Sabahın ilk ışıkları, dağların arkasından ağır ağır süzülürken evin önündeki avluyu ince bir buğu kaplamıştı. Hava serindi ama toprak ısınmaya başlamıştı. Cihan dizlerinin üzerine çökmüş, Mine’nin minik elleriyle oynadığı taşları izliyordu. Kızının neşesi, sabah sessizliğini delip geçiyordu; arada bir gülüyor, koşup babasının boynuna atlıyordu. “Baba, yakalayamazsın!” dedi, taşlardan yaptığı küçük yola basarak geriye sıçradı. Cihan, kızının ardından gülümser gibi yaptı. “Öyle mi?” dedi, elini uzattı ama kasıtlı olarak yakalayamadı onu. Mine kahkahalarla gülüp etrafında dönüyordu, etekleri havalanıyor, ince saçları yüzüne yapışıyordu. Merdivenin üst basamağında oturan annesi onları izliyordu. Tespihini eline almış, dizlerine dayamıştı. Gözleri ikisinin üzerindeydi ama yüzü ifadesizdi. Bir

