YAZAR ANLATIMIYLA
Agrej, titreyen eline bakıp gözlerini kapattı. Vurmak istememişti. Kesinlikle Asmin’in canını acıtmak değildi niyeti. Sadece öyle konuşunca aniden gerilen sinirlerine engel olamamıştı. Nurbanu yaklaşıp koluna dokundu. “Agrej, neden yaptın? Vurmaman gerekiyordu!” Agrej, gözlerini açıp, yerdeki başını kaldırdı. Nurbanu’ya kısa bir bakış atıp, odanın kapısına doğru adımladı.
Sert ifadesi odadan çıkıp, annesine döndüğünde oldukça memnun görünüyordu yaşlı kadın. “Haketmişti oğlum. Ne o öyle bir ağaya, hele de kocaya bağırmak? Gelinime de vuracaktı az kalsın. Ellerin dert görmesin.” Agrej derin bir nefes alıp verdi, sinirleri gittikçe yükseliyordu. “Ana, o da senin gelinin. Ben en başından ne dedim sana? Ona da Nurbanu’ya davrandığın gibi davran. Sen ne yapıyorsun, onu eziyorsun! Yapma.” Xate hanım sanki oğlu çok saçma bir şey söylemiş gibi baktı yüzüne. “Ne dersin oğlum? Nurbanu ile o bir mi hiç? Göz var nizam var. Hanım hanımcık değil ki, delişmem bir şey!” Agrej annesine laf anlatamayacağını bildiğinden, başını iki yanına sallayıp, bir nebze de olsa sinirini kontrol etmeye çalışarak indi merdivenlerden.
Bir şekilde gönlünü almalıydı, Asmin’in. Avluya indiğinde o gelmeden çalışanlar işlerinin başına dağıldığı için sessizdi ortalık. Asmin’i göremeyince mutfağa geçti. Çalışanlar diken üzerinde işlerini yapıyorlardı. Bilirlerdi ağalarının sinirli hallerini, ondan pek yaklaşmazlardı ona. Hoş normal halinde de yaklaşılmazdı Agrej ağaya.
Agrej, mutfakta Asmin’i göremeyince az buçuk rahatlattığı sinirleri yeniden gerildi. “Ahzer, gelin ağan nerede?” Sinirli ve sert sesini duyan çalışanlar, irkilerek birbirlerine baktılar. Ahzer ağasına dönüp başını yerde tutarak titrek bir sesle konuştu. “Şey ağam, gelin ağam avluya inince ağlayarak, konağın kapısından çıktı gitti.” Agrej’in duyduklarıyla elleri yumruk olurken, kaşları derince çatıldı. Hemen mutfaktan çıkıp, konağın büyük kapının önüne ilerledi.
Dışarı çıktığında, iki yanına baktı ama Asmin yoktu. “Şeref, gelin ağan nerede, Şeref?” Şeref, ağasının yanına koşup geldi. “Ağam, ağlayarak çıkıp, şu tarafa gitti.” Agrej, başını ellerinin arasına alıp, sabır dilendi. “Lan neden durdurmadınız? Allah kahretsin, bir boku da becerin amına koyayım.” Şeref iki yanlarındaki adamlara baktı. Hepsi de korkudan başlarını eğmişlerdi. “Ağam biz bilemedik, çıkmasının yasak olduğunu. Önceden söyleseydin izin vermezdik.” Agrej, başındaki ellerini çekip, öyle bir baktı ki, Şeref’e adam bu bakışlar altında ezildikçe ezildi. “Suçlusu ben mi oldum şimdi? Kapıya süs diye mi koyuyorum lan ben sizi?” Arabasına doğru giderken söylenmeye devam ediyordu. Halen yerlerinde bekleyen adamlarla dişlerini sıktı. “Lan binsenize arabalara neyi bekliyorsunuz? Davetiye mi?” Sert çıkışıyla anında bir hareketlilik oldu. Dörder beşer farklı arabalara bindi, adamlar.
Arabasını çalıştırıp, Şeref’in Asmin için gitti dediği yere doğru sürmeye başladı, Agrej. Bir yandan da içi içini yiyordu. Hatalıydı ve pişmandı. Kesinlikle vurmaması gerekiyordu. Bir şekilde affettirecekti kendini. Sağına soluna bakınmaya başladı, arabayı sürerken. Asmin’i etrafta göremediği her an içindeki sıkıntı büyüyordu.
Telefonunu eline alıp, Şeref’i aradı. Arama anında açıldı. “Ayrılalım. Siz çarşıya doğru gidin, her yeri didik didik arayın. Ben şehrin çıkışına doğru gideceğim. Evdeki adamlara da söyle konağın çevresine baksınlar.” Direksiyonu sağa kırarken, Şeref cevap verdi. “Emredersin ağam.” Telefonu kapatıp, yan koltuğa fırlattı. Sinirlendiği için başı da ağrımaya başlamıştı. Şehrin çıkışına doğru arabayı sürerken, tedirginliği derin bir hal almaya başladı.
İçinde büyüyen pişmanlığa ek olarak bir çok soru da geliyordu aklına. Ya kendine bir şey yaparsa, ya geç kalır da onu bulamazsa, ya kaçıp giderse buralardan, ya da en kötüsü ona zarar vermek isteyen düşmanlarının eline düşerse. Yok dedi içinden, öyle fazla bir bilen yoktu evlendiğini daha.
Dakikalar geçip giderken, gözleri de dolmaya başlamıştı. Çalan telefonunun sesi kulaklarına dolduğunda, gözünü yoldan ayırmadan, yan koltuğa attığı telefonuna uzandı. Eline alıp, arayana baktığında sessize atıp, yoluna devam etti. Şu anda bir de bununla uğraşamazdı. Azar işiteceğini biliyordu ama kimseye veremeyecek bir cevabı yoktu.
İlerlemeye devam ederken, aklına Asmin’i ilk gördüğü zaman düştü. Biraz daha ilerleyip, direksiyonu sola doğru. toprak yola kırdı. İçinden bir ses orada olduğunu söylüyordu. Etrafına bakışlar atarak sürdü arabasını. Yokuşu çıkıp, düzlüğe geldiğinde, ilerideki uçurumun kenarında duran çıplak ağaç, görüş alanına girdi. Altında birisi oturuyordu. Az daha ilerleyince bunun Asmin olduğunu gördü. Rahat bir nefes aldı. Arabasının hızını biraz daha arttırıp, ağacın az gerisinde biten yola kadar sürdü.
Asmin gözlerini kapatmış, içinden bir türkü söylüyordu. Duyduğu araba sesiyle başını çevirdi. Araba durup da içinden Agrej ağa inince, sakıncalı bir şey görmüş gibi başını çevirdi hemen. Görmek bile istemediği adam gelmişti. İçinden söylediği türküye devam etti. ‘
Yâr deyince kalem elden düşüyor, Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor, Şaşıyor. Lambada titreyen alev üşüyor, üşüyor.
Aşk kâğıda yazılmıyor, Mihriban. Sevdiğim, Mihriban.’
Babasının annesine söylediği türküydü bu. Mihriban’dı annesinin adı. Ne zorluklarla almıştı annesini, babası. Anlatırdı arada sırada. Küçükken sevdalanmışlar, büyüyünce de artarak devam etmişti aşkları. Kaçarak evlenmişlerdi. Yoksa başkasına vereceklerdi, annesini. Çok severlerdi birbirlerini ama annesini seven başka biri tarafından yıllar sonra öldürülmüşlerdi. On iki yaşındaydı Asmin, onlar öldürüldüklerinde. Adamın kim olduğunu da bilmiyorlardı, esasında. Tek bildikleri, o da sevmiş, başkası alınca hazmedememişti. Öyle demişti annelerinin akrabaları.
Üzüldüğü her vakit, bu türküyü söylerdi, Asmin. Anası babası yanında gibi hissederdi. Gerçi o zamanlar ağabeyinin kendine çektirdikleri için ağlardı. Böyle sığıntı gibi bir yerde yaşayıp da, hakarete, şiddete maruz kalmak, o günlerden daha beterdi. Gözlerinden akan yaşları silerken, yanına doğru yaklaşan adım seslerini duydu. Başını çevirip bakmadı. Öylece yeri izlemeye devam etti. Adımlar yanına gelip, durdu.
Ses çıkmadı bir süre, kimseden. Asmin haketmediği bir şiddetin hesabını soracak gücü bulamıyordu kendinde, Agrej ise yaptığı hatayı nasıl dile döküp özür dileyeceğini bilmiyordu. Sessizlik çığ gibi büyürken, en sonunda bir boğaz temizleme sesi duydu, Asmin. Agrej ağa konuşmaya karar vermişti demek. “Asmin, ben özür dilerim. Bir an sen öyle konuşunca kendime hakim olamadım. Zaten iki gündür yorgunluktan halim yoktu, üzerine bir de sen öyle konuşunca kendimi tutamadım. Affet beni.” Asmin içinden güldü bu sözlere. Umurunda da değildi hiç bir şekilde. Yapılana bedel, kılıf uydurulmak için söylenen süslü sözlerdi ona göre.
Agrej, bekledi bir süre Asmin’in konuşmasını. Lakin genç kadın ağzını açıp, tek bir kelime bile söylemedi. Öylece karşısına diktiği gözlerini de bir an bile değdirmemişti, Agrej’e. İçindeki sıkıntı büyüdükçe büyüdü adamın. “Susma böyle, kurbanın olayım bir şey de.” Asmin, yine sustu. Diyeceği şeyi atılan tokattan sonra söylemişti zaten. Başka da dilinden laf çıkmazdı. Çıksa da boşa konuşacağını biliyordu. Agrej yerinde rahatsızca kımıldandı. “Konuşmayacak mısın benimle, Asmin? Ağzını açıp tek laf etmeyecek misin?” Asmin, durmadan konuşan adamla kaşlarını çattı, yine ona bakmadan, karşısındaki dağa baktı. “Konuşsam ne değişecek, ağa? Bana o tokadı attın ama öncesinde söylediklerimi dinledin mi benim? Deli eden sizken, neden ben söylediklerim için tokat yedim?” Doğru söylüyordu, Agrej de hak veriyordu içinden. Ama konuşamazdı şimdilik. Her şey koca bir belirsizlikten ibaretken, ne dese boşa çıkardı çünkü.
“Özür dilerim, dilimden başka laf çıkmıyor. Her söylediğinde de haklısın. Ama böyle olmaz. Konağa gidelim, orada konuşalım.”
Güldü Asmin. Sadece güldü bu sözlere. “Zaten gidecek başka yerim mi var? Sende bunu bildiğin için, vurmadın mı bana? Ya da Xate hanımağa bunu bildiği için etmiyor mu o hakaretleri? Sahipsiz olduğum için, üzerimde hüküm sürmüyor musunuz, hepiniz?”
Agrej duyduğu sitemlerle, gözlerini kapattı. Olayları bir hal yoluna koyamamıştı. Her şey de üst üste geliyordu. Anasına en başında tembih etmişti, nasıl davranması gerektiği hakkında. Ama kadın inatla bildiğini okuyordu. Olaylarda birbirini ardına patlak verince iki dakika duramıyordu yerinde. “Söz, bir daha duymayacaksın o lafları. Bende elimi kaldırırsam namerdim. Gel gidelim hadi.” Asmin başını çevirmeden dilindeki esas sözleri söyledi. “Nikah kıyılırken, mehir diye bir söz istemiştim hatırlıyor musun?” Agrej başını salladı ama ona bakmayan, bedene karşılık konuştu. “Hatırlıyorum.” Sakin bir ses tonuyla konuşsa da korku vardı içinde. Ayrılmayı isterse diye korkuyordu. Meraklı gözlerini dikti genç kadına.
Söyleyeceği şeyi kabul eder miydi, Agrej ağa bilmiyordu Asmin ama denemekten başka çaresi de yoktu. “Yakında üniversite sınavı olacak. Ona katılmak istiyorum. Öğretmen olmak en büyük hayalimdi benim. Sen sormadan söyleyeyim, burada okuyacağım merak etme. Başka şehire gitmeyi düşünmüyorum.” Agrej, şaşkınlıkla baktı. Kesinlikle beklediği istek değildi bu. Bir yanı rahat bir nefes aldı. Diğer yanı ise genç kadının dediklerini tartıyordu. “Çok mu istiyorsun öğretmen olmayı?” Asmin, yine ona bakmadan başını salladı. “Annem ölmeden önce hep oyun oynardık. O öğrenci olurdu bende öğretmen. O gün okulda ne işlediysek anneme anlatırdım. Keyifle dinlerdi beni.” Bu anı yeniden gözlerini yaşarttı. Hiç bir zaman kırmamıştı onu annesi. Hep de oyun oynardı onunla. Onlar gittikten sonra birden büyümüştü sanki, Asmin. Hem en yakın oyun arkadaşını, hem de annesini kaybetmişti.
Güzelce konuşan kadına baktı, Agrej. Öyle yumuşak bir ses tonuyla konuşmuştu ki, hiç susmasın istedi. Hep konuşsun ben de onu dinleyeyim diye geçirdi içinden. Asmin, susunca yine karşısına bakmaya devam etti. O uçurumun karşısındaki dağın manzarasını izlerken, Agrej’de onu izliyordu. Ayağa kalktı ardından. “Bu kadar çok istiyorsan, tamam. Okuyabilirsin. Ama okula tek başına gidemezsin! Yanında hep iki tane koruma olacak. Seninle birlikte derslere de girecekler.” Asmin duyduklarına sevinse mi, sinirlense mi bilemedi. Bir de güven sorunlarıyla uğraşacaktı anlaşılan. Gözlerini devirmekle yetindi. Agrej, elini Asmin’e doğru uzattı. “Bu problemi çözdüysek, hadi konağa gidelim.” Hiç bir problem çözmedik anasını satayım demek istedi, Asmin. Ama başını salladı.
Geldiğinden beri ilk defa ona döndü, oturduğu yerde. Uzatılan ele baktı. Kendisine tokat atılan el. Başını sağına çevirip, kalktı yerinden. Arabaya doğru ilerledi. Agrej havada kalan eline bakıp, dişlerini sıktı. Şimdilik biraz alan tanımalıydı, karısına.
Asmin, arabanın yanına varıp, ön koltuğa oturdu. Arkaya oturmak isterdi ama bu adamın ona da bir laf edeceği aşikardı. Nitekim haklıydı da. Agrej’in de gelip arabaya binmesiyle, konağa doğru gitmeye başladılar. Toprak yoldan asfalta çıktıklarında, Agrej’in telefonu çaldı. Asmin’e, yandan bir bakış atıp, telefonunun ekranına baktı, Şeref arıyordu. Açıp, kulağına götürdü.
‘Söyle.’
‘Ağam, Asmin gelin ağam yok hiç bir yerde. Bulamadık.’
‘Ben buldum. Siz konağa dönün. Geliyoruz bizde.’
‘Emredersin ağam. Ağam bir de şu istanbuldan gelecek olan ortağınız Tahir Mengene aradı az önce, size ulaşamamış. Buraya gelmiş ama bir kaza mı ne geçirmiş, hastanede şu anda. Ne yapalım?’
‘Gönder birini, ilgilensin adamla. Beni de haberdar etsin. Hastaneden çıkınca da bize getirsin!’
‘Emrin olur ağam.’
Agrej telefonu kapatıp, Asmin’e uzattı. Asmin uzatılan telefonu alırken, şaşkınca bakıyordu. “Ne yapayım ben bunu?” Agrej’in dudaklarından varla yok arası bir gülümseme geçti. “Tut işte, koyacak yer bulamadım.” Asmin, içinden tövbe çekip, elindeki telefonu kucağına bıraktı. Bu adamı da, ne yapmaya çalıştığını da anlamamıştı. Agrej ise telefonu sadece, Asmin’i karısı gibi hissetmek için uzatmıştı. Telefonu alması da bunu hissetmesini sağlamıştı.