Bölüm 2: Camdaki Yansıma

677 Words
Lucy derin bir nefes aldı, kameranın üzerindeki kırmızı ışığın yanıp söndüğünü görünce istemsizce özgüveni kırıldı. Üstünde oturduğu halının yumuşak dokusu bile ona huzur vermiyordu artık. Kamera ona küçücük bir metal kutu gibi değil, kendisini yargılayan bir jüri gibi bakıyordu. Önündeki kâğıda bakarak konuşmasını toparlamaya çalıştı: “Merhaba, ben Lucy Harper. Son sınıftayım ve…” Duraksadı. Hayır, bu sefer de olmadı. Kamerayı kapattı. Ellerini saçlarına daldırıp yüzünü ovuşturdu. "Neden bu kadar zor ki?" diye mırıldandı kendi kendine. Öğretmeninin, Bay Reynolds’ın, ona bu ödevi verirkenki alaycı bakışlarını hatırladı. “Lucy, biraz özgüven kazanmanın zamanı geldi, değil mi?” demişti. Drama dersinde herkes kendini tanıtan bir video hazırlamak zorundaydı. Basit bir ödevdi aslında. Ama Lucy için değil. Kameranın karşısına oturup kendini anlatmak, bir oda dolusu insanın karşısında konuşmaktan bile daha korkutucuydu. Hiçbir yere saklanamıyordu. Sesi, yüzü, hareketleri… Hepsi kayıt altına alınıyordu ve hatalarının sonsuza kadar orada kalacağı düşüncesi içini sıkıştırıyordu. Kamerayı tekrar açtı. Derin bir nefes aldı ve bir kez daha denedi. “Merhaba, ben Lucy Harper. Yani... Lucy, son sınıftayım ve...” Bir kez daha sustu. Yüzüne düşen saç tutamını sinirle geriye attı. Neden bu kadar aptalca geliyordu ki? Kamera kayıt yapmaya devam ederken ağzından tek kelime çıkmayınca pes etti ve tekrar kapattı. “Of!” diye bağırarak sırt üstü yere uzandı. “Bay Reynolds’ın cehenneme kadar yolu var.” Tavanın dokulu yüzeyine dalgın dalgın bakarken düşünceler zihninde dolanıyordu. Kendini tanıtmak bu kadar zorsa, kendini gerçekten tanıyor muydu? Ayağa kalktı, odasının köşesindeki aynanın karşısına geçti. Yavaşça kendini inceledi. Kahverengi saçları omuzlarına dökülüyordu; ne çok göz alıcı ne de sıradan. Yeşil gözleri ona her zaman fazla donuk gelirdi. Burnunu sevmezdi, çenesini fazla yuvarlak bulurdu. Kendini çok güzel bulmuyordu, ama çirkin olduğunu da söyleyemezdi. “Sıradan,” dedi aynadaki yansımasına bakarak. “Belki biraz fazla sıradan.” Aynadaki kız da ona baktı; aynı eleştirel, aynı hayal kırıklığıyla. Lucy bakışlarını kaçırdı. Hep böyleydi. Kendine olan güvensizliği, onu herkesin gözü önünde görünmez hale getiriyordu. Bu yüzden hep arka sıralara oturur, fazla dikkat çekmemek için arkadaş grubunun sohbetlerine sadece gerektiğinde katılırdı. Drama dersini de yanlışlıkla seçmişti zaten. Yanlış kutuyu işaretlemişti. Kapının hafifçe çalınmasıyla irkildi. “Lucy, içeri girebilir miyim?” diye annesinin sesi geldi. Lucy hızla aynadan uzaklaştı. “Gel,” dedi, sesini mümkün olduğunca sakin tutmaya çalışarak. Kapı açıldığında, annesi elinde bir bardak limonatayla içeri girdi. Gülümsemesi, Lucy’nin odasına her zaman getirdiği sıcaklığı taşıyordu. “Tatlım, bütün hafta sonunu bu odada mı geçireceksin?” diye sordu, bardağı masanın üzerine koyarken. Lucy omuz silkti. “Bir video çekmem gerekiyor. Drama dersi için.” Annesi kaşlarını hafifçe kaldırdı. “O kadar kötü mü gidiyor?” Lucy iç çekti ve yatağının köşesine oturdu. “Kötü değil, berbat. Yüz kez denedim ama sürekli ya saçmalıyorum ya da donup kalıyorum.” Annesi bir süre onu izledi, sonra yanı başına oturdu. “Lucy, senin gibi hissettiğim zamanlar olduğunu hatırlıyorum,” dedi. “Ama bazen, bir şeyi mükemmel yapmak zorunda olmadığını fark edersin. Bazen sadece denemek bile yeterlidir.” Lucy başını salladı, ama annesinin sözlerindeki derin anlamı fark etmişti. Annesi elini onun omzuna koydu. “Bu güzel hafta sonunu sadece bu odada geçirerek harcamamalısın. Dışarı çık, biraz hava al. Belki bir yürüyüş yaparsın, belki de bir kaç arkadaşını görürsün. Sadece... biraz mola ver, tamam mı?” Lucy, annesinin önerisini reddetmek istedi, ama onun ısrarla gülümseyen yüzüne bakınca fikrini değiştirdi. “Tamam,” dedi. “Belki kısa bir yürüyüş yaparım.” Annesi memnuniyetle gülümsedi, Lucy’nin saçını okşadı ve odadan çıktı. Kapı kapandığında Lucy derin bir nefes aldı. Aynadaki yansımasına bir kez daha baktı, bu kez biraz daha uzun süre. “Kendini tanıtamıyorsun çünkü kendini tanımıyorsun,” diye öfkeyle fısıldadı kendi kendine. Bu düşünce içini biraz sıkıştırsa da doğru olduğunu biliyordu. Annesinin söylediklerini düşündü. Belki dışarı çıkmak, kafasını dağıtmasına ve biraz rahatlamasına yardımcı olabilirdi. Ayağa kalktı, dolabını açtı ve üstüne rahat bir şeyler giydi. Telefonunu, kulaklıklarını ve küçük defterini çantasına koydu. Sonra odadan çıkarken kameranın üzerindeki kırmızı ışığa bir kez daha baktı. "Döndüğümde bu iş bitecek," dedi kendine kararlılıkla. Kapıyı kapatıp dışarı çıkarken, bu yürüyüşün sadece bir hafta sonu kaçamağı olduğunu düşünüyordu. Ama bu sıradan yürüyüş, hayatının en büyük macerasının başlangıcı olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD