Bölüm 5: Sürü Evine Yolculuk

1022 Words
Sabahın erken saatlerinde Lucy ve annesi Isabel, gölette bulunan kolyeyi teslim etmek üzere yola çıkmışlardı. Lucy, sırt çantasına sıkıca bastırdığı kolyenin ağırlığını hissediyor ve içindeki huzursuzluk büyüyordu. Arabayla ilerlerken, annesi direksiyon başında sessizdi. Sessizliği bozan ilk kişi Lucy oldu. “Anne, bu kolye gerçekten bu kadar önemli mi?” diye sordu, sesi tedirgin ve merak doluydu. Isabel, gözlerini yoldan ayırmadan konuştu. “Evet, Lucy. Eğer bu kolye güçlü bir kurt adamınsa, bu onun kimliğini ve statüsünü simgeliyor olabilir. Sadece bir süs eşyası değil. Biliyorsun bu dünyada her işaretin bir anlamı vardır.” Lucy, camdan dışarı bakarak düşüncelere daldı. Kendini hâlâ kurt adam dünyasının bir parçası gibi hissetmiyordu. Ormanda bulduğu kolyenin bu kadar büyük bir mesele haline geleceğini de tahmin edemezdi. Yol, ormanın içinde dolambaçlı bir şekilde uzanıyordu. Bir süre sonra ağaçların arasından büyük bir malikâne göründü. Lucy’nin gözleri büyüdü. Sürü evi, zarif bir şekilde inşa edilmiş devasa bir binaydı. Burası daha çok bir kaleyi andırıyordu. Ancak sürü evinin önünde duran arabalar Lucy’nin dikkatini çekti. Lüks marka araçlar sıra sıra dizilmişti ve her biri pırıl pırıl parlıyordu. “Bu arabalar da ne böyle?” diye sordu Lucy, şaşkınlıkla annesine döndü. Isabel, arabaları süzdü ve kaşlarını hafifçe çattı. “Alfa’nın misafirleri,” dedi sakince. “Diğer sürülerden ziyaretçiler gelmiş olmalı. Bazen sürüler arası toplantılar olur, özellikle önemli bir konu varsa.” Lucy’nin içindeki merak daha da büyümüştü, ama sorularını şimdilik kendine sakladı. Arabadan indiklerinde Isabel, Lucy’ye dönüp ciddiyetle; “Her zamankinden daha dikkatli ol" dedi. Lucy zaten dönüşemeyen bir kurt olduğu için statü olarak en altta olduğunun ve kimseye bir saygısızlık yapmaması gerektiğinin farkındaydı. Lucy başını sallayarak annesini takip etti. Sürü evine girdiklerinde, Isabel’in dediği gibi içerisi her zamankinden daha kalabalıktı. Normalde sessiz bir hava taşıyan sürü evi, şimdi hareketli bir yere dönmüştü. Geniş salonun her köşesinde farklı gruplar toplanmış, alçak sesle konuşuyorlardı. Lucy’nin dikkati, ortamdaki çeşitli insanlara kaydı. Kimi tamamen sıradan görünüyordu, kimi ise bakışlarıyla bile bir güç ve otorite yayıyordu. “Burası neden böyle?” diye sordu Lucy, annesinin yanına yaklaşarak. Isabel, gözleriyle kalabalığı tararken başını iki yana salladı. “Buranın bu kadar kalabalık olması kesinlikle olağan dışı. Görünen o ki, önemli bir toplantı var.” Lucy, bir köşeye çekilip etrafı izlemeye başladı. İnsan kalabalığı ve yabancı yüzler onu hem tedirgin ediyor hem de büyülüyordu. Bu dünyaya ait olmadığını hissettiği kadar, bir şekilde bu dünyaya ait olmak istediğini de fark ediyordu. Isabel ise sürülerinin alfasını ya da betasını bulmak için etrafa bakıyordu. Birkaç adım attıktan sonra tanıdık bir ses duydu. “Isabel!” Dönüp baktığında, betaları Orion’un kendilerine doğru geldiğini gördü. Orion, uzun boylu, geniş omuzlu ve otoriter bir yapıya sahipti. Yüzündeki sakin ifade, güç ve disiplinle birleşiyordu. Isabel’e yaklaşıp selam verdi. “Hoş geldiniz,” dedi Orion, sesinde hafif bir merak vardı. “Sizi buraya hangi rüzgar attı?” Isabel hafifçe gülümsedi ve kısaca başını eğerek selamını aldı. “Merhaba, Orion. Buraya getirmemiz gereken bir şey vardı” Elini uzatıp Lucy’nin sırt çantasını işaret etti. “Kızım Lucy, ormanda bir kolye buldu. Farklı bir sürüden birine ait olduğunu düşünüyoruz. Belki de önemli birine.” Orion, Lucy’ye bakarak başını hafifçe eğdi. “Kolye mi? Görebilir miyim?” Lucy, annesinin onayını beklercesine ona baktı. Isabel başıyla işaret edince, sırt çantasından kolyeyi çıkarıp Orion’a uzattı. Orion, zinciri dikkatle inceledi. Kaşları hafifçe çatıldı, ama hiçbir şey söylemeden Isabel’e döndü. "Bu kesinlikle sıradan bir kolye değil,” dedi Orion. “Bunu taşıyan kişi, kesinlikle önemli ve güçlü biri olmalı.” Lucy, kolyenin önemini giderek daha fazla anlamaya başlıyordu. Orion, bir an sessiz kaldıktan sonra ciddi bir ifadeyle konuştu: "Bugün Alfamız, diğer sürülerin önde gelenleri ile birlikte önemli bir kehaneti görüşmek üzere toplanmıştı." Lucy’nin kaşları çatıldı. “Kehanet mi?” diye sordu, sesi merak ve hafif bir korkuyla doluydu. Orion başını salladı. “Evet. Medyum Uno burada, diğer sürülerin davetiyle geldi. Eminim ki Alfa bu kolyeyi görmek isteyecektir. Ayrıca…” Orion’un yüzü bir an için daha ciddi bir hale büründü. “Belki Uno'nun bu konuyla ilgili bir açıklaması da olabilir.” Isabel’in yüzü daha ciddi bir hâl aldı. “Medyum Uno gerçekten burada mı?” “Evet,” dedi Orion. “Uno, yalnızca en kritik durumlarda çağrılır. Kehanetler ve ruhlarla bağ kurma yeteneği, onun bu dünyada eşsiz bir yere sahip olmasını sağlıyor. Ancak Uno’yu görmek, her zaman kolay değildir.” Orion, Isabel ve Lucy’ye sürü evinin daha iç kısımlarına eşlik etti. Malikânenin büyük salonuna doğru ilerlerken Lucy, duvarlardaki eski resimleri ve oymaları fark etti. Her şey, burada yaşanan tarih ve güç dinamikleri hakkında bir şeyler anlatıyordu. Sonunda büyük bir odaya geldiler. Odanın merkezinde uzun bir masa vardı ve masanın çevresinde birçok kişi toplanmıştı. Lucy, burada toplanan insanların hem dış görünüşleri hem de varlıklarıyla sıradan olmadıklarını hemen fark etti. Her biri güçlü bir enerji yayıyor gibiydi. Ancak masanın en sonunda duran bir kişi, herkesten daha fazla dikkat çekiyordu. Bu, Medyum Uno’ydu. Uzun, ince yapılı ve tamamen beyaz giysiler içinde olan Uno, yüzüne dökülen gri saçları ve keskin bakışlarıyla bir bilgeyi andırıyordu. Gözleri, sanki bulunduğu mekânın ötesini görebiliyormuş gibi uzaklara bakıyordu. Lucy, onun sadece fiziksel olarak değil, ruhani bir varlık olarak da diğerlerinden farklı olduğunu hemen hissetti. Uno, masanın çevresindekilere alçak bir sesle bir şeyler anlatıyordu. Sesi o kadar sakin ve melodikti ki, odadaki herkes büyülenmiş gibi dinliyordu. Konuşması bittiğinde odada bir süre sessizlik oldu. Ardından Uno’nun bakışları Isabel ve Lucy’ye döndü. “Yaklaşın,” dedi Uno, sesi derin ve davetkârdı. Isabel ve Lucy, Orion’un ardından masaya doğru ilerlediler. Uno’nun gözleri Lucy’nin elindeki kolyeye takıldı. Bir an için yüzündeki ifade değişti. “Kolyeyi bana göster,” dedi Uno, elini Lucy’ye uzatarak. Lucy tereddüt ederek kolyeyi uzattı. Uno, zinciri eline aldığında derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatıp bir süre sessiz kaldı. Lucy, onun bir şeyler hissettiğini fark etti ama ne olduğunu anlamıyordu. Uno, gözlerini açtığında yüzünde ciddi bir ifade vardı. “Bu kolye,” dedi yavaşça, “çok eski bir sürüye ait. Onların adı bile nadiren anılır. Fakat buraya nasıl ve neden geldiği konusunda bir şeyler hissedemiyorum." Uno, odadaki diğerlerine döndü. “Kehanetin parçaları bir araya gelmeye başlıyor.” Lucy’nin içi ürperdi. Kehanet, kolye, sürüler arasındaki bağlar… Hepsi bir bilmece gibi görünüyordu. Tam bu sırada Uno, gözlerini Lucy’nin gözlerinin içine dikti. "Kalbinizdeki soruları görüyorum. Sizinle odamda yanlız görüşmek istiyorum." dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD