Bölüm 11: Ormandaki Alfa

709 Words
Lucy, derin bir nefes alarak ormana doğru yürümeye başladı. Gölette bulduğu kolyenin, hayatını bu kadar değiştirebileceğini hiç düşünmemişti. Her şey sanki bu küçük kolye ile başlamıştı: Alex’in rüyalarına girişi, Uno’nun sözleri, annesinin ona dolunayda doğanlar hakkındaki sırları... Uno’nun söylediği şeyler tekrar aklına geldi. Dolunayda doğan mıydı? Eğer öyleyse, neden annesi bunu gizliyordu? Belki de annesi onun sıradan bir kurt olmasını istiyordu, tehlikeli bir dolunayda doğan değil. Ancak Lucy kendini sıradan hissetmiyordu. Daha dönüşmeyi bile başaramamıştı, bu yüzden dolunayda doğan olmak ona imkânsız gibi geliyordu. Ama bir yanıyla da içindeki o bastırılamaz gücün varlığını sezinliyordu. Adımlarını hızlandırdı. Düşünceler zihninde dönerken, kendini bir kez daha kolyeyi bulduğu gölete doğru yürürken buldu. Gölet, her zamanki gibi sakin ve huzurluydu. Etrafı çevreleyen ağaçların arasından süzülen güneş ışıkları, suyun yüzeyine vuruyor, hafif bir rüzgâr yaprakları usulca sallıyordu. Lucy, buraya ilk geldiğinde hissettiği o huzuru tekrar bulmak ister gibi derin bir nefes aldı. Kolyeyi bulduğu yere geldiğinde durup etrafına baktı. Bu yer, her şeyin başladığı noktaydı. Ama neden? Bu kadar sır, bu kadar bilinmezlik neden onun etrafında dönüyordu? Aniden kendini izlendiğini hissetti. Bu rahatsız edici bir histi, tüylerini diken diken eden türden. Omuzlarının üzerinden geriye doğru baktı, ama hiçbir şey göremedi. Birkaç saniye daha durup dinledi, sadece yaprakların arasında esen rüzgârın sesini duydu. İçindeki huzursuzluk bir türlü dinmiyordu. Uzakta, büyük bir ağacın arkasına saklanmış olan Alex, onu karanlık gözlerle izliyordu. Lucy’nin buraya geleceğini biliyordu. Kalbi hızla çarpıyordu. Onu izlemek, varlığına şahit olmak, daha fazlasını istemesine neden oluyordu. Ama henüz doğru zaman değildi. Alex, Lucy’nin savunmasız olduğunu ve dolunayda doğan olduğunu hissediyordu. Onu bu kadar çekici kılan şeyin sadece güzelliği olmadığını, onun içindeki gücün de kendisini bu kadar büyülediğini biliyordu. “Geleceğini biliyordum,” diye düşündü karanlık bir tutkuyla. Ama tam o sırada ağaçların arasından yaklaşan başka bir varlık hissetti. Lucy, arkasından gelen ayak seslerini duyduğunda donup kaldı. Kalbi hızlıca çarpmaya başladı. Arkasını döndüğünde, devasa bir kurt figürü ormanın gölgesinden çıkarak ona doğru yürüyordu. Bu kurt, daha önce gördüğü tüm kurtlardan farklıydı. Güçlü bir auraya sahipti, kahverengi kürkü, iri yapısı ve parlak sarı gözleri Lucy’yi hipnotize etti. Kurt, insan formuna dönüşerek karşısında durdu. Lucy onun kim olduğunu hemen anladı: Alfa Leon. Yabancı sürünün lideri. “Burada ne yapıyorsun?” diye sordu Leon, sert ama meraklı bir ses tonuyla. Lucy, biraz geri çekildi. Leon’un varlığı çok yoğundu; sanki tüm alanı dolduruyordu. “Ben... sadece yürüyüşe çıktım,” dedi, sesi titrek çıkmıştı. Leon, başını hafifçe yana eğdi ve onu dikkatlice inceledi. Bakışları Lucy'nin yüzünde gezindi, sonra gözleri onun boynuna, nefesinin hızlandığını gösteren hareketlere kaydı. Bu genç kadında onun dikkatini çeken bir şeyler vardı, ama ne olduğunu anlamlandıramıyordu. “Dönüştün mü hiç?” diye sordu, beklenmedik bir şekilde. Sesi sert ama bir yandan da merak doluydu. Lucy, bu soruyla neye uğradığını şaşırdı. Utançla başını önüne eğerek, "Hayır," dedi. "Henüz dönüşemedim. Zaten bu, benim en büyük sorunum." Leon, kaşlarını çattı. Sert görünüyordu ama Lucy onun bakışlarında farklı bir şey hissetti: bir damla şefkat ya da anlayış. "Henüz dönüşemedin, demek..." dedi, sesi biraz daha yumuşayarak. "Bu yaşta dönüşememiş olman nadir bir durum. Ama..." Bir an duraksadı. Sanki ne söyleyeceğini tartıyor gibiydi. "Sürümde en iyi şifacıları barındırıyorum. Belki bizim şifacılarımız, bu konuda sana yardımcı olabilir." Lucy, Leon’un teklifine şaşırdı. Bu kadar güçlü ve tehditkâr bir alfanın, onun gibi birine yardım teklif etmesi beklenmedik bir şeydi. “Gerçekten mi?” diye sordu, gözlerinde bir anlık umut belirerek. Leon, bir an duraksadı ve bakışlarını tekrar Lucy'nin üzerine sabitledi. “Evet. Ama bunun kolay bir süreç olmadığını söyleyebilirim .” Lucy, bu sözler üzerine donup kaldı. Leon’un söyledikleri onda daha fazla soru işareti oluşturmuştu. “Neden bana yardım etmek istiyorsunuz?” diye sordu. Leon’un bakışları karardı. “Ben bir Alfa'yım. Benim işim bu.” Lucy, Leon’un sözleri karşısında kendini küçük ama aynı zamanda önemli biri gibi hissetti. Leon’un ilgisi ona karmaşık duygular yaşatıyordu. Tehlikeli bir tarafı vardı, ama bir şekilde onun bu gizemli ve güçlü tarafı, Lucy’yi kendine çekiyordu. Leon, Lucy’ye bir an daha baktıktan sonra başını salladı. “Eve dön. Yalnız başına buralarda dolaşmak olmak akıllıca değil, tehlike artık çok yakında” dedi ve ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı. Lucy, Leon’u izlerken içindeki sorularla baş başa kaldı. Leon’un sözleri, onun kim olduğunu anlamak için bir fırsat mıydı, yoksa daha büyük bir karmaşanın başlangıcı mı? Tek bildiği şey, hayatının geri dönülmez bir şekilde değişmekte olduğuydu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD