boynumdaki ufak hançer figürlü kolyeye uzattım ve kolyenin sivri ucu avucumun içinde kalacak şekilde parmaklarımı kapatıp sıkmaya başladım. Ellerimde oluşan ıslaklığı hissetsem de elimdeki acıya odaklanamıyordum. Ellerimi daha da sıktığımda gözlerimin önünde dağılan oda Dante'nin cehennem tablosunun katmanlarına dönüşmeye başladığımda duyduğum boğuk sesten yayılan kelimeler irademi zorluyordu. " Bu beden sana fazla sıra bende, teslim ol ve acıdan kurtul." Kalbimin derinliklerinde bu işkenceye dayanmakta zorlanan benliğimle olan savaş artık zorlaşıyordu. Üstelik bu zamana kadar hayatına dokunduğum ruhlar son anlarımda aklıma gelmesini beklediğim bir şey değildi. Ama ben hayatım boyunca ya çalışmış ya da ruhların yollarına devam etmeleri için onlara rehberlik etmiştim. Her kalan ruh iyi olmasa da sonunda buradan ayrılmaları için bir yol bulmuş olmak bana huzur vermişti. Kendi hocamı uğurlarken bana verdiği son nasihat: " Ruhun da bedenin de sana verilen emanettir. Bu yüzden asla savaşmaktan vazgeçme . Çünkü ikisi de ihaneti hak etmeyecek kadar değerlidir." olmuştu. Ancak şu an ruhumun yavaş yavaş bedenimden koparılmaya çalışmasını önlemeye çalışırken bana verilen emanetlere sahip çıkamamanın ağırlığını hissetmeye başlamıştım. Ben kendimle ve bana saldıran varlıkla savaşırken karşımda kayıp giden cehennem manzarasının içinde şekillenmeye başlayan görüntüler ile avucumu daha da sıktım. Karşımdaki karanlık ruhun bu güce ulaşması için çaresiz ruhların nefretlerinin yaydığı enerjiyi toplaması gerekiyordu. Bu ruhlar kitabının ikinci bölümünde Osmanlı zamanında yaşamış bir Ruh-u Revan'ın günlüğünden alınan bilgiydi. Ama o zaman bunları yaşayan Ruh-u revan saldırıya direkt uğramadan, diğer şamanlarında yardımı ile karanlık ruhu ait olduğu yere götürmeyi başarmıştı. Ben ise tek başıma ve dağılmak üzere olan iradem ile sona yaklaştığımı hissediyordum. Gözümden bir damla yaş aktığında karşımda toplanan ruhlarla şekillenmeye başlayan karanlık ruhun arkasında ufak bir ışık belirdi. Ardından duyduğum ismim ile derin bir nefes aldığımda içime yarım yamalak dolan nefes ciğerlerimi yaktı. " Vazgeçme, buradayım." İçimde filizlenen umut ile karanlık ruhun arkasındaki ışığa yoğunlaştım. Şimdi cehennem tasvirinin içinde beliren ve gülümseyen ruhları gördüğümde yalnız olmadığımı fark ettim. Avucumun içinde hissettiğim acı ile dikkatimi yeniden toplamaya başlarken cehennemin görüntüsü yavaş yavaş kırılmaya başladı. Ve savaştığım ruhun arkasındaki ışık genişledi. "HAYIIIIIR" Duyduğum keskin , acı dolu çığlık ile görüntü kırılırken geriye kaybolmaya başlayan ruhların gülümseyen suretleri kaldı. Oda tekrar normal haline gelirken üzerimdeki ağırlıkta yerini dingin bir sakinliğe bırakmıştı. Tüm ruhlar kaybolduğunda geriye yatağın karşısındaki duvarda parlayan insan suretindeki ışık huzmesi kaldı. Yataktan kalkıp ışığa doğru ilerledim, korkudan çok merak duygusuyla doluydum. Yanına ulaştığımda insan suretinde olan ışık huzmesi bana elini uzattı. Yavaşça bana uzattığı eli kavradığımda keskin bir aydınlık içinde kaybolurken gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda karanlık, rutubetli ve soğuk bir odadaydım. Bana bir şey anlatmaya çalışıyordu, bu farkındalıkla odayı incelemeye başladım . Tamamen boş odanın sol köşesinde fark ettiğim beden ile o tarafa yöneldim. Tek dizimin üzerinde eğilip bedene baktığımda yüzü gözü kan içinde bir adam ile karşılaştım. " Yaşıyor." Sakin ve nazik sesi duyduğumda yerimden kalkıp bulunduğum yapının kepenge benzeyen tek çıkışına yöneldim. Kepengin içinden çıktığımda limanlarda olan yoğun deniz kokusu ile karışmış keskin ekşi bir koku beni karşıladı. Başımı kaldırdığımda gördüğüm ....... liman işletmesi yazısı ile geriye döndüm. Karşımdaki yapının bir depo olduğunu fark ettiğimde üzerinde yazan numaralara odaklandım "1289" .Etraf bulanıklaşmaya başlarken derin bir nefes alarak tekrar gözlerimi kapattım. Bir kaç dakika sonra burnuma dolan yağmur kokusu ile gözlerimi açtığımda bu defa kendi bedenimde olmadığımı fark ettim. İçinde bulunduğum beden bir hastane kapısının önünde durdu ve başını kaldırdı. " ........... Hastanesi" Beden içeri girdiğinde hiç vakit kaybetmeden asansörlere ilerlediğinde burayı çok iyi tanıdığını fark ettim. İçimde oluşan endişeyle karışık sıcak bir his ile asansörün içine giren bedenin 4. kata basışını izledim. Asansör kata geldiğinde beden kabinden çıktı ve seri adımlarla bir odanın önünde durdu "1049" Görüntü tekrar kaybolurken gözlerimi yeniden kapattım. Hafif bir baş dönmesi hissi ile gözlerimi açtığımda odaya geri dönmüştüm. Derin bir nefes alıp yatağa yönelirken karanlık depoda duyduğum ses kulaklarıma tekrar doldu. Geriye döndüğümde köşedeki parlak siluet kaybolmuştu. " Sedat Parlak, yardım et." Çantama ulaşıp telefonumu aldığımda beş yıl önce şans eseri tanışıp yardım etme şansı bulduğum ve o zamandan beri bu tarz durumlarda destek alabileceğim en doğru kişinin numarasını aradım. Telefon üçüncü çalışta açıldı. " Yaman hocam hayırdır?" " Enver baş komiserim Sedat Parlak, Hamdi Parlak'ın kaybolduğu söylenen oğlu yerini biliyorum." Kısa bir sessizliğin ardından Enver'in tok sesi kulaklarıma doldu. " Yaşıyor mu?" " Evet. ........Limanında 1289 numaralı depoda ama oldukça kötü durumda çabuk olmalısınız." " Sağ ol Yaman iyi geceler." Enver telefonu kapattığında ruhum ve bedenim artık dayanma sınırına ulaştığı için yatağın yanındaki çantama ulaştım. Eşofmanlarımı ve kişisel eşyalarımı alarak odadaki küçük banyoya geçip işlerimi hallettim. Yatağa yatarken yarın hastaneye uğramayı aklıma not ettim. .......... Yüzümde hissettiğim tatlı sıcaklık bahar aylarında benim için uyanmanın en güzel şekliydi. Yakmayan sabah güneşinin tatlı dokunuşları güne başlarken ruhumu okşardı. Ancak ne yazık ki bu huzurlu anlar kapının çalınması ile son bulduğunda yatağımdan istemeden de olsa doğruldum. Yavaşça gözlerimi açtığımda beni karşılayan yabancı oda ile dün gecenin hatıraları aklıma doldu. Elimle yüzümü sıvazladıktan sonra yataktan kalkıp kapıya yönelerek açtığımda endişe ve telaşla bana bakan Elif hanımla karşılaştım. " Günaydın Elif hanım." " Günaydın Yaman bey. Şey ne yazık ki müzayede ertelendi hem bu durumu haber verecektim hem de nasıl olduğunuza bakacaktım." Gülümseyerek başımı salladıktan sonra: "Hayri beyin oğlu ile ilgili bir gelişmemi oldu?" dediğimde Elif hanım beni onayladı. " Sedat bey bulundu ama durumu pek iyi değil. Müzayede bu nedenle ileri bir tarihe ertelendi. Tarih size daha sonra belirtilecek , Hayri bey yaşanan bu durum nedeniyle sizlerden çok özür diliyor." Elif hanıma teşekkür ettikten sonra kapıyı kapatıp banyoya geçtim. İşlerimi halledip çantamı hazırladıktan sonra arabama yönelirken beni durduran meslektaşım Soner ile kısa bir sohbet yaptım. Ardından aracıma binerek şehre , dün gece gördüğüm hastaneye geçtim. Hastaneye girdiğimde asansöre yönelip 4. katın düğmesine bastım. Asansör kata geldiğimde 1049 numaralı odayı aramaya başladım. Çok geçmeden odayı bulduğumda tam kapıyı çalacakken kapı açıldı ve kırklarında bir hanım gülümseyerek: " Hoş geldiniz Ruh-u Revan Yaman , biz de sizi bekliyorduk." dedikten sonra kenara çekilip bana yol verdiğinde içeri bir adım attım . Odada yataktaki hasta dışında ikisi erkek üç kişi vardı. Erkeklerden biri genç iken diğeri orta yaşlı biriydi. Diğer kadın ise oldukça yaşlı bir hanımdı. Yatağa yaklaştığımda gördüğüm beden ile duraksadım. O sırada orta yaşlı bey konuştuğunda taşlar yerine oturmuştu. " Hoş geldiniz Yaman bey, ziyaretinizin bu kadar erken olacağını düşünmemiştik. Bu da oğlum Ayman, size cevap veremese de gelişinizi bekliyordu." Yatakta yatan beden 16 yaşlarında bir albinoydu ve yüzünde sakin bir tebessümle gözlerini kırpmadan tavana baksa da güçlü enerjisi odanın her yerini kaplamıştı. Açık pembe renk gözleri , biçimli yüzü ve düz beyaz saçları ile masum bir güzelliğe sahipti. İfadesiz görünen bu gencin varlığı ne kadar huzur verse de bir yandan da ruhuma dokunabildiğini hissetmek beni tedirgin ediyordu. Bu kadar zayıf ve savunmasız görünen gencin böyle muazzam bir güce sahip olması tam bir mucizeydi. Bu farkındalıkla gülümsedim ve elimi kar beyaz elinin üzerine koydum. " Teşekkür ederim Ayman."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD