Bölüm 3: Göletteki Sürü

946 Words
Lucy sırt çantasını omzuna taktı ve evden dışarı adım attığında yüzüne çarpan serin yaz havası onu hafifçe ürpertti. Güneş gökyüzünde alçalmaya başlamış, hafif altın tonları ağaçların yapraklarını boyamıştı. Bu an, her zamanki gibi huzur vericiydi. Yavaşça yolun kenarındaki patikaya girdi. Bu patika onu, evinin yakındaki bir gölete götürüyordu. Çocukluğundan beri buraya gelirdi, ama bugün farklıydı. Bugün zihni, karmaşık düşüncelerle doluydu. Ağaçların arasından gelen hafif rüzgar sesi ve kuş cıvıltıları arasında yavaşça yürüdü. Adımları yavaştı, sanki zihni de vücudu kadar ağır gibiydi. “Neden bu kadar sıradanım?” diye düşündü. Kendisiyle ilgili sürekli aynı eleştirileri yapmaktan yorulmuyordu. Herkesin içinde bir parıltı, bir benzersizlik olduğunu hissettiği halde, kendi içindeki bu kıvılcımı bulamıyordu. Yakındaki bir ağacın dalına tünemiş küçük bir kuş cıvıldadı. Lucy durup ona baktı. Kuş, herşeyden habersiz, yalnızca varoluşunu kutluyormuş gibi bir neşe içindeydi. “Keşke ben de böyle olabilsem,” diye düşündü Lucy. Hayatında daha önce hiç böyle sıradan ve önemsiz hissetmemişti. Göletin kokusu, burnuna çam ve nemli toprak karışımı bir ferahlıkla dolduğunda içinden bir parça huzur geçti. Patikayı takip ederek, küçük gölete ulaştı. Gölet, çevresini sarmalayan ağaçların yansımasıyla neredeyse büyülü bir ayna gibi görünüyordu. Kenarına yaklaştı, çantasını yere bıraktı ve bir taşın üzerine oturdu. Ayaklarının altındaki yumuşak yosun, dokusuyla onu rahatlattı. Ormanın derinliklerinde yankılanan hayvan sesleri, onun için her zaman bir teselli olmuştu. Fakat bugün bu sesler daha da büyülü geliyordu. Doğanın bu senfonisi içinde bile, kendi içinde bir şeyin eksik olduğunu hissediyordu. “İçimdeki kurt,” diye mırıldandı kendi kendine. Lucy çocukluğundan beri, diğer insanlardan farklı olduğunu düşünmüştü. Bir şeyler hep eksikti; bir bağ, bir anlam, bir tutku… Bu eksiklik hissi, bazen kendini büyük bir boşlukta hissetmesine neden oluyordu. Doğanın seslerini dinlerken bile, sanki ruhu bu senfoniye katılamıyormuş gibi hissediyordu. “Kendini bulamamak,” diye fısıldadı, göletteki yansımasına bakarken. “Bu his, içimde bir yara gibi. Belki de asla tamamlanmayacağım.” Göletin yüzeyinde kendi yansımasını izledi. Durgun suyun üzerinde hafifçe dalgalanan sureti, olduğundan daha garip görünüyordu. Yüzüne, bakışlarına, ifadesine yabancı hissetti. “Ben kimim?” diye düşündü bir kez daha. Kendini diğer insanlardan bu kadar uzak hisseden biri, gerçekten var olabilir miydi? Bir anda, uzaktan bir ses duydu. Gözlerini kısıp sesin geldiği yöne döndü. İlk başta ses çok uzaktaydı; bir uluma, ama sıradan bir köpeğin sesine hiç benzemeyen bir derinlik taşıyordu. Kalbi aniden hızlandı. Ardından başka ulumalar birbirine karıştı; yankılar ormanı doldurdu. Bir kurt sürüsü. Lucy, aniden gelen korkuyla birlikte etrafına bakındı. Onları görmüyordu, ama sesler hızla yaklaşıyordu. Çantasını alıp ayağa kalktı ve hemen göletin biraz ilerisindeki büyük bir kayanın arkasına saklandı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, göğsünden çıkacakmış gibi hissediyordu. Kayanın arkasından başını hafifçe uzattı. Kurt sürüsü göletin kenarına ulaştığında, neredeyse büyülenmiş gibi hissetti. Hayvanların zarif ama güçlü duruşları, Lucy’yi tamamen etkisi altına aldı. Kurtlar gölette su içmeye başladılar. Bazıları oynayarak birbirlerine hafifçe saldırıyor, diğerleri ise sessizce ormanın huzurunun tadını çıkarıyordu. Lucy’nin kalbindeki korku, yerini şaşkınlığa bıraktı. Onlar bu kadar vahşi ve özgürken, kendisi neden bu kadar sıkışmış hissediyordu? Sürüyü hayranlıkla izlerken, sürünün geri kalanından farklı hareket eden iki kurdu fark etti. Diğerleri koşup eğlenirken, bu iki kurt bilerek geride kalmıştı. Biri, sürüdeki en iri olan kurt ,geniş omuzları ve koyu gri, neredeyse siyaha çalan kürküyle, sürü lideri gibi görünüyordu. Diğeri ise onun tam zıttıydı: Ateş kızılı ince bir kurt, göz kamaştırıcı parlak kürküyle adeta bir alev gibi görünüyordu. Bu iri kurt az ötedeki ufak ve ince kızıl kurda genizden bir hırıtıyla seslendi. Kızıl kurt boyun eğmiş bir edayla geri döndü. Yere çöküp insan formuna dönüştü. Bu çırılçıplak ve çok güzel kızıl saçlı bir kızdı. Az sonra ona hırlayan gri kurt yanına gelip, dönüştü. Oldukça iri ve kaslı bir erkekti. Muhtemelen bir alfa ya da betaydı. Fakat yüzü tanıdık değildi. Kıza doğru iyice yaklaşıp "Seni istiyorum Harley" dedi. Sesi buğulu ve otoriterdi. Harley ise utanmış gibi yaparak, "Yapma Alex,artık eşini bulmalısın." dedi. Gri kurt ise , "Belki de eşim sensindir." diye cevap verdi. Bu oldukça bariz bir yalan olsa da Harley bu yalanı kabullenip, kollarını ona doladı. "Eğer eşin olsaydım bunu çoktan anlardık. Bu seninle ilk karşılaşmamız değil." Ona zarifçe bir öpücük kondurdu ve tekrar kurt formuna dönüştü. Arkasına doğru bir bakış atıp koşmaya başladı. Anlaşılan onu elde etmek istiyorsa çabalamasını istiyordu. Erkek bu oyuna katılmak için biraz bekledi. Ona biraz avantaj tanıyordu. Sonuçta onu istediği an yakalayacağı açıktı. Sonrasında dönüşüp hızla peşinden koşmaya başladı. Fakat tekrar kurda dönüşürken parlak metalik bir şeyin boynundan fırlayıp bir ağaca takıldığını fark etmedi. Odaklandığı tek şey dişisini yakalamak ve onunla biraz güzel vakit geçirmekti. Kayanın arkasında gizlenirken, bir an o kurtlar gibi olamadığı için derin bir üzüntü hissetti. İçinde taşıdığı eksiklik hissi tekrar büyüdü. Neden bu kadar yalnızdı? Neden o da dönüşüp sıradan bir kurt olamıyordu? Sürünün hareketleri ormanın derinliklerine doğru uzaklaşırken, Lucy uzun bir süre yerinden kıpırdamadı. Kalbindeki hızlı çarpıntı hala dinmemişti. Gittiklerinden emin olduktan sonra yavaşça saklandığı yerden çıkıp az önce onların durdukları yere doğru yürüdü. Keşke kendisi de kurduyla bir bütün olabilseydi. Öyle çok büyük istekleri yoktu. Bir kurtla bağ kurup yan yana koşmak, o özgürlüğü hissetmek... bunlar onun için yeterliydi. Diğer kızlar gibi bir alfa ya da beta peşinde koşmaya hiç niyeti yoktu. Hatta mümkünse tüm vaktini ona ayırabilecek sıradan bir kurtla birlikte olmak isterdi. Umutsuzca kafasını salladı. Şu an böyle bir hayal ondan çok çok uzaktı. Ağaca yaklaştığında uzanıp alabileceği bir mesafedeki dalda, gümüş kolyeyi fark etti. İlginç dedi içinden. Kolyenin kızdan düşmediğiden emindi. Erkeklerin ise pek takı taktığına şahit olmazdı. Kurt adamlar normal erkeklere göre çok daha maskülendi. Uzanıp kolyeyi aldı. Ucunda pek bir şeye benzemeyen bir şekil ve şeklin arkasında A harfi vardı. Koklamaya çalıştı. Hiçbir koku alamadı. Tabi kurda dönüşemediği için keskin koku alma yeteneği de yoktu. Kolyeyi cebine atıp eve dönmeye karar verdi. Burası fazla kalabalıklaşmıştı. Giden sürünün tekrar gölete gelme riski vardı. Kimseye görünmek istemiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD