“Kıskanıyorum, yalan söylemeyeceğim!” 🔥

1578 Words
Asmin’in anlatımıyla Gerginlikle biten bir kahvaltının ardından, hemen odama çıktım. Dünkü adamın böyle karlıma çıkacağı kaderimin bana bir taraflarıyla gülmesinden başka bir şey değildi. Adam bir de kahvaltı boyunca ne bakışlarını benden çekmişti ne de diline hakim olabilmişti. Agrej ağa az kalsın adamı dövecek gibiydi. Böyle anlarda Nurbanu gelin ağa, ortalığı sakinleştirmeye çalışmasa döverdi de. Gerçi bütün suç da kendindeydi bence. Bu durumu yadırgadığım yoktu ama beni kuma olarak almışken, bunu söylemekten utanması tamamen bir çelişkiydi. Hayır yani söyleyemeyeceksen başkalarına neden beni aldın ki? Ne yapmaya çalıştıklarını, amaçlarını her geçen saniye daha da bir anlayamıyordum. Hoş adamın bir dediği bir dediğini de tutmuyordu. Önce beni bekleyeceğini söylemişti ilk gecemiz için, sonra da resmen üzerime saldırmıştı. Bunun er geç olacağını bekliyordum ama ilk gün verdiği söz bira olsun rahatlamamı sağlarken, sözünü çiğnemesi adamdan nefret etmeme sebep olmuştu. Şimdi bir de bu şekilde davranması, benden utanması nedense içime bir hüzün salmıştı. Elbette ki beni koluna takıp gezdirmesini beklemiyordum lakin karım diye bari tanıtmasını isterdim. El gibi orada oturup, saçma sapan insanların iltifatlarına sözlü tacizlerine uğramak zorunda kalmazdım en azından. Bu saçmalıkların yanı sıra bir de Xate hanımağanın yaptıkları vardı. Kadın resmen beni gelen adamın önüne atmaya çalışıyor gibiydi. Sanki ben isteyerek bu evliliğe razı olmuşum gibi davranması sinirlerimi bozuyordu. Bana değilse bile oğluna saygı göstermeliydi. Onun karısıydım sonuçta. Kendi kendime homurdanırken kapım tıklatılıp, açıldı. Başımı o tarafa çevirdiğimde, Agrej ağa elinde bir çok kitapla odaya girdi. Yanıma doğru gelirken, sinirli bir ifade vardı yüzünde. “İstediğin kitapları getirttim. Al.” Sehpanın üzerine elindekileri bıraktı. Bana mı sinirliydi bu adam? “Sağolasın.” Bir tek bunu diyebilmiştim. Ne diyeceğimi de bilemedim acayip sinirli görünüyordu. “Asmin, ben sana odana çık dediğimde neden çıkmadın?” Neden çıkamadığımı kendisi de biliyordu. “Xate hanımağa tuttu beni sende gördün.” Öfkeyle bir nefes alıp, sağa sola salladı başını. “Senin kocan benim, Asmin. Anam değil. Benim dediklerimi dinleyeceksin!” Söyledikleriyle kaşlarım çatıldı. “Ya ne demezsin, karım diye söyleyemediğin karınım aynen.” Gözlerimi devirip, yüzüne baktım. Gözlerini kısmış, yüzümün her bir detayına bakıyordu sanki. “Karım diye tanıtmamı mı isterdin? Seni herkese söylememi mi isterdin?” İstediğim için değilde böyle gizlice durmak istemediğim için isterdim söylemesini. Sonuçta bu kötülüğü yapan kişi ben değildim. Başımı salladım cevap vermek yerine. Yanıma doğru bir kaç adım atıp, elini kaldırdı. Refleksle gözlerimi kapattım. Ama beklediğim bir yanma hissi olmadı. Gözlerimi yavaşça açtım. “Sana vurduğum için korkuyorsun. Allah belamı versin benim.” Acılı bir sesle mırıldanırken, elini dün vurduğu yanağıma koyup okşamaya başladı. Bu dokunuşlar neden bilmiyorum ama kalbimi hızlandırdı. Titrekçe bir nefes aldım. “Hayatımda yediğim ilk tokat değildi ama içimin, nedendir bilinmez acıdığı ilk tokattı.” Dudaklarını birbirine bastırdı. Üzerime doğru eğilip, okşadığı yanağımı öptü. Öpmekle de kalmayıp birbirini ardına öpücüklerini sıralamaya başladı. O kadar narince öpüyordu ki, inlemeye benzer bir ses çıktı dudaklarımdan. Utançla başımı eğdim. Elini çeneme koyup, nazikçe kaldırdı başımı. “Benden utanma, Asmin. Sana söz veriyorum zamanı geldiğinde hiç kimseden sakınmadan senin elini tutup, göğsümü gere gere karım diye tanıtacağım. Senin bana ait olduğunu herkes bilecek. Yemin ediyorum. Sadece biraz zamana ihtiyacım var.” Neden bunları söylediğini bilmiyordum ama dediğini yapacağı bir sesle konuşmuştu. Ve ben bu adamdan nefret ederken neden kalbim göğüs kafesimi kıracak şiddette atıyordu? Kendimi de anlayamıyordum. Bedenimin verdiği tepkiler normal değildi. Dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde dudaklarının sıcaklığını halen hissediyordum. “Şu zibidi bir gitsin, seni bu odadan iki gün çıkartmayacağım. Kokunu, sıcaklığını, darlığını çok özledim.” Söyledikleriyle yutkundum. Aklıma Xate hanımağanın masada söyledikleri geldi. “Halbuki gece yeterince giderdiğinizi düşünmüştüm bende bu hallerinizi.” Gözlerime bakan gözleri kısıldı. Annesinin dediklerine gönderme yaptığımı anlamıştı. “Gece hiç bir şey olmadı. Olamazda.” Kaşlarım derince çatıldı. “Hayır yani karın Nurbanu gelin ağa, ben kıskandığımdan demedim öyle.” Daha fazla saçmalamamak için sustum. “Kıskandığını ima etmedim bende ama senin tarafından kıskanılmak nasıl olur merak ediyorum. Beni delicesine kıskanacağın o zamanların gelmesini dört gözle bekliyorum.” Histerik bir kahkaha attım. Kafayı falan yiyecektim şimdi. “Ben seni kıskanacağımı hiç düşünmüyorum, nedense. Ama senin kıskanacağın kesin gibi.” Masada Tahir denen adamın her bana iltifat ettiğinde yumruklarını ve çenesini sıkmasından dolayı bunu söylemiştim. “Kıskanıyorum yalan söylemeyeceğim. Her zaman da kıskandım. Birinin seninle konuşmasına gerek yok kıskanmam için. Başkasının gözleri bile değse sana kıskanıyorum.” Bu adam neler diyordu böyle? Hangi ara kıskanmıştı beni? Önceden gördüğünü söylemişti o zamandan beri miydi acaba? “Sen beni önceden gördüğünü söylemiştin. Ne zaman gördün?” Aklı sanki o güne gitmiş gibi gözleri dalgınlaştı. Dudaklarına bir gülümseme yayıldı. “Sana her şeyi anlatamam ama seni ilk kez dünkü uçurumun orada gördüm. Bir şeyler mırıldanarak, bu güzel saçlarını örüyordun. Sanırım bir türkü söylüyordun. Yanına gelip dinlemek istedim ama seni korkutmamak için vazgeçtim. Öylece izledim seni. Güneş batmaya yakın, sen kalkıp gidene kadar.” Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Bir şeyler söylemek istedim ama çalan telefonu beni engelledi. Cebindeki telefonunu çıkarıp, ekrana baktı. Gözleri kısılırken sesi kapattı. “Benim şimdi gitmem gerekiyor. Akşam görüşürüz.” Başımı sallayabildim sadece. Çoktan kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Odadan çıkınca kendimi yatağıma attım. Neler oluyordu böyle? Kalbim neden deli gibi atıyordu bilmiyorum ama bu his güzel geldi bir an. Çok güzel. Geçen iki saatin ardından, yatağımda oturuyordum. Agrej ağa gittikten sonra biraz uzanmış, sonra kalkıp kitaplarımı incelemiştim. Anlatım dili çok güzel olan bir yayın evine aitti kitaplar. Pahalı olduğu için alamazdım bunlardan ama o hiç düşünmeden almıştı. Sevinmiştim açıkçası. Oturmaktan ve sürekli odada durmaktan bunalınca, aşağı inmeye karar verdim. Hem de biraz hava almış olurdum. Odamdan çıkıp merdivenlerden inip avluya vardım. Kimse yoktu. Konağın herhangi bir yerini de gezememiştim geleli. Avlunun az ilerisindeki odaya girdim, büyük bir salondu. Kocaman koltuklar vardı. Etrafa göz gezdirip, dışarı çıkacakken, birine çarptım. Başımı kaldırıp baktığımda Tahir denen adamdı. Kaşlarımı çatıp yanından geçmek istedim ama kolumu tuttu. Başımı çevirip kolumu tutan eline baktım. “Benim kolumu tutamayacağını öğrenemedin herhal, hırrim. Çek elini.” Gülerek başını iki yanına sallarken elini çekti. “Acı bir yolla öğrettin güzel şey, merak etme.” Dediği hitapla yüzümü buruşturdum. Çekilmez bir adamdı. “Ağzını topla pezo. Düzgün konuş yersin tekmeyi.” Yine güldü. Dediklerimi hafife almaması gerektiğini öğrenememişti galiba. Zevkle öğretirdim bende. Dizimi büküp kasıklarına doğru kaldırdım ama bacağımı tuttu. “O bir iki kere olur.” Bacağımın tuttuğu yeri okşamaya başladı. Hırsla çektim. “Kene gibisin çek git