Alfa Alex, derin nefeslerle yaralarına rağmen hızlıca koşuyordu. Yanında Beta Cael, aynı hızla ilerliyor ve sürekli çevreyi kontrol ediyordu. İkisi de hem fiziksel hem de zihinsel olarak yorgundu, ama durmaya niyetleri yoktu. Ormanın karanlık örtüsü altında, birlikte hareket ediyorlardı.
Alex'in aklında yalnızca bir şey vardı: *İntikam.*
Bir süre sonra ormanın derinliklerindeki gizli bir açıklığa ulaştılar. Sürülerinden birkaç kişi onları bekliyordu. Alex, oraya vardığında herkes sustu. Alfanın karanlık gözlerindeki öfke ve hüsran, herkesin omuzlarına bir ağırlık gibi çöktü.
Cael, Alex'in yanına yaklaştı ve yaralarını kontrol etmeye çalıştı. “Durmalısın, Alex. Bu şekilde devam edemezsin.”
Alex, Cael’e hırçın bir şekilde bakarak elini itti. “Şimdi dinlenemem. Bizi takip ediyor olabilirler.”
Cael derin bir nefes aldı. Alex’in bu kadar öfkeli olduğunu daha önce hiç görmemişti. “Peki,” dedi, sesi hem merak hem de endişeyle titriyordu. “Şimdi ne yapacağız?”
Alex, betasına döndü. Gözleri karanlık bir parıltıyla yanıyordu, dudakları ise öfkeden ince bir çizgi haline gelmişti. “Bunca insanı kaybetmek için toplamadım,” dedi, sesi sert ve kararlıydı. “Biz kazanacağız. Ama adım adım.”
Cael kaşlarını çattı. “Adım adım mı? Yani bir süre geri çekileceğiz?”
Alex başını salladı. “Evet. Önce toparlanacağız ve izimizi kaybettireceğiz. Ama bu sadece başlangıç.”
Cael, Alex'in sözlerinin ağırlığını hissetti. “Sonra?” diye sordu.
Alex’in gözleri daha da karardı. “Sonra büyük bir saldırı için hazırlanmaya başlayacağız. İlk hedefimiz Alfa Leon ve sürüsü olacak.” Sesindeki soğukluk herkesin tüylerini diken diken etti. “Sonra… Tüm dünya önümüzde diz çökecek.”
Alex’in emirleriyle herkes harekete geçti. Sürü üyeleri toparlanmaya başladı. Cael ise Alex’in yanından ayrılmadı.
“Leon’u alt etmek için planımız ne?” diye sordu Cael, Alex’in bir ağaca yaslanarak nefesini düzenlediğini gördüğünde.
“Onların zayıflıklarını bulacağız,” dedi Alex, dişlerini sıkarak. “Leon’un en büyük zayıflığı Lucy. O kızı tamamen ele geçirebilseydik, çoktan kazanmış olurduk. Ama şimdi başka bir plan yapmalıyız.”
Cael başını salladı. “Lucy’yi tekrar hedef almak riskli olabilir. Leon artık onu daha iyi koruyacaktır.”
Alex gülümsedi, ama bu gülümseme tamamen acımasızdı. “Her şeyin bir zamanı var, Cael.”
Alex ve sürüsü, birkaç gün boyunca dikkatle hareket etti. Herhangi bir iz bırakmamaya özen göstererek ormandaki patikalarda ilerlediler. Bu sırada Alex, planlarını daha da detaylandırıyordu. Savaşın bu noktaya gelmesi, onu daha acımasız yapmıştı.
Bir gece, Cael Alex’in yanına oturdu. “Sana bir şey sorabilir miyim?”
Alex başını salladı. “Sor.”
“Lucy’ye olan takıntın... Bu gerçekten stratejik miydi? Yoksa seni gerçekten etkiledi mi?
Alex’in yüzü bir anda karardı. “Lucy benim için bir araç,” diye sertçe cevap verdi. Gözlerinde tereddütsüz bir açgözlülük ve hırs vardı. “O, Tanrıçanın seçimi. Ve ben o gücü hak ediyordum.”
Alex, sürüsünü sadece toparlamakla kalmadı, aynı zamanda onları daha da güçlendirmek için eğitmeye başladı. Ormandaki açık alanlarda savaş taktikleri, hız ve dayanıklılık üzerine çalıştılar. Alex, her bir sürü üyesinin en güçlü özelliklerini geliştirmesi için birebir ilgilendi.
“Bu sadece Leon’a karşı bir savaş değil,” dedi Alex bir gece sürüsüne. “Bu, bizim hak ettiğimiz yeri almak için bir mücadele. Biz sadece sıradan kurtlar değiliz; biz dünyayı değiştirecek güce sahibiz.”
Bu sözler, sürü üyelerini daha da motive etti.
Alex, planlarını uygulamaya koydukça içindeki karanlık büyüyordu. Lucy’yi kaybetmek, onu daha da hırçınlaştırmıştı. Ama bu kaybı telafi etmek için daha büyük bir hedef belirlemişti: Tüm sürülerin lideri olmak.
Gece olduğunda, ormanın sessizliğinde otururken gözlerini gökyüzüne dikti. “Lucy,” diye fısıldadı kendi kendine. “Seni tekrar bulacağım. Ve bu kez seni benimle olmadığın için pişman edeceğim.”
Cael uzaktan onu izlerken içinden geçirdi: *Alex’in karanlığı onu ya zirveye çıkaracak ya da tamamen yok edecek.*
Ama Alex’in aklında tek bir şey vardı: *Savaş daha yeni başlıyor.*