Lucy, sabahın ilk ışıkları mağaranın taş duvarlarından yansırken yavaşça gözlerini açtı. İlk hissettiği şey, vücudunu saran sıcaklık ve başının yaslandığı güçlü bir göğsün ritmik hareketiydi. Farkına vardığında, Alfa Alex’in kollarında olduğunu anladı. Onun tarafından sıkıca sarılmıştı, yüzü boynuna yakın bir yerdeydi.
Kalbi bir anda hızlanmaya başladı. Hep rüyalarında hissettiği o ateşli yakınlık, şimdi gerçeklikte vücut bulmuş gibiydi. İçini bir arzu dalgası kapladı, bu kadar yakından hissettiği güçlü kollar onu adeta büyülüyordu.
Kafasını hafifçe kaldırıp mağaraya göz gezdirdi. Beta Cael’in uyuduğu yerde olmadığını fark etti. Çoktan uyanmış ve gitmiş olmalıydı. Bu düşünce bir nebze olsun rahatlamasına neden oldu.
Lucy’nin kıpırdanışını fark eden Alex, hafifçe mırıldanarak uyandı. Gözlerini açar açmaz Lucy’ye baktı ve o karanlık ama baştan çıkarıcı gülümsemesi yüzünde belirdi. Yavaşça ona doğru eğildi ve kulaklarına yakın bir şekilde fısıldadı:
“Günaydın, güzellik.”
Sesi, sabahın serinliği kadar yumuşak ama bir o kadar da derin ve çekiciydi. Lucy’nin nefesi kesildi. Alex’in sesi o kadar etkileyiciydi ki bir an hareket etmeyi bile unuttu.
“Rahat uyuyabildin mi?” diye sordu Alex, yüzündeki ifade hâlâ aynı cezbedicilikteydi. Lucy’nin sustuğunu fark edince biraz daha yaklaşıp saçlarının arasından derin bir nefes aldı.
“Senin burada olman her şeyi daha iyi yapıyor,” dedi Alex, sesi daha da yumuşak ama dolu dolu bir anlamla. Lucy’nin yanakları yavaşça kızardı. Bu kadar yakın olmak, onun tüm savunmalarını kırmış gibiydi.
Ama Lucy, derinlerde bir yerde bu yakınlığın tehlikeli olduğunu hissediyordu. Alfa Alex’in onun üzerindeki etkisi, kendisini giderek daha da güçlü bir şekilde hissettiriyordu. Alex’in vücudu ona sıkıca yapışmıştı; erkeksi vücudu, Lucy’nin vücudunda hissedilen bir sıcaklık yaratıyordu. Bu yakınlık, Lucy’nin içinde bir şehvet ateşi yakmıştı. Vücudunun her bir hücresi, Alex’in varlığını hissediyordu.
Tam o anda, Lucy kalçalarına dayanmış olan Alex’in sert erkekliğini hissetti. Vücudunda bir gerilim oluştu. Nefes nefeseydi. Arzunun ateşi, vücuduna yayılıyordu; kalbinin atımları, kulaklarında yankılanıyordu.
Alex, bunun farkına vararak erkekliğini Lucy’nin kalçalarına daha sert bastırdı. Bu hareketi, Lucy’nin içinde yükselen arzunun ateşini daha da büyüttü. Lucy, direnmeye çalıştı; ancak mağaranın gizliliği ve yalnızlığı, onun arzularını serbest bırakmıştı. İçinde coşan şehveti kontrol altına alması imkansızdı.
Alex, onların üzerindeki ince örtüyü omuzlarına kadar çekti. Bu onlara daha da gizlilik sağladı. Her bir hareketi, Lucy’nin vücudunda ateş yakıyordu. Örtünün altından, Alex’in elleri, Lucy’nin bluzunun çekip karnına dokundu. Dokunuşları, yavaş ve özenliydi. Her bir dokunuş, Lucy’nin içinde bir şehvet seli oluşturuyordu. Alex, elini ilerletip parmaklarıyla Lucy’nin meme uçlarını okşadı. Lucy, zevkten inledi. Alex, dudaklarını Lucy’nin boynuna dayadı. Yavaşça, öpmeye başladı…
Alex’in öpücükleri, hafifçe ısırmaya döndü. Her dokunuşu, Lucy’nin içinde bir yangın yakıyordu. Lucy, Alex’in ellerinin teninde gezindiği her an, zevkle inliyordu. O istemese bile vücudu, Alex’in dokunuşlarına şehvetle karşılık veriyordu.
Alex, Lucy’nin göğüslerini ellerine aldı. Meme uçlarını parmaklarıyla ince ince sıktı. Lucy, zevkten inliyordu. Vücudu, titremeye başladı. Alex, örtünün altına girip dudaklarıyla Lucy’nin meme uçlarını zevkle emmeye başladı. Lucy'nin vücudu, kontrolsüzce kasılıyor ve gevşiyordu.
Alex'in parmakları yavaşça Lucy’nin pantolonuna indi. Yavaşça, pantolonunun fermuarını açtı. Kot pantolonu yavaşça inidirip, Lucy’nin çıplak kalcalarını ortaya çıkarırken, Alex’in gözlerindeki şehvet daha da yoğunlaştı. Neredeyse hayvanî bir arzuyla ona dokunuyor, kalçalarını okşuyordu.
Alex, ellerini yavaşça, Lucy’nin bacaklarının arasına kaydırdı. Parmaklarını, Lucy’nin cinsel organına değdirdi. Yavaşça, onu okşamaya başladı. Her dokunuşu, Lucy’nin içinde bir şehvet fırtınası oluşturuyordu. Lucy, zevkten inliyordu. Vücudu, Alex’in dokunuşlarına tamamen teslim olmuştu.
Tam o anda, onun kendisine teslim olduğunu ve ne isterse yapmasına izin vereceğini hissettiği o anda, Beta Cael telaşla mağaraya girdi. Yüzü endişeyle kararmıştı. “Leon ve adamları izimizi bulmuş,” dedi Cael, nefes nefese. “Hemen buradan ayrılmamız lazım!”
Lucy şaşkınlıkla yerinde doğrulmaya çalışırken, Alex gözlerini kısarak öfkeyle dişlerinin arasından konuştu:
“Tam da bir şeylerin ortasındaydık.”
Sesi soğuk ama tehditkârdı. Lucy, Alex’in bu tavrından biraz ürkse de utangaçlıkla kıyafetlerini düzeltmeye çalıştı. Cael ise vakit kaybetmeden mağaradaki eşyaları toparlamaya başladı.
“Beni duyuyor musun, Alex? Şimdi harekete geçmezsek yakalanacağız!” diye çıkıştı Cael, işleri hızlandırmaya çalışarak.
Alex derin bir nefes aldı, öfkesini bastırmaya çalışıyordu. “Tamam,” dedi arzu ve istekle, Lucy’ye bakarak. “Hazırlan. Buradan hemen gitmemiz lazım.” dedi.
Lucy, Alex’in keskin bakışlarından etkilenmiş bir halde hemen toparlanmaya çalıştı. Giysilerini düzeltti, üzerindeki tozu silkti ve toparlandı. Alex ise soğukkanlı bir şekilde çevresine göz gezdirip önemli bir şeyi unutmadıklarından emin oldu.
“Planımız ne?” diye sordu Alex, Cael’e yaklaşırken.
“İzleri tamamen kaybettirene kadar hızlı hareket edeceğiz,” dedi Cael. “Ama şu anda dikkat çekmeden buradan uzaklaşmamız gerekiyor.”
Lucy başını salladı ve ikiliyi takip etmeye başladı. Mağaradan çıkar çıkmaz soğuk sabah havası yüzlerine çarptı. Yola koyulduklarında, Alex arkasını dönüp Lucy’ye baktı.
“Merak etme,” dedi, sesi yumuşak ve güven vericiydi, “Seni güvende tutacağım.”
Lucy, içindeki karmaşık duygularla Alex’in arkasında yürümeye devam etti. Ancak Alfa Leon’un onları bulmaya çalıştığı gerçeği, yüreğine değişik ürperti düşürmüştü.