belanı arama.” Üzerime doğru eğilince başımı geri çektim. “Gitmezsem ne yaparsın çok merak ediyorum gerçekten. Belki de Agrej’den seni istemeliyim. Hımm. Sizin buralarda nikah olmadan birlikte gezilmiyor bile değil mi?” Beni onun kuzeni sandığı için bu kadar rahat konuşabiliyordu. “Siktir git lan it soyu. Senin tebellahını sikerim şimdi, dürzü.” Lafım biter bitmez sert bir tokat attım yanağına. Bacağımı bırakıp, yanağını tuttu. “Aklını alırım bir daha karşıma çıkarsan kaşmer. Agrej’e de bu dediklerini anlatacağım. O kessin hesabını.” Yüzü sert bir hal alırken, gözleri kısıldı. “Agrej kime inanır acaba, merak ediyorum.” Yalan yanlış şeyler söyleyeceğini ayan beyan ima ediyordu. Ağzımı açtım konuşmak için ama ne söyleyebilirdim ki? İğrenç bir şeye bakıyormuş gibi yüzüne bakıp, gitmek için hareketlendim. Bu sefer kolum tutulması. Hızlıca avluya çıkıp, oradan da odama giden merdivenlere yöneldim ama vazgeçip kapıya doğru gittim. Dışarı çıktığımda bir kaç siyah takım elbiseli koruma bana bakmaya başladı. Birine doğru yanaştım. “Sigara var mı ağabey?” Adam sanki değişik bir şey söylemişim gibi baktı bana. “Ne bakıyorsun ağabey. Atomu parçalar mısın diye sormadım. Sigara var mı diye sordum?” Adamın kaşları çatılırken elini ceketinin iç cebine atıp, bir paket sigara çıkartıp, bana uzattı. Elime aldığım paketten bir dal sigara alıp, paketi geri uzattım. Elindeki çakmağı bana uzattı, alıp içeri geri girdim. Merdivenlere yönelip kimsenin beni görmeyeceği bir yer aradım. İkinci katın terasına gitmeye karar verdim. Terasa vardığımda bir köşeye geçtim. Burnuma buram buram yasemin kokusu geliyordu. Kenarda duran bir kaç saksıda yasemin vardı. Nurbanu gelin ağanın olmalıydı bunlar. Sigaramı yakıp, bir nefes çektim içime. Tiryaki değildim. Arada bunalınca ağabeyimin paketinden bir tane alıp, içerdim. Şimdi de yaşadığım stres ve az önceki konuşmanın sinir bozuculuğu da buna eklenince içesim gelmişti. Ağzımdaki sigara dumanını dışarı üflerken karşıma baktım. Boş olan konak rahatlıkla görünüyordu burada. Bir nefes daha aldım. “Sigara içtiğini bilmiyordum.” Nurbanu gelin ağanın sesini duyunca sigaramı söndürmek için bir hareket yaptım. “İçebilirsin. Rahat ol lütfen.” Yeniden konuşunca yutkunarak, baktım ona. Yüzünde gayet rahat bir ifade vardı. “Her zaman içmiyorum. Arada sırada canım istiyor.” Başını anlayışla salladı. “Hayat bazen olmadık yükler bindiriyor sırtımıza, değil mi?” Sözleri bitince uzaklara daldı gibi oldu. Gözleri hafiften doldu, iç çekti. Bir özlem gibiydi bu iç çekiş. “Özlediğin biri mi var?” Gözleri kapanırken yeniden başını salladı. “Özlediğim, aradığım ama bulamadığım biri var. Benden giden ama inatla beklediğim biri.” Kaşlarım çatıldı dediklerine. Kimdi ki bu bahsettiği? Yoksa Agrej ağadan mı bahsediyordu? “Benim gelmemden dolayı Agrej ağanın, senden uzaklaştığını mı düşünüyorsun? Eğer öyleyse üzülmene gerek yok! Kendime yaklaştırmayacağım onu.” Yanıma gelip ellerimi tuttu. “Hayır bahsettiğim o değil. Ayrıca onu kendinden uzaklaştırma. O bunu uzun zamandır bekliyor. Sana kavuşmayı. Ama şu anda fazla konuşmasak daha iyi bu konuları. Sigaranı içtiysen, odana git, duş al. Agrej üzerinde sigara kokusu almayı sevmeyecektir.” Başımı sallayıp, ellerindeki elimi çektim. Aklımda bir ton soruyla birlikte odama gittim. Bir işler vardı ama kafam o kadar çorba olmuştu ki, düzgün düşünemiyordum. Agrej ağada beni uzun zamandır beklediğini söylemişti, şimdi Nurbanu gelin ağa da aynısını söylüyordu. Neler olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Adam akıllı biri gelip anlatmazsa da olmayacak gibiydi. Sıkıntıyla bir nefes verip, üzerimi çıkardım ve banyoya girdim. Belki güzel bir duş kafamı toparlamama yardımcı olabilirdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD